Hoop Hop İnsanlık Ölmedi Daha
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mısırlık... Öğle üzeri.
Yaşlı kadın çok kötü kızmış, bedduanın bini bir para, feryat figan, esmiş gürlüyordu.
—Vuuu! Ee kariii, pak paşuma kelenlere... Allahun pelalarii... Ula, pok muzurlilar, pula pula peni mi puldunuuuz... Eh, közunuz çiksun, kögünuz gurusun, anderun kaybanalari.
Yaşlı kadının bağırmaları yoldan geçmekte olan iki çocuğun dikkatini çekmişti. Duydukları gürültü üzerine sesin geldiği bahçenin duvarına yanaşıp, ne olduğunu tam anlamak için ayak parmakları üzerine yükselerek bahçeyi kolaçan ettiler. Yaşlı kadının neden bu kadar kızdığını anlamaya çalışıyorlardı. Acaba kötü bir şey mi olmuştu. Remzi; bahçe duvarının üzerinden, yaşlı kadına buradayız anlamında el salladı, merakını daha fazla yenemeyerek sordu;
—Huuu... Ne oldu Esma nene.
—Remzii uşağum sen misun
—Şinasi de var yanımda, sesini duyunca merak ettik.
—Hiç sorma uşağum pilduğun kibi değil.
—Hayırdır, neymiş bildiğim gibi olmayan, gene neye kızdın.
—Üç beş tane misur ekmişidum, olur da peyurlersa, misir ekmeği ederum diye, hepisini yemiş habu çapula başli gargalar.
—Bu muydu yani.
—Ne ettumsa olmadi, pirakmadiler ki peyüsünler.
—Eh neneka, aşk olsun!
—Hep yetiler misirlarumi teyirum sağa, anlamaymisun beni uşak.
—Bırak allasen yav, boş yere korkuttun bizi nene.
Remzi’nin umursamaz tavrı yaşlı kadını daha da kızdırdı.
—Remziii, senda nafele yere zirlama, bida senun ilan uğraşmayayim.
—Biz de bir şey var zannettik, yürü lan Şinasi.
—Ula, yuri kit bezevengun uşaği seni.
—Eyy! Ne halin varsa gör bunak sen de.
Çocuklar giderken yaşlı kadın kendi kendine söylenmeye devam etti;
—Ama pen yapaçağumi pilurum. Vereceğum ceyrani tarlaya, yansun, kavrulsun, kebersun kitsun got kafali mendeburlar.
***
Elmalık... İkindi vakti.
Remzi bir yandan elindeki sapanla Şinasi’ye nişan alırken bir yandan yaşlı kadını çekiştiriyordu;
—Uuuf, kocakarı amma kızmış ha!
Şinasi üzerine doğrultulmuş sapandan tedirgin olmuştu.
—Oğlum çek şunu üzerimden, bir sakatlık çıkaracaksın.
—Korkma lan boş, taş yok içinde.
—Neme lazım şeytan, meytan doldurur. Belli mi olur.
Remzi sapanı indirirken, konuşmasına devam etti
—Alt tarafı mısır yahu. Neymiş, kargalar çarpılsın diye tarlaya cereyan verecekmiş.
—Düşünsene bir de; elmalığa bizim dadandığımızı anladığını...
—Vallahi bundan sonra çok dikkatli olmak lazım, bu çatlak, bu sinirle tarlaya elektrikli tel çektireceğine göre elmalığa kesin nükleer santral kurdurur, garanti.
—Hah ha ha ha...
Gülüşürlerken Şinasi eliyle ilerdeki bir ağacı göstererek;
—Remzi bak hele.
—N’oldu Şinasi.
—Şu ağacı görüyor musun?
—Ee! Görüyorum ne var.
—Üstündeki serçeyi
—Görüyorum.
—Var mısın? Hangimiz vuracak.
—Ağacı mı yoksa serçeyi mi?
—Bırak şimdi dalga geçmeyi
Tam bu sırada duydukları gaklama sesi üzerine ikisi birden kafalarını yukarı kaldırdı. Üzerlerinde dolanan karga akıllarına başka bir fikir getirdi. Göz göze geldiler, Şinasi’nin yüzünde sinsi bir tebessüm belirdi
—Aynı şeyi mi düşünüyoruz, dedi.
Remzi de pis pis sırıtarak, evet anlamında kafasını salladı. Sapanlarını uçan kargaya doğrulttular.
***
Bahçe... Akşamüzeri.
Adam elindeki perişan vaziyetteki kargayı göstererek karşısındaki kediye sinirli, sinirli bir şeyler söylüyordu.
