- 2586 Okunma
- 40 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ GENCİZ, GÜZELİZ, ZENGİNİZ BİR DE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İskele girişinde su satıyor bir adam. Nuray’la ben, kurum kurum geçiyoruz önünden. Biz çok güzeliz. Paramız da var çok şükür. Kimseye minnetimiz yok. Saçlarımızı savura savura sucunun az ilerisinde bir banka oturuyoruz.
Adam bir şeyler mırıldanıyor bize bakarak. Sonra eski gömleklerinden yırttığı bir bezle su dolabının üzerindeki tozu siliyor. Bir iki ağız “Soğuk su” diye bağırıyor. Karşıdan koşarak geliyor bir genç. Elinde sevgilisinin kırmızı kurdelalı çantası. Ne kadar komik görünüyor. Elli kuruş bırakıyor sucunun avcuna ve koşarak geri dönüyor. Şişenin kapağını açıp, sevgilisine uzatıyor suyu.
İleride bir balıkhane var. Çok şükür oturduğumuz yere gelmiyor kokusu. Ama şu martıları hiç sevmiyorum. Sesleri sucunun bakışları kadar berbat. Çığlık çığlığa bağırıyorlar balıkhanenin üzerinde. Sanki tezgahta kuruyan balıklar akrabaları. Gözü kanlanmış lüferin yası martılara mı düştü? Yok, dertleri başka onların. Balıkçı tezgahlarının önünde, dizlerine kadar çizmeli adamlara sırnaşıp, dileniyorlar. Tezgahlardan oluklara sızan kanlı pullu suda; kafa, kılçık, kuyruk ya da -hiç değilse- ucunda azıcık et kalmış iri bir pul arıyorlar. Yakışıyor mu bu hal martılığa? Onlar ki; şiirlerin vazgeçilmez melaikeleri…Yoksa hayali bir şair uydurması mıydı, o bin bir mana yüklü martılar?
Şöyle kenar bir köşede dursalar adam gibi, açsalar heybetli kanatlarını, ama bağırmasalar. Boyunlarını az yana büküp, uzaklara baksalar. Tezgahlardan ayrı bir tarafa. Hangi balıkçı bu manzaraya tav olmaz da; ezilen, kokuşan balıklardan bir kasa döküvermez ki önlerine?
“Değil mi” diye soruyorum Nuray’a. “Evet” diyor. Biz kibirliyiz, ama gururluyuz da. Çok gezeriz, yer içeriz ama, düşünürüz aynı zamanda. Ben etrafı seyretmeyi severim, Nuray vitrin vitrin gezmeyi. Sabah mahmurluğunu cırlak müzikler çalan bir kafede atar, öğle güneşinde kentin arka sırtlarındaki parkın çimenliğinde yatarız. Akşam olunca iskelede alırız soluğu. Güzeliz biz. Genciz hem de. Daha ruhumuz dünya örsüyle dövülmemiş. Fakat gördüğümüz her şeyi düşünürüz. Düşünür, unuturuz. Takmayız o kadar da kafaya.
“Şu sucunun karısı var mıdır” diye soruyor Nuray. Martılardan çekiyorum gözlerimi. Zaten gittikçe düşüyorlar gözümden. Bakmasam en iyi. “Neden soruyorsun” diyorum. Gülüyor. O çok gürültülü güler. O an herkes ona bakar. Bir saniye de olsa durur hayat. Tren durur, otobüs fren yapar, üstümüzden uçan kuş donar, insanlar senkronize baş hareketleriyle Nuray’a döner. Kalbi de duruyordur o an eminim. Deli kız. Kimi görse aşık oluyor. “Şimdi de sucuya mı” diyorum. “Neden olmasın?” diyor.
“Ama abartıyorsun. Dengin mi o senin? Öpmeyi bile bilmez böyleleri. Ellerine bak. İğrenç görünüyor. Kapat gözlerini ve o ellerin saçlarında gezindiğini hayal et.” Dediğimi yapıyor. Gözleri kapalı, gülümsüyor. Ben ise onu oyalayacak bir şey bulduğum için sevinçliyim. Sucuymuş; deli.
İskelede garip bir telaş var. Denizin uzak kıyılarında, gittikçe bu yakaya yaklaşan lacivert bir gölge titriyor. Belli ki fırtına gelecek. Vapura bakıyorum. Çok büyük. Hiç batabilir gibi durmuyor. Yolcular itiş tıkış iniyorlar yaklaşıp halat bağlayan vapurdan. Hemen ileride koca bir gemi. Bacasından delik deşik bir duman uzanıyor. Beyaz gövdesinde sıra sıra kara delikler var. Pencere midir nedir onlar? Güvertede volta vuruyor birileri. Belki de dürbünle bu yakayı kollayanlar bile vardır içlerinde. Aylardır aynı yerde o gemi. Demir atmış da bir daha toplayamamış. Vizeleri mi dolmuş ne? Mürettebat karaya çıkamıyor. Yalnız pasaportu olanlara serbest karaya çıkmak. Aralarından birini gönderip, koli koli erzak ve içki aldırıyorlar mütemadiyen. Nasıl bir şey toprağı görüp de basamamak? Cenneti uzaktan izleyen Araf ahalisi gibiler.
“Nereye daldın” diyor Nuray. Bir şey demiyorum. Çantamdan bir sigara çıkartıyorum. Kahretsin! Çakmağım yok. Dün gece, sokak arasında peşimize takılan bir köpeğe fırlatmıştım onu. Şimdi ben nefes alamam ki… “Bekle” diyor. Kalkıp sucunun yanına gidiyor. Tanrım, gülmeye bak. Adam da gülüyor. Bu kızı sevmeyecek biri var mı acaba? Birkaç dakika sonra elinde kalp desenli bir çakmakla dönüyor.
Konuşmadan bakıyoruz denize doğru. O gülümsüyor hala. Kim bilir ne dedi adama.
