Bekle bizi İstanbul
Mert’e, ’benimle İstanbul’u fethetmeye hazır mısın?’ diye sordum.
’Gelemem anne, güzel bir kızla buluşacağım’ dedi.
’Peki ben?’ dedim
’Bi Fatih Sultan Mehmet bi sen... Kralı gelse tanımam. Sana şimdiden iyi eğlenceler’ dedi...
’Pis’ dedim...
Ertesi gün oldu... havaya baktım, hiç cesaret vermiyor. Güneşin çıkmasını bekledim. Martıların beni titrerken görmelerini istemedim.
Bu arada Mert yataktan kalktı. ‘Bi Fatih Sultan Mehmet, bi sen, bide ben... MFÖ gibi’ dedi...
’Güzel kız?’ dedim,
’Güzel kızla akşam buluşacağım’ dedi.
Bu habere çok sevindirik oldum. ’Bekle bizi İstanbul’ dedim ve yola çıktık.
Şehiriçi ulaşım araçlarını çok seviyorum. Farklı insanlar , farklı dünyalar, anlık gözlemler ve geride gülümseyerek hatırlayacağım onlarca anı...
Otobüs durağına geldik ve 30 dakikada bir gelmesi beklenen, gelmesi halinde yollarına kırmızı güller dökülesi, halılar serilesi 16/B yi beklemeye başladık.
İzmir’in 86’sı gibi. 86 en azından geldiği vakit birkaç dakika arayla iki tane birden geliyor. Ve yanılmıyorsam 15 dakika arayla geliyordu.
Nihayet otobüsümüz geldi ve bindik. Kadıköy’e kadar cebimizde anıları biriktirdik ve indik.
Artık iskeledeydik. Evden kaçan çocuklara benziyorduk.
Gidecektik ama nereye?
Martılar, kuşlar hepsi bizi bekliyordu. Rotamızı belirledik. Eminönü’ne gitmeye karar verdik.
Nevalemizi aldık, martılara rahatça simit atabileceğimiz biryer seçtik ve oturduk.
Vapur hareket etti....
Vapur hareket ettiğinde denizde 3-5 tane karabataktan başka birşey yoktu. Poşetten simitleri çıkardık ve denize doğru fırlatmaya başladık.
Martılar saklandıkları yerden çıktılar ve denizin üstünde birden onlarca martı birikti.
Aklıma o an Körfez Güzeli geldi. İzmir’de yine böyle bir vapur sefasında martılara simit atıyorduk. Körfez Güzeli taş atar gibi yere doğru atıyordu simitleri.
’Güzelim onlar balık değil kuş, simiti havaya at’ dediğimde, ’ama ben yukarı atamamki’ demişti... cevap vermemiştim...
Martılar heryerde aynı... simiti çok seviyorlar...
Simit keyfimize gökyüzünde çığlık atarak danseden martılara diğer yolcular da kayıtsız kalamadı. Neyse ki vapurda simit satılıyordu da herkes doyasıya eğlendi.
İnsanlar çıldırmış gibiydi. Ben bende değildim. Bir ara Mert’in kahkahasıyla kendime geldim,
’Hayırdır bebem, açık hava yaramadı galiba’ dedim,
’Asıl sen kendine bak... simit atarken halini bi görsen hayata küsersin’ dedi.
’Ne varmış halimde?’ dedim
’Nasıl dağıldın öyle, bari ağzını kapat... simiti sen yemiyorsun martılar yiyor’ dedi.
’Amaannn dağıldıysam dağıldım’ diyerek bastım kahkahayı ve kaldığımız yerden devam ettik.
Yanımda da bir aile oturuyor. Tam aile de değillerdi galiba. Bir baba-kız ve aileden olması arzulanan bir kadın. Adam kadına güzel laflar ediyor kadın oralı değil. :)))) Kadın nereliydi bilmiyorum... Ufaklık bir ara ’bizde simit atalım baba’ diye sızlandı. Bir parça da ona verdim sustu... Konuyu nasıl bağladılar... Martılara ağzımı açacağım diye filmin sonunu kaçırdım...
Gözümün gördüğü her kareyi çektim. Yoksa gözümün görmediği mi demeliyim... Güneş gözüme geliyordu. Niye gözlük almadık yanımıza diye pek dertlendim...
Kara göründü... İskeleye yanaştık... sığındık... sığınmakla da kalmadık demir attık...
Eminönüne geldiğimizde bindiğimiz vapurun üzerinde Maltepe yazdığını farkettik.
