Kişiliklerim(3) Kapitalizm-İslam
On üçüncü kişiliğim, sallanan sandalyem de bir ileri bir geri yapıyor. Gözlerim onda. Yedinci ve Sekizinci kişiliğim ise hemen sağımda ki yaklaşık yirmi senelik olan, çift kişilik koltukta hararetli bir konuşmaya dalmışlar. Kulaklarım onlar da;
- Bu konu da bence insanlığın en büyük eksiği doğru kavramın arkasından gitmemiş olmalarıdır. İnsanlığa en büyük yol gösterici olarak tarih önlerinde iken onlar halen buna bakmamaktalar. Adeta bakmamak için gözlerini kapatmaktalar.
- Peki Yedi, sen, tarihte hangi teoriyi, kavramı, bloğu ya da düşünceyi doğru buluyorsun. Yani insanlığın ihtiyacı olan teori, kavram, blok, ya da düşünce hangisi?
- Bu sorunun cevabını sende bende çok iyi biliyoruz bay Sekiz. İslam. Ki bu konu da tarihte ki yaşanmışlıklar sadece basit birer örnek olur. Eğer ki insanlık bu konuda karar kılıp İslam’ın beşer hayata sunduğu, teorilere, düşüncelere ve kanunlara bir bütün olarak bakabilseler. O an dünyaya İslam’ın ruhu yayılmaya başlayacaktır. Çünkü İslam İnsanların ya da Tarihin alt yapısı ile oluşmuş bir düşünce, blog ya da yapı değildir. O tamamen uhrevidir. Beşer hayatı düzenleyebilecek en güzel Din, en güzel Düşünce, en güzel hukuktur. Ama insanlar onu bir bütün olarak almıyorlar. Çünkü…
Burada dayanamayıp, hemen karşımızda ki pencereden bir an da içeri dolan meltem rüzgarıyla beraber, gözlerimi sandalyeden ayırmadan konuşmaya başladım;
- Çünkü insanlar kısıtlı düşünüyor. Hiçbir şeyi bir bütün olarak alamadıkları gibi İslamı da bir bütün olarak alamıyorlar. Bazıları yalnızca akli bölümü alıyor ki bunlar kaba sofuların ta kendileridirler. Bazıları sadece ruhi bölümünü alıyor ki bunlar kaba sufilerin ta kendileridirler. Bazıları ise yalnızca hukukunu alıyorlar ki bunlar da kaba sofilerin ta kendileridirler. Bu üçlünün yüzündendir ki bütün insanlık İslam’ı yanlış tanıyorlar. Yine bu üçlünün yüzündendir ki İslam Çin de ve Rusya da farklı, Avrupa ülkelerin de farklı görülmekte. Batı bloğu farklı bir sebepten onu düşman görmekte, Doğu bloğu farklı bir sebepten onu düşman görmekte. Orta doğu ise tamamen farklı bir düzlemden gitmekte.
Çok azdır dünya da İslam’ın ruhunu, aklını ve hukukunu bir arada Düşünen zatlar. Ki onlar da tarihten bu yana Dünya da büyük çığırlar açmışlar. Ya İslam bir bütün olarak alınmalı ya da külliyen bırakılmalı. Malzemesi eksik yapının ömrü kısa olur.
On üçüncü kişiliğim de bu konu da bana hak vermiş olacak ki, sandalye ile kafası da sallanmaya başladı, bir ileri bir geri. Kafasından bir iki saniye sonra dudakları da kıpırdamaya başladı;
- Peki bu bahsettiğin üçlü neden İslam’ı bir bütün olarak alamıyorlar?,
- Bunun sebebini tam olarak söylemem imkansız. Ama şunu söyleyebilirim ki bozuk ve eksik eğitim yüzünden Allah’ın(c.c) bütün insanlara bahşettiği o mükemmel makineye (beyne) eksik alt yapı oluşturulduğu için. Bir insanın beyninin alt yapısının oluşumu üç, dört yaşlarından başlar on beş yaşına kadar sürer. Ki dünyanın birçok yerinde bu yaşlarda ki çocukların beynini bomboş bilgilerle dolduruyorlar. Çocuk anca gençlik çağında düşünmenin önemini kavrayabiliyor. Ki bu yaştan sonra da yaşamaya dair düşünmesi gereken birçok konu olduğu için ve düşünce alt yapısı diye bir şey mevcut olmadığı için beyin bunu kaldıramıyor. Sadece ya geleceği ya da şimdiyi düşünüyor. Yaş ilerledikçe bunların arasına geçmişte ekleniyor.
Yani demek istediğim her ne kadar eğitim görmüş olursa olsun. Alt yapı sağlam olmadığı için yalnızca ona gösterilenlerle ilgili düşünüyor. Farklı bölgelere sapmasına müsaade edilmiyor. Gençlik yılların da insana tabiri caiz ise at gözlükleri takılıyor. Ve iler ki yaşlar da bu gözlük çıkarılsa bile düşüncesi yalnızca belirli kalıpları algılayabiliyor. Ona empoze edilenlerin ya da kafasına en mantıklı gelenlerin dışında kalan fikirleri eksik hatta yok sayıyor.
İslam’ın hem Tasavvuf kısmını hem de Şeriat kısmını aynı anda düşünemiyor, algılayamıyorlar. Ya da hem Din yönünü hem de Düşünce yönünü aynı anda düşünmüyorlar. Eğer bunlardan birisini kabul etmişlerse diğerlerini yanlış hatta yok sayıyorlar.
Aslında her zaman ki gibi konuşmaya niyetim yoktu. Ama bu tür konularda kendimi tutamıyorum. Birkaç kelime söylemezsem içim rahat etmiyor. Birkaç saniyelik suskunluğumu fırsat bilen Yedinci kişiliğim konuşmaya başladı. Bana hak verdiğini söyledi ve kendi görüşünden eklemeler yapmaya başladı. Ama bu uzun sürmedi, benim bulunduğum koltuğa uzandığımı gören On üçüncü kişiliğim Yedinci ve Sekizinci kişiliklerime beni göstererek;
- Biz çıkalım beyler.
Dedi ve yavaşça odadan çıktılar. Fazla yorucu bir gün geçirmemiş olmama rağmen ilk deneyişimde koltuktan kalkamadım. İlk önce bir şeyler yiyip yatmayı düşündüm, sonra vazgeçtim. Balkonda biraz oturup yatayım dedim ama onu da gözüm kesmedi. Yatmadan önce yapabileceğim her şeyi düşünerek yatağıma kadar gittim. Ve sonra anladım ki bu vakitte uykudan daha tatlı bir şey olamaz. Düşündüklerimin hiç birini yapamadan, uykulardan uyku beğenmeden, bostancıyı kovmadan, uyudum.
Mustafa Yadigar