—Bana bak ulan, sansar...Bak bu kuşa da bir şey yaparsan ananı si....m. Bacaklarını kırar, patilerini kazmanın sapına çiviler, pençelerinle tırmık niyetine bahçeyi sürerim ona göre.
Adamın tehdit kokan azarı ile kedicik süt dökmüş bir hüviyete bürünerek kafasına öne eğdi, “emredersiniz ya sahip” anlamında miyavladı. Adam kediyi azarlama işini bitirdikten sonra elinde tuttuğu yarı baygın kargaya döndü. Elleri ile herhangi bir kırık, çıkık, kan, yara belirtisi var mı diye, kanatlarını, gövdesini, kafasını, ayaklarını yokladı. Karga, kanatlarını tam olarak açamıyordu, canının yandığı her halinden belli idi. Kırıktan ziyade muhtemelen bir şekilde incitmişti, belki de birileri incitmişti.
—Hımm! Kötü bir şeyin yok gibi. En kötü ihtimal başına güneş geçmiş. Birkaç gün misafirimiz olacaksın, kaçarı yok.
Adamın bir şey yok demesine rağmen karga “hey büyük Allah’ım neydi benim günahım” şeklinde tuhaf bir haleti ruhiye ile bir adama bir kediye bakıyor, korkudan canının acısını unutmuş bir an evvel adamın elinden kurtulmak için çırpınıp duruyordu. Çırpındıkça adamın da elini acıtıyordu. Ki; adam sonunda dayanamadı, can havliyle avucundaki kargayı sıktı, küfürler savurarak bağırdı.
—Ulan bet surat, az daha yetişmesem bizim sansara öğle yemeği oluyordun, nankör hayvan. Rahat dur yoksa... Yoksa sansarın akşam yemeği olursun ona göre, kafamı bozman benim.
Kedi, adamın bu sözleri üzerine gayri ihtiyari esnedi, esnemesi bitince diliyle bıyıkları üzerinde yarım bir daire çizdi, dudaklarını yaladı, yalandı. O ara karga ile kedi göz göze geldiler. Karga gaklama-yutkunma karışımı hafif bir ses çıkarttı.
—Gaaağğkuump... Ve sakinleşti.
—Hah şöyle! Korkma oğlum korkma, benden sana zarar gelmez. İnsanlık ölmedi daha!
Kullandığı “oğlum” kelimesi komiğine gitmişti, güldü.
—Yahu oğlum diyorum ama bir yanlışlık olmasın sonra. Erkeksin değil mi ulen!
Karga kafasını, önce aşağı yukarı sonra sağa sola salladı. Karganın kafa sallaması adamın aklını karıştırdı, eliyle bir şey arıyormuş gibi karganın göbek altını yokladı. Umduğu şeyi bulamamıştı. Kafası daha da karıştı.
—Nereden bileyim oğlum, dişi misin erkek misin? Bak gene oğlum dedim işte. Eee dişiysen de kusura bakma artık, peder beyden kalma ağız alışkanlığı ne yapayım... Rahmetli Kore gazisiydi. Bir “oluuoom” deyişi vardı ki, sorma. Gelene ağam gidene paşam hesabı, oradan dilimize pelesenk olmuş... Peki, sadece “karga” desem... Nasıl ama.
—Gaaaağğkk...
—Ne yani karga değil misin kerata. Allahın kargasına Şahin diyecek halimiz yok ya... Hah ha ha. Hem karga daha genel, unıseks bir sıfat. Her durumda zevahiri kurtarır.
Kedi adamın dediklerini tasdiklercesine miyavladı. Adam kediye döndü;
—Ulen sansar amma yalakasın ha. Salak... Hiç olur mu öyle şey. Sarı çizmeli Mehmet ağa gibi.
Birden aklına ilginç bir buluş gelmiş gibi başparmağı ile işaret parmağını şıklattı.
—Tamam, ulan tamam, buldum. Hay Allah, daha önce niye aklıma gelmedi ki. Tabi yaa... Bundan sonra bu bet suratlının adı Hitçkuk.
—Miyaauuuuvvv!
—Keees uzatma sansar. Bu iş bitmiştir... Hitçkuk, Hitçkuk, Hitçkuk!
Karga; sanki adamın dediklerini anlıyormuş gibi kafasını adama çevirdi. Adam; sanki karga dinliyormuş gibi konuşmasına devam etti.
