- 891 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Biri Şu Anneme Dur Desin- I
Kitaba hepimizin saygısı vardır. Çünkü tabi olanların hükmüyle de belirlendiği gibi dinimizi öğrenmek adına iki esas kaynak vardır. Biri Kuran-ı Kerim, diğeri ise Peygamber Efendimizin sünnetleridir. Kaynağı Rabbimizden olan Kuran-ı Kerim ile tanışan ceddimiz, bu muazzez kitaptan aldığı coşkuyla beraber, çeşitli ilmi ve bilimsel dallarda kitaplar yazmışlardır. Sadece ceddimiz değil, ecnebi yazarlarda kutsal kitapların içlerine verdikleri aşk ile beraber, Rabbimizin verdiği yetiler doğrultusunda kitaplar yazmışlardır. Küçükken, kitapların ne manaya geldiğini anlamadığım zamanlarda, babamın ‘okumak için değil de, almak için aldığı’ kitapların raflarda ki duruşunu seyrederdim.
O kitaplar, vitrinin raflarında annem tarafından belli bir nizama göre dizilmişlerdi. Ama nedense nöbetleri hiç bitmiyordu! Aylarca, senelerce aynı raf içinde dururlardı da, bir laf etmezlerdi. Sabırlı akıl askerleriydiler. Açık kahverengi renkte vitrinimiz yıllarca okunmamış kitaplarımızın angaryasını çekerdi de; söz etmezdi, utanırdı. Yalnız memur bir ailenin kaderi olarak, çok ev değiştirdiğimiz için yıpranmıştı.
Zamanında kapitalist dünyanın bizim insanlara hediye ettiği vitrin kültürünü biz de yaşamıştık. Eski fotoğraflara bakanların çoğu, evlerinin o vitrinli halini görüp, anımsadığı geçmişine gülüverirdi. Erkekler için o kadar çok anısı olmasa da, her gün o vitrinin tozlarını almak için çaba gösteren kadınların üzerinde, cilalı ahşapların hatırı sayılır bir değeri vardı.
Vitrin ahşaptı, ahşap keresteydi, kereste odun demekti, odun da ağaç demekti. Kitaplar da ağaçtı. Hayatımız, toprağın bağrında yetişen ağaçlarla mana buluyordu. Kitapların; literatürümüzde ki manasından daha fazla anlamı, gözlerimizde şekillenen sayfalarda bulunuyordu. Küçük bir çocuk olarak ben de okumayı yeni söktüğüm zamanlar, ara ara o kitapların yanına gidip, bir tanesi açıp, sayfalarında öylesine gezinirdim. Vitrinin raflarında dolaşan ellerim, geleceğimin ıstırabını içime işleyen hatıralar misali kitaplara dokunurken, bana, ömrümde çok defa yalpalayacağım bir kararı almam için pencere açıvermişti. Kaç yaşında olduğunu tam olarak hatırlayamadığım bir gün, karar vermiştim.
Benim de bir kütüphanem olacaktı. Büyük adam olduğumda ise, kitap satan bir dükkân açacaktım. Öylesine bir istek değildi. İlkokulda her ne kadar kekeme gibi kitap okusam da, bu isteğim her zaman taze bir tebessüm olarak hafızamdaydı.
Üniversiteyi bitirdikten sonra, bu isteğim daha fazla alevlenmişti. Ancak hem ailemin hem de çevremin baskısıyla, ilk önce evlenmem gerektiğini anlamıştım. Evlenmeyi istiyor, ama düşünmemeye çalışıyordum. Eğer evlenirsem biliyordum ki, hayatımda planladığım çoğu şeyden vazgeçecektim. Bunu anlatabilmem lazımdı çevreme, bana inanmaları gerekiyordu. Biraz pısırık biri olduğum için çoğunlukla bana bu konuyu açtıklarında suskun kalıyordum. Evlenip, çoluk çocuğa karıştıktan sonra, hangi uçuk hayalimi yapabilirdim ki! Hatırladıkça bana da komik geliyordu, ama hayallerimi yerine getirip, paranın beni esir edeceği biri olmamak istiyordum. Zordu isteklerim. Zordu bunları başarmam, ama çaba göstermem gerekiyordu.
