- 1291 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE DE HORTUMLAR NASIL KURUTULUR?
Sevgili kardeşim ülkemiz gerçekten çok bereketliymiş. Bazı canlılar bölünse bile kendini yeniler ya, ülkemiz ne yazık ki aynen öğle. Hortumlandıkça tatlanıp, artıyor. Şükür şimdilik eksilmedi ya, inşallah ebedi- yete kadarda eksilmez. Sanki koskoca ülkemiz (affedersiniz) bir hayvan leşi gibi kuzgunun biri uçuyor biri konuyor, “yeter ben doydum” diyen bile yok. Küçük, büyük hiç elinde hortum bulunmayan yok gibi.
“Herkes evinin önünü temizlerse bütün şehrin temiz olacağı” gibi hepimiz tek tek dürüst olursak, bu ülkede düze çıkar, hortumlarda biter. Belki bazılarımız hortumlamıyor ama sessiz kaldığı için yinede dolaylı destek vermiş oluyor.
Önce ben dürüst değilim. Çünkü dört yılda bir insan olduğumu hatırlayıp oy ver diye çağırıyorlar, gidip köyümün ya da mahallemin en sahtekârına oy veriyorum. Tabi Belediye başkanları, il genel meclisi ve millet vekilleri içinde aynı durum geçerli. Neden mi? Çünkü benim usulsüz işimi ancak o yapar. Yani devleti o oy verdiğim kendide hortumlar, benimde hortumlamama yardımcı olur.
Meselâ benim köyümün çevresindeki bütün köylerin insan yapısını ve muhtarlarını çok iyi biliyorum. Köylerin en hortumcu kişileri ya da en beceriksizleri seçiliyor. Bunlar çoğunluk olunca Hz. Ömer gibi Kaymakam atansa bile üç gün sonra o muhtarların ağzıyla hareket ettiği için o daha da büyük hortumcu olup çıkıyor. Böyle kaymakamlarda Vali’yi yönlendiriyor. Valiler Bakanı derken, bakanlar Başbakanı, Başbakan Cumhurbaşkanını. Al sana hortum ağıyla örülmüş bir Türkiye.
Bunu genelde kravatlılar yapıyor, cahil Mehmet ağa zaten “bana ne” diyen Yahudi zihniyetiyle sabitlen- miş durumda. Haftada veya ayda bir resmi daireye gelse eğilip, bükülür, kulağı duymazsa bağırılır. Fikrini zaten söyleyemiyor, yarın muhtara işim düşerde yapmaz diye korkuyor. İnanın memleketimizde çok dürüst sanılan bir muhtarın imzasıyla halen yapılan bir yolsuzluğu yazsam şaşarsınız. Bu muhtar gerçektende dürüsttü ama neden yaptıysa artık siz anlayın.
Bir gün beş, altı profesör yüz kadar deliyi bir hendekten atlatmışlar. Deliler geri dönüp profesörlere “delilere bak delilere” diye bağırmışlar. Şimdi deli denen bu dürüst kişilerin sayısı o profesörler kadar azaldı. Nesli tükenmekte olan kelaynak kuşlarını devlet koruma altına aldı ama o üç beş dürüst korumada değil, üstelik her yerde dışlanmaktadırlar ne yazık ki. Ne yazık ki beyinleri işleyemediğimiz için şekillerle uğraşmaya halen devam ediyoruz. Çünkü bazılarının diğer taraftan yüklü götürmesi için dikkatlerin ters yöne çekilmesi gerekir.
Mesela kaçakçılar küçük parçayı yakalatır ama diğer taraftan malı götürür. Yine bizim gençliğimizde bizi boğuşturanlar aynı binada komşu olarak oturmamışlar mıydı?
Ben müdürümün uzattığı hortumu tutsaydım ve sulak yerlere beraberce döşeseydik benden iyi kimsesi olmazdı. Döşeyeni el üstü tutuyor. Tabii toprağın altına da çözümleri varsa işlem tamam. Tabii aynı müdür beş vakit camiden de çıkmıyor.
Bir yukarısındaki kaymakamda benzeriydi. Çünkü görevde kaldığı üç yıl içinde en fazla on gün saat sekizde masasına oturmamıştır. Aynı dönemde de bay müdür beş buçuk ay içinde yirmi iki gün izin kullandığı yani astına vekâlet verdiği halde ve yıllık izini dururken bir gün bile izin kullanmadığı görülmektedir. Ayrıca dört gün bazı memur ve hizmetlileriyle bahçesinde kiraz topladığı sabit şahitlidir. Beş buçuk ayda bunları yapan biri görevde kaldığı yıllar içinde neler yapmaz? Tabi bir vatandaş olarak bu yukarılara bildirildi. Ancak oralara da hortum döşenmiş olmalı ki bir ses çıkmadı.
