- 830 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Komşuluk Neden mi Ölüyor?
Saygı, bence büyülü bir kelimedir. İnsan ilişkilerinde olmazsa olmazlardan biridir. Onun olduğu her yerde insanca yaşamın güzelliklerine kapı açar ruhunuz. Alınır, satılır bir şey değildir; geleneksel anlamda karşınızdaki kişilere değer vermekle bağlantılıdır.
Saygılı olmayı öğrenmek, kimlerin saygıyı hak ettiği de başka bir tartışma konusu olabilir.
‘Komşuluk, aynı apartmanın farklı dairelerinde ya da bahçe duvarları ile sınırları belirlenmiş müstakil evlerde yaşam sürdürürken, birbirinin yaşam hakkına saygılı olmayı gerektirir. Sorunların çözümü hiçbir zaman bağırıp çağırmak, küfretmek, şiddet, dedikodu, iftira vs. olmamalı; komşusuna bir merhaba ile gülümseyenin günü huzurlu geçer’ diye düşünen ben!
Yaşadıklarım yüzünden hala şoktayım.
Olay şu;
Müstakil, bahçe içindeki evimizin yan parseline ev yaparak komşuluğumuzu başlatanlara, içimizdeki insana saygı, sevgi, ilgi, alaka ne varsa hepsini sunmaya hazır olarak yaşamaktaydık. Evin hanımının yüzündeki ifade sürekli negatif ışıklar saçsa da, belli bir yaşa gelmiş bizler, insanların dış görünüşleri ile kişilikleri konusunda ön yargılı karar almanın doğru olmadığının bilincindeyiz.
Ama yine yanılmışız; hep yanılıyor, hep üzülüyoruz!
Komşumuz, daha ilk günden müstakil evde oturmanın anlamını sonsuz özgürlük, pervasızlık, vurdum duymazlık, saygısızlık olduğunu hâl, hareket ve tavırlarını boğucu sıcak dalgasına yükleyip bize gönderdiler.
Daha inşaatlarına başlamadan, bize ait duvarın önünde yığılı duran kumu, onların tarafına 50 santimetre taşma yapacak şekilde durduğu için, hışımla, kaldırmamız konusunda ikazlarını yaptılar.
Hoş geldin komşu, hoş geldin.
Binbir emek ve sıkıntı ile yaptırdığımız evimizin etrafını negatif ışıklar sardı.
Oysa emeklilik günlerimizi yaşadığımız evimizde, sessizliğe, huzura, uykuya, saygılı komşuluk ilişkileri içinde sohbetler ile günlerimizi geçirmeye öylesine hazırdık ki..
Ufak tefek olumsuzlukları, konuşma tarzındaki küstah ses tonunu kabullenip, yeni yaşayacağımız zorunlu komşuluğa başladık.
Hata etmişiz…
“Hoş geldiniz, güle güle oturun” diyerek hediyemizle birlikte gösterdiğimiz yakınlığımıza, geceleri havlamasından uyuyamadığını belirten komşumuza olan saygımızdan, köpeğimizi içimiz acıyarak evden gönderişimizle hata ettiğimizi anladık ama geç oldu.
Sayg, karşılıklı olduğunda anlam taşır. Biz bu karşılığı hiç göremedik.
Köpeğin gidişinden sonra duyduğumuz söz, “ siz, zaten o köpeğe bakamıyordunuz” oldu!
Teşekküre bakın..
Aradan geçen zaman, bu zorunlu komşuluk sırasında bizim için en uygun yolun karşılaştığımızda ‘’günaydın, iyi akşamlar’’ dilekleri ile sınırlı kalmasına karar vermemizi sağladı.
İnsan ilişkilerinde konuşma üslubu, davranışlardaki tutarlılık, yakınlaşma ve uzaklaşma yönünde kararlarınızı etkiler.
Aranızda sevgi bağı oluşturmak bambaşka özelliklerin uyumuna bağlıdır.
Olgunluk, saygı bunlardan en önemlileri diye düşünürüm.
Yeni ilçe olmuş yerlerde, köy yaşantısında alışılagelmiş davranış biçimlerinden birdenbire değişim beklemek acelecilik olur. Ama bir yerleşim yerinde imara açılmış parselleri satın alarak yaşam kurmaya gelenler, yaşayacakları yere tüm birikimlerini harcarken, huzurlu, güven içinde bir yaşam beklentisinde de olurlar. Karşılıklı anlayış temelinde sorunlar ikili komşuluk ilişkileri ile ya da ilçe yönetiminde görev alanların vatandaşın huzur ve güvenlik içinde yaşaması konusundaki görevlerini yerine getirmeleri ile mümkün olur.