Martılar bu kez de vapurdakilere musallat olmuş. Çocuğun biri korkudan annesinin eteğine sarılıyor. Anne müşfik elleriyle okşuyor çocuğunu. Bir şeyler söylüyor belli. Sakinleşiyor çocuk. Ah bu annelerdeki tılsım kimde var? Bizim annelerimiz de güzeldir. Elleri yün yumağına benzer. Hele bir gülüşleri vardır, sanırsınız ağızları o şekil yaratılmış. Geceleri bin bir gece masalları anlatırlar bize. Kulaklarımızda hiç susmayan bir müzik kutusu. Hani şu üzerinde balerin dönenlerden ama. Annelerimiz avuçlarına alır ellerimizi. Basamak basamak, ferah ve serin bir kuyuya iner gibi kapatırız gözlerimizi. Sonrası huzur. Kıyamet kopacakmış; kimin umurunda. Masallar biter, annelerimiz susmazlar. Kıpır kıpır dudakları. Saçlarımızdan öperler gitmeden. Biz uyumadan uyumazlar.
Babalarımız da güzeldir bizim. Serttir çehreleri ama. Bakışları uçak düşürür. Fakat yumuşacıktır yürekleri. Ağlasak, utanmasalar ağlayacaklar bizimle.
Sigaram filtreye kadar yanmış. Yarısını ben içmişim, yarısını rüzgar götürmüş. Ben ne zaman, ne kadar mutlu olduğumu anlatsam, sigaramın etekleri tutuşuyor. Onu bırakacağımdan mı korkuyor ne?
Akşam serinliği çöküyor sucunun tezgahına. Bir sigara da o yakmış. Sağı solu kolaçan ediyor. Bakıyor ki gelen giden yok, sigarayı dudağının kenarına sıkıştırıp, tezgahını topluyor. Şimdi daha kalabalık bir yere gitme vaktidir ona. Saatine bakıyor. “Soğuk su” diye bağırıyor son kez. Belli mi olur, nasip işi bu. Belki bir duyan olur. Sigarayı fırlatıyor çiçekliğe doğru. Köz havada parçalanıyor, küçük bir havai fişek gösterisi gibi. Nuray’a bakıyorum. O da sucuya bakıyor. Üzgün sanki. “Üzülme kızım” diyorum. “Sana sevgili mi yok?” Ağlayacak gibi oluyor bu kez. Alt çenesi titriyor.
“Abisi dedi bana.”
“Abisi mi?”
“Abisi ya!”
Yine susuyoruz. Bugün tuhafız biraz. Bu kadar susmayız aslında. Yedinci yaşımızda dilimiz ağrıdığından beri konuşuruz biz.
İskelede vapur kalmamış. Her şey geri çekiliyor. Bir şey fırlattıklarını geri çağırıyor sanki. Gemiler, insanlar, satıcılar…Konuşa konuşa geçiyor önümüzden birileri. Ellerinde poşetler var? Kim açacak onları kim bilir?
Sucunun yanına bir kadın ve bir çocuk geliyor. Oğlan ta uzaktan atlıyor babasının kucağına. Kadının elinde bir tencere. Gülümsüyor. İki yana yalpalıyor yürürken. Hamile. Adam koşup elinden alıyor tencereyi kadının. Konuşa konuşa su dolabının başına geliyorlar. Sonra kadın dolabın üzerine yayıyor gazete kağıdını. Tencerenin kapağını açıp, çantasından çıkardığı kaşığı uzatıyor adama. Nuray ağlıyor. “Yengen gelmiş bak” diyorum. Gülüşüyoruz. Ne kadar garip görünüyor gülerken yanaklarından yaşlar süzülenler.
“Hadi kalkalım” diyor Nuray. “Cadde üzerinde büyük bir mağaza açılmış. Vitrininde güzel bir mini etek gördüm.”
“Alalım” diyorum. “Sana yakışır.”
“Bir de gül desenli pembe bir gömlek var orada. Onu da sana alalım. Yeşil gözlerine yakışır.”
Birbirimize birkaç güzel şey daha yakıştırıyoruz durduk yere. Ama ne o kalkıyor, ne ben. Kaçmıyor ya mağaza. Nasılsa paramız var. Genciz, güzeliz de. Hayat uzun. Bütün zamanlar tekmil bizim.
Son bir vapur yaklaşıyor iskeleye. “Buna da bakalım, kalkarız” diyorum. Görevliler merdiveni dayıyor vapura. Bir yerin ne kadar yorgunu varsa, bu kıyıya dökülüyor. Kara çantalı, kravatı yana kaymış bir adam iniyor önce. Rüzgar seyrek saçlarını uçuruyor bir tarafa. O kadar yorgun ki, aldırmıyor. Ardından beyaz yaşmaklı bir nine iniyor. Elinde küçük bir testi. Muhtemelen ayran yaymış, oğluna götürüyor. Ayağında naylon lastikler. “İyi ki biz fakir değiliz Nuray” diyorum. “İyi ki” diyor. “Ben öyle lastik ayakkabı giyemezdim.”
Halatı çekiyor görevli. Vapur acı bir siren öttürüyor. İki kişi koşuyor iskeleye doğru. Ayakları gövdelerinden geride. “Gelmeyin” diye işaret ediyor görevli. “Artık çok geç.” Karanlık. Yüzlerini göremiyorum geç kalan yolcuların. Muhtemelen öfkelilerdir. Sen onca koş, yarım metre kala kaçır umudu…
“Biri ışıkları yakmalı Nuray.”
“Işıklar yanıyor arkadaşım.”
“Saat kaçtır sence.”
“Yirmi bir.”
“Nereden biliyorsun yalancı. Sanki saatin var.”
“İskele saatinde yazıyor.”
Bugün de bitti demek ki. Ne çabuk. Kim kandırıyor bizi böyle? Sabah oldu diyorlar, akşam oluyor hemen sonra. Hep bu saatlerde ağlıyoruz. Sorulara zaman yettiremeyen öğrenciler gibi. Biri uzatmalı günleri. Karanlık da gündüze dahil edilmeli. Ne olmuş göz gözü görmüyorsa? Görmemesi gerekenleri gündüzün karanlık anına saklar insanlar. Aydınlık temizlenir hiç değilse. Olmuyor böyle. Günler kısa. Genciz biz. Hayat hızlı. Yapacak çok şeyimiz var.
