- 1126 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sarı Gelin
Fındık bahçesinde hızla koşuyor,dallara sarılıyor ,birini ,sonra diğerini tutup sallıyor.Dalların üzerine çıkıyor,yere yatırıyor, onları kırmaya çalışıyor…
Kan ter içinde kalmıştı.durup nefes almak,dinlenmek gibi bir düşüncesi yoktu hiç…
Koşuyor,dalları bir suçlu gibi itip duruyordu.Saçı başı dağılmıştı.Başörtüsü bahçenin girişinde kalmıştı.Fındık çalıları almıştı başından örtüsünü.
Çok sevdiği ,çok emek verdiği bu bahçeye düşman olmuştu adeta.Oysa günlerce burada çalışır,daha çok ürün alabilmek için elinden geleni yapardı. Fındık ocaklarının altlarındaki en küçük taşları bile birer birer toplar, bahçeyi çevreleyen duvarların üzerine atardı. Ocak altlarını kazar,yabancı otları ayıklar,dikenleri keser, ısırgan otlarını kurutmaya çalışırdı.
Gübreyi en çok bu bahçeye atar, diğer bahçelere ise adeta üvey evlat muamelesi yapardı.
Oysa şimdi öyle mi? Bu kızgınlığın altında yatan neden ya da nedenler ne idi ?
Bir gün en çok sevdiği bu bahçeye bu denli öfkelenebileceğini hiç düşünmemişti.
Başını iki elinin arasına aldı,yere oturdu…Nefes nefese kalmıştı…Saçı başı dağınık bir halde ,üzerindeki
gömleği ve eteği fındık dallarına takılıp yırtılmıştı.Sağ elinin üstünden kan akıyordu…Gömleğinin sol kolu omuzuna kadar yırtılmış aşağı sarkıyordu…
Bir süre hızlı hızlı soludu…O koşuşturmalar sürerken nefes nefese kalmış, ne yaptığını bilmez halde
bir o yana bir bu yana saldırıp durmuştu.
Beş yılın birikimiydi belki…
Bu köye gelin olalı tam beş yıl olmuştu.Köyde sarı gelindi adı.Kimse gerçek adının ne olduğunu bilmiyor ,öğrenme ihtiyacı da duymuyordu…”Sarı Gelin “ adı o kadar yakıştırılmış ,o kadar benimsenmişti ki,köy yerinde yaşlısından gencine; çoluk çocuğuna kadar herkes bu adı kullanmayı yeğliyordu.
Sarı Gelin adı , o , henüz bu köye gelmeden önce takılmış,söylenir olmuştu.”Sarı gelinin düğünü ne zaman”? diye soranlara: “ Sarı Gelin’in düğünü fındık vakti yapılacak .”derlerdi.
Karadeniz’de düğünlerin çoğu fındık sonrasına planlanır .Mahsulün durumuna göre düğün masrafları artar ya da eksilirdi. Sadece düğünler mi? Hemen hemen her şey fındık sezonuna göre ayarlanır,fındık
sonrası piyasa canlanırdı.
Karadeniz’in bir köyünden komşu köylerin birine gelin olacaktı.Köyler yakın olduğu için de ailelerin çoğu birbirlerini tanır, düğünde dernekte arkadaşlık yaparlardı.
O yılın fındık vakti gelip çatmıştı. Komşu köylerin düğün hazırlıkları iki evde de heyecanla sürer, konu
komşu düğüne söylenir,davet edilirdi. Harmanlar ürün dolmuşsa köylünün yüzü güler ,harcamalar yapılırdı.Aksi halde tüccara el avuç açılır ,bir dahaki fındık veresiye yüksek faizle borçlanılırdı.Sezonda da köylü üretici fındığını borçlandığı tüccara piyasanın epey altında vermek zorunda kalırdı.Bu çark hep böyle döner , üreten ,elleri nasırlı fındık üreticisinin büyük bir bölümü kendisini bu çarkın dişlileri arasında bulurdu.
1
Güzel bir sonbahar günü davullar vurulmaya,zurnalar çalınmaya başlamıştı.Sarı Gelin o gün köyün en güzel atına bindirilerek komşu köye gelin götürüldü.İki tarafta da iki gün iki gece düğün sürmüş, tüm adetler yerine getirilmişti. Güzel bir düğün olmuş ,insanlar keyiflerince eğlenebilmişlerdi.