Herkesin, üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olması, konulan kuralların, uygulamalardaki aksaklıkların giderilmesi konusunda, gerekli yaptırımların devreye girmesi gerekir ki, düzen sağlansın.
Maalesef oy hesapları, vaatler, menfaate dayalı ilişkiler, yaşamın olması gereken kurallarını alt üst etmekte. Adı ilçe olarak anılmaya başlanmış birçok yerde eski ve yeni, yerli ve yabancı kültürler kaynaşamamakta, komşuluk ilişkilerinde ise bir türlü olması gereken saygı ve sevgi çerçevesinde yerleşememektedir.
Komşuluk ilişkilerinin, ders kitabı olarak eğitim konuları arasına alınması bence şart. Çok kapsamlı bir konu, ama özünde insan davranışlarını olumlu yöne kanalize etmek gibi bir başarıyı sağlayabilir düşüncesindeyim.
Misafirperverliğimizle, birçok geleneksel kültür özelliklerimizle öğündüğümüz zamanlardan hızla uzaklaşıyoruz. İnsanlar arasındaki olumsuz ilişkiler çoğu kez hiç de hoş olmayan sonuçlar doğurabilmekte.
Sulh hukuk davalarında komşu kavgaları ilk sıralarda yer alır. Binlerce dava, çözümü yıllara uzanan anlaşmazlıklar toplumda kaynaşmayı, birlik ve beraberliği de sekteye uğratmakta maalesef.
Son yaşadıklarımız bizi komşuluk, insanlık ve benzer duygulardan uzaklaştıracak kadar üzdü, sinirlendirdi.
Evin beyi, geçen sonbahar bize sormak zahmetine bile katlanmadığı bisiklet garajı olarak inşa ettiğini söylediği yere pazardan aldığı elliye yakın civcivi doldurdu. Kısa zamanda büyüyen civcivler, birer azman tavuk ve horoz ordusu haline geldiler. Gece uykuya hasret kaldık. Horoz sesleri gece 24 den sabaha kadar, tavuklar nöbeti devralıncaya kadar devam ediyor. Kışın camlar kapalı olduğu halde bu horoz korosunun sesi dayanılacak gibi değildi, Evimizde yatılı kalmaya gelen akrabalar, sabahı zor ediyorlardı. Biz ise komşuluk hatırına ricada bulunduk, rahatsızlığımızı dile getirdik. Evin hanımından aldığımız cevap, ’’ burada herkesin hayvanı var; millet inek, keçi besliyor, onlara sesiniz çıkmıyor, istesem inek bağlarım bahçeye’’ oldu. Alın size komşuluk…
Balkonda bir çay içmek ne mümkün. Yemeğinize, çayınıza, karasinekler üşüşür, burnunuzda size on metre uzaklıktaki tavuk kümesinin ATIKSAL kokusu ile sivrisineklerin saldırısından içeri zor kaçarsınız. Alın size mutlu emeklilik günleri..
Yıllarca gürültü içinde çalışmaktan beyin hücrelerimde erken ölümlerin başlaması, eşimin ve benim engelli oluşumuzdan, bundan önce oturduğumuz evlerde, sağlam komşuların sıkıntılarımıza umursamaz, hoyrat, insanlıktan nasibini almamış tutumları yüzünden, evimizi yaptırırken hep şu duayı etmiştim:
’-’ Allahım bizi iyi komşularla karşılaştır.’’
Ama tam tersi oldu. Ne komşuluk, ne saygı, ne de insanlık gördük. Menfaatleri olduğu zaman yanaşıp, işleri bitince gerçek yüzlerini gösterdiler. Üzüldük… Hayret ettik… Kim bu insanlar?.. Biz ne yaptık; neden böyle davranıyorlar, anlayamadık.
Biz, kimseyi rahatsız edecek bir hareket yapmayız. Ama rahatsız olduğumuz konuyu da çözüm için konuşmak gerektiğine inanırız.
Konuşmak insanlara özgü bir özellik değil mi?
