KULE GÜNLÜĞÜ / Sanat ve Sanatçılara Dair
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sanat, güzelliğe ve özgürlüğe ulaşmayı amaçlayan önemli bir alandır.
Sanata dayalı maddi kazanç elde etme planları ya da sanatın paralelinde geliştirilen çürük fikirler öne çıktığında basit bir eylem olur ki, kısa sürede yok olmaya mahkumdur.
Sanat nedir , sanatçı kimdir soruları hep yazılır, çizilir, karşımıza çıkar. Bu iki kavramı doğru algılamak zorundayız.
Son zamanlarda medyanın, sanatçı diye halka sunduğu bazı tiplerin konuşmaları , davranışları , özellikle gençleri olumsuz etkilediği gibi, sanata da çok büyük saygısızlıklar yapılmaktadır.
Bir insanın, sanatçı kimliğini kazanması: Dünyasındaki güneşlere , yüreğinde kaynayan duygulara , yani özgün üretimlerine bağlıdır. Daha açık ifadeyle: Sanatla profesyonelce uğraşanlar, özel bir belge sağlamak için makamlara, otoritelere gereksinim duymazlar.
Referanslar, alınan eğitim, elbette insanda varolan genetik temelin üzerine kalıcı yapıların kurulmasına yardımcıdır. Fakat yalnızca diplomalar, yalnızca gösterişli yapılar, sanatçılara dair kesin kanıtlar değildir.
Medya kuruluşlarının, yetenekli sanatçıların desteklenmeleri ve tanıtımları konusunda adil davranmadıkları da bilinen bir gerçektir.
Gerçek bir sanatçı, ödül beklentileriyle, para kaygılarıyla yaşamaz. Yetenekleriyle, çabalarıyla kendini yaratır ve gerçekleştirir. Ateşlerde yanar, sularda boğulur, kasırgalarda sürüklenir. Ölümü masaya yatırır. Gün gelir, yarı aç - yarı tok yaşar. Doğayla, asla isyan etmeden hesaplaşır. Onun acıları, ona bütün ışıklı yolları gösterir.
Toplumda iz bırakmış, gençlerin bayıldığı, hayranlık duyduğu bir erkek popçuyu, konser sonrası dinlendiği kafede heyecan içinde para sayarken gördüğümde hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü ekibi oldukça genişti, sekreterleri, yardımcıları vardı. Onların şaşkın yüz ifadelerini ve o, her yerde sanatçı diye anılan medya robotunun , argonun ötesinde, kaba - küfürlü konuşmalarını hiç unutamıyorum. Merhaba demekten vazgeçmiştim. Konu: Para sayması filan değil, parayı ortalık bir yerde sayması ve aç gözlülüğü. Kendisini izlemeye gelenlere bakışı …
Ülkemizde ne yazık ki karakterleri tartışmalı, çok sayıda kompleksli insan, arkalarına karanlık insanları alarak, kendilerini sanatçı göstermeye çalışmakta, basını, iletişim araçlarını işgal etmektedir. Bu çirkin bir dayatmadır. Elbette basın - yayın özgürdür ama o özgürlük, başkalarını incitmeye, başkalarının değerlerine saldırmaya, başkalarına zorla gözlükler takmaya çalışıyorsa, bu işkenceyi durdurmak için acil yaptırımlar düşünülmelidir.
Bir televizyon sunucusu, çağdaşlığa sığınarak , özgürlüğe sığınarak , ahlak kurallarını çiğneyemez. Çıktığı ekranda teşhircilik yapamaz. Çok hassas dini konuları , deliler , akli dengesi bozuk insanlar üzerinden aktaramaz . Alay edercesine , dini uygulamaları programlarında malzeme olarak kullanamaz .
Saf televizyon izleyicilerinin, çamur banyolarına sokulmasından rahatsızım.
Görülüyor ki, milli kültürümüze gizlice dinamitler bırakılıyor ve yeni kuşaklar önlerine açılan yeni yollardan yürümeyi tercih ediyorlar.
Uyuşturucu tüketimi gün geçtikçe artıyor. Vücudunu, çevresini zehirleyenlerin sayısı artıyor. Küçük nedenlere bağlı işlenen büyük suçların sayısı artıyor. İlk çağlarda, mağaralarda yaşanmış ama bugün hala yaşanan, vahşi olaylara tanık oluyoruz. Acil önlemler konusunda resmi kurumları ve politikacıları uyarmalıyız.