-İşte bu! Maltepe’liye de Maltepe vapuru yakışır... diyerek hemen o anı ölümsüzleştirdik.
Sudan çıkmış balık gibi avel avel bakındık. İlk dikkatimizi çeken şey balıkçılar oldu. Büyük bir sabırla ve keyifle oltalarını denize atıyor ve bekliyorlardı.
Ben onlar kadar sabırlı olmadığım için biraz izledik ve rotamızı Eminönü Balıkçı’sına çevirdik. Sipariş verecek oldum, Mert mızıklamaya başladı;
-Anne ben yemicem daha acıkmadım... zaten balık sevmiyorum... biliyosun...
-Olmaz çocuğum, bu balık ekmek yeneceekkk
Siparişimizi verdkm ve satıcı el çabukluğuyla balığın üzerine kıvırcık salatası ve soğanı doldurdu. Mert’in çileden çıkıp yumak olduğu andı...
-Ya anne yaaa... ben kızla buluşcam diyorum, senin bana yedirdiğin şeylere bak yaaa... yemem ben bunuuuu
-Gel üzme beni... bozma fantaziyi... köprüaltında yiyelim şunu...
-Tamam anne tamam... ama sadece tadına bakcam
-Tamam anlaştık
Bol soğanlı balık ekmeklerimizi aldık ve köprüaltında bulunan taburelere oturduk. Sehpaların üzerinde de limon suyu ve tuz vardı... aman aman diyim ben size...
İnsanların telaşı görülmeye değerdi. Ne tarafa bakacağımı şaşırdım. Her yaş grubundan insan vardı. Ortak noktaları hepsi de çok mutlu görünüyordu.
Orada epey bi oturduk. Gelen gideni seyrettik. Mert elini gözüme sokarak mızıklamasını sürdürdü;
’Şu ellerimin haline bak, leş gibi balık kokuyo, soğan kokuyo... bide bu halde kızla buluşçam.. öf anne yaa’
-Sızlanıp durma kalk... kestaneler ne güzel kızarmış... hadi onlardan alalım.
-Alalım anne alalım.. bu koku üstüme yapıştıktan sonra artık ne yapsam nafile... kestane de mis gibi koktu zaten
Bu muhabbetleri yaparken bir taraftan da fotoğraf çekiyordum ki heyhat! gelin görün ki telefonumda ’hafızada yer yok’ diye bir yazı çıktı.
Bu haksızlık... Daha önceden çektiğim Kartal-Maltepe sahili fotoğraflarını Mert’e söylediğim halde bilgisayara aktarmamıştı ve işte gelinen son nokta!
-Ne yani, ben şimdi güzellikleri çekemeyecek miyim?’
-çekebilmen için makinadan bazılarını silmem gerekiyor
-Hayırrrr! onların hepsi el emeğim göz nurum... billahi de sildirmem... öf mert yaaa... hiç anlamam, bana bi İstanbul borcun var
-Peki anam söz... bugün böyle idare edelim... ilk fırsatta borcumu ödicem... o zaman istediğin kadar fotoğraf çekersin...
Eminönü’ne gelip de Yenicami’ye uğramadan dönmek olmazdı. Üst geçitten karşıya geçip camiye doğru yürümeye başladık. Birden koşmaya başladım. Mert arkamdan sesleniyor;
-Anne noldu nereye koşuyosuunn?
-Durma sende kooşşş
-Ane niye koşuyoruuzzz?
-Sebebiii yoook.. sadece kooşşş
-Koşalım bakalım.. bugün de böle olsun
Cami’ye geldiğimizde o farklı atmasför bizi içine çekti. Kapısına penceresine duvarlarına dokundum. Buram buram tarih kokuyordu. Çok büyüleyiciydi çok.
Uzun sakallılardan tutun da çok genç çok modern her türden insan vardı.
Kadınlar da vardı. Çarşaflısından açığına... Genci yaşlısı çocuğu...
Caminin en içine giremedim. Eşarp yoktu yanımda. Bir sonraki gezi için not aldım. Yanımda eşarp ve etek bulundurup azmedip camiye gireceğim. O tadı almak istiyorum.
Şadırvanda abdest alıyorlardı. Küçük bir çocuk yanındakine bakarak aynısını yapmaya çalışıyordu. Çok eğlendiği her halinden belliydi.
Başımı kaldırıp caminin minaresine baktım... Çok güzeldi yaa...
Sonra arka tarafına dolandık ve nostaljik bir çay bahçesi gördük. Bu nostaljiden de payımızı alalım dedik ve içeri girdik.
