- 2526 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ HAYALETİM: MEDUSA
Bir gece ansızın açıldı gözlerim. Hızla dolup boşalan göğsüme baktım. Sonra titreyen ellerime. Zihnimi yokladım. Kabus kırıntısı, ya da olağan dışı bir şey aradım. Hayır. Her şey normaldi.
Gece normal karanlığında, karanlık normal korkunçluğunda, korkunçluk normal çınlamasında. Yavaşça kalkıp salona geçtim. Perdeyi aralayıp sokağa doğru baktım. Bir sigara yakıp, açık pencerenin önünde oturdum.
Sokak lambasının hemen yanındaki barakada yaşayan iki inşaat işçisi, domates kasasını ters çevirmiş, üzerine de muhtemelen vakti geçmiş bir gazeteyi yaymış alem yapıyordu. Saate baktım. Üç. Kimsesizlerin saati. Acılı uykusuzların ve belki hastaların. Onlara bakarken tabloyla alakasız düşüncelere dalıp gittim. Gözlerimin ağırlaştığını, burnumun sızladığını soluk alış verişlerimin yavaşladığını hissettiğim an sigarayı söndürüp perdeyi kapattım.
Arkamı döndüğümde salon kapısının önünden bana bakan kadını gördüm. Bir kadın, parlak yeşil gözleriyle, kıpır kıpır saçlarıyla ve sürekli hareket eden bedeniyle orada dikilmiş bana bakıyordu. Hiçbir şey düşünmeme ve hissetmeme fırsat vermeden yanıma yaklaştı.
Medusa!
Sonunda dileğim kabul olmuştu.
Onu tanıdım. Yılan saçlı kadın. Profesör Nedim Bey’in tasvir ettiği kadar korkunç gözlü, belden aşağısı tamamen yılan görünümlü bu kadından korkmadım. Mizaç olarak bir tavşan kadar ürkek olmama rağmen, saçlarından gelen tıslamalar ve dudaklarının iki yanından sarkan sivri dişler bile beni etkilemedi. Yalnızca ona bakarken bedenimi yoklama hissi duydum. Efsaneye göre ona bakan herkes taş oluyordu çünkü. Sapasağlamdım. Ne bir titreme, ne şaşkınlık, ne de şok halindeki bir insanda meydana gelen her hangi bir durum…Yıllardır onunla tanışıyor ve sohbet ediyormuşum gibi…Sanki o benim en kadim dostummuş gibi. Gülümsedim. O kahkahayla karşılık verdi. Sonra dev kuyruğunu kıvırıp ayak ucuma çöreklendi. Bedenindeki çelik pulların parıltısı duvarlara yansıyordu. Medusa kıpırdadıkça duvarda hareketlenen gölgeler dahi sıradan bir insanı anında bayıltabilecek korkunçluktaydı. Saçlarından sarkan ince uzun yılanlar hiç susmamaca bilmediğim bir dilde fısıldaşıyordu.
Ellerini dizlerime koydu. Çirkin yüzüne yılan bedenine rağmen son derece narin elleri vardı.
Rüzgara benzer bir sesle “Benden korkmuyor musun” diye sordu. “Hayır” dedim. Yeşil gözlerine bakarken neden ondan korkmadığımı düşündüm.
***
“Profesör, Medusa hakkında fazla kaynak bulamadım. Bana başka bir konu verseniz olmaz mı?”
Profesör sakalını kaşıdı. Elindeki dosyaya bakıyordu. Beni duymadığını düşünerek ikinci kez sordum.
“Nedim Bey, Medusa…”
Başını dosyadan kaldırıp bana döndü.
“Medusa’nın hikayesini biliyorsun. Evet onun hakkında çok fazla bir bilgimiz yok. Ama bu önemli değil.”
Ne demek istediğini anlamamıştım. Sanırım bunu gözlerimden fark etmiş olacak, gülümseyerek sözlerine devam etti.
“Sen bir kadınsın. Kendini Medusa’nın yerine koy. Gece vakti uyurken pencereden odana giren doğa üstü bir varlığın tecavüzüne uğradığını düşün. Sonra da otorite ve toplum tarafından cezalandırıldığını. Neler hissedersin, ne yaparsın? Bunları yaz. Ama Medusa’nın ağzından.”
