...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ROMANIM KİTAP OLARAK BASILACAĞINDAN İÇERİĞİ BURADAN SİLİNMİŞTİR... KİTAP OLARAK ALIP, OKUMANIZ DİLEĞİMLE... SAYGILARIMLA
YORUMLAR
Değerli yazar
Öncelikle günün yazısı ödülü yazınız için tebrikler.
Dünyevi meşgaleler ve çeşitli marazi sebepler yüzünden site içerisinde kısıtlı zamanlarda bulunabiliyorum. Bulunduğum zamanlarda, bu gün ne yazmış diye merak ettiğim yazarlar içerisindesiniz. Bu merakım profilinizdeki sempatik, babacan, şirin vesikalık fotoğrafınız için değil ha, bilesiniz :- )
Eskiler “marifet iltifata tabidir” derler. Şayet iltifatta eksikliğimiz varsa yukarıda saydığımız sebeplerdendir.
Bu yazınız ile ilgili yorumlara gözüm kaydı ister istemez. Kimsenin yorumuna ipotek koymamız haddimiz olamaz. Benim ki de naçizane kendi görüşüm;
Hikâyenizde; bir taraf olmaktan ziyade, nötr duruş sergilemenizi, her hangi bir fikrin propagandasından ziyade mesaj kaygısı gütmenizi o günleri “canlı” yaşamış birisinde (benin gibi) olması gereken asgari izan gereği olduğunu düşünüyorum. Bu izanın sizde olduğunu görmek şahsım adına sevindirici. Yoksa “nato mermer nato kafa” nereye kadar.
Bildiğim kadarı ile “Kıro”(sıpa) Kürtçe bir kelime, fakat 67 vilayette yerine göre kâh hakaret amaçlı, kâh iltifat amaçlı kullanılıyor. Kürtler için kullanıldığını ilk defa duyuyorum, (duymamış olayım)
Yazının tadı kaçmasın diye fazla polemik yapmak istemiyorum. Bu yorum ile göz, gez, arpacık hizama girenlerden çok çok özür diliyorum.
Başarılarınızın devamını diliyorum
Selamlar, saygılar
Not:Aman hocam yorumun "kıro" kelimesi ile ilgili eleştiri kısmı sizinle iligili değildir, üzerinize alınmayınız
Ağyar tarafından 7/25/2011 12:00:22 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Bu öykünün birincil şahısı bir kürt kızı olduğuna göre (ilerde çıkacak ortalıklara kendisi) kürtlerle bir sorunumuz yok demektir. (Üstelik doğulu bir hatunla evliyken)... Bir birimize hangi sözcüklerle hitap etmiyoruz ki, ağız dalaşıyla... Saygılarımla.
Metin Akdeniz
Kemnur
Ağyar
Allah biliyor ya, sanal ortamlarda epey dilim yandığından bilhassa siyasi tartışmalardan kaçınmaya çalışıyorum. Bu yüzden “kemnur” rumuzlu değerli yazarımızın “MAMY BLUE” isimli yazısına yaptığınız yorum ile polemik yapabileceğim bir sürü kısım varken sadece “Bu günün yazısı bölümlerini de hiç okumam, sebebide çok sıradan çok vasat çok evlerinde dedikodu yapanların diliyle birşeyler yazıp öykü yazdığını sananların çokluğu ve bunları okuyanların da fazlalığı...” kısmı ile ilgili açıklama istemiştim zatıalinizden. Zira günün yazılarını okuyan birisi olarak çok kötü gocunmuştum.
Hele hele “çok vasat çok evlerinde dedikodu yapanların diliyle” kısmı ise tam fecaat. Breh, breh, breh! Bir de şu ” Duymamış olayım ne demek, duydunuz diye dövecek misiniz?” meselesi var. Entelektüel şöhretinize yakışmayan buram, buram kompleks kokan satırlar. Yani mizahi bir söylemden bile nem kapmak, pes doğrusu
“Polemiğe girmek istemiyosan direk bana yazmalısın” diyorsunuz ya; ben gardımı peşin peşin alıp “direk size” yazmıştım, gözünüzden kaçmasına imkân yok. Tarihi ve saati ile ahanda orada aşağıda duruyor.
“Yazıda taraf olma”, “kıro kime derler” mevzuları ise naçizane benim görüşlerimdir. Saygı beklemiyorum da, gölge etmeyin başka ihsan istemez. Oysa ben “kimsenin yorumuna ipotek koymak haddimiz olamaz diyerek” görüşlerinize katılmasam da asgari nezaketi göstermiştim.