Yine bir gece evde oturmuş, annem babamla beraber çay içiyorduk. Annem ikide bir yazmasını düzeltip, ‘of, Allah, ah ah’ gibi iç çekişlerine başlayınca, anlamıştım. Yaşlı kadın bana bir şey anlatmak istiyordu, ama çekiniyordu. Biraz zaman geçmişti ki, çayın soğumuş olduğunu fark etmiştim. Nedense milletin ağzını yakan çay, benim için soğuk geliyordu. Ama bu sefer gerçekten çayın suyu soğumuştu. Demliği tutup ’mutfağa götüreceğim’ dediğimde, annemle göz göze gelmiştik. Yaşlı kadın benden bir şeyler saklıyordu ve bu sakladığı şeylerden dolayı rahatsız oluyordu.
Mutfağa geçtikten sonra, babamla bir şeyler konuşmaya başladıklarını duymuştum. Kulağım istediği zaman iyi duyduğu için, mutfaktan iki kulağımı da kuzeye doğru kabartmıştım. Dinlemeye başlamıştım.
-Ya bey, ne olacak bizim oğlanın hali?
-Ne olmuş hanım, bir şeyi mi var?
-Yok, yok da Allah’a şükür, ama evlenmesi lazım ya, değil mi?
-Çok karışıyorsun oğlana, az rahat bıraksan, biraz kafasını dinlese olmaz mı?
-Yaşı neredeyse otuz olacak, ama evde, bizim yanımızda çürüyor zavallı.
-Abartıyorsun Gülistan, yapma ya; çocuk işine gidiyor, işinden eve, yanımıza geliyor. Bırak da ne zaman istiyorsa o zaman evlensin.
-Ama yaşı geçiyor…
-Gülistannnn! Yaşı niye geçsin ya? Oğlan istemiş olsa, gelir söyler bize zaten.
-Ama ben birini buldum. Hani Kütahyalı alt komşumuz vardı, Naciye abla,
hatırlıyor musun?
-Evet, ne olmuş onlara?
-Naciye ablanın kardeşi kızı var. Kız üniversiteyi bitirmiş, Nilüfer’de çalışıyormuş.
-Eee, ne olmuş kıza?
-Ya anla işte bey! Kızın resmini gördüm fesbuk’da. Hem güzel, hem de anlattıkları kadar çok terbiyeli bir kızmış.
-Oğlanı illa ki evlendireceksin haaa!
-Ya bey, öyle deme! Torunlarımız olsa ne güzel, değil mi? Alırız, okşarız, severiz...
-Güzel olur da…
-Da sı yok Hekim Bey. Hem belki bizim aslan parçası da senin ismini koyar. Ne güzel olur değil mi?
-Aman Gülistan, bizimkisi hele bir evlensin, yuvasını kursunda; çocuğu sağlıklı olsun, isterse kayınbabasının ismini koysun. Hiç gücenmem. Öyle şeyleri sevmem, bilirsin.
-Söyleyelim mi bizimkine?
-Çağır söyle haydi o zaman.
Annem babama bulduğu kızı ballandıra ballandıra anlatırken, o arada çayın suyunun kaynadığının farkına varmıştım. Ben farkına varmadan, annem içeriden bağırıyordu zaten:
-Oğlum, canım benim, su kaynadı mı? Hadi içimiz ezildi köfteden sonra.
Esas istediği çay mıydı, yoksa benim evliliğim mi diye düşünmeye başlamıştım. Galiba o anda çayı daha fazla istiyordu, ama anlatacağı şeyler içinde sabırsızlanıyordu.