Elimle oturduğumuz bankın kenarlarını yokluyorum. Parmaklarım Nuray’ın bacağındaki soğuklukla irkiliyor. Kumaşın örttüğü metale dokunuyorum. Hemen karşımızdaki ağaçların altında bir çıtırtı var. İki karga, yenmiş bir mısırın, koçanındaki artıkları topluyor. Bir gaga vurup, bir adım geri zıplıyorlar. Sonra bir daha. Kuru yapraklar ayaklarına bulaşıyor. Çıtırtı oradan. Nuray onlara bakıyor, hissetmiyor bacağındaki elimi.
“Ağrıyor mu hala?”
“Yok, geçti. Alışamadım bu boydakine.
“Müdür Babaya söyleyelim gidince.”
“Tamam. Kalkalım şimdi. Al, değneğini.”
Önce Nuray kalkıyor banktan. Sonra koluma giriyor. Birlikte sendeleye sendeleye yürüyoruz yurda doğru.
“Sende bir lira var mı?”
“Yok, elli kuruş var ama. Ne yapacaktın?”
“Çekirdek alırdık.”
Bir şey, her şeyi çekip almış gözlerimden. Uçsuz bir karanlık… Genciz ama hala. Her akşam bir bu kalıyor yalanımızdan geriye.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Ayağında naylon lastikler. “İyi ki biz fakir değiliz Nuray” diyorum. “İyi ki” diyor. “Ben öyle lastik ayakkabı giyemezdim.”
taaa! cocukluğuma kadar götürdü beni bu dizeler canım. her öykün de hayatın içinden bizim unuttuğumuz saklı kalan anıları yüze çıkarıyorsun naftalin kokan sandık ceyizlerini bakıyorum sayende bir bir... ne çok severdim ninemin sandığını açtığında pür dikkat kesilir sanki içinde şahene şeyler çıkacak gibi oysa biraz dikilmemiş fistanlık kumaşlar havlular mendiller beyaz patiska sabun vb. tek tek cıkartır düzeltir aynı geri koyardık ne güzeldi...kız sandıkları daha bir süslü dantellerle karyola rtakımları kanavice danteller...benim hala sakladığım sandığım var acıyorum eski günlerin hatırına..:) sevgilerimle..
Bir yazarın en zorlandığı alan herhalde yazı konusu ve elbette verilen mesajdır diye düşündüğüm zamanlar olmuştur..
Sonra bir gün farkına vardım ki değil yazı mevzusu, onu okuyan yazarların algıladığı mesajın asıl daha öncelikli olduğu mevzusudur.
Onları ikna etmek okurdan daha önemli bir meseledir diye düşünmeye başladım.Edebiyatın güzelliği ve paylaşımın en üst seviyesi bir anlamda..
Tebrik ederim.
Sanki tezgahta kuruyan balıklar akrabaları. Gözü kanlanmış lüferin yası martılara mı düştü? Yok, dertleri başka onların. Balıkçı tezgahlarının önünde, dizlerine kadar çizmeli adamlara sırnaşıp, dileniyorlar. Tezgahlardan oluklara sızan kanlı pullu suda; kafa, kılçık, kuyruk ya da -hiç değilse- ucunda azıcık et kalmış iri bir pul arıyorlar. Yakışıyor mu bu hal martılığa? Onlar ki; şiirlerin vazgeçilmez melaikeleri…Yoksa hayali bir şair uydurması mıydı, o bin bir mana yüklü martılar?
Sevgili Aynur, öykünün her cümlesi çok güzel ama ben seçtiğim paragrafa takıldım. Orası beni bitirdi.
Ah! O martılar… Ben de martılara çok şiir yazmıştım. Demek onlarda yalaka çıktı ha)
Tebrik ederim.
Sevgimle.
Aynur Engindeniz
Beğendiğin için teşekkür ederim.
Sevgiler.
Genciz/güzeliz/zenginiz...Ama kalben bir sevdanın ta içindeyiz.
Varsın olsun hüznümüz.Hüzün değilmidir insana en çok yaraşan...
Tebrikler gülüm.
Başarıların kat be kat artsın...
Aynur Engindeniz
Tekrar teşekkürler.
Hayati en ince detayina kadar gören gönlün gözlerinden öpüyorum.
ne güzelsin anlatirken sonun aci olsada ey kalem...
Aynur Engindeniz
Nar-ı Çiçek
Hep okumak dilegi ile bu kalemi o halde.
sevgiler
Aynur Engindeniz
Merhaba Aynur Hanım,
Bu yorumumu çok farklı bulup, bir dosyada saklayacağınızı umuyorum. Bugünkü yorumum bir sayfa olacak gibi.
Belki farkındasınız ya da olmayabilirsiniz; yazısına yorum yapacağım kişilere önce selam sunarım.
“Size selam verildiği zaman, ondan daha iyi sözle selam verin veya aynısı ile mukabele edin. Allah, her şeyin hesabını arar.” Nisa Suresi: 86. Ayrıca, Yüce Peygamberimiz de; “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Sevmenin amentüsü de selamdır,” buyurmuştur.
Selamı, içimden geldiği için yaparım. Dini bir vecibe olması önemini daha da artırıyor.
Hoşgörünüze sığınarak bugün farklı bir işlem yaptım. Ne olduğunu belirtmeden önce yazınız için iki yorumum var.
Önce olumsuzluğu dile getireyim.
Parayı avuçlarına değil avucuna koyar. Bir de; bazı soru cümlelerinde soru işaret yok. Kadı kızındaki bu hataları,
BİLEREK yaptım demeyin lütfen.
Yazınız, çok yorum almış. Bunların neredeyse tamamı yazı yazan kalemler. Ben sana, sen bana anlamında görüyorum
bu tür yorumları.