Biz şair ve yazar geçinen insanlar genelde ya çok ya da az akıllı insanlarızdır. Normalimiz pek bulun- maz. Zaten normal insan bence şiir falan yazamaz. Yani çoğunluğumuzun dürüst olduğundan eminim. Ama kaçımız şahit olduğumuz hortumları kurutmaya çalıştı? Kaçımız sonuca ulaştı? Bence karşı koymak yeter, sonuç genelde aldırtmazlar. Çünkü hortum büyük çaplıysa ulaştığı kişilerde o oranda artar. Kesin haklıysa ücra bir köşeye sürgün edilirsin. Eğer arkan güçlüyse bu olmayabilir. Gerçek şu ki devamlı at tepişmiş, çimen ezilmiştir. Patlayan hortumlarda bile fatura en altta kimsesiz olana yazılmıştır.
Bunun için Susurluklar aydınlatılmadı ya. Hortumun ucu bir kayaya varınca, ardında Şirin dahi olsa Ferhat delemiyor. Çünkü hortumun rüzgârı haritada yer beğendiriyor.
Bizim memlekette bir iki dürüst muhtar var. Bunlar fazla yalakalık yapamadığından kaymakamlık yardımını bile o kadar kısıtlı alıyorlar ki? Çoğunun eli yağda balda olurken o ikisi zar zor idare ediyor köy hizmetlerini. O sahtekâr muhtarlarda köyde işini işlettikleri kişilere daha çok yardım yaptırıyorlar. Gerçek fakirler dururken kendi uşaklarına, işini işleyenlere belge imzalayıp vermektedirler.
Eğer muhtarlar isterse köylerde, kaymakamlar isterse ilçelerde, valiler dürüst olursa memleket düze çıkar inancındayım. Ne hortum kalır nede kokusu. Ama bu rüyanın gerçekleşmesi için ilk iş bana düşüyor. Önce sahtekâr muhtarı iş başına getirmemem gerekiyor.
Ağzımızı açtık mı milletvekillerini kötülüyoruz. Biz çok mu dürüstüz? Deveye sormuşlar, “neren eğri” diye. Devede “nerem doğru ki” demiş. Haksız mı? Kendimizin “neremiz doğru ki”. Onlar bizim çoğunluğumu- zun oylarıyla seçilmedi mi? Gökten zembille inmediler ya. Ya vasıfsız delegelerin oylarıyla ya da parti başkanı nın tepeden inme kararıyla seçilmediler mi? Tabi Amerika’nın tayin ettiği parti başkanı da bana uygun birini seçecek değil ya. Kendine parmak kaldıracak adamı bulacak. Bizde “odun koysam yine seçilir” zihniyetiyle yetiştirildiğimiz için o adaya ister istemez oy veriyoruz.
Sevgili kardeşim üç büyük kıtadan getirip üç denizin, yedi vahşi kurdun arasına sıkıştırdılar. Kanayacak yaramızda çok olduğundan devamlı bir yaramız kabuk bağlamadan diğer bir yaramızı kaşımaktalar. Lütfen aklı mızı başımıza alalım, herkesin inancı kendine olmak üzere kardeşçe yaşayalım. Son devletimize de düşmanlık yaparsak, çeşitli şekillerde hortumlamaya devam edersek doğacak fırsatı birileri çok iyi değerlendirir. Dost gözükseler de yalan, yarın suyu bulandırmasak da aç vakitlerine gelirse bizi parçalarlar. Onların hepsi danışıklı dövüş içindeler. Tavşana kaç tazıya tut diyorlar. Yani hem kan kusturuyorlar hem de leğen tutuyorlar. Aldanma ya gelmez. Aklımızı başımıza toplayalım, yarın çok geç olabilir.
Geçmişte katliam yapmadığımız halde suçlanıyoruz. Keşke yapsaydık. Şimdi öküz altında buzağı arayanların eli boş çıkmazdı.
Eğri oturanın gölgesi de eğri olur. Önce ben, sen, o, biz ve bizler dürüst olmalıyız ki memleket düze çıksın. “Neme lazım” diyen Yahudi zihniyetiyle deve kuşu gibi başımızı kuma gömdüğümüz sürece aydınlık sabahları daha çok bekleriz.
Bilmem anlatabildim mi? Siz ne dersiniz?
– 08/12/2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.