Düğün evi mutluluk eviydi. Evlerine istedikleri gelini getiren ev halkı baba ,ana ve oğul çok mutluydu.Sarı Gelin de mutluydu. Kendisini istemeye geldiklerinde biraz tedirgin olmuş ama sonra bunu
normal karşılamıştı. Evlendirileceği gençle hiç konuşmasa bile onu tanıyor olması çok önemliydi.
Nişan takıldıktan sonra da hiç yan yana gelememiş ,oturup konuşmalarına izin verilmemişti.
Başka bir evde iş yapmak ,başka bir eve alışmak ilk önce zor olsa da sonra yavaş yavaş alışmıştı Sarı Gelin. Zamanla iyice ısındı bu eve ,evin insanlarına.Hatta mahalleye, çeşme başına ,köye…
Aradan birkaç ay geçip Sarı Gelin hamile kalamayınca dedikodular başlar inceden inceden.
Köy yerinde herkes birbirini tanıdığı için dedikodu da çok yapılır haliyle. Hele çeşme başına buluşunca
hanımlar:
“ Kız duydun mu ? Sarı Gelin kısır çıktı…”
“ Baksana hamile değil hala..”
Anlayışla yaklaşanlar da yok değil…
“ Durun be…Hemen adını koydunuz…Şunun şurasında kaç ay oldu ki…”
Bir başkası :
“Olsaydı olurdu bu zamana kadar…”
Dedikodular yayıla dursun Kayınvalide de kuşkulanmaya başlar…Evin reisiyle paylaşır kaygılarını…
“Yapacak bir şey yoktur.Bekleyelim bakalım”der,Kayınbaba.
Köy yerinde Sarı gelinden sonra gelin olanların birer birer çocukları olur.Sarı Gelin suskunluğunu sürdürür ister istemez.Suçlu hisseder kendini.Ezilir bu yükün altında…Kahırlanır içten içe…Ne yapacağını ,ne edeceğini bilmez. Ev halkının davranışlarından da rahatsız olmaya başlar.Öyle ya bir torun verememiştir onlara.Ancak kocası ilk günden beri kendisine çok iyi davranır,ona değer verir, onu severdi. Evde ya da dışarıda hep yardımcı olur, halini hatırını sorardı.
Sarı Gelin’den sonra düğünü yapılan kapı komşularının gelininin oğlu iki yaşına girmiş yürümeye
başlamıştı. Çocukları görünce sevmek istiyor ama …Gece yatağına yattığında uykusu kaçıyor,için için
ağlıyor ,üzülüyordu. Bir çözüm göremiyor ,bir çözüm bulamıyordu…Her geçen gün morali daha fazla bozuluyor, kocası “neyin var hasta mısın?” diye sorular soruyordu. Kocasına bir yanıt veremiyor…
Boğazı düğümleniyor bir şey diyemiyordu.Onu çok seviyor,ona bir çocuk verememenin üzüntüsüyle
kahroluyordu. Kocası da gelinin üzüntüsünün nedenini azıcık tahmin edebiliyor,ama o da açıkça bir şey
demiyordu.
Bir gece yatak odasında sinirleri boşalır Sarı Gelin’in…Ağlar ağlar ağlar…Kocası : “Neden ağlıyorsun.”diye ısrarla sorar,ama duvardan yanıt gelir ondan yanıt gelmez…Bir süre sonra ,hıçkırıklar
ve gözyaşları arasında. “Sana bir çocuk veremedim yiğidim.”der ağlamayı devam eder.Kocası
onu sakinleştirmeye çalışsa da faydası yoktur. O kurulmuş saat gibi tüm tasarladığı tümceleri sıralar
ağlamasını sürdürür.
“Senin ,bizden sonra yuva kuran falancıdan ne eksiğin var.Onların yavruları var,kucaklarında çocukları var .Ben senin kucağına yavrumuzu veremedim. Ben ne kadar bahtsızım, ben kara yazılıyım.”der,
dizlerini döver.
Sarı Gelin, çocuğunun olmamasından, hamile kalamamasından kendini suçlar. Böyle bilgilendirilmiştir
çünkü. Köy yerinde o zamanlar hep kadınlar suçludur .Çocuğu olmayan kadınların adı kısa zamanda kısıra çıkar.Doktora gitmek, çaresine bakmak eşlerin muayeneleri gibi bir usül bilinmez oralarda…
Doktoru kim görmüş ki adını da bilsinler…Haliyle Sarı Gelin suçludur…Komşu kadınlar Sarı Gelin’in
kaynanasına takılırlar ara sıra :
“Senin gelin de kısır çıktı yenge. Ne yapacaksın , şans işte …?” derler.