Benim bugünkü farklı uygulamam şu oldu.
Yazınızı kopyalayıp iki okura okuttum. Bunlardan birisi, bir şiir kitabı bastırdı. Benim teşvikimle öykü yazmaya başladı.
Emekli. Küçük bir nalburiye dükkanı işletiyor. Bilgisayarla yazıyor ama internetle hiç ilgisi yok. Bir diğeri de şiir yazan, Cumhuriyet gazetesi okuyan, zengin fikir yapısı olan birisi. Sadece, yazınızı okumalarını söyledim. Okuduktan sonra
yorumlarını öğrenmek istedim.
Nalburun yorumunu aynen aktarıyorum. -söylediklerini yazdım- "Yazar olma yolunda epey mesafe almış. Mecazi anlamları
yerinde kullanmış. Ayrıca güzel bir anlatım tarzı var."
Öbür kişinin yorumu: "Gözlemleri kuvvetli bir kişi. 'Babalarımız da güzeldir bizim. Serttir çehreleri ama. Bakışları uçak düşürür. Fakat yumuşacıktır yürekleri. Ağlasak, utanmasalar ağlayacaklar bizimle.' Bu cümleler harika. Babalar ancak bu güzel kadar anlatılır. Yazar, gözlemleriyle yazıya canlılık vermiş. Engindeniz adlı bu yazarın basılı bir eseri varsa okumak isterim."
Sizinle ilgili, yazılarınızdan edindiğim izlemleri aktardım. Elbette çok olumlu olarak. O iki kızın, anne ve baba özlemi çektiklerini onlar da fark edememişler. "Yazar bunu çok güzel gizlemiş," dediğimde size olan takdirleri arttı.
Benim yorumumun iki bölümü ise şöyle.
Belleğimden kolay kolay silinmeyecek bir öykü.
Sizi yürekten kutluyor, başarılarınızın devamını diliyorum.
Aynur Engindeniz
Ne diyeceğimi bilemedim şu an. Evet haklısınız, avuçlarına olmamalıydı, dikkatimden kaçmış. Teşekkür ederim. Soru işaretleri konusunda da, mutlaka haklısınızdır. Dönüp bakmam lazım.
Beni heyecanlandıran öykümü beni hiç tanımayan iki insana okutmanız. O kısmın başında inanın nefesimi tuttum. Korka korka okudum gerisini. Ama sonunda o kadar mutlu oldum ki anlatamam.Sanırım bu moral bana uzun süre yeter. Bunun için size ne kadar teşekkür etsem azdır. Zahmet buyurmuşsunuz, emek harcamışsınız.
Şahsi yorumunuz için de çok teşekkür ederim. Benim yazı ekleme amacım bu işte. Ne durumda olduğumu görebilmek. Elbette her eleştiri ve yorumdan almam gerekeni alıyorum.
SANIRIM BİRAZ DUYGULANDIM.
Beni destekleyen, yalnız bırakmayan herkese teşekkür ediyorum. Size de bu değişik emeğinizden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.
Eksik olmayın.
Saygılar.
Ağyar
“Yazınız, çok yorum almış. Bunların neredeyse tamamı yazı yazan kalemler. Ben sana, sen bana anlamında görüyorum
bu tür yorumları.”
Yukarıdaki satırlarınızda “nerdeyse tamamı” diyerek bu yazıya yorum yapmış tüm yorumcuları “ben sana sen bana yorumcu” diye kategorize ederek küçük düşürücü bir ithamla karşı karşıya bıraktığınızın farkında mısınız?
Ülviye Yaldızlıı
Bende şu ;gel bana bir ayak ,geleyim sana iki ayak muhabbetine takıldım...Kimseye ne yazıma gelsin diye gittim.Ne şiirime..Sevdiğim ve kalemini iyi bulduğum kişileri okumak ben için ayrıcalıktır.Neyse ..Yorumu çok alması gayet normal çünkü..Akdeniz bu sitenin en iyi yazarlarından biri.Az bile yorum aldığını düşünüyorum...Bu da Aynur End-gindenizin herkese gitmediğinimi gösteriyor?
Veysel Başer
Sayın Engindeniz'in sayfasında polemik yapmam. Ancak; şu kadarının bilinmesini isterim. Laf olsun diye bir şey yazmam. Yazdım mı arkasında olurum.
Saygılarımla.
“İskele girişinde su satıyor bir adam”
“Su satmak” denilince benim aklıma değişik birkaç kare geliyor. Muhtemelen belli yaşında üzerindekilerde de aynı durum söz konusu olacaktır.
Mesela; Eminönü’ndeki, SultanAhmet'deki kendilerine özgü kıyafetleri su satıcıları geliyor aklıma. Başlarında fesleri, beyaz önlükleri, bilekten dirseklere kadar beyaz kollukları, siyah ayakkabılarının üzerinde beyaz muşambadan tozlukları, bellerinde ise kabartma süslerle işlenmiş bardaklıkları. Sırtlarında türlü, türlü süslerle, çıngırak ve aksesuarlarla bezenmiş, muhtemelen galvanizli sacdan bir su deposu. (çok eskiden adına kırba denilen deriden yapılmış sırt depoları kullanılırmış). Deponun yanından Türk işi pratik bir buluşla, bir boru vasıtası ile ön tarafa getirilmiş bir musluk. Satıcının elinde bir su bardağı ve çay tabağı, her ikisini birbirine vurarak “tak taka, tak taka, tak taka, tak taka” şeklinde basit bir melodi tutturup su satan sucular. Laf aramızda melodi basit gözükse de çalması bayağı maharet gerektirirdi.) .
Cümlenin devamını hep bu kareler eşliğinde okudum. Taa ki “Şişenin kapağını açıp, sevgilisine uzatıyor suyu” kısmına kadar. İşte tam burada bizim sakanın sırtından deposu düştü, bardaklar kırıldı o canım beyaz kıyafeti leş gibi oldu. (Aman yanlış anlaşılmasın burada bir eleştiri söz konusu değil sadece zamanın götürdüklerine dair bir vurgu idi)
Ahhh sucum ah.