—Bak Hitçkuk; Afrika’da bir çita avını kovalarken aynı zamanda içinden bazı hesaplar yapar; ona göre kovalar. Yo, yo! Taktik, pusu vs bunlar değil. Nasıl diyeyim, dişinin kovuğunun hesabını yapar. Ceylanı veya tavşanı yakalayıp yediğinde kaç kalori kazanacaktır, yakalamak için kovaladığında kaç kalori kaybedecektir. Kalori hesabında zarar edeceğini anladığı anda isterse tam 3 km kovalamış olsun, isterse yakalamak için 3 metresi kalsın o anda kovalamayı bırakır. Anladın!
—Gaaaağğkk...
—Nah anladın...
—Gaaaağğkk...
—Anladıysan Arap olayım.
—Gaaaağğkk...
—Bırak şimdi ayak yapmayı kerata.
—Gaaaağğkk...
—Yani seni yemeye kalksam diyorum, dişimin kovuğunu doldurmazsın kerata, rahat ol rahat.
—Gaaaağğkk...
—Hem bir kere mundar hayvansınız, etiniz bile bismil değil, öğğk!
Adam kediye doğru eğildi, yüzünü ekşiterek, fısıldadı;
—Laf aramızda sansar, Kıbrıs’ta askerken mecburiyetten karga eti yemiştim bir b..ka benzemiyordu. Öğğk!
—Miyaauuuuvvv!
Bu sefer kargaya döndü;
—Övünmek gibi olmasın Kıbrıs gazisiyim de. Adım Niyazi ama sen kısaca “Niyazi abi” diyebilirsin.
Karga; adamın dediklerinden bir şey anlamasa da az önceki tedirgin hali yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.
Adam eliyle kediyi göstererek;
—Tanıştırayım, bak bu da “Sansar ”. İyi çocuk, has çocuktur ama sen gene dikkatli ol, beyaz ete karşı aşırı zafiyeti vardır. Değil mi ülen sansar. Ha ha ha!
Kedi “günahımı alıyorsun” anlamında belli belirsiz miyavladı. Adam gülerek devam etti.
—Miyavmış! Külahıma anlat sen onu. Tıpkı Hitçkuk gibi kobrayı da ağzından almadım mı ha, yalan mı ha. Hadi yalan de.
—Miyavvvuu!
—Bak gördün mü yalan diyemedi işte. Ahhh ah, gene yaralarım depreşti. Senden iyi olmasın çok sevimli, çok akıllı bir muhabbet kuşuydu yavrus. Yavrus dediğim “kobra” işte. O kadar akıllıydı ki, herkesin kuşu “babacık, annecik” gibi basit kelimeleri zar zor söylerken o hiç takılmadan mantıklı cümleler kurabiliyordu rahmetli. En son “siz bizim Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdanmısınız” cümlesi üzerinde çalışıyorduk. Anla artık... Meğer bu nankör kedi içten içe kıskanırmış, bir gün bu şerefsizin ağzından aldım ölüsünü.
Karga, konuşulanları anlamasa da, adamın sözleri ile kediyi bayağı bayağı ezdiğini hissediyor, kedinin mahcup ve üzgün halini gördükçe kedigillere karşı olan genetik düşmanlığının yerini acıma hissi alıyordu. Adam, karganın yanında kediyi fazla ezdiğini anladı, biraz methederek, güya gönlünü almak istedi. Tekrar kargaya döndü, kediyi kast ederek.
—Bakma öyle aptal göründüğüne, akıllı kedidir ha, hem de maharetli. Zorlanmadan, her iki gözünü de ayrı ayrı kırpar, kulaklarını ayrı ayrı sallar. Hem sonra çok iyi hamamda bayılan karı taklidi yapar. Değil mi ülen. Ha ha ha ha!
“Ulan” ve “ülen”. Kedi bu iki kelimeyi iyice ezberlemişti. Adam isminden önce “ulan” dediğinde biliyor ki kızgındır, “ülen” derse neşelidir. Bu yüzden adamın ikide bir ülen, ülen demesinden bir hayli memnun olmuştu. Sevincini belli edercesine kuyruğu ile havada “S” ler çizmeye başladı...
Havanın kararması ile beraber ilerideki başka bir barakadan, etrafa ağır bir duman ve yanık et kokusu yayılmaya başladı. Dumanın geldiği baraka, dikenlerin, çalıların içinde, sıvası yer yer dökülmüş bahçe duvarlarının, sağladığı tüm kamuflaja rağmen, teneke kaplı çatısı yüzünden, tabiri caizse kabak gibi parlıyordu. Buna rağmen adam, bakmadan eliyle o istikameti işaret ederek, dumanın müsebbibini biliyormuşçasına, başladı gıyabında söylenmeye.
