- 939 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖZLERİMİN,GÖZLERİNİ GÖZLEMLEDİĞİ ZAMAN
...Cenaze törenine gidercesine,hüzünlü bir ruh haliyle,ağır adımlarla ilerliyordum.Kablumbağanın ayakları kadar yavaş,robot kadar durgun görünümlü,otoyollardaki şerit kadar doğrusal,yürüyordum.Gökyüzü,parçalı bulutlarla kaplıydı,bulutlar resim tablosuna aynen dökülebildiğinde yılın tablosu ödülünü alabilecek kadar muazzam bir görüntüyü sergiliyordu.Gökyüzündeki bulutlar,o gün güneşi benden saklayamamıştı.Güneş,tüm sıcaklığıyla,tüm ışıltısıyla,tüm samimiyetiyle sunduğu sevinciyle ve o saf neşesiyle,evreni aydınlatıyordu.Güneşin arkasında ise okyanusu anımsatan maviliğiyle gökyüzü tüm ihtişamını sergiliyordu.Güneşin kavurucu sıcağı ve göz alıcı ışıltısı bir nebzede olsa başımı normal seviyede dik tutmamı engelliyordu.Şekerini yere düşürüp kaybetmiş olan küçük çocukların küçük bir ümitle ve büyük bir ümütsizlikle,şekerini aramak amacıyla başı öne eğik tutarak yürürcesine yürüyordum.Beni o an için gözlemleyenlerin boynumda bir rahatsızlık olabileceğini akıllarından geçirmemesi imkansızdı.
Ansızın gözlerim kamaştı ve içim yanarcasına sıcaklık hissediyordum.Zamanla yüzüm ve tüm vücudum yanmaya başladı adeta.Güneşin bir parçasının yüzümde önüme bir yere düştüğünü sandım...Karşımda güneş falan yoktu,karşımdaki prensesim(ilham perim)di,gözlerimi kamaştıran ışıltı prensesimin güzelliğiydi ve beni yajkarcasına ısıtan ısı ise yüreğimdeki prensesimi karşı olan sonsuz sevgimin ateşiydi.
Prensesim moda defilesinde yürürcesine o güzel adımlarıyla yürüyordu.Ansızın wampir filmlerinde korku dolu sahneleri anımsatan o ilginç sesiyle ılık bir meltem rüzgarı esivermeye başladı,rüzgar tüm sıcaklığıyla ve şefkatiyle boynumu okşuyor ve ve saçlarımı savuruyordu.Prensesimin saçlarımın dalgalanışı,gökyüzündeki martıların yere süzülüşünü anımsatıyordu.Saçları her zamanki gibi gün batımının kızıllığını anımsatan rengini ve eşsiz güzelliğini koruyordu.
Yüzüne bakıp gözlüklerini gördüğüm an gözlerinde gözlerime karşı,karşı konulmaz bir çekim gücü oluştu...
Gözlerine bakmak istemiyordum,gözlerimi bir suçlunun gözlerini polisten kaçırırcasına kaçırıyordum,gözlerimin gözlerini gözlemlediğini görmesinden korkuyordum.Gözlerinin eşi benzeri bulunmaz nitelikteki güzelliğinin oluşturduğu çekim gücüne karşı koyamadım.Gözlerim sinsice denecek kadar yavaşca,gözlerine yöneldi.O an,gözlerimin gözlerini gördüğü an,uzayda yıldızları yutan karadelikler gibi beni yutmak istercesine büyüdü gözbebeklerin...Adımların yavaşladı,yüzündeki ifade bir nebzede olsa değişti.Uçurumun ucunda olup dibi gözükmeyen bir sert çetin kayalardan oluşmuş kayalığa düşeceksine korkuyordum,terlemeye başlamıştım.Tenimden,tenimi yıkarcasına süzülen ter,yerde göletçikler oluşturuyordu.Diri diri toprağa gömülmüşcesine bunalıyordum,her şey üzerime geliyordu adeta...Ansızın sol yanımdan saat sesini anımsatan aralıklarla hafif gümbür gümbür sesler gelmeye başladı,göğüs kafesime bir kuş hapsetmiştim sanki sürekli çırpınıyordu özgür olmak istercesine.Gözbebeklerinin küçülmeye başladığı an rahatlamaya başladım.Gözlerinin ilgi çekiçi rengi,ırmağın dibinde hafif yosun tutmuş,bilye büyüklüğündeki taşları anımsatıyordu.Gözlerinin renginin yeşilliğine gözlerim ilştiği an kendimi bir ormanda buldum.Ormanda ilk dikkatimi çeken devasa büyüklükteki ağaçlardı.Boyları cüce insanları anımsatan sivri iğneli çalılar da eksik değildi.Ne yapacağımı bilmiyordum adım atmaya korkuyordum,öncelikle çevremdeki varlıkları tanımaya çalışıyor ve soğuk kanlılığımı korumaya çalışıyordum.Artık uzun süren yalnızlık ve nalam vermediğim bu esrarengiz olay,korku veriyordu.Korkunun bende oluşturduğu tetikleyici etkisiyle ilk adımlarımı tedirginlikle,atmaya başladım.Küçük adımlarla ve büyük umutlarla bir yöne doğru yürüyordum.Ormanda hakim olan eşi benzeri olmayan sesizliği,gözü kırpma süresinden daha kısa bir sürede,korkutucu kuş sesleri bozdu.Gökyüzünü yavaş yavaş bataklığı andıran rengiyle kara bulutlar kaplıyordu.Ormandaki sese ürkütücü uğultular ve insan çığlıklarıda eklenmişti.O güne kadar hiç korkmadığım kadar korkuyordum hiç şüphesiz.Gökyüzü maviliğini,laneti anımsatan bulutların siyahlığına bıraktı.
