- 771 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖZÜMSÜZLÜKTE ÇÖZÜM ARAMAK TERÖRÜ TEZ BİTİRİR
ÇÖZÜMSÜZLÜKTE ÇÖZÜM ARAMAK TERÖRÜ TEZ BİTİRİR.
Terörün çözülüp bitirilmesini isteyenler için en etkin çözüm yolunun, çözümsüzlükte çözüm aramak olduğunu düşünüyorum. Çünkü terörde iyi niyet aranmaz. Onun için iyi niyet terörü çözmez. Daha çok tırmandırır.
Terörü çözmenin bana göre en etkin yolunun çözümsüzlük yaratarak yaratılan çözümsüzlük içinde çözüm aramak olmalıdır. Çünkü bazı şeylerin çözümü düz mantıkta aranmaz. Aransa da bulunmaz. Çünkü düz mantık sadece doğru şeylerin çözümünde kullanılır. Ama burada kullanılmaz. Çünkü burada hem akıl hem de mantık doğru çalışmamaktadır. Akıl ve mantık doğru çalışsa asla insan öldürmez. Çünkü akıl Allah’a aittir. O halde Allah hiç insan öldürür mü? Öldürmez öyle değil mi?
Allah insan öldürmeyeceğine göre o halde biz şimdiye kadar terörizmin çözümünü hep doğru akıl ve mantık içinde aradık ve bulamadık. Demek ki, bu güne kadar hep yanlış yolda ilerleyip doğru olanı düşünemeyip zaman kaybetmişiz.
Bundan sonra şayet çözümü kendi içinde yaratacağımız çözümsüzlük içinde arayıp bulmaya çalışırsak, sorunu daha kısa sürede çözeceğimizi umuyorum. Çünkü bazı şeylerin çözümü, çözümsüzlükte aranıp bulunur.
Nedeni de, otuz yılı aşkın bir süredir süren bir derdin ilacı mutlaka acı olmalıdır ki, sonuç tatlı olsun. Yoksa dert çok büyük, tedavi edilemediğinde bu derdin acısı bünyeye çok büyük zararlar verecektir. Acıyıp merhamet etmek, derdin acısını giderip tedavi etmez. Daha çok büyütür. Devletin geçmişteki zaafı, bu gün onları maalesef bu hale getirdi.
Terörü, sadece iyi niyetli olmak çözmez. Siz istediğiniz kadar iyi niyetli olunuz, asla terörü çözemezsiniz. Çünkü terörün özünde suçluluk, suçlulukta korku var. Korkuda kul hakkı, kul hakkında da vicdan var. Vicdan huzuru güvende arar. Suçlu bir vicdan sahibi hiçbir zaman kendini güvende hissetmez. Güvenli de olamaz. Güvenmesi için, güven verenin güvenirliğine inanması gerekir. Güven veren, güvenilir değilse, suçlu ona inanıp silahını elinden bırakmaz. Terörde bu şekilde çözüme kavuşmaz. Çözümsüzlük içinde azdıkça azar. Onun için terörü önleyecek olan devlet bütün kurumlarıyla tutarlı olmak zorundadır. Yoksa terör azalıp durmaz. Sürekli artış gösterip azar. Çünkü azgınlıktan besleniyor.
Terör kaynağını yapı bozukluğuna bağlı eşitsizlikten, adaletsizlikten ve güvensizlikten alıp oluşturduğundan beslenip büyümesi de yine bu yapının bozukluğuna bağlıdır. Onun için terörün beslenip büyümesi güven ve adalet duygusunun toplumda yıkılıp kaybolmasıyla hayat bulup yaşadığından teröristtin de kendince yıkılıp kaybolan adalete yeniden güven duyup, verilen söze inanıp itimat etmesi gerekir ki, barışçıl olabilsin. Verilen söze güvenip itimat ederek adalete güvenip gelip teslim olsun.
Yoksa hiç kimseye güven duymaz. Güven duymadığı gibi, sürekli barışçıl olanları da değişik bahanelerle sabote eder. Tüm barış girişimlerini bozup boşa çıkartır. Tıpkı şimdiki pkk’in dağ kadrosunun ya da İmralı’dakinin yaptığı gibi.