—Bu şarapçı deyyusta kabak tadı verdi artık. Eşşolueşşek, bu ne lan. Her gün, her gün mangal mı olur şerefsiz. Yiyen var yiyemeyen var, alan var alamayan var görmemiş ib..e. Öğğk! Bir de kötü kokuyor, ne etiyse artık.
Adamın son cümlesi ile karga kısa süreli bir panikten sonra hiddetli bir şekilde gaklamaya başladı.
—Gaaaağğkk. Gağğkk. Gağğkk...
Adam karganın bu haline bir anlam veremediyse de yorgunluğuna saydı.
—Tamam, tamam yorgunsun anladık. Sana yatacak bir yer bulmalıyız şimdi. Kobranın kafesi desem, sığmazsın. En iyisi bahçedeki pines. Eski meski ama iş görür, geniş geniş yayılırsın ohh!
Adam diğer eline yerden bir değnek aldı. Kedi önde, değneği sürüye sürüye bahçedeki; fens telleri parçalanmış, kapısının menteşeleri kırık, kilidi bozuk, viraneye dönmüş kümese doğru gittiler. Fens tellerinin parçalanmış yerlerini ucu ucuna getirip birbirine doladı, eliyle çevire çevire sağlamlaştırdı. İyice emin olduktan sonra kargayı usulca kümese bıraktı. Menteşelerinden bir tanesi kırılmış kapıyı hafifçe kaldırarak kapattı. Kilit yeri bozuk olduğu için açılmasın diye eski bir kalas parçasını kapıya sıkı sıkı dayakladı.
—Hadi Hitçkuk, Allah rahatlık versin
—Gağğkk!
—Miyavvvuu!
—Gağğkk!
***
Kümes... Gece yarısı.
Karga; sıkıntısını hafifletmek için kendi kendine söyleniyordu;
—Ulan şuradan bir kurtulayım, eğer bunun hesabını sormazsam bana da...
Her ne kadar yatak odası olarak tahsis edilse de, bu eski kümeste kendini hapiste gibi hissediyor, sıkıntıdan kâh volta atıyor kâh bir tünekten diğerine atlıyor olanca yorgunluğuna rağmen bir türlü yerinde duramıyordu.
—Adam ayrı bir manyak, kedi dersen salağın teki. Ey büyük Allah’ım sen kurtar...
Duyduğu hışırtılar üzerine konuşmasını kesti. Karanlıkta parlayan bir çift gözün kümese yaklaştığını fark etti. Tedirgin oldu. Yaklaşanın kedi olduğunu görünce tedirginliği korkuya dönüştü. Başladı acı acı gaklamaya
—Yaklaşma, yaklaşma bağırırım.
Kedi fazla yaklaşmadı, tellerin gerisinde bekledi, zira fazla gürültü olursa adamın uyanmasından korkuyordu.
—Şişşt... Hitçkuk... Ses çıkarma.
—Hay şansımın içine... Boşuna dememişler iti an değneği hazırla diye.
—Ne dedin, ne dedin.
—Yok, bir şey... Yaklaşma, yaklaşma bak anam avradım olsun...
—Bir sus ya, bir sus. Biz sana iyilik yapmak için kendimizi tehlikeye atıyoruz, senin yaptığına bak.
Kediye inanmaktan başka şansı olmayan karga bu son sözleri üzerine biraz rahatlamıştı. Kedi devamla;
—Bak oğlum... Benden sana zarar gelmez. Öhö, öhhö... İnsanlık ölmedi daha.
—Bırak şimdi geyik yapmayı sadede gel.
—Yahu sana “oğlum” dedim, erkeksin değil mi ülen, aman bir pot kırmayalım ha.
—Sadede gelllll.
—Bak Hitçkuk; Afrika’da bir çita avını kovalarken; aynı zamanda içinden bazı hesaplar yap...
Lafını tamamlayamadı.
—Kısa kesssss.
—Bak düşündüğün gibi değil. Şu beyaz et mevzusu canım. Senin anlayacağın ben kızıl et severim oğlum, rahat ol.
—Bırak şimdi... Niyazi, beni senin ağzından almış, yalan mı söylüyor koca adam.
Kedi iftiraya uğramışların çaresizliği içinde devam etti;
—Vallahi bildiğin gibi değil. O gün ilerdeki şarapçının bahçesinde dolanıyordum. Havada seni gördüm. Direksiyon hâkimiyetini kaybetmiş bir halde uçuyordun.