Görevliye;
-Ben cam kenarı istiyorum... dedim
O halde sizi üst kata alalım... manzaralı
Çıktık ve çaylarımızı içtik... farklı bir heyecandı... Cami bahçesinde çay yudumlamak...
Sonrasında meşhur çarşıları dolaştık. Kendi ülkemde kendi memleketimde kendimi turist gibi hissettim. Ne tuhaftır ki Türk’ten çok yabancı turist vardı heryerde.
Onları gerek alışveriş yaparken gerekse gezip fotoğraf çekerken görebiliyorsunuz.
’Turistler cirit atarken yurdum insanı nerde!’ diye hayıflandım...
Yurdum insanı aldığı üç kuruş parayla nereyi gezecek, neyle alışveriş yapacak!
Yolumuzun sonuna gelmiştik. Mert;
-Hadi annem hadi... bu şarkı bitmez... sana vapura kadar eşlik edeyim... sonra da güzel kızın yanına gideyim.
-Bi istanbul borcun var... unutma... senin yüzünden...
-Tamam anne vurma yüzüme... ilk fırsatta yeniden gelicez... sana ben şimdi sevdiğin baloncuklardan da alırım, eve gidene kadar renkli renkli üflersin...
:( Yenicami’nin bahçesinde kuşlar yoktu...nereye gitmişler bilmiyorum... yem atamadım:(
Mert beni iskeleye bıraktı gitti. Jetonumu attım ve içeri girdim. Anlaşılann vapur yeni gitmişti. Yoğun bir kalabalık yoktu.
Tam önümde 20-25 li yaşlarda iki genç adam... beklemekten sıkılmış olacaklar ki birbirine dalaşıp duruyorlar... bi tanesi tos atıyor... kedi gibi sürünüyor... diğeri hiç ses çıkartmıyor... sadece arada kafasına şaappp diye vuruyor. Hiç gülmüyorlar.
Onların yerine ben güldüm...
Bir süre sonra vapur geldi ve bindim. Akşam olmuştu ve hava iyiden iyiye soğumuştu. İçerde oturmaya karar verdim. Vapur hareket ettikten sonra aklım dışarda kaldı. Kalktım ve kendimi dışarı attım. Tek kişilik biryer buldum ve sıkış sıkış oturdum.
İnsanların yüzünde, ’akşam oldu hüzünlendim ben yine’ ifadesini gördüm... hüzün istemedim ve kendimi insanlardan o an soyutladım...
Aman Yarabbi!
Haydarpaşa bu kadar mı güzel görünür!
Kız Kulesi bu kadar mı güzel görünür!
Plastik bardakta neskafe aldım... dumanı üstünde tütüyor... karşımda enfes bir manzara... soğuk bir hava... dalgalar... düşler...
İstanbul’u içime çektim aldığım her nefeste... bir süre sonra oturmak bana yetmedi ve kalktım korkuluklara dayanarak İstanbul’u ayakta seyrettim.
Sanki daha daha daha yakın olacakmışım gibi...
O an hiç bitmesin istedim ama her güzel şey gibi çabuk bitti:(
Vapur Kadıköy iskelesine yanaştı...
Sonrasında çileli bir otobüs yolculuğu eşliğinde yorgun ama mutlu bir şekilde eve döndüm.
Masal da burda bitti...
:) İyi bayramlar.
YORUMLAR
Size bir sır vereyim mi ablacım; uzun zamandır takip ederim sizi, ama bu yazınız aralarında en iyisi..
Hem mert berhudar olsun, hem de sizin gönlünüze ferahlık dolsun...
Hürmetle:)
Esma KAHRAMAN
Aman Yarabbi!
Haydarpaşa bu kadar mı güzel görünür!
Kız Kulesi bu kadar mı güzel görünür!
...............................................Bakışa göre değişir
Hele hele senin gibi özlemişse Istanbul'u
Üsküdarda
Deniz kıyısında, Kız Kulesini karşıdan gören bir bankta
Martı çığlıkları arasında
Sıcak çay ve simit yerken günün yükselişi ne güzel olur
Gerçi sen evden de baksan olur ya ,deniz kokusunu duymak için aşağı inmek gerek tabiki
Sen çok şiirler yazdın zaten bu manzaraya İstanbul dışındayken
Neyse
Senin sevindirik olmana ben de sevindim
Gutlayıvedim gari bu güzel makaleyi
Selam,saygı ve dua
Esma KAHRAMAN
:) Başka İstanbul yok.