“Hocam, bu söylediğiniz bilimsel olmaz ama. Biliyorsunuz, bilimde farazi düşüncelere yer yoktur.”
“Yapma! Mitolojileri insanlar uydurdu. Sonra da onlara kutsal kitaplarından daha derin bir bağla inandılar. Helen mitolojileri kadının çağlar boyu sömürüldüğünün en büyük kanıtı.”
Hoca tekrar önündeki kağıtlara döndü. Bir iki şey yazdıktan sonra konuşmasına devam etti.
“Sen empatiyle binlerce yıl önce yaşamış insanların zihinlerine girebilir, bu hikayeleri ne duygularla uydurduklarını çözümleyebilirsin. Sende bu olağan üstü güç var. O yüzden bu ödevi bizzat sana verdim ve senden bir eser bekliyorum. Eser, anladın mı? Şimdi git ve dediklerimi düşün.”
Başka soru sormama müsaade etmeden çantasını aldı ve sınıftan çıktı. Profesör tuhaf adamdı. O yüzden benden istediği şey pek de şaşırtıcı gelmedi bana. Fakat bendeki - benim bile farkına varamadığım- olağanüstü gücü ne ara keşfetmişti, doğrusu anlayamamıştım. Şehir kütüphanesinden Yunan Mitolojilerini anlatan birkaç kitap alıp eve gittim. Çoğunda Medusa bir iki cümleyle geçiştirilmişti ama bir tanesi en azından bir paragraf ayırmıştı ona.
Medusa son derece güzel bir kızken, hizmetinde bulunduğu zeka tanrıçası Athena’nın deniz tanrısı olan sevgilisi Posedion’un tecavüzüne uğruyor. Athena kızı lanetliyor ve onu, gözlerine bakanların anında taş olacağı, yılan saçlı ve belden aşağısı yılan görünümlü bir ifrite çeviriyor. Bununla da yetinmeyip, onu Olimpos’un ölümcül uçurumlarla dolu bir mağarasına hapsediyor.
Bütün öğleden sonra Medusa’yı düşünmeme rağmen, profesörün söz ettiği empatiyi bir türlü kuramadım. Sonunda yorgun düşüp, kanepede uyuyakaldım. Uyandığımda çoktan hava kararmıştı. Açık unuttuğum pencere yüzünden bütün vücudum uyuştu. Rüzgar esmiş olacak ki, masanın üzerindeki ders notlarım ve tabaktaki bisküvi kırıntıları odanın içine yayılmıştı. Hiçbir şeye dokunmadan yatak odama geçip yattım. Yattığım yerden duvarlarda dolaşan gölgeleri seyrederken, yatağımın çaprazında kalan oda kapısının altından sızan ışığı gördüm. Oysa ben ışıkları hiç açmamıştım. Aklımdaki karmaşık mitoloji kahramanları ve duvarlarda oynaşan garip gölgeler, kapı altından sızan ışıkla birleşince içimde ince bir korku filizlendi. Kalkıp yavaşça kapıyı açtım. Salonun bütün lambaları yanıyordu. Pencereyi kapatıp, yerdeki kağıtları topladım. Biraz etrafa bakındıktan sonra lambaları kapatıp tekrar yatağıma döndüm ve uyuyana kadar hiç ara vermeden en sevdiğim şarkıyı söyledim.
Öğleye doğru kapının ziliyle uyandım. Gelen kadın temizlik şirketinden gönderildiğini söyledi. Her hafta gelen kadına ne olduğunu sordum. “Orasını ben bilmem” dedi. Şirket bu konudaki hassasiyetimi biliyordu. Evime gelecek kadınlar konusunda seçici olduğumu defalarca belirtmiştim. Yorgun olduğum için fazla üzerinde durmadım. Kadına yapması gerekenleri söyleyip odama geçtim. Bir süre daha yatakta dönüp durduktan sonra, kütüphaneye gitmek üzere kalktım. Salona girdiğimde kadını Medusa’yla ilgili notlarımı okurken buldum. Kadın beni görünce elindeki kağıtları masaya bıraktı.
“Resimler dikkatimi çekti de.”
“Haklısın korkunç görünüyorlar.”
“Evet, sen bunları mı okuyorsun?”
“Tam olarak değil. Ödev konum bu.”