İçeri tekrardan girdiğimde, annemin güldüğünü görmüştüm. Yaşlı kadının resmen gözlerinin içi gülüyordu. O an düşünmeye başlamıştım. Bir kadının istediği bir şeyi yapma imkânı doğduğunda nasılda mutlu olduğunu. Ben de hafiften gülmeye başlamıştım. Onları dinlediklerimi bilmiyorlardı. Yani göre aralarında sessiz sedasız karar verip, bana kızı anlatmak için bekliyordu. Çayları tekrardan doldururken annem, üst demliği de alt demliğin üstüne yerleştirdikten sonra, nihalenin aralarında bulunan boşluklara parmakları ile dokunup, konuşmak için hazırlanıyordu.
-Oğlum, canım benim. Eee, nasıldı bugün işler, imza atabildin mi hiç projeye?
Arkadaşla ortak kurduğumuz mühendislik firmamız hakkında annem normalde hiç soruda sormazdı. Ama heyecanına verip bu soruyu, gülümsemiştim.
-İyi anne ya, ne olsun işte. Üç beş iş vardı bugün. Ufak tefek ama…
-İyi iyi, Rabbim hep iyi yapsın işlerinizi canım benim. Eee…
-Ne anne?
-Başka nasıldı bugün? Aradın mı Büşra’yı?
-Kardeşimin nöbeti varken benimle telefonla görüşür mü oldu?
-Yok da, kardeşini özlemişindir belki dedim.
-Özledim de anne, biz onla görüşüyoruz, sen merak etme. Bir kardeşim var, değerini bilirim annecim.
-İyi canım iyi. Şey, sana bir şey diyecektim de unuttum ya!
-Annecim, babacım. Size böyle güzel kelimeler kullanmam normalde, tanırsınız beni. Ama laf uzatılınca da sinirleniyorum, hatırlıyorsunuz geçen bayramı herhalde.
-Evet oğlum, evet…
-Anneeeee!
-Oğlum…
-Kız meselesi değil mi yine?
-Aaa, nereden bildin?
-Mutfağa sesiniz geliyordu canım. Kulaklarım iyi duyar, bilirsiniz.
-İşine geldi mi tabi!
-Eee, kimmiş bu peki?
-Kim kimmiş oğlum?
-Kızdan bahsediyorum…
-Haaa, kız mı? Şey oğlum, Nilüfer’de çalışıyormuş, bir firmada pazarlama bölümünde.
-Vayy, hangi departman da çalıştığına kadar biliyoruz, iyi bakalım…
-Sen bilgisayarı açsana…
-Açık zaten…
-Yine mi edebiyat defteri mi kitabı mı denen zıkkım, ha?
-Yav sen ne yapacaksın, söyle bakalım bilgisayarda ne yapacağız seninle beraber? Araba mı alacağız 2. el?
-Yok oğlum ya, kızı göstereceğim sana. Hadi gel bakalım.
O arada babam söze girmişti:-Ya hanım, oğlanı zorlama. İstemiyorsa bırak kalsın.
-Hekimmm! Karışma sen ya, aaa! Hadi oğlum gel bakalım, kızı göstereyim sana.
Bilgisayarın başına geldiğimizde, annem heyecanlı bir şekle bana komut vermeye devam ediyordu.
-Hadi oğlum, aç sen şu fesbuk mudur nedir, hadi bakalım.
-Açık anne zaten, çevrimiçiyim.
-Yaaa, her ne içiysen bilmiyorum da, şu kızın adını yaz, hadi bulalım.
-Anne ya, nedir bu heyecanın böyle? Görende Cennetin resmini göreceğiz zannedecekler?
-Cennet kadar güzel kız ama. Sen bir gör de, anlarsın.
-Adı neydi?
-Cemre…
-Cemre ne?
-Ne nesi?
-Soyadı ne ya?
-Haa, soyadı da…hımmm..hah! Yıldız olması lazımdı oğlum.
-Olması lazım mıydı, dalga mı geçiyorsun benimle anne?
-Yok oğlum, sen yaz bi, ben göstereceğim sana kızı.
Arama kısmına ‘Cemre Yıldız’ yazdığımda, karşımıza yüzlerce aynı isimli, farklı profiller karşımıza çıkmıştı. Yaşlı kadın sabırsız bir şekilde ekrana bakıyordu. Tekrardan gülmeye başlamıştım.