İşte ülkemizin terörde bu gün içinde bulunduğu çözümsüzlük burada yattığından bu sorun çözülmeden diğer sorunların hiç birisi kolay kolay çözülmez. Nedeni de çok açık. Çünkü pkk’in kandil dağındaki silahlı örgütü şu an için kendini İmralı’dan da Diyarbakır’da toplanmış olan siyasi güçten de çok daha güçlü ve etkili olduğunu kendi yapısına kabul ettirip hissettirdiğinden olacak ki, kendi güvenliğini sağlamadan barışın olamayacağını hem bize hem de kendi uzantısından olanlara açık seçik söyleyip ifade etmektedirler. Aynı şeyi yarında İmralı’daki söyler. Buna emin olun.
İşte bu gün barışı çıkmaza sokup engelleyen dünün iki buçuk çapulcusu dediğimiz güç, bu gün eli silahlı pkk’in Kandillideki silahlı dağ örgütüdür. Bu örgütü bu güne kadar çökertmeyi beceremediğimiz için kalıcı barışı da sağlayamıyoruz. Bana göre bu devletimizin büyük bir zaafıdır. Kabul etmek gerekir. Yoksa hiçbir çözüm üretemeyiz. Çünkü devlet varlığını ve gücünü bu bölgede birçok sebepten dolayı yeterince gösterememektedir. Ancak boş dağları bombalayıp boşu boşuna masraf yaparız. Teröristlere yeterince korku salınamaz. Salınamadığı için de caydırıcı gücünü gösteremez. Gösteremeyince de olay çığırından çıkar.
İşte bu güç geçmişte sağlanıp gösterilemediği için bu güne kadar yapılanlar hiçbir işe yaramadığı gibi, bütün barış girişimleri de ister istemez buna bağlı olarak boşa çıkmıştır.
Bu gün bile bu işe katkı sağlayan diğer tüm aktörlerin her söylediklerini yapıp yerine getirseniz bile eli silahlı olanların gücünü ellerinden alıp yok etmediğiniz sürece bu sorunu çözüp barışa ulaşamazsınız. Onlar bunu bizden çok iyi bildikleri için bu gün istekleri Türkiye için çok ağır. Onun için kolay kolay kabul edilebilir istekler değil.
Peki, onlar bizden ne istiyorlar da kabul etmiyoruz. Ne istemiyorlar ki, kabul edebilelim.
Bir düşünür olarak benim kafa yorup bu güne kadar basından dinleyip anladığım şeyleri sizlerle paylaşayım istedim. Ola ki birisi okur da bir çözüm bulunur. Bizde aziz vatanımız adına seviniriz. Oluşan gururu da hep birlikte paylaşırız. Tabi ki ben bunların doğru ya da yanlış tespit ve teşhisler olduğunu tam olarak bilmem imkânsız.
Ancak ben onların kendilerince devletin bu savaşı kaybettiğini varsayıp her şeyin kendi istekleri doğrultusunda bitirilmesini istediklerini olayların gelişip seyretmesinden anlıyorum ki; başta Diyarbakır Merkezli sözde demokratik olan özerk bir Kürt bölgesinin oluşturulmasını. Her ne kadar erken açıklamış olsalar da asıl niyetlerini ortaya dökmüş oldular.
Oluşturulan bu özerk bölgeye kendi istekleri dışında, hiçbir silahlı kuvvetin izinsiz giriş çıkış yapamayacağını, iç işlerinde oluşturulan bu yönetime hiç kimsenin karışamayacağını.
Terörist başı Apo’nun bir yasayla serbest bırakılarak haklarının güvence altına alınıp korunarak yeni yapılanma içinde kendi başlarına geçmesinin sağlanmasına.
Son olarak asıl sorun olan ve çözümsüzlüğü yaratıp direten eli silahlı tüm p.k.k. lilerin Kandildeki varlıklarının nasıl sonlandırılacağıdır. Bana göre bu sorunun cevabı onlar için kolay olsa da devlet için çok zor. Çünkü kamuoyu tarafından kabul edilir değil.
Onların bana göre kabul edilir olmayan istedikleri şeylerden birisi de tüm eli silahlı olanların bu bölgede yeni yapılanmayla birlikte oluşturulacak olan yeni güvenlik birimlerinde istihdam edilmelerini istemeleridir. Kandildeki eli silahlı olan tüm teröristlerin yeni yapılanma içinde yer alıp o bölgede kendilerine bağlı askerler olarak kabul edilip görev yapmalarını ve tüm özlük haklarının (maaşlarının) da Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanıp ödenmesini talep edip istemeleri elbette kabul edilir değil.
Kabul edilir olmadığı içinde bu savaşın süreceğini, yapılacak olan her barışında bu yapı içinde sağlanamayacağını düşündüklerinden olacak ki, sürekli devlete meydan okuyup tehdit ederek varlıklarını sürdürme çabası içindeler.