Kadın eşarbını çözüp çantasından çıkardığı ince tülbendi başına sardı. Hırkasını çıkartıp itina ile katladı.
“Bir sürü gavur ismi. İlginç olaylar için neden ecnebi diyarlara gidersiniz ki?”
“Anlamadım.”
“Bunlara benzer bir sürü rivayet anlatılır bizim köyde.”
Kalkmak üzereydi. Yanına oturdum. Rivayetleri merak etmiştim.
“Mesela nasıl rivayetler?”
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Öylesine söylediği bir sözü ciddiye almış olmam onu şaşırtmış olmalıydı. Kalkmaktan vazgeçti ve oturduğu yere iyice yerleşip anlatmaya başladı.
“Hani bu Medusa dediğiniz şey var ya. İşte hemen hemen aynısı bizim köyde de anlatılır. Vaktiyle köyde çok fakir bir aile yaşarmış. Bu ailenin güzelliği dillere destan bir kızı varmış. İsteyeni de çokmuş haliyle. Ancak kız kimseyle evlenmek istemezmiş. Yaşı biraz ilerleyince köy yerinde bir dedikodudur almış yürümüş. Günlerden bir gün, bir gece vakti, cinler sultanının oğlu kızın penceresinden girip ona sahip olmuş. Kız başına gelenleri kimseye anlatamamış. Günden güne sararıp solmuş. Bir zaman sonra karnı büyümeye başlayınca köylü iyice şüphelenmiş. Anası kızı hekimlere götürmüş, temiz kağıdı almış. Ama köylüyü inandıramamış. Sonunda kız başına gelenleri anlatmak zorunda kalmış. Önce kimsenin inanası gelmemiş. Fakat eve giden ebe kadınlar kızın hamile olduğu halde karnındaki bebeği göremeyince işler değişmiş. Bu kez de zavallı kızın şeytanın karısı olduğu söylentisi yayılmış. Kızcağızı bir gece evinden zorla çıkartıp köy meydanında yakmışlar. Onu orada köz olmuş halde bırakıp evlerine gitmişler. Sabah cesedini almak için ateşin başına geldiklerinde bir de ne görsünler, ne külden eser var, ne kızdan. Günaha girdiklerini anlamışlar ama, felaketler peşlerini bırakmamış. O sene bütün gebeler ölü doğurmuşlar. Hayvanlar da öyle. Bir çok ev yanmış. Kıza ilk ateşi takan adamın evi barkı çocuklarıyla kül olmuş. Yıllar sonra köye iki göçebe kız gelmiş. Kızlar o kadar güzelmişler ki; alev gibi saçlarına, kapkara gözlerine bir saniyeden fazla bakmak mümkün değilmiş. İki kardeş, köye yerleşmişler. Yakılan kızın evine. Onların gelişinden sonra ölümlerin ardı arkası kesilmemiş. Üstelik hepsi de akıl almaz ölümler. Her cenaze gecesi köyün tepesinde bir ateş belirirmiş. O ateş sabaha kadar yanarmış. Köyün bütün erkekleri öldükten sonra, iki kızı bir daha gören olmamış. O kızların yanan kızın çocukları olduğu söylenir. Yani cinler sultanının ateş kızları.”
“Köye ne oldu?”
“Hiç.”
“Nasıl hiç? Geride kalan kadınlara ne oldu?”
Kadın gülümsedi. Sonra çantasından çıkarttığı havluları alıp yerinden kalktı. Sanki hiçbir şey konuşmamışız gibi türkü söyleyerek banyoyu temizlemeye koyuldu. Bir süre onu izledim. Bir ara saçları çözüldü. Kırmızı saçları belinden aşağı döküldü. Aceleyle saçlarını bağlayıp, başını tülbendiyle sımsıkı sardıktan sonra işine devam etti.