“Martılar....çığlık çığlığa bağırıyorlar balıkhanenin üzerinde. Sanki tezgahta kuruyan balıklar akrabaları.”
Martıların berbat çığlıklarından, Martılar ile tezgâhtaki balıklar arasında mecazi bir akrabalık kurulmuş. Değişik ve bir o kadar da ilginç.(Aman yanlış anlaşılmasın pozitif manada ilginç) Hemen devamında; “Tezgâhlardan oluklara sızan kanlı pullu suda; kafa, kılçık, kuyruk ya da -hiç değilse- ucunda azıcık et kalmış iri bir pul arıyorlar” cümlesi ile Martılar, akrabalarının ölülerini yiyen sapık bir mezhebin müritleri olarak lanse edilmiş, ilginç. (Aman yanlış anlaşılmasın buradaki ilginçlik negatif manada)
Karşıya geçecektim; klasik deyimdir karşıya geçeceğim, karşı ama hangi karşıya. Mantık olarak her iki tarafta karşı değil mi. Anadolu yakasından bineceksen Avrupa yakası karşı, yok tam tersi ise Anadolu yakası karşı. Neyse uzatmayayım iskeleye geldim vapura bineceğim diye, az ilerde bankta iki tane güzel, zengin, genç kız görüyorum. Biri şaka yollu sucuya asılıyordu. O kadar ki halatın kopmasına ramak kalıyor nerdeyse.
Uzatmayayım, jetonumu alıyorum tam turnikelerden geçeceğim birde ne göreyim; müdür baba, çımacı, balıkçı, yenge hanım, beyaz yaşmaklı nine hepsi beleş biniyor vapura, kafam karışıyor.
Sonra kıyamıyorum Nuray ile arkadaşının hayallerine ipotek koymaya.
Tebrikler, selamlar, saygılar
Aynur Engindeniz
Emek dolu yorumun için teşekkür ediyorum. Yazılarını özledik bu arada.
Saygılar.
Öyküleriniz de anlatımınız da değerli.
Bir iki öykü biraz değişik diye tarz değişti denemez.
Ben bariz bir değişiklik sezinlemedim.
Yine akıcı ve yine güzel.
Sanat ne için yapılır noktasına getirirsek işi; içinden kimse çıkamaz.
Bence çok güzeldi.
Yolun açık olsun.
Sevgi ve selamlar.
Aynur Engindeniz
Her çalışmamda yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
‘’Bildiğiniz gibi martılar uçarken sendelemezler,kesinlikle hızları kesilip düşmezler.
Gökyüzünde uçarken hızlarının kesilmesi onlar için bir ayıp,bir utanç kaynağıdır.
…Çoğu martı sırf yiyecek bulmak,sahilden ayrılıp tekrar geri dönebilmek için uçar.
Bunun dışında bir şey öğrenmek için uğraşmazlar,öğrenmek istedikleri bir şey yoktur.
Onlar için uçmanın tek anlamı,karınlarını doyurabilmektir…’’ -Martı,s.12-
Martıların kanatları üstünde, hayatı seyretmek isteyenlere ‘Rıchard Bach’ın Martı’sı sesleniyor.
Zaten, Martı’ya dokunmadan da olmazdı. Seviyorum bu tür alıntıları yapmak.
İskeleye yakın bir yerde banka oturup, seyretmek hayatı,insanları nasıl bir duygudur bilirim.
Herkes bir koşturmaca içerisinde,bir yerlere yetişmek için hızlı adımlarla akıp gidiyor.
Zaman her şeyi o an onlara armağan etmiş sanki. Ve öyle uzak oluyor ki:film gibi her şey. Filmin sonunu merakla bekliyorsun,bekliyorsun.Bitti.
İstediğin gibi bitmiyor ne yazık ki her film.Bu da onlarda olabilir.
Sonra,
Sonra,
İskele, hangi iskele,evet tahmin edebiliyorum; ama hangi iskelenin olduğu,
öykünün içine sığdırılsa mıydı dedim bir an; bilmiyorum işte.
Belki de yazar bilmememizi istiyor,kim bilir. Ya da bize bırakılmış da olabilir.
Hangi iskeleye gitmek istersen artık.
Hikâye yine - yine, yine diyorum- çok çok iyi akmış. İçine öyle bir çekiyor ki,farkında bile olmuyorsun,okuyorsun okuyorsun,bir de bakmışsın final.
İşte biraz budur yazmak.
…
Sucu ben oldum,Nuray da başkası ve izliyor beni.Ve Âşık olunan yine ben.
Çok tuhaf değil mi? Ama yok, niye tuhaf olsun ki. Her şey mümkün hayatta.
Bu işi hakikaten çok iyi biliyorsunuz sayın Engindeniz.
Yazın yazın yazın.
Aynur Engindeniz
Martılarla ilgili sözlerinizi okumak da güzeldi. İşte bu sayfalar bu yüzden değerli. Paylaşımlar çok değerli. Üyeler birbirinin hatasını da söyleyebilmeli, motive de etmeli, ufkunu da açmalı bana göre. Yoksa ne anlamı var ya da ne heyecanı var yazı eklemenin. Ben bu açıdan çok şanslıyım. Okuyanlarım eleştirilerini de taktirleri kadar rahat bırakabiliyorlar öykülerime. Ve hep güzel paylaşımlarla yazıma ufkuma katkıda bulunuyorlar.
Her eleştirinizi bin düşünerek yaptığınızı biliyorum. O yüzden çok çok teşekkür ederim size.
Bir de bir soru: Hani nesire daha sık gelecektik:)) Yazacaktık.
Saygılar.
Harun Aktaş
Sizin de ifade ettiğiniz üzere, beğendiğim bir yazı,bir şiir... olduğunda hiç çekinmeden düşüncelerimi bırakırım oraya. Gerisi kaleme kalmıştır.
Ama beğendiğimi de abartırım, abartırım: -abarttığım içinde doğruyum,hep söylerim bunu-
Tıpkı şuan olduğu gibi...