Gerçek bir sanatçı, ekrandan, sadece kendini bağlayan, çok özel konularda, milyonlarca insana hitap edemez. Rahatlıkla edebildiğine göre ya bizlerde ya da yasalarda bir sorun var demektir. Onların birbirlerini aldatmaları , onların gece hayatları , onların sapık yaşam biçimleri , onların hangi bardan saat kaçta çıktıkları , vücutlarının nerelerine silikon taktırdıkları , vücutlarının nerelerine dövme yaptırdıkları , vücutlarının nerelerinde yağlar biriktiği , halkımıza eğlence, magazin adı altında sunuluyor. Bu tür programlar, halka haber değil, hakarettir ama o kadar ince , ustalıkla ve masum biçimde veriliyor ki, çoğunlukla ilgi görüyor. Zayıf kişilikli insanlar etkileniyorlar.
Sonuçta, medya gruplarının etkileme ve yanıltma yöntemleri başarılı oluyor. Çünkü televizyonun doğrudan bir anlatım gücü ve çabukluğu var. Cinsellik de eklenince, hazırlanan tablo gözlerde kalmıyor, hastanede, acil müdahalede hastalara takılan bir serum gibi kana karışıyor, böylece hafızalara uzun çiviler çakılmış oluyor. O çivilerin yerlerinden sökülmeleri kolay değildir.
1970 ’li yıllarda Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü İsmail Cem’in unutamadığım bir uygulaması vardı. Bugün orta yaşa gelenlerin anımsayacakları üzere, dünyanın en önemli klasik eserleri, ünlü yayın kurumu BBC ’den satın alınarak çevirileri yapılmış ve gün aşırı, dönemin tek kanal televizyonundan yayınlanmıştı. Görüntünün siyah - beyaz olması, sanki filmleri daha çekici kılıyordu. Olaylar ve diyaloglar, izleyicilerin bütün güzel duygularını harekete geçiriyordu. Ağır koşullarda direnen, yoksul - onurlu insanların öykülerini nefes almadan izliyorduk. Aşık olan insanların yüreklerinde yolculuk yaparken, inanılmaz dostluk, fedakarlık örneklerini görebiliyorduk.
Türkiye’de konu açıldığında, beş kişiden dördü , anında : Ben de şiir yazıyorum , benim de güzel şiirlerim var , kitabımı nerede bastırabilirim acaba diyor ?
Yazılanların güzele yakın olduklarına karar verecek olan, yazarın iyi bir çizgide gittiğini belirtecek olan: Edebiyat fakültelerinde saçlarını ağartmış, gözleri yorgun fakat yürekleri hala çok genç öğretim üyeleridir.
Örneğin: Ege Üniversitesinden Prof. Dr. Gertrude Durusoy Hanımefendi. Fırsat buldukça kendisine dosyamı götürür, eleştirilerini beklerdim. Yaşamlarında bir gram dahi Romantizm bulunmayan , kendi öz annesine ve babasına karşı agresif davrandığını tespit ettiğim bazı Türkçe öğretmenleriyle edebiyat - felsefe ağırlıklı sohbet etmek, şiir hakkında konuşmak bana hiç çekici gelmezdi. Sıkılırdım …
Kişi nasıl olur da kendi amatör üretiminin güzel olduğuna inanır, karar verir ? Kişiyi geriye götüren bir iyimserlik … Önemli basamakları geçmeden, kafaca özgürlüğe ulaşmadan kalemi eline alanın, sevgilisiyle arasında geçen bir tartışmayı anlatması şiir değildir. Sanat hiç değildir. Kumdan kaleler yaparsanız, yağmurla birlikte başlangıç noktasına dönersiniz …
Edebi boyutta yerini bulan bir şiiri inceleyelim: Başlık , sözcükler ve onlara yüklenen elektrik , imgeler , benzetmeler , giriş çıkış dizeleri gibi özellikler uyumlu biçimde kullanılmıştır yazarı tarafından. Okuduğumuzda, içinde kendimizi bulduğumuz şiirler vardır. Çünkü aynı duygular bizde de mevcuttur. Bizim için yazıldığını bile düşünürüz.
Bir metindeki iç enerji: Düşündürücü , ağlatıcı , kanatıcı , kışkırtıcı olabilir. Okunduğunda ya da dinlendiğinde yüreğe akanlar, gerçek uyarıcılardır. Sözcükler aracılığıyla oluşan bu motivasyon, kişinin yaşama sevincini , sevme yeteneğini yanardağ gibi patlatabilir.
Edebiyat ve resim, yaşamın önemli aynalarıdır. Sanatçı örnek insandır . Sanatçı alçak gönüllüdür . Sanatçı , insanları , toplumları , sistemleri yerine göre ağır biçimde eleştirebilir ama asla hakaret etmez . Ürünlerini ortaya koyarken dayatmacı değildir .
Yazan ve paylaşan - Claudius
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz
Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler 2007