ÖLÜMÜN; ARKEOLOJİK KAZISI
Büyük bir bahçe içinde, insanlar ağlıyor, ortalık kalabalık bir çocuk geziniyor ayak altında,
önüne gelen bir kenara çekip bırakıyor. İnatçı çocuk! kimseyi dinlemiyor, olanları anlamaya çalışıyor,
bir köşede ateş yakılmış, üzerinde simsiyah kocaman bir kazan, içinde sular kaynıyor,
insanlar hep telaşlı koşuşturuyor, birileri kazandan sıcak sular alıyor kovalara boşaltıyor,
bir yandan da diğerleri soğuk sular ilave ediyor. Çocuk; korkmuş! biraz, çok sevdiği dedesini arıyor!
Akşam birlikte oynamışlar, sabah gezmeye götürmek için söz vermiş dedesi...
Kalabalıklar içinde insanların yüzlerine bakıyor.
-Kim bu yabancı insanlar bizim bahçemizde ne arıyor?
- Neden ağlıyorlar? Anneside telaşlı onunla ilgilenmiyor.
Bahçenin bir tarafında ,gerilmiş iplere çarşaflar asılmış, paravan yapılmış, altından sular akıyor,
güzel sabun kokuları geliyor. Biri tutup yine; kenara çekiyor çocuğu. Adamlar geliyor! kalabalık,
dedesinin arkadaşlarını görüyor, seviniyor, dedesi’ de orada olabilir! diye...
Yanlarına gitmek üzere iken; adamların omuzlarında taşıdıkları bir şeyi görüyor, duruyor! izliyor...
Eski, büyük kayalardan oluşan, yarısı yıkılmış, kalın bahçe duvarının üzerine koyuyorlar. Ne o bilmiyor?
Çünkü ;hayatında böyle bir şeyi ik defa görüyor. Başka çocuklar, koşturuyor o yana!
-Tabut" geldi diyorlar.
Çocuk; anlamsız korkuyor, yanlarına gitmekten vazgeçiyor.
Çarşaf duvarlı, odaya yöneliyor insanların arasından küçücük bedeniyle sıyrılıp geçiyor,
çarşafın altından girmeye çalışıyor, kafasını sokuyor içeri doğru ve izliyor insanları,
güzel kokular daha çok hissediliyor, masa gibi bir şey, etrafında erkekler, beyaz bezleri yırtıyorlar!...
Biri çekiliyor, masanın üzerinde bembeyez sarılı bir şey görüyor, ne olduğunu yine bilmiyor şaşkın!...
Bir el; yakalıyor çocuğu, biraz sert ses tonuyla,
-Ne işin var! burada senin? diyor. Kucaklıyor eve götürüyor.
Çocuk, hiç tanımadığı bir kadının kollarında sımsıkı tutuluyor. Serbest kalmak istiyor, ağlıyor!...
"Dedeme götür beni!" diyor. Kadın bakıyor çocuğun gözlerine,
- Sen daha küçüksün, anlamazsın şimdi, "deden öldü" diyor.
Hayatında duyduğu ilk "ölüm!" kelimesi ne anlama geldiğini bilmiyor, susuyor...
Bir yolunu bulup yine kaçıyor bahçeye kendinden büyük kardeşlerine
-Beni dedeme götürün, biz gezmeye gideceğiz, çiçek topluyacağız.
-Olmaz diyorlar! Hep bir ağızdan "dedem öldü." ağlıyor yine çocuk! Anlatmaya çalışıyorlar,
o derin uykuya daldı, hiç uyanmayacak, onu bir daha göremeyeceğiz, toprağı kazıp,içine koyacaklar,
üzerini; toprakla örtecekler, mezarlıkta kalacak hep...Çocuk tekrar bağırmaya başlıyor, ağlıyor!...
Bir ses duyuluyor, herkes susuyor, dinliyor, ağlama sesleri çoğalıyor, çocuk susmuş içini çekiyor, hıçkıra hıçkıra!...
Bir şey oluyor sanki; düşmüşte, dizleri kanıyor gibi içinde; ruhu; acıyor, hüzün sarıyor hatırladığı ilk sela okunuyor.
"Ölüm" kelimesi parça parça ruhuna işliyor. Hatırladığı ilk ölüm acısı! Beynine böyle kazınıyor.
Kara kazan, yanan ateş, uçuşan beyaz çarşaflar, yırtılan kefen, sabun kokusu, tabut, okunan sela-nın sesi...
Ölümün; özlemek, çaresizlik, acı, hüzün olduğunu; büyüdükçe anlıyor...
Yıllardır; okunan her sela-yı duyduğunda sanki, içinde, ölüme dair; arkeolojik kazılar yapılıyor.
Bir ateş yakılıyor ruhunda! Kara kazanda sular kaynıyor, etrafta; beyaz çarşaflar uçuşuyor,
sabun kokusu geliyor, canı acıyor, sanki; ağlıyor, yıkık bir duvarın dibinde çocuk...
Dönülmez yola giden, tüm sevdikleri; aklından geçiyor, artık tabuttanda korkmuyor!
Kulaklarından ruhuna inen, sela sesinden huzur buluyor, susuyor, dinliyor.
Bir gün; Kendisi için okunacak olan, sela ile birlikte gidenlere, kavuşacağını biliyor...
v.kayra
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.