Kütüphanede hiçbir şey okumadan uzun uzun düşündüm. Eskiye dair rivayetler genellikle haksızlığa uğrayan kadınları anlatıyordu. Yani ortak bir insanlık bilinci, mevcut ve gelecek nesillere bir şeyler anlatmak istiyordu. Mitolojiler ve söylentiler dünyanın belirsiz bir merkezinden insanlığa gönderilen mesajlar gibiydi. Yunanlı Medusa ve Anadolu’lu bir kızın öyküsündeki benzerlik şaşırtıcıydı. Her ikisinde de doğa üstü erkeklerin varlığı söz konusuydu. Bunun bir tek açıklaması olabilirdi; rivayetler ya kadınlar tarafından uydurulmuştu ve erkeklerin gazabından çekindikleri için suçlulara doğa üstü bir kimlik verilmişti. Ya da erkekler, faillerin kendilerinden olmadığını anlatmak istercesine onları gerçek dışı bir boyutta göstermek istemişlerdi.
İnsanlık yazının icadından beri türlü kahramanlar da icat etmişti. Bu kahramanların kimisi gerçekten yaşamış ve sıradan birkaç kahramanlık yapmış insanlardı. Kimisi ise hiç var olamayan hayali kahramanlardı. Sıradan kahramanlıkların sahipleri zaman içinde öyle meziyetlerle donatıldı ki, yeni kuşaklar gerçekten böyle kudretli ve müstesna varlıkların yaşadığına inandı. Bu karakterler hiçbir zaman gerçek olamayacak kadar mübalağalı meziyetlerle donatılarak topluma olması gereken insan figürü olarak sunulmuştur. Kadınla ilgili mitolojiler ve efsaneler de bu şekilde üretilmiş olabilirdi.
Bunları düşününce Medusa’ya daha çok bağlandım. Masumluğunu ve çaresizliğini yüreğimin ta içinde hissettim. Bu çağlar ötesinden gelen bir çığlıktı. Aslında hiçbir zaman var olmayan ama hüznünü günümüze kadar koruyabilen bir kadındı Medusa. Onu hissedebiliyordum. Sanırım profesörün anlatmak istediği empati buydu.
Kütüphaneden sonra arkadaşlarla buluştuk. Ödev konularımızı tartıştık. Sıra arkadaşım Kamil, kadınların haksızlığa uğradıklarını, ama intikam şekillerinin daima insanlık dışı olduğunu söyledi. Mitolojilerde olsun, efsanelerde ya da gerçek hayatta olsun, kadın gazabının yeryüzünün en trajedik olayları olduğu konusunda ısrar etti. Aklıma Medusa’nın ve temizlikçi kadının anlattığı rivayetteki kızın intikamları geldi. Kamil haklıydı. Kadının cüssesi küçük olsa da, intikamı son derece akıl dolu ve ölümcül olabiliyordu.
Akşama doğru eve geldiğimde apartmanın girişindeki kalabalıkla karşılaştım. Kadınlar dövüne dövüne ağlıyordu. Biraz daha içlerine girdiğimde ortada bir tabut olduğunu gördüm. Yan komşum Rabia da oradaydı. Ona sessizce neler olduğunu sordum. Beni kenara çekti ve birinin apartman yöneticisi Rıza Beyi bıçakladığını söyledi. Rıza Bey kendi halinde yalnız yaşayan yaşlı bir adamdı. Birinin neden ona böyle bir şey yapmış olabileceğini anlayamadım. Çok geçmeden adli tıptan gelip cesedi aldılar.
Hayatımda ilk defa bu kadar yakından ceset gördüğüm için sarsıldım. Başım döndü. Daireme çıkana kadar defalarca merdivenlerde oturdum. Eve geldiğimde kapı açıktı. Şaşırdım. İçeri girdim. Temizlikçi kadına seslendim. Gitmişti. Üstelik kapıyı ardına kadar açık bırakarak. O öfkeyle temizlik şirketini aramak üzere telefona sarıldım. Tam numaraları çevirmek üzereydim ki; kadın karşımda belirdi. Bu ani karşılaşma beni öylesine korkuttu ki telefon elimden düşüp üç parçaya ayrıldı.
“Size seslendim. Neden cevap vermediniz?”
“Affedersiniz, alt kata kadar inmiştim.”
“Neden?”
“Çamaşır suyu almak için. Sizdeki bitti de. Ortalığı temizlemek gerek. Mikrop kalmamalı.”
Şüpheyle kadını süzdüm. Ne olursa olsun, kapıyı açık bırakması doğru değildi. Bunu bir daha yapmamasını söyledim. Güldü. “Bu beni son görüşünüz zaten” dedi. Havlularını mutfaktan aldığı bir poşete koyup çantasına sıkıştırdı. Başındaki tülbendi çözüp, eşarbını bağladı. Kanepenin kenarına katlayıp koyduğu hırkasını giydi ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti.