Kaynana çoğu kez duymaz bu tür iğnelemeleri, ama derin derin düşünür bir yandan.Gelinini de çok sever, ama bu yetmez tabi.Bir çare bulmak zorundadır bu işe.Kocası :
“Hanım biz ne zaman torun göreceğiz,torun seveceğiz.” der. Hanımı :
“Sus,konuşma” der susturur onu.
İlk zamanlar oğlunu tekrar evlendirmek düşüncesi aklına geldiğinde kendine kızar,”Şaşırdın mı sen?”der
kendi kendine.Hatta böyle şeyler aklına geldiği için kızardı. Yavaş yavaş böyle şeyler daha çok gelir oldu aklına…
“Gelin duyarsa böyle bir düşünceyi ne der acaba?”
“ Olur mu öyle şey.” Oğlu ve gelininin birbirlerini çok sevdiğini iyi bilirdi. Tepkileri ne olurdu?...
Her geçen gün Sarı Gelin daha çok çekilir kabuğuna.Konuşmaz bir şey sorulmayınca.Gülmez…Eski neşeli gelin gitmiş,yerini başka birisi almıştı sanki.Kaynana bunun farkında ama gelinin üzerine gitmemektedir.Oğluysa akşama kadar işyerinde yorulur,akşam eve geldiğinde yemek yer çok oturmadan yatardı. Önceleri birlikte yemek yenir sohbet edilirdi.Şimdi öyle mi… Herkes odasına çekilir yatar.
Günler ,geceler birbirini izler ,geçerdi.
Sarı Gelin bu köye gelin geleli tamı tamına beş yıl olmuştu. Zaman ne çabuk geçmiştir.Daha fazla dayanamaz bu yüke Sarı gelin. Düşündüğü sürekli aklında olan bir çözümü vardır bu işin.Kocasını bir daha evlendirmek.Ona bir kız istemek.Hatta bunu bizzat kendisi Sarı Gelin yapacaktır.Uzun zamandır planladığı bu çıkış yolu ona göre en doğrudur. Ama henüz bu düşüncesini hiç kimseye açmamıştır. Kocasının ve evin büyüklerinin bu düşünceyi nasıl karşılayacaklarını kestirememektedir.
O gece de uyuyamamıştı Sarı Gelin.Erkenden kalktı. Eşi çoktan gitmişti. Kahvaltıyı işyerinde yapıyordu eşi. Kaynanasına yaklaşıyor, bir şey diyecek gibi oluyor, yutkunuyor, bir türlü konuşamıyordu.Kaynana-
sı gelinin kendine bir şeyler anlatmak istediğini sezer.Onu konuşturmak yardımcı olmak ister.
Sarı gelin: “Kız ana sana bir şey diyeceğim.” der,durur biraz.Kaynana geline döner:
“Söyle kızım,ne söyleyeceksin ? .”der.
“Ben kocama çocuk, size torun veremedim .İzin verin bu işi çözeyim.Evimizin tadı tuzu kalmadı.”der.
Kaynana :” Haklısın kızım da nasıl çözmek istersin bu işi .”der.
.Sarı Gelin:” Düşündüm taşındım, komşu köyden Ayten kızı gidip kocama isteyeceğim,hem de ben isteyeceğim.”der.Kaynana şaşkın şaşkın geline bakar.
“Kocan ne der bu işe?”der.
“Ona henüz bir şey demedim,akşam söyleyeceğim ona ,önce seninle konuşmak istedim.Ben de bu evde duracağım, nikahlı eş benim çünkü.”der.
“Bu iş bana göre zor kızım ,ama sen konuş kocanla bakalım ne der.”
Kocasıyla konuşur akşamleyin Sarı Gelin.Önce “Olur mu öyle şey .” der kocası.Sonra onu da ikna eder
Sarı Gelin,
”Seni kendi elimle gerdeğe koyacağım,bu eve çocuk lazım.”der
Kocası ilk başta şaşkındı,ama kısa sürede toparlanır. Bu da onun bile böyle bir şeyi aklından geçirdiğinin işaretiydi. Ayağa kalkar yürür evin içinde .
“Sen benim ilk göz ağrımsın, bir kadın nasıl böyle bir şeyi kabul edebilir. Biliyorum beni mutlu edebilmen için ,ama ben seninle çok mutluyum.Çocuğum olmasa da önemli değil.”der.
Sarı Gelin kesin kararlıdır .Uzun uzun anlatır eşine,onu iknaya çalışır.