Daha önce de dile getirmiştim,tek sıkıntım yetişememem hızınıza, ( Allah nazardan korusun) size, dolayısıyla da hep geç uğruyorum sayfanıza;çünkü sadece uğramak da istemiyorum,öyle ki, hep erteliyorum,ertelemek sorunda kalıyorum.Vakti bekliyorum.
...
Düşünmeden hangi yazı yazılabilir ki,öyle değil mi?
soruya cevap:
Nesirde biraz yoruluyorum,yazıp siliyorum, yazıp siliyorum; çünkü istediğim gibi olmuyor.Sırf yazmak için de yazılmaz,takdir edersiniz ki.
Ancak,yakın dönemde bir gezi yazısı gelecek,onun haberini şimdiden vermiş olayım. Nesir okumak bir başka,ama yazmak daha bir başka duygudur.O duyguyu yaşamak için yazmak gerek.
unutmamanız sevindirici.
Çok teşekkür ederim...
Aynur Engindeniz
Geç gelmeniz sorun değil. Okuyun yeter. Bir dahaki sene de okusanız yazan için mutluluk vericidir.
Saygılar.
Harun Aktaş
Kolay kolay unutmamanız,korkuttu beni...
Oysa birbirimizle karşılaşmamız çok farklı şekilde olmuştu.Eyvah!
Bunları sizden duymak çok güzel gerçekten.
Zevkle okunuyor yazılarınız, gönülden kutluyorum
çekirdekçiye de aşık olunacaksa önce ailesi filan var mı sağa sola bir bakmalı:))
Farklı bir anlatımdı ve çok güzeldi
selamlar, hayırlı ramazanlar
Aynur Engindeniz
Çekirdekçi bekar olsa bari bu kez, değil mi? Ama talihsizin talihi ömür boyu pek değişmez. Ancak büyük mucizeler olursa...
Çok teşekkür ediyorum beğeniniz için. Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Yürek burkan bu güzel öyküyü, senin geniş hayal gücün güne taşımış,Tebrikler Aynur'cuğum.
Yaz aylarında yurtdışından çok misafirim olduğu için pek sık giremiyorum, siteye.
Birçok güzel yazıyı kaçırabiliyorum.
Selam ve sevgiler...
Aynur Engindeniz
Ne kadar da anlatacak şeyi olurdu gelenlerin. Annem her zamanki gibi boynu bükük dinlerdi onları. Arada havalar da atılırdı zira:))
Ne güzeldi, ekmek yettirememek sofraya. İki de bir su isteyenler için kalkıp oturmak. Işıklar sönünce üçer beşer yattığımız yataklarda devam ederdi sohbet...
Bana bunları hatırlattın sevgili Handan. Zorla ilhamlarımı getirdin yani:) Aslında bugün nadasa bırakmıştım beynimi de kalbimi de...
Bekliyoruz. Yolla misafirlerini. Arkalarından hayır dua ile savur bir maşrapa suyu, otur computer'in başına...Ah sanal dünya, onsuz da olmuyor, onla da....
Şaka bir yana, arayı uzatma. Sevgiler güzel kalbine.
Ve enfes bir hikaye kızımızdan
devterin özgün kızından
hikayelerine kalmin yakışıyor yüreği engin kız
abin öokça tebrikler bırakıyor sayfana
hikayelerine tam gaz devammm :)))
selam ve saygılarım bekletilmeden uçurdum... uzaklardan...
yarın susamlı simit yemeği unutma ama martilara kaptırma emi :)))
Aynur Engindeniz
Tam gaz fena değil de arada geri vitese takmak da fena olmuyor :))
Susamlı simit yoktu bu sabah. Eşim dedi ki "getiriyorum komşunun tavukları yiyor on gün sonra. Yok sana simit." Bak görüyyor musun simitin makus talihi kırılıyor mu? İlle bir kanatlıya yem olacak:))
Sevgiler gönderiyorum sana...
Aynur'cuğum,
Yine süper bir yazı çıkartmışsın. Hayal gücüne hayran olmamak ne mümkün.
Dudaklarımda güzel bir gülümseme, yüreğimde hafif bir burukluk bıraktı hikaye.
Ama kırmızı kurdele, her zamanki gibi çok yakıştı yerine.
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkürler. Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Eksik olmayın.
Saygılar.
Güne gelen bu güzel öyküyü ve yazarını tebrik ediyorum...Başarıların devamını diliyorum...
Aynur Engindeniz
Sevgimle.
Her öykünüzün yeri burası.
Çünkü emek ve güzellik var.
Bir kez daha kutlarım değerli yazarım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Saygıyla. Teşekkürler.
Tekrar tebrik etmek istedim. Güne çok yakışıyordu ve 24 saat ilk sayfada olması hakkıydı.:)) Bir ödül olsa, hiç düşünmeden bırakırdım sayfanıza.:)
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum tekrardan.
Saygılar.
Aynur'cuğum yine çok güzeldi. Tatildeyim ve internete pek giremiyorum. Ağustosun ilk haftası dönüyoruz.İnşallah daha sık görüşeceğiz. Kutlarım. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Sevgiler ve teşekkürler canım.
Ve o uçsuz karanlığın güneşi delen sızısından tutar bir martının gize banmış çığlığı...
Öykülerini seviyorum...
Sevgimle...
Aynur Engindeniz
Beğenmene sevindim canım.
Sevgiler.
Senaryolaşma adına kısa bir andı yazı, da ben ona takmadım..
En baştan sona kadar akıcı enginliğinde deniz dalgasını saçıyor an ve an. Fakat hayvan haklarına sahip çıkan biri olarak, martılara ve de köpeklere tavrınızı hiç beğenmedim ablacım:))
Şaka bir yana, martılar hakkında yazmış olduğunuz paragraf içimi sıktı....Hayvan hakları değil de, damardan bir insan portresini sunmuş yazar orada. Bu yüzden derin bir mana çıkartmak isteyen herkes için, martıların balıkçılarda didinmesi, insanların hayat hikayelerine benzer bir yanını yansıtıyor..