O gece geç saatlere kadar Medusa ile ilgili yazılar yazdım. Resimler çizdim. Fakat hiç birini beğenmedim. Bir şey eksikti. İçimdeki sesi kağıda dökebilmem için o eksikliği adlandırmam ve gidermem gerekiyordu. Sabaha karşı uyudum. Düzensiz aralıklarla haykırarak uyandığımı hatırlıyorum. Sürekli Medusa ve yakılan kızla ilgili kabuslar gördüm. Hatta Rıza Bey bile kısa bir an için de olsa kabuslarımdan geçti. Posedion’un pencereden girişini, Medusa’nın çığlıklarını, Athena’nın ateş fışkıran bakışlarını, Pegasus adlı beyaz atın göğü kaplayan kanatlarını gördüm. Mitolojiye göre Pegasus, Medusa’nın, Persius tarafından başı kesilince bedeninden çıkan oğluydu. Rıza Bey, bu kabuslara ne şekilde karışmıştı hatırlamıyorum ama, kesinlikle onu da gördüğümden eminim.
En son gördüğüm kabusta, kırmızı saçlı temizlikçi kadın da vardı. Elindeki çamaşır suyunu üzerime döküyor “Her yan tertemiz olmalı, mikrop kalmamalı” diye bağırıyordu. Çalar saatin sesiyle gözlerimi açtığımda yeni yeni şafak sökmekteydi. Uyuyalı çok olmamıştı ama, sanki yüz yıldır rüya görüyormuşum gibi bitkindim.
Pencereden odama yansıyan kızıllıkla ürperdim. Üstelik bu saatte kuş cıvıltılarının yeri göğü inletmesi gerektiği halde dışarıda garip bir sessizlik vardı. Derin bir nefes alıp kalktım ve pencereyi açtım. O an kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Meğer o ürkütücü kızıllık, üst kat komşumun balkonuna astığı ve ta benim pencereme kadar sarkıttığı dev kırmızı çarşaftan geliyormuş. Bu beni biraz olsun rahatlattı ama kuşların ötmeyişi içimdeki şüpheyi canlı tuttu. Kahve içip kendime gelmek için mutfağa yöneldiğimde, henüz tam olarak aydınlanmamış salondaki kanepede bir karaltı gördüm. Önce dünden fırlatıp attığım montum sandım. Fakat gölgenin kıpırdadığını görünce olduğum yerde donup kaldım. Bir süre sonra dilimdeki bağ çözüldü ve titrek bir sesle “Kim var orada” diye sordum. Cevap gelmedi. İkinci kez aynı soruyu sordum. Bu kez gölge ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye başladı. Birkaç adımdan sonra gölgenin yüzü aydınlandı ve bu kişinin eski temizlikçim olduğunu gördüm. Biraz rahatlar gibi oldum, sonuçta o aylardır tanıdığım iyi huylu dürüst bir kadındı, fakat yine de bu saatte evimde ne işi olduğunu, hatta içeri nasıl girdiğini merak ediyordum.
“ Kızım korkuttuğum için beni bağışla. Memleketten döndüm. Trenin varış saatini düşünememişim. O saatte sokakta kalınca aklıma sen geldin. Oğlum ta şehrin bir yakasında. Bu saatte otobüs de yok oraya. Kızmadın değil mi?”
Sandalyeyi çekip oturdum. Kalbim hala normalin üzerinde bir hızla atıyordu.
“Hayır kızmadım. Ama doğrusu çok korktum. Dün Rıza Bey’i evinde ölü buldular. Bu yüzden…Neyse. Ama sen içeri nasıl girdin?”
Kadın tekrar kanepeye oturdu.
“Ben de sana soracaktım. Neden kapın ardına kadar açıktı?” Kesinlikle kapıyı kapattığımdan, hatta iki kere kilitlediğimden emindim. Kafam karıştı. Zaten yorgun olan zihnim tamamen durdu. Kadın ikimize birer kahve yaptı. Hiç konuşmadık. Sanki ilk defa görüyormuşuz gibi elimizdeki fincanlara baktık öylece. Etraf iyice aydınlanınca müsaade isteyip gitti.