Ertesi gün annesi oğluyla konuşur bu işi.Sonra eşiyle.Sarı Gelin acele etmektedir,bir an önce üzerindeki yükü atmak istemektedir.
Ayten, on yıl önce bir trafik kazasında kaybetmişti anne ve babasını.O günden bu yana halasının yanında
kalmaktadır. Sarı Gelin aynı zamanda Ayten’in iyi arkadaşıdır.Yaşça Sarı Gelin’den beş altı yaş büyüktür.
Sarı Gelin, aynı gün Aytenlerin evinin yolunu tutar. Yarım saatlik bir yürümeden sonra Aytenlerin kapısını çalar.Evde Ayten yalnızdır. Kucaklar arkadaşını Ayten,içeri alır. Çocukluğunda ateşe düşerek
yüzünün sağ tarafı biraz yandığından belki evlenememiştir,ama iyi insandır Ayten.
Biraz zor olsa da Sarı Gelin, düşüncelerini uzun uzun Ayten’e anlatır. Ayten, şaşkındır bu teklif
karşısında. Üç dört saatten fazla sohbet ederler.Sarı Gelin ara ara gözyaşlarına engel olamaz .Anlatır, ağlar; ağlar anlatır uzun uzun bu zor kararını
Akşama doğru evine döner Sarı Gelin.Ayten teklifi kabul eder ama halası nasıl karşılayacaktır bu durumu.Akşamleyin halasına anlatır Sarı Gelin’i ve anlattıklarını.Halanın söyleyeceği çok bir şey yoktur ”Kızım kararını kendin ver.Kabul edeceksen bu teklifi nikahsız olmaz.”
Ertesi gün Ayten’in halası gider Sarı Gelinlere .Nikah şartını ileri sürer.Nikah yapılmazsa bu evliliğin olamayacağını söyler.Sarı Gelin bu dayatma karşısında çaresizdir. Doğrusu böyle bir durumla karşılaşa-
bileceğini hiç düşünmemişti.Verebilecek bir cevabı yoktur.Sessiz kalır bir süre. O gece gelişmeleri
kocasıyla paylaşır.Kocası “olmazsa bırakalım bu işi.”der.
Çözüm kayınvalideden gelir ertesi gün.Sarı Gelin nikahı vermek zorunda ,eşinden boşanmak zorundadır Ayten’i gelin alabilmeleri için.Sarı Gelin’e de güvence olarak evin alt tarafındaki fındık bahçesinin
tapusu verilebilir.Bu yaklaşım ya da çözüm önerisi Sarı Gelin için ilk başta çok can yakıcıdır,ama başka da bir yol gözükmemektedir.
Bir ay gibi kısa bir zamanda Sarı Gelin’le kocası boşanır ve evin altındaki fındık bahçesinin tapusu
Sarı Gelin’in üzerine yapılır.Bu fındık bahçesi diğer bahçelerden verimli ve değerli bir bahçeydi.
Bu gelişmelerden on beş gün sonra da Ayten, küçük bir düğünle gelin olur.
Düğün günü Sarı Gelin evden çıkmaz. Odasında oturur,ağlar ,ağlar,ağlar …Sonra ağlamasının hiç hoş olmayacağını düşünür.Birazdan kalabalık eve gelecektir. Kalabalığın sesini duyunca hızla toparlanır dışarıda karşılar insanları . Gelin hazırlana evin bir başka odasına alınır. Yemek verilir misafirlere.Sarı Gelin, kimsenin yüzüne bakmadan iş görür, sofra kurar,insanları ağırlar.
Akşama doğru herkes gider.Gelin ve eşi de odalarına çekilir.
Sarı Gelin evde yorulmuş,bunalmıştır.Hava almak için kapıya çıkar.Biraz harmanda oturur.Sonra bahçeye doğru iner. Alacakaranlıkta fındık dallarına sarılır,onları öper.”Siz benim sevgilimsiniz benim
sevgililerim.”der .O gece fındık bahçesinde sabahlar Sarı Gelin. Günün ilk ışıklarıyla da fındık bahçesinin içinde dallara saldırır. Üstü başı yırtık bir halde , kuşluk vaktinde kaynanası bulur Sarı Gelin’i bahçede. Baygın bir halde…
Haluk Yolsal
YORUMLAR
tebrikler...yürek yakan bir yaşanmış hikaye.ne yazıkki olan gene sarı geline oldu .......kutlarım efendim....gül diyarından selam lar