Martılar kadar şükreden insanlar olmak ne güzel olurdu!
Bu arada öykü olarak değil de, deneme olarak kabul ettim yazınızı..Öykünün sürdürülen olaylar örgüsü yerine, tasvirler üzerinden düşünceye dalma duygusu daha ağır bastı bendenizde..
Güzel eserinizi kutlarım( diğerleri gibi) ablacım/ Hürmetle..
Aynur Engindeniz
Denemeye girmez bu yazı. Olay örüntüsü az da olsa var. Deneme farklıdır biliyorsun.
Eleştirinden ve beğenilerinden dolayı teşekkür ederim değerli kardeşim. Eksik olma. Selamlar.
Aynur Engindeniz
Eksik olma. Gözlerinden öperim. Sevgiler.
AYSE 09
sakladı kendini ama galiba sen görmüşsün şimdi okuyacağım yazıştıklarınızı
seni seviyorum kahvaltı gibi oldu bu
günün güzel geçsin
Aynur Engindeniz
Sevgiler Davidoff...
(Polisiye sözün var unutma)
Sevgili Aynur, bütün yorumları okudum. Önce hikayeyi okydum tabii ki. Yorumları okumamın nedeni de herkesin de bebimle aynı fikirde olup olmadığı içğindi. Hika6yecilikte çok farklı bir stilin var. Olaylara bakışın ve kaleme döküşün herkesten çok farklı. Sanırım Ayhan Bey'in dediği gibi Çehov tarzı. Tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Çok başarılı bir yazar var karşımda. Selamlar
Aynur Engindeniz
Bana göre;Çehov tarzı durum hikayeciliğinin özgün kalemi. Hayal okyanısunda yüz yüzebildiğin kadar.Her atılan kulaçla daha da hevesleniyorsun yüzmeye,ileriye atılmaya...
İçerikteki,bitmeyen bir esneklik,insanı mest ediyor.Okudukça öykünün sonuna nasıl geldiğini anlayamıyorsun;keşke bir sigara daha yakıp hayal dünyasında gezinseydi kahramanımız diyesi geliyor insanın...
Sana yetişmek zor ama aynı parkurda olmaktan haz duyuyorum...
Tebrikler Aynur kardeş.
Selamlar.
ayhansarıkaya tarafından 7/29/2011 11:57:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler Ayhan Abi. Ben de aynı ortamda olmaktan memnunum. Yetişme işi de hikaye. Sen daha şimdiden 2 fark attın bana:)) Biliyorsun sen nedenini...Sürprizimi bozmayayım şimdi:))
Sevgiler.
" Daha ruhumuz dünya örsünde dövülmemiş"
Bu ve daha nice taç cümleler...
Ne olmuş ?
Aynurla arkadaşı Nuray deniz kenarında bir bankta oturuyorlarmış...
Sadece öylem mi?
Birde Aynur un gözüyle bakın bakalım...
İşte o zaman böyle oluyor...
Gören göz böyle görüyor.
Yazan kalem böyle yazıyor.
Hele insanı esrikleştiren o müthiş final...
Yazan kalemin, duyan yüreğin,gören gözlerin hep var olsun kardeşim...
Bedri Tokul tarafından 7/29/2011 11:33:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Tekrar teşekkürler. Saygılar.
Hayallerden arta kalan bir avuç hüzün!
Yazıya başlayınca kafamda tasarladığım bir çok şeyi silip süpürdün.
Oysa ne çok kızmıştım o şımarık kızlara. Şimdi ise hayatın gerçekleriyle yüzleştim ve şaşırıp kaldım ne diyeceğime.
Olsun be hayali yaşamak da güzel!
Sevgilerimle biriciğim...
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum varlığın için.
Sevgiler.
N. B. Ç.
Bende sizleri çok özledim. İnşallah iki üç ay sonra iş hayatım normale dönerde ben de aranıza dönerim :))
Ülviye Yaldızlıı
seni okumak öyle keyifli ki..
her defasında elma şekerine koşan bir çocuk gibi koşuyorum hikayelerinin kucağına..
öyle bir tat bırakıyor ağzımda..
sanki yaşatıyorsun birebir ve en güzeli de sonunda ne olacağını tahmin edemiyorum ya!
her defasında sürpriz oluyor ya!
bunu daha çok seviyorum:))
güzel yüreğin ve usta kalemin var olsun ablam..
sevgimle:)
Aynur Engindeniz
Hikayelerimin kucağı sana hep açık:))
Sevgiler.
Öteki hayatları izlerken kendi hayatındaki eksiklikleri unutuyor insan. Ya da kendi boşluklarını öteki hayatların ayrıntılarıyla dolduruyor belki.
Ayrıntılar akşamın karanlığına gömülünce, gerçekler çıkıyor gün yüzüne...
Küçücük nüanslardaki muhteşem farkındalık, esprilerdeki hoşluk ve yine muhteşem bir anlatım ...
Yazarsın sen ne diyim bereketim ... ''YAZAR'' sın ...
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim.
SEVGİLER...
basit sade ve yalın....her satırda yüreğin çırpınışları var...kim ne derse desin bu işi sen biliyorsun...kalem elinde rastgele yaz sihirli kelimeler istenilen yere konuyor....bunun mektebi yok.... doğuştan...bu konuda yaradan sana cömert davranmış....sende hakkını veriyorsun...can.....sevgiler...saygılar
Aynur Engindeniz
Bence her yazdığın senaryolaştırılmalı..
Bende bunu savunuyorum...Gözümün önünde canlanıyorsa anlattıkların.Başka çıkar yolu yok gülüm...
Tamam ben kamerada durur,yönetirimde.
Neden olmasın sen iste yeter ki:)
Harikasın .Her zaman ki gibi...Seni okumak ayrıcalık.İyi ki varsın.İyi ki girdin hayatıma.Çıkma emi...
Çok ama çok sevgimle....