—Hatırlıyorum, o bahçedeki yalaktan su içmiştim, suyun tadı bir garip gelmişti. Fark ettiğimde iş işten geçmişti
—Zaten iki dakika sonra da bahçeye mecburi inişe geçtin.
—Doğru... En son çalılıkları hatırlıyorum.
—Şükret... Daha yiyecek lokman varmış ki bana rastladın.
—Ya yaa, ne demezsin. Ulan akşamdan beri bir tabak su bile koymadınız kümese, ne lokmasından bahsediyorsun.
Kedi kızgınlık, kırgınlık arası bir tonda söylendi.
—Ulan bu karga milleti harbiden nankörmüş,
—Hadi oradan bee, asıl sizin nankörlüğünüz tescilli, nankör kedi.
—Besle kargayı oysun gözünü, dedikler kadar var yani
—Tamam, tamam, şaka yaptım bozulma hemen, bir şey sorayım, kim bu Niyazi
—Niyazi abi mi; malulen emekli, kör bir Kıbrıs gazisidir. Biraz çatlaktır ama özünde iyi insandır. O olmasa...
—Sen nerden tanıyorsun Niyazi’yi
—Ooo uzun hikâye... Dede yadigârı... Benden başka kimsesi de yok garibimin... Ben de bırakamam... Bırakmam.
—Peki, beni niye bırakmak istiyorsun?
—Bırak şimdi ahret soruları sormayı da uza, insanlık ölmedi daha oğlum.
Kedi sözlerini bitirince kapıya dayaklı tahtayı patileri ile düşürdü, menteşelerinden birisi kırılmış olan kapı geriye doğru düştü;
—Hadi git...
Karga bir hamlede kümesten dışarı çıktı, hamlığını atmak için on onbeş saniye kanatlarını çırptı;
—Niyazi abiye de selam söyle, merak etmeyin iyilikleriniz altında kalmam bir gün ödeşiriz,
—Hep öyle derler.
—O kadar da değil ama
—Yürrü...Arkana bile bakmazsın.
— Hop hoop insanlık ölmedi daha . Ha birde son olarak da şunu söyleyeyim, sapına kadar erkeğim... Okeyy!
Dedi ve karanlıkta gözden kayboldu.
***
Ev... Gece yarısını geçe.
Adam uykusunda köpürmüş bağırıyordu
—Uluaan sansarrr, yaktım çıranı şerefsiz kedi.
Öyle ki kendi sesine uyanmıştı. Bir elini yataktan aşağı sarkıttı, karanlıkta bir şeyler arıyormuş gibi boşluğu yokladı. Parmakları kedinin tüylerine değince rahatladı.
—Oh be, rüyaymış. Sansar uyanık mısın?
—Miyavvv!
—Biliyor musun, rüyamda güya senle Hitçkuk... Boşveeer, rüya, rüya
Kedi derin bir oh çekti
—Miyaauuuuvvv!
***
1Hafta sonra…
Yaşlı kadın gene çok kötü kızmış, bedduanın bini bir para, feryat figan, esmiş gürlüyordu. Yoldan geçmekte olan iki çocuk yaşlı kadının bağırmalarını duymalarına rağmen, duymazdan gelip yollarına devam ettiler… Dikenlerin, çalıların içinde yer alan, sıvası yer yer dökülmüş duvarlarının sağladığı tüm kamuflaja rağmen, teneke kaplı çatısı yüzünden kabak gibi parlayan barakanın önünden geçtiler. İçlerinden birisi sapanı ile teneke kaplı çatıya nişan aldı, çıkaracağı sesi merak ediyordu. Ve sapanın lastiğini saldı. Teneke çatıdan tok bir ses çıktı. Sesle beraber bahçeden onlarca karga havalandı…
Sürünün kalabalık olması çocukları korkuttu ve kaçmaya başladılar…
Aynı anda kör adam ve kedi bahçede oturuyorlardı. Teneke çatıdan çıkan sesi Niyazi de duymuştu, kediye döndü.
—Sesi sende duydun mu sansar.
—Miyaauuuuvvv!
Kedi; sesi duymakla kalmamış, kendilerine doğru gelen karga sürüsünü de fark etmişti. Karga sürüsü bahçenin üzerinden geçerken sürüden ayrılan bir tanesi bahçenin duvarına kondu.
—Gağğkk!
Kedi ile göz göze geldiler. Karganın pençelerinde kanlı et parçaları vardı. Kedi kargaya göz kırptı. Karga, pençelerindeki kanlı et parçalarını bahçeye attı ve uçtu gitti. Gaklamayı Niyazi de duymuş heyecanlanmıştı, tekrar kediye döndü;
—Bu o mu ulan.
