- 694 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Biri ister Diğeri alır- 2
“Fatma milletin kızını istemeyi bıraksın da kendi kızını versin.”
Bu cümle kaderim oldu.
Amcamın gelini ve onların kapı komşusu Hülya yenge bu cümleyi sarf edince yerimden hopladım.
- Aman yenge ne diyorsun? Bu mümkün değil!
- Neden mümkün değilmiş?! Kız liseyi bitirdi. İsteyenleri varmış. Sen beni dinle. Olmaz diye bir şey olmaz.
- Yapma yenge etme yenge olacak iş değil, diyordum ama bir yandan da kalbim pır pır etmeye başlamıştı çoktan. Bu yakıştırma hoşuma gitmişti doğrusu.
Aileyi ve kızı en az benim kadar tanıyan arkadaşlarımla konuştum. Dernekte bir görüşme ayarladılar ailesinin haberi olmadan. Kızın fikrini merak ediyorduk. Ona göre ailesinden isteyip istemeyeceğimize karar verecektik. Ne de olsa sütten ağzım yanmıştı şimdi yoğurda üflüyordum.
Kırmızı elbisesi gri başörtüsü ile dernek faaliyetlerine gelip giderken görürdüm onu. Çok masum ve güzeldi. Ama kardeş gözüyle bakardım ona. O da bana “Abi” derdi.
Dernek ortamında iki abinin refakatinde yaptığımız birkaç dakikalık görüşme sonucu anladım ki Hülya yenge haklı. Kızın yeşil gözlerinden bana olan ilgisini okudum. Ya da o “Yeşil gözler(İn)den muhabbet kaptım”. Mucize böyle bir şey olmalı. O dakikadan itibaren her şey onun çevresinde dönmeye başladı.
Dernekten kızın babasını çok iyi tanıyan bilen hatırı sayılan büyük ağabeyler bir kutu çikolata ile istemeye gittiler bir akşam. Babası siz benim muhatabım değilsiniz. Ailesi gelsin istesin dedi. Çikolata geri geldi! Bu hiç beklemediğim ve hesap edemediğim bir durumdu. Ailemi daha sonra devreye sokmayı düşünüyordum. Herkes babaya hak verdiyse de çok üzüldüm. Ertesi gün kızla bir telefon görüşmesi yaptım. Eğer çikolata bu sefer de geri gelirse ben bu diyarları terk ederim dedim. Bunun üzerine kız gerekirse kaçarız dedi. Asla onu kaçıramayacağımı böyle bir şeyi annesine babasına saygımdan dolayı yapamayacağımı söyledim. Üzüldü. Neyse ki kızın kararlılığını önce annesi sonra da babası anlayınca ailemle gönderdiğim çikolata bu defa geri gelmedi.
Evlendik.
Bir komşu oturmasında daha önce istediğim lacivert gözlü kızın yengesi ile karşılaşmış eşim. Ve konu dönüp dolaşıp o günlerden açılmış. Kadın onun buluşma yerine giderken ailesi tarafından yakalandığını kızın gönlünün hala bende olduğunu söylemiş eşime. Kadının densizliği işte. Eşim bunları duygularını kontrol etmeye çalışarak bana anlatırken ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi bilemedim. O günden sonra haklı olarak eşimin kıskançlıkları arttı. Mazim ona ağır geliyordu. O kızı hala sevdiğimi ondan da önemlisi kendisini onun beni sevdiği gibi sevmediğimi düşünüyordu. Ben ise kurduğum yuvanın esenliğinden başka bir şey istemiyordum. Eşimi bildiğim gibi seviyordum o sevgimi nasıl kategorize ederse etsin. Gözüm, gönlüm ve kalbim onunla doluydu. Geçmişe sünger çekeli çok olmuştu. Ben mutlu olmanın bir yolunu bulmuştum bir erkek olarak. Kadınlar için ise mutluluk kavramının içini doldurmak o kadar kolay değildi. Sevgili eşim yıllarca Naciye yengenin anlattıklarına takılıp kaldı. Zaman zaman aşırı tepkilerle kendini gösteren kıskançlığından garip bir şekilde gururum okşansa bile onu elimde olmayan nedenlerle üzdüğümden dolayı için için kahroldum.
Geçmişin Lacivert gözlerdeki hüznü ile bugünümün hatta yarınımın yeşil gözlü sitemi arasına sıkışıp kalmıştı ömrüm. Bir zamanlar verdiğim isabetsiz kararımın diyetini böylece ödetiyordu hayat bana sanırım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.