:) Sevgiler Sayın Yazarım
ne çok bir gezi her şey var
sultanahmet yok
ama mert ten olmuş
tebrikler
Esma KAHRAMAN
Esma KAHRAMAN
Beni iskeleye bıraktı sölene sölene gitmişti.
harbiden ne fena anneymişim şimdi farkettim. :))) bu fenalığa beni kurt bile yemez
:) Sevgiler Sayın Yazarım.
Canım İstanbul!
Sık sık gezip görsem de, içinde yaşarken bile İstanbul'un güzelliklerini her an özleyenlerdenim.
Eminönü'nde balık yemek, vapurla boğaz turu yapmak, martıları besleyip, izlemek, Mısır çarşısında alışveriş yapmak..
Yurt dışından gelen misafirlerimle biz de geçen haftayı, İstanbul turları yapmakla geçirdik. Aşırı sıcaklara rağmen...
İstanbul öyle bir kaç günde gezilemeyecek kadar geniş, tarih kokulu...
Florya tesislerde kahve içip, güneş altında pırıl pırıl yanan Marmara'yı izlemek, Miniatürk'te tarihi güzelliklerin minyatürlerini izlerken bilgi almak, dünyada bir ikincisi olmayan boğazı, denizden seyrederek gezmek...Ancak birkaç günde yapabildiklerimiz.
İstanbul aşığı biri olarak, yazınıza bayıldım Esma kardeşim, beni bana anlatıyorsunuz gibi geldi.
Yazılarınızı okumak bana her zaman keyif veriyor, bu daha bir güzel di, tekrar bile olsa .
Tebrikler, yeni paylaşımlarınızı bekliyorum, selamlar.
Esma KAHRAMAN
İstanbul bir ömre bedel. Ne yazsak az...
:) Sevgilerimle Sayın Yazarım.
Sevgili yazarım harikasın. Kaç yıl oldu bilmiyorum İstanbul' a gelmeyeli. Hoş gelsdiğimde de gezememiştim ya. Hatırlamıyorum kaç yıl oldu fakat Çamlıca tepesine çıkmıştık. Gözünü sevdiğim İstanbul ! Bak ben sana gelemiyorum ama Sevgili Esma bana çok güzel anlatmış seni ve güzelliğini. Teşekkürler Esmacığım. Sevgilerimle sevimli yazarım benim...
Nermin Kaçar tarafından 7/29/2011 3:41:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
Esma KAHRAMAN
:) Ne diyelim,
ah İstanbul ah...
:) Sevgilerimle Sayın Yazarım.
Şaka bir yana da , bu şu ana dek okuduğum en güzel yazınızdı.
Bu yazıdan çok öykü de çıkar söyleyeyim..
Esma KAHRAMAN
:) Daha fazla da uzamaz artık.
Tam sekiz yılım geçti İstanbulda...
Sağ olun özlediğim o yerleri gezdirdiniz bana...
Şimdi benimde sana bir İstanbul borcum var...
Ya... Nasip...
Selam ve Sevgilerimle...
Esma KAHRAMAN
:) İstanbul borcu :) kulağa hoş geliyor.
: Sevgilerimle Sayın Yazarım.
Esma KAHRAMAN
:))) Bunu en az haftada bir yapmalı bencede yaaa
Unutulmaya yüz tutmuş istanbul hatıralarımı yeniden yaşadım.
Teşekkürler. Saygılarımı sunarım.
Esma KAHRAMAN
Esma KAHRAMAN
:) Sevgiler Sayın Yazarım.
Hem gezi hem sizin doğal anlatımınız hepsi de birleşmiş.. Çook keyifli, pişmiş kelle vaziyetinde okudum ama bir şey eksikti: O değil de:))))Neden?
Tebrikler, keyif verdiniz gecemize.
Esma KAHRAMAN
Gezi öyle keyifliydi ki konu bölünmesin istedim.
:) Sevgilerimle Sayın Yazarım.
hava soğuk,
vapurda dışarıda oturup ben salep tercih ederim ki, enfes bir şey..
kesinlikle katılıyorum duygularına:)
ne iyi yapmışsın da gezmişsin:)
ben de geziyorum ama senin gibi olmuyomuş şimdi far ettim:)
bi daha ki sefere beraber gezelim olur mu:)))
sevgiler istanbul güzeli:)
Esma KAHRAMAN
5 seneden fazla İzmir'de kaldım. İstanbul'a geri döndüğümüz zaman denk gelir bu gezi.
:) Her gezim ayrı bi tat ayrı bi keyif. :) Marifrt İstanbul'da.
:) Sevgilerimle.