Evin beyi ile yaptığım birkaç görüşme, hatta yalvarma sonunda horozları kesmeyi düşündüğü sözünü alınca rahatladık. Beklemeye başladık. Nihayet 7 Temmuz gecesi horoz sesi duymadan uyuduk. Sabah kahvaltıda eşime, ‘’ çok şükür horozlar kesilmiş galiba; sağolsun komşu sözünü tuttu’’ dedim.
İlk fırsatta anlayışı için teşekkür etmeyi düşündüm. O gün akşama doğru yan bahçeden bağırtı, çağırtılar başladı. Evin hanımı elinde ölü bir tavukla bizim bahçe kapısının önünde bağırıyordu: ‘’ Hangi O…..NUN bilmem neresine battı ise bu tavuk! Nasıl zehirlersin tavuklarımı!” Ve daha ağza alınmayacak küfürler.
Şaşırdık kaldık, Bizim ilgimiz yok. Kadın sokakta bas bas bağırıyor. Ne beddualar, ne küfürler..
Dayanamadım, dışarıya çıktım. Bu tarz konuşmasının hem yanlış, hem de ayıp olduğunu söylemeye başladım ki:’’ Madem sen yapmadın neden lafı üstüne alıyorsun! Sen yaptın! Zaten sen rahatsızdın bu tavuklardan!” demez mi?
Al başına belayı..
‘’- Ben yapmadım. Terbiyeli ol. Emin olmadığın konuda hakaret ederek konuşma, ayıp. Böyle komşuluk olmaz” deyince:
“- Bana konuşma deme! Senin ağzını cart diye yırtarım!” deyip, iyice çılgınlaştı.
Ona, onun konuştuğu üslûpla cevap vermem mümkün değil. Konuyu polise aktaracağımı söyleyince:
“- Ben, sana mı söyledim? Ortaya konuştum! Belki de karşıdaki komşuya söyledim!” demez mi?
Al bakalım; ortaya konuşmuş..
Sinirimden, bu satırları yazarken dahi ellerim titriyor. Bu nasıl bir terbiyedir, komşuluktur?
İnsanlara hakaret etmenin yolu, ortaya çıkıp her lâfı(!) söylemekmiş. Ne var ki orada muhatabınız lehine şahitlik yapacak, eş ve çocuklarından başka kimse olmayacakmış. Muhatabın eş ve çocuklarıyla yakın akrabalarının şahitlikleri geçerli değilmiş. Bunu da öğrenmiş olduk. Meydan, gücü yetene kalıyormuş.
Ölü tavuğu çöpten çıkardım; buzlukta muhafaza ediyorum. Otopsi yaptıracağım suçsuzluğumu kanıtlayabilmek için. Ama o sarfettiği ‘O..…’ sıfatının karşılığında ceza alamayacağını öğrenmiş olmak, benim adalete olan güvenimi sarstı. Kendimi çaresiz hissediyorum. Çok üzgünüm.
Hakaret davalarından milyonlar kazananların olduğu bir ülkede, ben onuruma dokunan bu sözün sahibine dava açamıyorum. Demek ki biz engellilere her isteyen istediğini yapar, söyler…
Keşke sağlıklı olsaydık diye kaderimize bir daha isyan ettim. Kanunun veremediği cezayı kendim vermek için.
Maalesef, bunu düşündüren çok olay yaşıyoruz.
Dünya, güçlülerin dünyası,
Yargıyı, böyle küçük meselelerle meşgul etmekse ne haddimize…
Biz kimiz ki?
Şimdi ne mi yapıyoruz?
Kümesteki tavuklar ve civcivlerin büyümesini seyrediyoruz. Yakında kabus yeniden başlayacak.
Yerel yönetimlere duyurulur.
Duyan, umursayan olur mu ki?
Selma Güneş
YORUMLAR
selam..yazınızı üzülerek okudum...malesef bizim başımızdada öyle dertler var ve boş yere komşuya kendinizi ezdirmeyin..kadın küfür ederken siz tlf un tuşuna basın kaydedin..delil olarak kullanın..ailenin şahidi geçerli deyl...ve engelliler takılmıyor sadece mevlam ahrette olsun iyi komşu nasip eylesin...üzülmeyin....gereken yerlere dilekce verin..saglık ocagına gidip yardım isteye bilirsin..onlar adam yollr..herşey gönlününüzce olsun.gül diyarından selam lar
Yorgun güneş
Çok teşekkür ederim dostluk kokan satırlarınız için. Gül diyarına da bizden selam olsun. Dostlukla kalın.