Kedi cevap veremedi. Karganın bıraktığı et parçalarını inceliyordu. Diliyle et parçalarının kanlarını temizlediğinde ortaya iki tane pırıl pırıl göz çıktı
İsmet BABAOĞLU
YORUMLAR
tipik karadeniz tiplemeleri..,yani bzimkiler..
bayılıyorum hemşerilerime övünüyorumda..
size gelince tek kelimeyle müthişsiniz..
başka ne diyeyim.
kabiliyet var ince espri eh birde karadenizli..
yemede yanında yat hesabı..
eyvallah hemşehrim..
Ağyar
Çok teşekkürler, sağlık sıhhat afiyettedir inşallah.
Selamlar, saygılar
Sakatat?
İki gözü nereden çaldı da kediye armağan etti?
Koyun gözü mü, koç gözü mü?
Boğa mı dana mı?
Allah allah; ben de kafayı gözlerle sahibinin cinsiyetine taktım. Sapık mıyım ne?
Goca garının başoına garga düşebülü, o iki mısur hırsuzu çocuğu elettürük çarpabilü.. Uyarasın onlaru.
Paylaşum içün teşekkürler.
Ağyar
Selamlar, saygılar
Ağyar
Seni gördüğüme sevindim, eksik olma, değerli yorumun için çok teşekkürler
Saygılar, selamlar
Ağyar
Sen beni birileri ile karıştırdın galiba. Yahu biz siteye girince komplekslerini dışarda bırakanlardanız anlamadın mı hala, aşkolsun yani.
Saygılar, selamlar
lacivertiğnedenlik
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
Uzunnnnnnnnnn bir aradan sonra, nihayet bir yazı...
Ve çok güzel şivelerle süslenmiş güzel bir yazı. kaçırmadığıma sevindim.
Tebrik ederim.
saygımla.
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
Bu oruçlu kafayla beni ancak bu yazı güldürürüdü
Benim yazmak istediğim tür halk diliyle herkes kendi yöresini diliyle bu şekilde makale yazsa onlardan kitap yapsak en büyük hayalim
Eline sağlık ismet bipli makale güzeldi
..............selametle.
Ağyar
Çok teşekkürler, saygılar, selamlar
Ağyar
Geçenlerde bir şiir sayfana baktım, nerdeyse küçücük bir “uğurböceği yetiştirme çiftliği” kurmuşsun. Kulakların çınladı mı bilmiyorum, maşallah, maşallah dedim çıktım sayfandan
Selamlar kardeşime.
O qué
Kulak çınlaması ne ki gözüm bile seyirdi:p
Geçenlerde siz , şiir yazmayı denedim ama bana göre olmadığını görünce bıraktım deyince, inşaallah benimkileri görmez demiştim ;D
"Hay Allah iyiliği versin, düz yazıyı çok becerdin bu sefer de şiire mi el attın?" dersiniz diye korkarken , siz maaşallah dediyseniz işte bu mutluluk verir.
Teşekkürler.
Çok ama çooook güzeldi..
Yazı bitmesin istedim inanın.
Uzunmuş ne gam, güzelse kelam..
Beğendiğim yazarlar listesine
bir isim daha ekledim vesselam :))
Ağyar
Saygılar, selamlar.
Tebrik ederim,çok akıcı bir öykü olmuş ve de zevkle ,bir çırpıda okuyuverdim.Saygı ve de selamlarımla:)
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
senin kaleminin aşığıyım...kaçırmışım ama kutlamaya yetiştim...içinde çok mesajlar vardı...ismet gardaş...bir yazar ama pir yazar....saygılar
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
Öncelikle çok beğendim...
Şiveli öyküleri daha bir seviyorum.Tam yerinde ve dozundaydı.Sadece kocaninenin konuşmuş olması yerli yerinde olmuş..
Kargalar ve kediler...
İki farklı ırk...Ama bunların aklı bir çalışıyor.Bu da belli oldu...Karganın göz oyma sahnesinde ise içimin ürperdiğini söylememe ,lüzum yok.Kanlar arasında ...
Kısıca yazarım...Kurgu tam olarak başarılı.Genelde uzun öykülere pek rağbet olmaz.Ama bir karga atasözü derki:
-GAkkunda kukkakunda kukkikan,kahnunadda kukkinanda gaktunan .Yani.Yazar var kendini okutur.Yazamayan var yazsada okuyanı yok:)
Sonuç olarak .Akıcı ve bir o kadar kıymetli bir eserdi.Tebriklerimle...
