- 2250 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Yazarkeşler...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada âşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli
Güzel havalar… Azıcık yağmur ve gökyüzünde bulutlar. Ana rahminde bencil bir ceninle beraber zihinlerimizi açıveren o güzel havalar. Güzel havalar, serin rüzgârlar neyine peki insanların?
Tabi ki her şeyden önce, insan, bir Afrika çığlığı gibi bazı zaman durup gökyüzüne bakabilmeli. Varlığında bulunan unutkanlık hamuruna binâen, hiç düşünemediği bir an gelir ki, şükrettiğinin dahi farkına varamadığı nemli gözleriyle beraber, asrın en güzel bestesine ortak oluverir. Güzel havalar da böyledir aynen. Domatesleri büyük kazanlarda salça yapan kadınların, kazandan çıkıveren kokular hakkında hiçbir fikri yoktur, ama birileri vardır ki, karıncanın yürüyüşüne bile hayretle bakar ve onunda anlatılabilecek hikâyesinin olduğunu fark eder. O birileri uzak köylerden anaların domates kaynattıklarını bilir. Öyle sever ki yaşamayı, aslında hiç yaşamak istemez. Varlığından da tiksinir çoğu zaman, gereksiz olduğunu düşünür. Ve burhanı olan bir buhran anaforuna sürükleniverir. Hem de kendi rızasıyla, kimse ona karışmadığı halde.
Kimden mi bahsediyoruz? Herhalde kilisenin çanlarını çalıp, hızlıca odasına koşan rahibelerden değil, içimizden, yani yaşamak kadar, yazmayı da sevenlerden bahsediyoruz; ‘Yazarkeşlerden!’
Özgürce insan karalayabiliyorsa ve de hiç utanmadan öylesine sevebiliyorsa yaşamayı, şairinde dediği gibi: ‘Tütüne böyle havada alıştım, böyle havada âşık oldum’ der gibi, bir şeyleri yazma yolunda keş olur bazıları.
İnsanın doğası gereği, hayatta üç temel öğe vardır ki, bunlar yaşamın geçim kaynaklarından sayılır. Bu üç öğe: ‘Sanat, ticaret ve zanaattır.’ Üç temel öğe ile beraber, insanların çoğu hayatını idame eder. Yazarkeşler’de bu üç öğenin en çileli yolcularıdır. Adı üstünde bir sanat olan edebiyatı, yazarkeşler zanaatı ile süsler. Zanaat aslında el mahareti olmasına karşın, yazım alanında da zanaat bir mahirlik sayılır. Buna ilave olarak da, ticaret vardır ki, bu bela yazarkeşlerin en vazgeçilmez sevdasıdır. Yaptığı sanatta mahir olduğunu düşündüğü an, işi ticarete dökmeye çalışır. Velâkin çoğu zaman yaşamaya dair düsturlar aklından çıkıverir. Bilmez, hatırlayamaz ki; sanat edebi içerisinde yazılmış farklı türlerden eserler, günün ışığına yansımak da hep erken davrandığı için yadırganmıştır. Ya da çok geç kaldığı için, tasvip edilmemiş bir mefkûre oluvermiştir.
Bu yüzden güzel havalarda yazarkeşler hep dertli olmuştur, hüzünlenmiştir çoğu zaman. Hayatlarında med-cezirlere sıklıkla rast geldiklerinden, esasında güzel havalar onları mahveder. İçlerine bir kurt düşer ki, yer bitirir onları. Çünkü onlar güzel havalarda yazmak isterler hep, yazmak ve doyasıya yazdıkları ile ağlaşmak. Budur kaderleri, budur onların eğlenerek yapıverdikleri meşgale, uğraş. Alışkın olmadıkları için, mümtezic değillerdir; iyi geçinemezler tabiatla, ağaç serinliğinde bir bulutlu günde akşam olana dek. İçlerinde kuduruverir dizgini olmayan arzuları. Susmak istedikleri zaman, daha fazla yazıp karaladıkları için, sıkıntıya gelmeyi kendileri talep eder. Başkasının rahat ettiği bir durumdan rahatsız oluverip, eski yazmış oldukları eserleri yeniden okurlar. Çoğunlukla yanlış yazmışlardır ve utanarak, yazmış oldukları eserleri okudukları anda, atılacak pek çok şey görürler. En çok da güzel havalarda bu kusurları gözlerine batar ve canlarını sıkar.