Evet, ben o devirleri bizatihi yaşamış biri olarak (bazıları dizilerden seyretse de. Bknz. “”ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ”. Özür dilerim kanalını bilmiyorum) öyle düşünüyorum. Zira her iki görüşe mensup gençler karşılıklı olarak birçok hatalar yaptılar veya yaptırıldılar, buna kullanıldılar da diyebiliriz.
Nötr olmaktan ne anladığınızı inan ki anlayamadım. Ben gene de polemik olmasın diye, yorumunuzda katılmadığım diğer kısımları dillendirmeyeceğim.
Demek ki iyi şair olmakla her şey bitmiyormuş, üzüldüm
güne düşünce okurum yazınızı demiştim,
vakit azlığı:(
yanılmamışım, hakettiği yerde, ama metin beyin eleştirisine aynen katılıyorum bunuda söylemeden geçemeyeceğim sayın yazarım...
olduğu gibi samimi düzgün ve edebi bir yazı ama kurgunun biraz daha derinleştirilmesi ve karakterlerin biraz daha ete kemiğe bürünmesi gerektiğini düşünüyorum (nacizane, roman olacağı fikriyle tabii)
bu konu çoğu büyük yazarın başını yemiştir:) (atsız gibi ki favori yazarımdır lermantov gibi)
uzatmak istemiyorum...
yavaş yavaş bir roman çıkıyor ortaya ve öyle böyle değil zıpkın gibi bir roman,
haydi hayırlısı.)
ustaya selam olsun...
saygılarımla usta yazara...
Kemnur
tan 1919
tatildeyim ama:))
sizin yazılar sarsıyor adamı...
bundan böyle geciktirmek yok.
ustayı kıracağıma tatil yapmam...
saygımla...
Düzgün bir yazı, bir öykü okuduğumu düşünüyorum. Hatta bir çok yazıyorum diyenden üstte bir yerde.
Dikkatimi çekenler: Diyaloglar çok uzun, anlatıcı zamir bazen silikleşiyor, yazar burda ne anlatmak istedi? bir enstantaneyi olduğu gibi aktardı bize, ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ den bir sahne. Yazar iki siyasi görüşe de aynı mesafede, böyle mi olmalı? İnsan veya yazar mutlaka bir tafar olmalı ve bunu yazıda üstü kapalı da olsa hissettirmeli? Polis masumiyetin veya şefkatin semboli olarak verilmiş öyküde nerdeyse... Buna katılmıyorum, kesinlikle. Öykünün bir yerinde, bir kaç defa KIRO ibaresi geçiyor, kullanım amacı neydi ki, genelde Kürtler için kullanıldığını biliyoruz, gerçek anlamı farklı olsa da. yanılmıyorsam bu kürt vatandaş faşistlerin grubunda yer almış bu yazıda, yanılıyorsam düzeltin lütfen. Kürtlerin yüzde 90 ı sol hareketin içinde almışlardır, üniversitelerde. Geri kalanı dinci gruplara dahil olmuşlardır.
tekrar söylüyorum çok düzgün bir dil kullanılarak yazılmış bir öykü. Ama şiirsellik ve imgelemden uzak, iki arkadaşın birbirine bir kafede anlatabileceği bir anı gibi duruyor. Ben değerli kardeşimin, kim kendisini başka yazılara yorumlarda da görüyorum, yapmış olduğu doğru tespitleri taktir ediyorum, iyi yazılar yazacağına yürekten inanıyorum.
saygılar...
Kemnur
Kemnur
Metin Akdeniz
Sizi cidden kutluyorum, cümle kuruluşları, kelime dağarcığınız ve Türkçe ye hakimiyetiniz üst seviyede. İmrendim diyebilirim. Size tek tavsiyem yorumda da yazdığım gibi yazar tarafsız olduğunda okuyucuyu kandırmış olur, her konuda böyledir, bir de öykülerinizde düz anlatımı tercih ediyorsunuz, bunun üzerinde düşünmenizi isterim. Öykü tarihine damgasını vurmuş yazarların eserlerini bilmiyorum incelediniz mi, ama göz atarsınız farklılığı yakalayacağınızdan şüphem yok, zaten yeterince anılarınız da var, gerisi kolay olacak sanırım.
Kemnur
Ağyar
[Bu günün yazısı bölümlerini de hiç okumam, sebebide çok sıradan çok vasat çok evlerinde dedikodu yapanların diliyle birşeyler yazıp öykü yazdığını sananların çokluğu ve bunları okuyanların da fazlalığı...]
Çok çok özür dilerim hocam; cevabi yorumunuzda yukarıdaki satırlarınız çok garibime gitti.