Ağyar
Ne yalan söyleyeyim uzunluğu benimde gözümü korkuttu amma ve lakin “şunun şurasında altı ayda bir yazıyoruz, şimdi üçün beşin hesabını yapmayayım” dedim. Nasıl iyi demiş miyim ? :- )
Çok teşekkürler değerli “SULTAN HÜRREM” ilginiz ve beğenileriniz için, eksik olmayın
Saygılar, selamlar
Ülviye Yaldızlıı
Yazmaya devam edin.Altı ay değil de.6 gün çok münasip bence..Sizce?:)
Saygılarımla...Tebriklerimle...
Sizin Hitçkuk da bizim Alfred Hitchcock' dan beter...:))Onun kuşlar filmi vardı insanlara saldırıyolardı.
Aslında sanırım gerçek hayatta yaşanan bir olay sonrasında yapılmış bir filmmiş.Benim bir arkadaşım vardı kuşlardan deli gibi korkardı o söylerdi.Ben ise yazınızın sonunu okudugumda korkudan ölecektim desem.:))) Gülerek eğlenerek okudum.Güne çok da güzel yakışmış.Tebrik ederim.Saygılarımla...
nuray telli tarafından 8/1/2011 2:33:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
Hitçkuk adı geliyorum diyordu, geldi.
Harika bir giriş. Hem mısırlık, hem de elmalık bölümleri çok güzel. Ama Bahçe de akşam üzeri oldu, kör adam kargayla diyaloğa girdi (Belki de görme özürlülerin konuşacak kimseleri olmuyordur), öykü biraz sarktı. Kümes'te bölümünde "Böyle olması iyi mi?" diye düşünürken bir rüya ile olay bağlandı; gayet yerinde oldu. Final ise epeyce çarpıcı. Alfredo Amca da eminim beğinirdi.
Bu noktada, izninizle, bir Ağyar yorumu yapmak istiyorum: Kuşlar göz oydukları zaman gozleri bir cerrah hassasiyetiyle çıkarmazlar (Hayatımın on sekiz yılı kuşların insan gözlerini oymalarını incelemekle geçti, bilirim diyeceğim, kimse inanmayacak. İnanmayın da zaten. Türkiyede herkes birden çok şeyin uzmanı; ben de bununki olayım bari)
Uzun sözün kısası, okurken çok keyif aldım. Elinize sağlık.
İlhan Kemal tarafından 8/1/2011 1:17:28 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
Madem Ağyar yorumu yapmışsın bende sana İlhan Kemal’ce cevap vereyim o zaman.
Belki inanmayacaksın ama bu yazının hikâyesi yaklaşık otuz sene öncesine dayanıyor Yazının orijinal hali yazı değil bir karikatürdü. Biraz karışık oldu galiba. Yani bu hikâye aslında üç bantlık “yazısız” bir karikatürdü. Bunun gibi otuz kırk tane daha karikatür Gırgır’a yollamıştım. Artık o zamanın güdük posta teknolojisi yüzünden postada mı kayboldu yoksa “Oğuz Aral” direk çöp kutusuna mı attı hala içimde ukdedir.
Hikâyedeki karga karakteri, karikatürde martı idi. Kör yine aynı kör, yalnız karikatürde “gazi” değil, doğuştan kördü. Gözünde siyah bir güneş gözlüğü, kolunda “üçnokta” körler derneğinin pazı bandı, elinde beyaz bastonu vardı. Karikatürde ne sansar ne nene, çocuklar, şarapçı hiç biri yoktu. İşi yazıya dökünce malumunuz figürasyonu sağlam tutmak gerekiyor, haliyle.
Bana göre figüranlardan bir tek “Sansar” istikbali vaat ediyor. Gerisi tek yazılık şöhretler. Esma Nene de idare eder amma ve lakin yaşı “şöhret” için bayağı geç, Artık talihine küssün, ne diyim.
Alfredo amcanın meşhur filmini tamda o zamanlar seyretmiştim. O filmden sonra “ahanda gözümü kuş çıkaracak şimdi” diye bir fobi oluştu bende. Sırf o film yüzünde kuş severken gözüme kaynak maskesi takarım. Haa kuş dediğim de kartal martal değil ha, bildiğimiz muhabbet kuşu.