Aynur Engindeniz
Ama bir film yaparsam mutlaka kamera arkasına seni koyacağım söz:)
Sen de iyi ki varsın, iyiki tanımışım. Sen de hiç çıkma...
Sevgiler.
N. B. Ç.
Ben kamera arkasında olmam ama. Önünde olmayı tercih ederim. Bu senaryoda bana en çok yakışan ise martı rolüdür herhalde :))
Aynur Engindeniz
Ülviye Yaldızlıı
Dedim bu Nurcan nerelerde.Bir bakayım duvarına.Şöyle sesimin çıktığı kadarNURCANNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN DİYESİM GELDİ DEMEDİM.Küstük ya biz sana.Demi Aynurum..Ne kadar gaddersin.Telini bilem kızın açıyo.Msnende kızın var.olmazki arkadaş.Telini cebinde gezdir kızım.Ev teli değil ki cep teli.Zaten minnacık oluyorlar.Yada kendine bir çip taktır.Bana ne ya.Değil mi ama Aynurcuğum.Tam sopalık.Kızılcık şerbeti içirip,kızılcık sopasıyla azcık azcık bacaklarına vuracaksın.yansın canı ya.Aaa olmazki ama.Bi şeye kısdıysan darıldıysan bileli.Bu ne zulümdür.Bizi yusufun kuyusuna attın.karanlıktan zaten ben korkarım.Zannımca Aynurda korkar.Korkmasada ben buir şekilde korkuturum oonu..Sonracığıma çay demledim.Gelinde içelim.Laf arası bir bardak çay.Uff ne yapayım ya..Yanında da aynur pasta yabpsın sende börek.Artık yeriz hep beraber..Bu arada unutmadım hala ortadahn yok oluşunu ..Hıı seni gidi seni yaramaz şey:):)
Ülviye Yaldızlıı
Ülviye Yaldızlıı
Bir öyküde loması gereken kriterlerin tamamı vardı sevgili Aynur.
minicik öykülerin katar gibi dizilerek seyrettiği yol nereye çıkar bilinmez ama güçlü bir romancının
umutlu bir çığılığı duyuluyor bana göre.
öyküye gelince;
herkesin içinden geçebilecek duyguların harmanı.imgeler öyle yerli yerinde ki afferin bizim kıza dedirtiyor.
ama martılara ve şairlere dokunma:)güvercinler daha masum görünür ama sesleri çok çirkindir.o çığlıklar belki içimizin sesidir kim bilir...çok çok güzel bir yazıydı kautları mkardeşimi...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum güzel sözlerin için. Roman demişsin, bu çok kolay bir şey değil biliyorsun. Öykücü olarak kalmak istiyorum galiba:))
Tamam martılara yazar gözüyle bakmayacağım bundan gayri...Şairlere hürmeten:) Ama sevmiyorum o kuşları ne yapayım:)
Tekrar hoş geldin evine.
Saygılar.
Son iki öyküyü okudukça "Böyle de yazabilirdim ama o zaman ne kadar edebi olurdu?" sorusu aklıma geliyor. Bence siz edebi olma telaşını bırakın, hikaye anlatın. Anlatıyorsunuz da.
Aynur Engindeniz
Benim gözümde profosyönelsiniz...
Em kısa zamanda imzalı kitaplarınızın elimde olmasını kendim adıma
ve sevgili yazarım adına dilerim.
Tebriğim ve saygımla
Aynur Engindeniz
"sevgili yazarım" kulağa çok hoş geliyor:))
Çok teşekkür ederim. Segiyle kalın.
Sanki anlatmıyor izletiyor bu kalem.
Sonunu merak ede ede okudum, direk bakabilirdim ama tadı kalmazdı o zaman.
Tadını ala ala okudum, biliyordum finali yine enteresan bitecek ki öyle oldu.
Keyif aldım hem de çok.
Müthiş bir anlatım diliniz var biliyorsunuz değil mi? :)
Kutlarım değerli yazarım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkürler. Her eleştiriniz bir adım gücü.
Saygılar değerli şairim...
Seviyorum... Çok samimi yazıyorsunuz, kapı komşumdan dökülüyor sanki kelimeler.
Seviyorum... Hem içsel hem de dışsal bakabilmeyi beceriyor bu kusursuz eller.
Çok seviyorum... Hafif, kolay algılanabilir gibi hava estirirken iliklerime işlemesini yağmurunuzun (ahmak ıslatan)
Çok çok seviyorum... Her öykü de kendimi yerine koyabilecek bir karakter mevcut.
Bayılıyorum... Kurgu ve anlatım tekniği konunun çok ötesine geçiyor.
Mükemmeldi, tebrikler...
Aynur Engindeniz
Anlaşılır olacak, ev hanımı da üniversite öğrencisi de anlayabilecek ne demek istediğimi. Ama muammaya dönüşmeyen sırları da olacak.
Samimi ve konuşma dili olacak. Okuyucu rahat hissedecek kendini.
Herkesin ben bunu tanıyorum diyebileceği kahramanlarım olmalı. Ama aynı zamanda klişelikten uzak olmalı bütün diyaloglar imgeler ve benzetmeler.
Anlatımda geri dönüşler ve özgün içsel konuşmalar da yer almalı ki, öykü basitlikten sıyrılabilsin.
Son olarak, hep söyledim. Benim öykülerimde konu ikinci plandır hep. Bilineni bilinmedik bir şekilde anlatmak muradım.
Bütün bunları başarabilmek için daha çoook çalışmam lazım farkındayım. Ama eleştirinizde bütün öyküsel hedeflerimi bir arada görünce açıkçası şaşırdım ve çok çok mutlu oldum.
Çok teşekkür ederim. Güzel sözleriniz ve bu coşkulu desteğinizden dolayı. Gözünüze takılan kısımları da söyleyeceğinize güvenim tam.
Saygılar, selamlar.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Neyse "dünyada daha önce söylenmemiş hiç bir söz yoktur" demiş Hugo. Tamamen özgün olmak ne kadar mümkün bilmiyorum.
Tekrar teşekkürler.