Bu çabanın açılımı ise, biz silahı bırakacağız. Buna karşılık sizde bizi sürekli besleyip doyuracaksınız. Buna rıza gösteriyorsanız biz barışırız. Yoksa biz barışıp silahı bırakmayız diyorlar. Ben bu son gelişmeleri böyle okuyorum.
Şimdi bizim yapacağımız tek iş, o bölgede yaşayan tüm vatandaşlarımızı kucaklayıp bağrımıza basmamız için onların da bu çözümde bize yardımcı olmaları gerekir.
Bu güne kadar yaptıkları tavşana kaç, tazıya tut şeklindeydi. Bundan vazgeçip daha tutarlı olmaları gerekir. Bundan böyle tavşan kaçsa da tazı tutmak için arkasından koşup tuzağa düşmemeli. Bu oyunu onların oyunuyla oynayarak kaçanı değil oturup duranı sorumlu tutarak hem tavşanı hem tazıyı tutmalı ki devlet bu sorun çözülmeli. Yoksa bu sorun çözülmez. Barış, kaçan tavşan ile onu kovalayan tazı yoruluncaya sağlanamaz. Bu süreç bu şekliyle uzun bir süre daha devam eder gider.
Ama biz aklımızı başımıza alıp halkın eli silahlı olanlarla birlik olup ikili oynamalarına müsaade etmeyip resti çekersek geride ne İmralı, ne siyasi aktörleri, ne Kandil dağlarındaki eli silahlı katilleri kalır diye düşünüyorum. Bana göre biz bu işi ancak böyle çözeriz. Yoksa başka türlü çözülüp terörün kısa sürede biteceğini ben düşünemiyorum.
Onun için biz bu işte bir an önce kontrolü ele almalıyız. Yoksa onlar oynarlar, biz de bakar ağlar dururuz.
Şu anda onlar ne yapıyorlar derseniz. Birbirinden habersizmiş gibi her biri farklı bir söz verip hep yoklama çekip aşama kaydediyorlar. Yalan söyleyip zaman kazanıyorlar. Verdikleri sözlerinin arkasında durmayıp birbirleriyle paslaşarak sürekli bizimle oyun oynuyorlar. Sonunda da bizim iyi niyetli yaklaşımımızı kullanıp değerlendirerek kazanmaya çalışıyorlar. Başarılı olmuyorlar da değil. Çünkü bu güne kadar hep yalan söyleyip kendi aralarında ikili veya üçlü ilişkiler içinde oynayıp oynadıkları oyunu kazanıyorlar.
Nasıl mı? Biri vuruyor. Biri yaptığını inkâr ediyor. Akılları sıra, bizimle oyun oynuyorlar. Terör vurdukça güçleri artıyor, seviniyorlar. Devlet vurup teröristleri köşeye sıkıştırdığında da bu seferde birden bire dönüş yapıp devletten yana olup diyorlar ki, yok biz devletten yanayız. Türkiye’den ayrılamayız. Deyip akılları sıra kaybettikleri gücü geri toplayıp bir daha vuruyorlar. Yıllardır bu böyle.
Madem siz bizi istemiyorsunuz. O zaman haydi beyler, buyurun gidin desek, bu adamlar nereye gidecekler. Elbette gidemeyecekler. İşte o zaman bizimle el sıkışıp barışmak zorunda kalacaklar. Seslerini kesip oturacaklar. Ya da silahlı örgüte rest çekip bize destek olurken onları yalnız bırakıp güçsüzleştirip yok edeceklerdir.
Yoksa bunlar, bu şekilde yola gelmezler. Bunlara git dediğimiz zaman hepsi döner ve ıslah olurlar. Aksi takdirde bunlar iki gün barışır. Üçüncü gün yine başlarlar. Bunlar bu duruma alıştılar. Artık bu yöntemi hep kullanırlar. Bunların hepsi aynı düşüncedeler. Hiç birinin bir diğerine karşı olduğunu hiç görüp duymadım. Biz bu gidişe bir an önce çözüm bulmazsak devleti her geçen gün yıpratır, milleti birbirinden ayırır parçalarız.
Parçalamak istemeyenler bizimle bir ve beraber olurlar. Teröre ve ayrımcılığa karşı hep birlikte güç oluşturup ayağa kalkarsak oluşturacağımız toplum gücü karşısında hiçbir terör örgütü dayanamaz. Top yekûn toplumun lanetleyeceği bir terör örgütü asla yaşayamaz. Aksi takdir de her iki tarafında belalısı olur.