Uzmanlık alanına tecavüz saymazsan eğer bir şey daha diyeyim. Karga literatüründe retinaya ve iris tabakasına zarar vermeden gözü çıkarmanın iki tekniği var. Birincisi kulaktan atroskopi ikincisi burundan atroskopi. Her iki teknikte de kesme, biçme, çıkarma işler arkadan yapıldığı için gözler cillop gibi çıkıyor. Bizim “Hitçkuk” Cerrahpaşa tıp fakültesi tıbbı atıklar bölümüne (çöplüğüne) epeyce takıldığı için bu konularda yeterince bilgiye ve tecrübeye sahip merak etme sen. :- )
Eyvallah değerli kalem, çok teşekkürler. Selamlar
Tebrilk ederim hemşeirm
diğer okuduğum yazıların kadar güzel bir yazı.
zaten yazıyı okuyunca,okuyucu içinde kendinden bir şeyler bulmalı.
bu işi güzel yapmak
doğru yapmak en iyisi..doğru yolda ilerleyişini izlemek beni çok mutlu ediyor
güne düşen yazını kutluyorum...sevgiler saygılar bırakıyorum sayfana...
Ağyar
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Teveccüh göstermişsiniz, eksik olmayın...
Saygılar, selamlar
smet Babaoğlu altı ayda bir yazar ama tam yazar. Keşke daha fazla yazsa diyorum yazınızı okurken. Mizahi bir dille insanoğlunu ve hayatı anlatan bu hikayeyi okuduğumda bunları düşündüm İsmet Bey. Teşekkür ve saygılarımı bırakıyorum sayfanıza.
Ağyar
Saygı bizden efendim, selamlar
kaleme mizah yakışıyor ne demek?
Adam olduğu gibi kahkaha.
yörenin şivesini tam yansıtmış. Konu değişik bir fabl ile anlatılmış. Hayvanlar konuşmadan fabl olayına malzeme oluyor.
Yöre kültürü de var. Üstelik kaybolmakta olan eski kültür.
AKICI VE ANLAŞILIR.
GÜMBÜR GÜMBÜR GELDİN DOSTUM.
10 NUMARA.
SELAMLAR.
Ağyar
Yöre de, kültür de yerli yerinde, kaybolan insanlar Enginciğim.
Çok teşekkür ediyorum değerli yorumun için
Bilmukabele
Selam ve saygılar
Tebrikler, keyif alarak okuduğum bir öykü.
Masal tadında, yöresel şiveler de ayrı bir tat katıyor yazıya.
Daha sık yazsanız memnun oluruz, Paşa'lı hemşehrim.
Selam ve saygılarımla...
Ağyar
Çok değerli Handan Hanım beğenileriniz için çok teşekkürler. Sık yazma konusunda her zaman dediğim gibi “kısmet” diyorum. çok sağolun
Saygı bizden, selamlar
Hitçkuk gerçekten de sapına kadar erkekmiş :)
Müthiş keyifli bir yazıydı, tüm kahramanları kendine özel.
Kargaların ömrünün uzunluğunu göz önüne alırsak, Niyazi'nin başına gökten kim bilir daha neler yağar.
Tebrik ediyorum. Selamlar, saygılar.
Ağyar
Çok teşekkürler Sayın “Zeynep Süberk” ilginiz ve değerli yorumunuz için
Saygı bizden efendim, selamlar
Zeynep Süberk
Şaka bir yana, güne düşen yazınızı tekrar tebrik ederim. Çok şık durmuş kurdalesi.
Selamlar : )
Hımm...2289 kelime. Bu bir rekor olsa gerek:)) Hep sen sayamazsın ya...
Bu uzun öykü demek oluyor ki iki sene daha yazmam, idare edin.
Şive benim için hiç zorlayıcı olmadı. Ama diğer okurlar ne der bilemiyorum. Ben keyifle okudum şahsen. İlk satırlarda teyzeyi öpesim geldi. O kadar tanıdıktı yani.
İlerleyen satırlarda ince laz aklını görmek mümkün. Mizah yakışıyor kalemine. Baştan sona gülümseyerek okudum yazını.
Kutluyorum. Saygılar, selamlar.
Aynur Engindeniz tarafından 7/31/2011 11:07:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
“Nerde beleş orada yerleş” hesabı işgaliye vermeden idare ediyoruz aranızda. Neme lazım, “yeter ki kovmasınlar” da altı ayda bir karalayacak bir şeyler buluruz
Eyvallah değerli kardeşim.
Not: Gönül rahatlığı ile hırpalayabilirsin :- )
Saygı bizden, selamlar
Aynur Engindeniz
Bir dahaki yazına kaldı artık:))) Selamlar.