-Oğlum, dur bir dur… Bu muydu yoksa… Yok ya bu değil!
-Anne, kızı tanıyor musun?
-Tanımaz olur muyum oğlum, hiç gördüğüm birini unutur muyum sence?
-Anne, sana bir şey sorabilir miyim?
-Sor oğlum, canım benim…
O anda annemin gözleri bilgisayarın ekranına girecek gibiydi.
-Bu kızın resmi yok mu sende? Hani önceki kızların vesikalığını getirirdin, altında inatçı olup olmadığına kadar yazardı da, bu kızın vesikalığı yok muydu ki böyle saçma sapan yüzlerce insan arasından kızı arıyoruz.
-Ya sus oğlum sus. Uf, dur bakıyorum, bulacağım kızı dedim ya.!
-Ne zaman?
-Sen bir çekilsene oradan, ben bi oturayım sandalyede.
-Gözlüğünü ister misin annecim?
-Yok yok, ben bulurum onu şimdi. Aşağı nasıl iniyorduk?
-Mouse ile ya da down tuşu ile.
-Don ne oğlum?
-Şu tuşla ya, off..
-Anneye oflama. Cehennemde yanarsın yoksa!
-Ben içeri geçeyim mi?
-Geç geç, buldum mu çağırırım seni.
İçeri geçtiğimde, babamın uzandığı kanepenin yanındaki koltukta oturmuştum. Babamla göz göze geldiğimizde, gülümsemiştik. Annemin heyecanına karşı, ikimizde aslında eğleniyorduk. Bunu kelimelerle birbirimize söylemiyorduk, ama gözlerimiz birbirimize çok iyi anlatıyordu. Akşam yemeği fazla kaçırdığımdan dolayı, mutfağa gidip maden suyu almak için ayağa kalmıştım.-Baba sen de ister misin maden suyu?
-Olur oğlum. Getir içelim.
Babamın yüzündeki hayat çizgilerine baktıkça acıyordum koca adama. Küçükken benim gözümde herkesi dövebilecek adam, her geçen gün yaşlanıyordu.
Mutfağa gittiğimde, buzdolabından vişne suyu ile madensularını çıkarmıştım. Babamın özel kokteyllisini yapıp, üstüne de limon sıktıktan sonra, elimdeki bardak ve madensuyu ile beraber babamın yanına geçmiştim.
-Al baba…
-Dikkat et oğlum, dökülmesin yere.
-Al baba ya…
-Annen ne yaptı, gösterdi mi kızı sana?
-Arıyor hala, bulabilirse yüzlercesi arasından artık…
-Hah hah…
-Bakalım nasıl bir kız. Annem üzülmesin, bakayım en azından, di mi baba?
-Evet, oğlum, anneni anla işte!
-Anlıyorum baba.
Televizyonda 90’lardan kalma bir aksiyon filmini izlerken, madensuyunda kalan son damlaları da içmek için, direk şişeyi kafama dikmiştim. Son yudumlar acı bir tat bırakarak mideme doğru yol almaya başlarken, içeriden gelen sesle irkilmiştim.-Oğlum, buldum kızı, buldummmmm!
...
YORUMLAR
Anasayfada geçen başlığı tıkladım.( Yorum yapıldı görünüyor ama yorum görünmüyor ) Neyse bu vesile ile hikayeyi okumuş oldum.
Yazının ortalarına doğru yazarı kim bakayım dedim. Aa, HakkınSesi! Tarzını mı değiştirdi, diye düşünürken bir baktım yazı 2011'den kalma. Okuyup bitirdikten sonra biraz düşündüm. Yıllar içinde bir yazarın geldiği nokta neresi. Son çalışmalarınla bu öyküyü kıyasladım; arada dağlar kadar fark var. Hem biçim olarak hem içerik olarak. Bu tarzda da güzel şeyler yazıyordun ama son son bir yıldır yazdıkların daha derin, daha orjinal.
