Mavi Düşlerin Martısıyım Ben
Uçsuz bir mavilikte kayarcasına ilerliyordu beyaz boyalı ihtiyar gemi. Sessizliği susturan, derinlerden gelen uykucu bir motorun horultusuydu sadece. Her şey rehavette. Bütün hayat tembellikle serilmişti güverteye. Denizin sakinliğine inat kalbim sabırsızca söyleniyordu. Göğsümdeki kafesten.
“Ne acelen var” dedi, denizle kardeş gökyüzü.
Mavi atlas elbisesiyle salınırken, eteğinde gezdirdiği bulutlar gülüştüler. Haylaz bir martı, bir küçük kahkahayla önümden süzülürken çapkınca göz kırptı bana.
Vakur bir edayla yol alıyordu, ak boyalı bilge gemi; masmavi göğün altında, mavi sularda. Keyifle dalgalanmaktaydı deniz, rüzgarın ezgisiyle bir ritim tutmuş gibi, yolumuzun üstünde. Salınmaktaydı belki önce. Ama biz tenini yaralayıp geçtikçe, coşmaktaydı köpük köpük, alabildiğince.
Mavi suları kendi rengine boyar gibiydi gemi, dalgalar bembeyaz, coşkun, arsız…
Yakışıyor maviye bembeyaz köpükler, masmavi göklere pamuk gibi bulutlar.
Coşkun dalgalar taşıyor ya denizin bağrından özgürce, bembeyaz bulutlar da geziniyor gök semada aheste.
Gökyüzüne bulutlar, mavi sulara dalgalar yakışıyor. Bembeyaz boyalı ihtiyar gemimize de martılar. Sabırsızlığıma aldırmadan vapurun düdüğüyle yarışırcasına çığlık çığlığa, iki mavinin arasında, serseri kanatlarını çırparak uçuyorlar.
“Gökyüzünün asi gelinleri” demişti ya bir şair onlar için. Bembeyaz tüyleriyle, uçsuz bucaksız göklerde, olabildiğince avare geziniyorlar.
Ayrımındayım artık, iki mavinin sukunetini iki beyaz bozuyor. Dalgalar coştukça martılar arsızlaşıyor, martılar süzüldükçe dalgalar dans ediyor.
Ağır, vakur bakışlarıyla yerin ve göğün mavileri, tıpkı bir anne gibi, bağırlarında sakladıkları beyazlarını biraz sevgi biraz övünçle seyrediyorlar.
Seyrettikçe bu işveli oynaşmaları, ben de coşkularından payımı alıyorum. Yanıbaşımda valizim, beyazın ruhu bana da bulaşıyor sezdirmeden. İlk önce saçlarımda başlıyor hafif kıpırdanmalar. Dalgalarla martıların oynaşmalarını seyrettikçe, huzursuz kalbim bile onlara eşlik ediyor. Ama onlar gibi bembeyaz değilim henüz ben, onların sinesinde durulacakları mavileri var. Ben se mavisiz bir beyaz…mavimden yoksunum. Ama yine de coşkuluyum. Çünkü ben de bu bilge gemi ile kendi mavime doğru yol alıyorum.
Her geçen saniye ile, kalbimin vuruşları daha bir coşkun atıyor, vücudumda hasretle yoğrulmuş bir titreme…Rüzgar burnuma sanki anne gibi kokuyor.
Yavaş yavaş ufukta belirince özlediğim şehir, içimdeki heyecan bir yangına dönüyor. Çığlık çığlığa martılar, bana müjde veriyor. Yaklaştıkça mavime,bütün martılar artık benim saçlarımda uçuyor.
Güvertedeyim. Gözlerim iskelede…
Rengarenk ruhlar, ortak bir hasretle martılarını bekliyor, ben aralarında mavimi arıyorum.
İşte bir el, parmakları arasında şefkat renkli bir mendil. Sıcacık, mavi bir gülüş, gözlerinden sızan bir damla martı. Kimseler görmeden gönlüme süzülüyor.
Koşuyorum mavime, sarılıyorum. İpek atlas gibi sarıyor mavim beni, saçlarımı okşuyor.
Ben mavimle tek yürek çarpıyorum şimdi. Her şey duruyor, her şey susuyor. Bir yürekten bir yüreğe, martılar uçuyor…
YORUMLAR
Başından beri takip ediyorum çalışmalarınızı. Çok güzel bir ilerleyişiniz var kendinden emin, sakin, huzurlu ve kalbinin götürdüğü sularda seyreden o beyaz boyalı gemi gibi.
reyya
şimdilik her yazı öncesi fırtınalar atlatsam da
hayalim
gerçekten o gemi gibi sukunetle
yazabilmeyi öğrenmek:)))