Sanki Araf onlar için yaratılmıştır. Mecnun misali ne Cennet düşlerler, ne de Cehennem. Ama güzel havalarda, leyl vaktinde inşirah eylerken kelimeleri, dilleri bitap düşüp, firkatin nazlı acısıyla gönülden Halık olana tabi olmanın keyfiyetinde, arzularına şerh düşüp, tekrardan ne biliyorlarsa yaşamak adına, düşünce yangınlarında yazıverirler. Hayatlarını yazılar ile anlamlandırdıkları için, kalemlerinde bir nefes durak imkânı bulurlar. Sevinirler, coşarlar, gülerler aslında; ama yüzlerinden düşen bin parçadır. Sevdaları her daim gözükmeyecek kadar ulvi oldukları için, yazmanın edebiyle, simalarına sirayet eden durgunluğa dahi aldırış etmezler. Yazarkeşler severler yaşamayı, severler yaşadıkça yazmayı. Güzel günler ardınca beklerler başka bir güzel günü. Unutmazlar yaşamanın melaikelerini, yazarlar acıyı, sevgiyi. Bir dudak busesinde titrerken heceleri, bir başka zaman yazdıkları titretiverir en katı kalpli insanları dahi.
Narsist oldukları içinde çoğu zaman yalnızlardır. Ama kendi içine girişmeye cesaretleri olduğu söylenemez. Onlar kendilerini yazdıkları için, aslında bilgiye daha fazla susarlar. Çevreleri tarafından kitap okur, saygın bir kişilik gibi gösterilseler de, entelektüel olmanın ayrı bir boyut olduğunu iyi bilirler. Her okudukları ve yazmaya uğraştıkları cümle de, kendilerine cahil demekten çekinmezler. Severler yalnızlıkları, ama yalnızlıklarını kendilerine kabul ettirdikleri esas neden; kendi cahilliklerini sakınmalarında kaynaklanır. Özsever oldukları için, herhangi bir eleştiri karşısında çok üzülürler. Tertip edilmeye ve de tahribata uğramış düşünce imaretleri sonucu restore edilmeye muhtaç eserleri karşısında mahcubiyet duymaktansa, kendi kabuklarına çekilip, yalnızlığın akrep zehri yangınlarında çile çekmeyi severler. Böyle çekilmeleri de, böylesine iç çekişleri de, güzel günlerde yapmayı severler.
Her şeyin bir mevsimi olduklarını bilip, fayda da görmeseler; hatta zararda görseler edebiyat aşkından, iki gözleriyle yemin edercesine, Mushaf’a el basarcasına, bu yoldan geri dönemeyeceklerine dair dudaksız yeminler ederler. Kaderi utandırmadan, ömürlerinin defterini böyle kapatırlar.
Sahip oldukları güzelliklerden her gün biraz daha uzaklaşırlar. Hayatta artık kazanmanın da, kaybetmek kadar acı olduğuna şahit oldukları an, farklı arzulayışlara girmek istemezler. Ellerinde hali hazırda bulunanlar ile son yolcuklarına yetecek kadar keder taşırlar da, yanlarında ne şakşakçı ne de yakıcı eleştirmen talep ederler. Çünkü kederler; kitapları, onlara çoğu zaman gereken sancıyı verdiği için, artık her sevişmeden acıyla dolu da olsa zevk almayı başarabilirler.
İşte böyledir yazarkeşlerin adetleri ve de yaşama istekleri! Yağmurun avuçlarında yazıverdiği tatlı bir söz gibi, şiir dokunuverdikçe dalında ki bülbül terennümü misali, güzel havalarda hüzünlenir edebiyatseverler…
Bilirler ki, ne yazmayı istemişlerdir doğarken, ne de keş olmayı. Ama yazılan kadere boyun eğmekten gayri yoktur yapacakları. Güzel havaları da kaderleri misali çekeler sineye, öyle yazarlar, ne yazacaklarsa ömürlerinde.
Güzel havalar da, odun kokan sokaklar ardınca, nemli gözleriyle bakarlar gökyüzüne. Bir ilham düşer de zihinlerine ve yine yazmak için hızlı adımlarla yürüyüverirler evlerine.
Yazmak için ne de olsa çile vardır; güzel havalara rast geldikçe, ölümler yazarkeşlere uğramadığı sürece…
YORUMLAR
Orhan Veli ile başlamak böyle bir yazıya ne güzel yakışmış... Çoktandır aynı konu üzerinde derin düşüncelere dalıyorum, ama anlatabileceklerimden çok fazlasını güzel bir yazı ile dile getirmişsiniz. Okurken kendimden parçalar buldum, eminim çok kişi de aynı şeyleri düşünmüştür. İyi havaların mahvettiği şairlerin ruhu adına teşekkürler Hakkın sesi...