...Bitmedi...
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
iyi ki gündüz gözüyle okumuşum ...
gerçi resimdeki korkunç yılan aklımın beynime kaçmasına yetti ya neyse !
( ölesiye yılan fobisi var bende !)
ama ...
ama bu kez anlatım daha bi profesyonleceydi sanki ...
daha bir basamak atlamış kalemin ...
doruklarda !
harikasın sen bereketim !
Aynur Engindeniz
Neyse bir ay sonra tekrar görüşürüz inşallah canım Allaha emanet ol.
Mitolojik hikayeleri çok severim. Üstelik çok iyi anlatılmış. Devamını bekliyorum. Dün yorum yazmaya zaman bulamadım.
Tebrikler, sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Bu arada Allaha emanet olmanız dileğiyle. Sevgiler.
Nedim bey'in size neden bu kadar güvendiği ve bu ödevi size verdiği belli:)
Müthişti yine, gecenin bu saatinde ürpererek okudum.
( Yan odadan bir ses mi geldi ne? Pencerede de bir gölge var sanki:))
Devamı için fazla bekletmeyin.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum. Saygılar.
Aynur hanım sizi okumak bence bir şans.
ve bu şansı yakalayanlardan olduğum için mutluyum
gözümde profösyonelsiniz
ve sizden öğreneceğimiz çok şey var.
kendi kafamda bir devam son düşündüm
Öykünün devamını merakla bekliyorum.
Saygılarımla
Aynur Engindeniz
Bitmedi...
Evet okurken yaşadıklarımızı düşünsen iyi oluyor..Kendimi bir sahnede oyuncu sandım ve satırlarda kayboldum..
Sevgili şairem harikasın..Maşallah kalemin daim olsun ..
Bir daha ki yazını özlemle bekliyeceğim.. heyecanlı yerde kaldım lütfen çabuk yaz..
Sevgilerimle,,
Aynur Engindeniz
Kalem, her konuda yazabilmeli. Sen de bu mevcut. Tebrikler Aynur'cuğum. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Çok sayıda karakter olması (Gerçi anlatıcının karşısında teker teker sahne alıyorlar) güzel. "Her çekiğin içinde dışarı çıkmak isteyen bir Amerikalı vardır" diyen general gibi öykünün ilk yarısında "Dışarı çıkmak isteyen bir uzun anlatı var" diyordum ki öyle oldu. Bakalım ışığı gören gelecek mi?
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Soluksuz okudum. Bağlantılar, geçişler enfes. Ama mitolojik karakterleri hiç sevemedim ben gene de:) Kaleminize sağlık.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum okuduğunuz ve katkı sağladığınız için.
Saygılar.
Anlatım harika..Konu da güzel..
Biraz korkmadım değil, insan böyle şeylerden korkuyor..:))
Burada Pegassus'un farklı bir öyküsü var. Bilemiyorum tabi..
Netice de tüm yaşanmışlıklar ya da efsaneler güzel insanı anlatmak içindir.
Saygımla..
Kocaman tebrikler..
emeğe ve yüreğ..
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
mitler ve gerçekler bazen aynı anda yürümez ,tam bir kurgu esnasında ,mahalledeki figürler seni esir alıyorsa ,bırak medusa'yı kaf dağının arka tarafında ,bir zümrüt-ü anka sırtlayıp getirir sana onu bir gece vakti gözlerini kapatınca ve arınınca çevrenden.
sevgiler
Aynur Engindeniz
Pufff ...
Geçmiş ile gelecek arası bir yolculuk...
Acaba Rıza ile temizlikçi kadının arasında bir bağ olabilirmi?
Çamaşır suyu almaya indim dediğinde, acaba Rıza beyin geçmişte yaşadığı ve temizlikçi kadının tasvip etmediği bir olaymı ceryan etmişti..??
Medusaydı kesin o kadın...
Rızada ona tecavüz eden posediondur...Yani aklında öyle kalmış-benzetmiş olabilir...Şüpeli bir vaka...
Bu arada senin dikkatli olmanı öneririm..Rızaya gösterdiğin bu ilginden dolayı seni Athena zannedebilir...Seni medusanın yane hizmetçinin sivri tırnaklarıyla buluşturabilir...