Her iki tarafın bu beladan kurtulması için birbirine destek vermeliler. Yoksa devletin yapacağı tek şey madem siz, bizimle barışıp huzur içinde yaşamak istemiyorsunuz. Deyip işi çözümsüzlüğe iterek yaşamı zorlaştırıp çözümsüzlük yaratmalıyız. Yarattığımız çözümsüzlük içinde de çözüm aramalıyız ki, sorunu çözebilelim.
Yoksa insanın yaratılışına bağlı olarak gel- git şeklinde yaşanılan her hayat şekli zamanla insana ya yeni alışkanlıklar kazandırır, ya da insanı tepkisiz hale getirir. Her yapılan eylem. Eylemi yapana cesaret verip güç katarak alışkanlık kazandırır. Tepkisiz kalıp sürekli korku içinde savunmasız bekleyip kararsız olanı cesaretsiz edip zaman içinde zaafa düşürüp sindirerek refleksiz ve güçsüz bir hale getirir. Bu durumdan en çok teröristler yararlanırlar. Çünkü hedefe varmak için her yolu mubah sayıp halkı yanına çekip devleti güçsüzleştirmek ve güçsüzleşen devletten istediğini diretip almak için onu masa başına çekip anlaşma sağlamak onun için en büyük kazanım olacaktır.
Bunun için teröristin en büyük hedefi devleti baskıcı, işkenceci, beceriksiz ve barışçıl olmamakla suçlayıp yöneticilerini de halkın gözünde küçültüp beceriksizleştirerek onlardan istenilen sonuca en kısa sürede ulaşmayı hedefler.
Bu oyunu bozacak bir tek halkın bütünün birlikteliğidir. Bunun için sağduyulu akıl etrafında toplanıp hepimiz kardeşiz deyip bu ülkenin dirlik ve düzenini bozmadan hep birlikte yaşamak istiyoruz deyip birleşip bir bütünlük oluşturarak yurt çapında ayağa kalkıp şiddete, terörizme ve ayrımcılığa karşı hepimiz bir olup hep beraber bir ağızdan haykırıp lanetlemeliyiz ki, terörizmin beli kırılıp dağılsın.
Oluşturulan bu akıl gücünün devamındaki birliktelik ile de güçlü bir devlet yapısı hep birlikte oluşturularak temelden barışı sağlayıp huzur içinde yaşayabilelim.
Bütün bunların oluşturulup hayata geçirilmesi için öncelikle terörizmin yoğun yaşandığı her şehrimizdeki tüm kardeşlerimizin terörizmin bitirilmesi konusunda içten ve samimi olmaları gerekir ki sorun temelden çözülsün. Yoksa bir gün devletten iki gün teröristten yana olmakla bu sorun asla çözülmez.
Hem bu böyle yapılırsa, kardeşi arkadan vurmak olur. Adı da kardeşlik değil, kalleşlik olur. Bu hiçbir kardeşliğe, dostluğa, samimiyete sığmaz. Bu şekilde de asla barış sağlanmaz. Ben terörizmin yaşandığı şehirlerimizin hiç birisinde böyle bir hareketi yapacak vatandaşımızın olduğuna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü ben onlar için her an canımı seve seve vermeye hazırım. Onların da benim gibi düşündüklerini biliyorum.
Onun için bu güzelim ülkenin sade bir vatandaşı olarak diyorum ki, lütfen herkes görev ve sorumluluğunu yerine getirsin. Sonra tüm vatandaşlarımız korkmayıp bir araya gelsinler. Hep birlikte terörü önleyip ülkemizde barışı sağlayalım. Sonra bütün samimiyetimizle el sıkışıp kucaklaşıp kardeş olalım. Devletimizi güçlendirip hep birlikte huzur içinde yaşayalım. Çünkü insan olup insanca güzel yaşamak herkesin en doğal hakkıdır. Hiç kimsenin bir başkasının yaşama hakkına tecavüz edip canını, malını elinden almaya hakkı yoktur.
Terörizmi yapanın, yaptıranın ve yapana akıl erdirip engel olmayanın ne kul ne de Allah yanında hiçbir kadri, kıymeti ve sevgisi asla olmaz. Sevgisi olmadığı gibi de lanetle yaşar. Lanetle de ahirete gider.
Allah cümlemizi sevgisiz ve lanet içinde yaşayanlardan eylemesin. Olanlardan da bizleri esirgeyip korusun. Bizi onlardan eyleyip şu iki günlük dünyada yaşarken de rezil rüsva eylemesin.
20.07.2011
Cahit KARAÇ
Şair, Düşünür ve Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.