Saygılar...
yazı güzel kutlarım,aynı zamanda mazoşizm ve sadizmi içinde taşır,mazoşizme biraz değinmişsiniz bende sadizmi,diktacılığı anlatayım,
okuyucusuna gerçekleri yüzüne vurur,öfkelendirir,hiç olmayacak yerde şaşırtmak ister,beyninin son kıvrımlarına kadar
düşündürmek ve kendi fikirlerini empoze etmek ister,okuyucusunun onu okurken ezberini nasıl bozduğunu ,nasıl şaşırttığını ,
hazla izlemek ister,,,,,,
güne düşen yazının sahibini kutlarım,
Sanki Araf onlar için yaratılmıştır. Mecnun misali ne Cennet düşlerler, ne de Cehennem. Ama güzel havalarda, leyl vaktinde inşirah eylerken kelimeleri, dilleri bitap düşüp, firkatin nazlı acısıyla gönülden Halık olana tabi olmanın keyfiyetinde, arzularına şerh düşüp, tekrardan ne biliyorlarsa yaşamak adına, düşünce yangınlarında yazıverirler. Hayatlarını yazılar ile anlamlandırdıkları için, kalemlerinde bir nefes durak imkânı bulurlar. Sevinirler, coşarlar, gülerler aslında; ama yüzlerinden düşen bin parçadır. Sevdaları her daim gözükmeyecek kadar ulvi oldukları için, yazmanın edebiyle, simalarına sirayet eden durgunluğa dahi aldırış etmezler. Yazarkeşler severler yaşamayı, severler yaşadıkça yazmayı. Güzel günler ardınca beklerler başka bir güzel günü. Unutmazlar yaşamanın melaikelerini, yazarlar acıyı, sevgiyi. Bir dudak busesinde titrerken heceleri, bir başka zaman yazdıkları titretiverir en katı kalpli insanları dahi.
Narsist oldukları içinde çoğu zaman yalnızlardır. Ama kendi içine girişmeye cesaretleri olduğu söylenemez. Onlar kendilerini yazdıkları için, aslında bilgiye daha fazla susarlar. Çevreleri tarafından kitap okur, saygın bir kişilik gibi gösterilseler de, entelektüel olmanın ayrı bir boyut olduğunu iyi bilirler. Her okudukları ve yazmaya uğraştıkları cümle de, kendilerine cahil demekten çekinmezler. Severler yalnızlıkları, ama yalnızlıklarını kendilerine kabul ettirdikleri esas neden; kendi cahilliklerini sakınmalarında kaynaklanır. Özsever oldukları için, herhangi bir eleştiri karşısında çok üzülürler. Tertip edilmeye ve de tahribata uğramış düşünce imaretleri sonucu restore edilmeye muhtaç eserleri karşısında mahcubiyet duymaktansa, kendi kabuklarına çekilip, yalnızlığın akrep zehri yangınlarında çile çekmeyi severler. Böyle çekilmeleri de, böylesine iç çekişleri de, güzel günlerde yapmayı severler.
Her şeyin bir mevsimi olduklarını bilip, fayda da görmeseler; hatta zararda görseler edebiyat aşkından, iki gözleriyle yemin edercesine, Mushaf’a el basarcasına, bu yoldan geri dönemeyeceklerine dair dudaksız yeminler ederler. Kaderi utandırmadan, ömürlerinin defterini böyle kapatırlar.
----------------------------------------------------
Çok emekle ustaca yazılmış. İnanılmaz bir samimiyet ve doğruluk.
Son zamanlarda okuduğun en seviyeli bir kaç yazıdan biri.
Tebrikler.
Selam ve sevgiler.
''Her şeyin bir mevsimi olduklarını bilip, fayda da görmeseler; hatta zararda görseler edebiyat aşkından, iki gözleriyle yemin edercesine, Mushaf’a el basarcasına, bu yoldan geri dönemeyeceklerine dair dudaksız yeminler ederler. Kaderi utandırmadan, ömürlerinin defterini böyle kapatırlar.''
her satırında kendime tanıdık ifadeler buldum... mutlu oldum...
çok güzel anlatmışsınız
Harika bir tarif. Kendimi de çevremdekileri de buldum yazınıda. Samimi olmak kadar güzel bir şey olamaz ama insan ne kada ruğraşsa da objektif kalamıyor yüzünü aynaya dönünce. Hele ki seyrettikleri tıklım tıklım sevimsizliklerse... Örtmeli o yüzden karamsar ve hep mahkum. Sanki üzüntü yazıldıkça azalan bir şey. Hiç kimsenin paylaşmaya yanaşmayacağı ama uzak durdukça, başkasında da gördükçe bencil bir mutlulukla rahatlama yaşayacağı bir şey. İşte besin kaynağımız. Utanç verici!
Tebrik ediyorum, bu yazıyı alkışlamalı.