Film gibiydi ...Dalga dalga kırmızı saçlar yüzümde esti...
Bırr için üşüdü.Korkutma beni ama ya:(
İyi korktum aferin bana-sana:)
Sevgiyle kal.Muhteşem bir Engindeniz klasiği olmuş yine...
Aynur Engindeniz
Üstelik sen böyle şeylerden korkacak kadın mısın yahu? Duy da inanma.
Ayrıca Rıza'yı senin meyhaneden çıkan bıçkın kabadayı öldürmüş de olabilir. Güvenlik güçleri yerde içki şişeleri bulmuş. Öyküyü yazanın haberi yok, değinmedi o kısma:))
Teşekkür ederim canım benim. Sevgilerimle.
Ülviye Yaldızlıı
Anlarsın ya;)
Daha fazla tüyo vermiyorum sevgili izleyenlerime..Hayat sürpriz bir şekilde devam edecek okuyanlar için:)
vay be ...:)
Aynur Engindeniz
Egzotik yazarım benim.Bakalım ne kadar korkutacaksın benim gibi acıyı çayına şeker diye katan, yatmadan evvel beş korku filmi seyretmeden uyumayan bu sebeple korku türlerine bağışıklığı olan bir kadını:))))
Seni seviyor bu kalp :)))
Ülviye Yaldızlıı
Ayh aman ne diyorum ben...Bir aşk yasızı yazmak istiyorum.Eski aşk kadını uçtu gitti...işim gücüm meyhaneler-intihar vakaları- birde ....:)
Efendim bu yazarı bozmasını siz yararttınız sevgili okuyucularım-dinleyicilerim.falan filan...:)
ay ne kadar ukalaca oldu.Ben değilim o...Parmaklarımla klavye arasında bir takım anlaşma söz konusu cancazım:)
Aynur Engindeniz
:)))
Üzerinde yük varmış gibi hissetme, yazamazsın, ya da istediğin gibi olmaz. Biz bekleriz. Ölmüyoruz ya. Belki de oluruz tabi bilinmez. Bir ay sonra dönersem eğer söz seni şöhret yapacağım:)
Ülviye Yaldızlıı
-Al yafrum bu gazozu köşedeki kıytırık bakkaldan aldım...
-Ama ben gazoz sevmem ki...Kanyak yokmuydu.Ya da gül şurubu..
-Var yafrum var onları sonra vvfericem..
Sen şu içine meyhaneci ramoya çaktırmadan iç.Adama erol abi gibi çişini tutamıyo.Bulduğu yere salıyo..:))
-ayhh başım dönor benim..
-Gız kezban yoksa amilemisin:)
Aynur Engindeniz
Mitoloji vazgeçilmezidmdir öykülerimde. Çoğu kez deşifre etmem ama alt metine saklarım. Ve medusa..ne çok benzerlik buldum bugün? Benimde kalemime dokunmuştu:) Öykü geçmişe saplanıp kalmıyor, ondan istifade ederken gerçek yüzünü öyle net biçimde gösteriyor ki siz arada kalmadan her iki kanalında zevkine sonuna kadar varabiliyorsunuz. Ayrıca bağlantı yerleri sadece zihinde kalmamış. Tutsaklığını bırakırken kelepçenin yanına anahtarını da koymuşsunuz gibi. Okuyucu dilerse özgür bırakır dilerse sonsuza dek konuşur mahkumla. Bir yazar ojuyucusuna daha büyük ayrıcalık verebilir mi? Ben şahit olmadım:)))
Her zaman tebrik ediyorum sizi ya , bu defa yazı şeklini değiştireyim bari:TEBRİKLER ALTIN HARFLERLE
Aynur Engindeniz
Pek sevdiğim bir tarz değil bu tür anlatım. Yazarken sıkıldım ne yalan söyleyeyim:) Belki ileriki uçurumlardan daha güzel görünüyordur hayat...
Saygılar.
Umut Kaygısız
Pes!
Kesinlikle başka bir yetenek bu düş dünyandaki genişlik kesinlikle sonsuzlukla yarışacak kadar büyük...
Buna kaleminin ve ruhunun efsununu da ekledin mi sıkı bir eser çıkıyor her defasında...
Elbette kuladım başka çarem var mı...