Zamanda yolculuk...Eski günleri de özledim sanırım.
Daim başarıların olsun HakkınSesi.
Anneler ve evlatları. Var mı böyle bir sevgi. Okumaktan büyük keyif oldum. Kutlarım usta kalemini. Selamlar.
HakkınSesi
En yakınınızda siz bunu hissediyorsunuzdur ablacım..
Rabbim hayırlı eylesin evlatlarınızı her daim..
Hürmetle..
sizi sıkı sıkıya hayranlıkla takip edişim işte bundan: ne isterseniz, onu en üst düzeyde, öyle bir yazıyorsunuz ki, benim gibiler sizin sıradan taklitçileriniz olmadan öteye geçemeyeceğimizi hisstmek zorunda kalıyoruz.HARİKAYDI ÜSTADIM. SAYGILARIMLA.
kemnur tarafından 8/8/2011 9:52:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
Hürmetle her daim, teşekkürlerimi kabul edin..
Kemnur
HakkınSesi
Haddiniz sizin kelamızda daim edep içinde...
Hürmetle daim...
:)
Hah buldu işte en sonunda..
Bende merak ettim.Fesbuktan girip baksam bulabilirmiyim acaba?Cennet gibiymiş ya..En güzelidir mutlaka.Arkadaşlık yollasam kabul edermi?
Derim ki: Hakkı yakinim olur:)))
Ay alem vesselam.Dvemanı bekliyorum...Ama bölümleri uzatma olurmu?
Meraktan çatlarım yoksam:))
HakkınSesi
Hürmetle..
:) keyifle okudum, konuya yorum bırakmıyorum, yalnız diologlar dışında da, yazının içine şive kaymıştı, bu şive erzurum, bayburt illerine yakın gibi geldi bana :)
HakkınSesi
Şahsen sadece annemle konuşurken, o ağızla konuştuğumu ben de farkettim bugün:))
Hürmetle...
HakkınSesi
Teşekkürler her daim can-u gönülden..
hürmetle..
Gülümseten, sohbet tadında keyifle okuduğum bir paylaşım.Anneler hep çocuklarının mutlu olmasını ister, ne yapsın, oğlunun evlenmeye niyeti olmazsa, o kendi imkanlarıyla adaylar sunuyor.
Her yazı çeşidi, kaleminizden zevkle okunuyor, tebrikler, selamlar.
HakkınSesi
Teşekkür ederim daim...
Hürmetle..
Ahh şu kadınlar... Anneler ve diğer kadınlarımız... sizin pencereinzden seyrettikçe algımın yüğkseldiğin fark ettim. Hem anımsamalar hem de içine düştüğüm konuşmalar yetişiyor yakama. Çok güzeldi yine... Kadın gözlemleriniz ve çözümlemeleriniz çok başarılı. Tebrikler.
HakkınSesi
Güzelliklerle, güzel eserlerde buluşuruz daim inşallah..
hürmetle..
:)))
anneler genelde aynı galiba..
çok güzeldi , anlatışına bayıldım annenin ellerinden öpüyorum:)
ne yapsın zavallı kadın usta!
oğlunun mürüvvetini görmek istiyo işte:))
hayırlısı..
var olsun yüreğin..
HakkınSesi
Teşekkürler her daim...
Güzel, rahat bir gün dileğiyle:)
Hürmetle...
HakkınSesi
hürmetle...
HakkınSesi
Hürmetle...
Önce aabimden hatırlarım... Sonra bir kaç arkadaşımın anlattıkları gelir aklıma...
Erkeke çocuklaırnın elbette evlenmeyi istemeyen erkek çocuklarının ortak sorunudur ailesiinn hadi ama diye diye !
Ama emin olun bazen onların seçimleri hayatınızı sonsuza dek cennete de çevirebilir...
Sanırım işlemedeğin konu kalmayacak bu gidişle...
Kalemine nazar değmesin güzel insan...
HakkınSesi
Güzel yüreğiniz şad olsun daim...Hürmetle...
Mehtap ALTAN
Ne varsa bu evlilikte!...