Arkamdan,çıtırtılar gelmeye başladı.O an suyun buz kesilmesi gibi donakaldım.İçimdeki korkularım çıtırtı seslerini devamlılığıyla katlanıyordu.Kalp atışlarım,göğüs kafesime bıçak gibi saplanıyordu..
Çıtırtıların ne tür bir varlığa sahip olduğunu çıkarmaya çalışıyordum;ama ne yazık ki artık düşünemiyordumda.İnsan çığlıklarını artık daha net duyuyordum,bununla beraber katlanan korkum beni yavaş yavaş yok ediyordu.Sonunda yavaşça arkama dönüp korkumun kaynağı olan varlığı görmeye karar verdim.Arkama döndüğümde,beni korkutan varlıkla yüzleşmeyi başardığımda,kocaman bir yılan gördüm.Gövdesi bir ağaç kadar kalın,rengi ise aklıma kötülükten,korkudan başka bir şey getirmeyen,siyahti.Derisindeki desencikler wampir dişlerini andırıyordu.Gözleri ise bir yarasanın gözleri kadar nefret uyandırıyordu karşısındaki varlığa karşı.Titremeden durman imkansızdı,bu yılanın karşısında,elim ayağım birbirine bağlanmıştı,hiçbir şey düşünemiyordum.Her an bayılabilirdim.Yılan üzerime doğru gelmeye devam ediyordu.Yılanın üzerime doğru gelmesiyle,beni yılan olmasada,yılanın bende oluşturduğu kontrol edilemeyen korkular beni yok ediyordu.Birazcık kendimi toparladım.Tehlikenin geçen her saniye bana yaklaşmakta olduğunu daha net farkettim.Yavaşça,kaçmak için atacağım ilk adımı atmak üzere ayağımı kaldırmak istiyordum.Ayağımı kaldırmayı bırakın yerinden bile oynatamıyordum,korkularım ayaklarımı bağlamıştı,dondurmuşcasına.Soğuk kanlı olmaya çalışıyordum her ne kadar olamasam da.Yılan çok yakınımdaydı artık o koca başını kaldırıp konuşmak istercesine,ilk bakışta büyüklüğü bir mağrayı andıran ağzını açtı ve klasik müziği anımsatan korku dolu sesiyle,o ilginç dil şovuna başladı.Kendimi 100 derecede kaynamakta olan su gibi hissediyordum.Alnımdan süzülen ter,kaşlarımın arasından burnuma doğru,sağa sola sapmadan düzgün bir şekilde ilerliyordu.Ter damlacığı burnumun tam ucuna gelmiş ve kışın damlarda ki havuvucu anımsatan sivri buzların erirken ucuna suyun birikişini andırarak büyüyordu.Yılanın başına düşmesine saliseden az bir süre kalmıştı.Korktuğum gerçekleşti,ter damlacığım yılanın başına doğru hızla yol almaya başladı,korkularımın ürünü olan ter damlacığım yılanın başına,tam gözlerinin arasına düştüğü an yılan büyük bir çeviklikle ve hırsla üzerime sıçrayıp,başımı koparmak istercesine,yüzü nefret ifadesine büründüğü an...Alçaklardan süzülerek yanımdan omuz hizamdan geçen kuşun beni dürtercesine seslenmesiyle kapamış olduğum gözlerimi açtım.Artık ormanda değildim,karşımda korkumun kaynağı olan devasa büyüklükteki yılan yoktu,karşımda varolan prensesimdi.Kendimi zor kurtarmıştım gözlerinde büyüleyici bir güç vardı,adeta beni yok etmek istiyordu.Kendimi kaybetmiştim ağaç kesilmiştim...
(Prensesim,ilham perim,gökkuşağının renklerinin zenginliği ve çeşitliliği gibi hayatımı renklendiren güzelim, gözlerinle;beni benden almış , beni bensiz bırakmıştın. Artık ne ben vardı, ne de benim olan bir ben,ne de senin olabilecek bir ben . Geriye kalan tek şey sana olan ve karşılığını bekleyen,sonsuz sevgim ..! )
█ /(,") ♥♥(",)
█ ./♥. + ./█. = ♥AşK’
Mesut ZEYTİN
29.03.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.