Hiç mi okumuyorsunuz? Aman hocam yapmayın gözünüzü seveyim.
Madem günün yazısı bölümlerini “HİÇ” okumuyorsunuz, o yazılar, yazarları ve okuyanları hakkında bu kadar kesin yargıya nasıl varabiliyorsunuz anlamadım.
Yazı çok uzun görünse de aslında hiç de uzun değil, kimsenin gözü korkmasın. Üstelik hakikaten okunası bir çalışma. Ben sizi çözemedim sayın yazar. İnişli çıkışlı bir grafiğiniz var. Çıkışlar çok yüksek, okuyunca hayran kalıyorum. İnişler o kadar kötü değil ama, bir önceki okuduğum yazar ve yazıyı yazan aynı kişi mi dediğim oluyor bazen. Doğruya doğru....İşte bu yazı grafikteki çıkış ibresini hareketlendirdi yine:))
Sanırım bazen zorlamayla yazıyorsunuz. Bazen gerçekten inanarak ve aşkla yazıyorsunuz. Bu da çalışmalarınıza yansıyor. Hepimizde böyledir zaten. Naçizane okur tavsiyem, içinizdekileri biraz biriktirin. Siz de bu yetenek var. Diyeceksiniz ki yine " ben 27 yıl memurluk yapmış, 58 inden sonra bu işe gönül vermiş bir beyefendiyim. Daha ne biriktireyim?" Ben de diyeceğim ki size, gözlerde biriktirdikleriniz kafi, ama az da kalpte bir şeyler biriktirin.
Özcümle: Çok beğendim. Lütfen yarın öbürgün beni tekrar şaırtmayın, bu istikamette dümdüz gidin. Nereye çıkar yol Allah bilir. Ama iyi olacağını düşünmekteyim.
Saygılar ve tebrikler.
Kemnur
Aynur Engindeniz
Evet bence kalitesi bir önceki yazınızdan daha düşük bir yazı ekleyeceğimize azıcık sabrederiz dahha iyi. Değil mi? Büyüğümsünüz, size küpe falan veremem. Okur tavsiyesi olarak algılayınız lütfen.
O yılları, İstanbulun zaman zaman, cehenneme dönen sokaklarını hatırladım.
Beşiktaşda deniz kenarında Barbaros kafede vardı o zamanlar. Civar okullardan arkadaşlarımızla her gün orada buluşurduk. Bir gün yine orada iken, yapmayı unuttuğum bir iş yüzünden, her zamankinden erken gitmek istedim ve kafeden çıktıktan 5 dakika sonra da orası havaya uçtu. Yapmayı unuttuğum iş(ki şimdi neydi hatırlamıyorum) hayatımı kurtarmıştı
Bir daha yaşanmamasını canı gönülden dilediğim Zor günler....
Billur T. Phelps tarafından 7/24/2011 12:58:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Billur T. Phelps
Ama uğur senin uğurun. Güzel yaşıyorsun dostum :)
GÜNÜN yazısı olmayı gerçekten hak etmiş bir öykü bilirsin kolay kolay beğenmem günün şiir ve yazılarınıda eleştirrim ,
ama bu öykü güzel sonunu tahmin edemedim ,iyi saklamışsın kurbanı
kutlarım sayın kemnur,
Bugün siteye uğrayamadım ama geç kalmış olsam da netice ziyadesiyle mutlu etti beni. Güne düşmeyi uzun zamandır verdiğiniz emekle hak ediyordunuz. Bugün sayfanın başında boy göstermeniz beni ziyadesiyle mutlu etti değerli kalem. Uzun ve samimi yolculuklarda beraber kalabilmek dileklerimle. Tekrar tebrikler.
Üniversite yıllarıma döndüm. 75 ve sonrası. Tepemizden kurşunlar vızır vızır uçuşurken içeri mi dışarı mı yöneleceğimizi bilemediğimiz kapıların arkasına sindiğimizi, sıraların altına saklandığımızı vs.. O kadar çok hikaye var ki... Kısa keseyim. O günlere dönmeyiz tekrar inşallah. Gerçi belâ şekil değiştirip üzerimizde dolanmaya devam ediyor. Bir gün biter mi? Onu da bilemiyorum. Yüreğinize sağlık. Akıcı bir lisanla nostalji yaşattınız. Sağolun.
Kemnur
Kemnur
Sonuç???
Birileri kazanırken, gençler ideolojilerinin figüran bekçileri olarak birbirlerini vurdular...
Kimse kazanmadı, kimse yenişemedi, kimse mutlu olmadı...
Birileri hariç hep...
Canlı kanlı, hoş bir öyküydü ustam..
hürmetle..