- 2269 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Dizüstü Kent Yalnızlıkları / Mabel'e..
"Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur;
Çünkü kötü insanların türküleri yoktur."
toprağın bereketinden beklentisiz yağmurlar
dirençsiz zaman aralıkları
taşmış nehirlerin dağınıklığında kaybolan...
Sevgili Mabel...
Köylerden şehirlere göç edeli insanlar çok yalnızlaştı. Şehirler insanları boğuyor. Kimliğini kaybetmiş gibi avare avare dolanıp duruyor ve bir yol arıyorlar, ilk kavşakta sapabilmek için yalnızlıklarına. Bilmedikleri çok şey var aslında. Buralar bildikleri tekin topraklar değil ve insanlar yabancı / yalancı. Ufacık bir seste kırılıp dökülüyorlar. Kimse kimseye selam vermiyor, kimse bir diğerini umursamıyor. Aslında öyle kalabalıklar ki, en çok da bundan sıkılıyorlar. Bir çare arıyorlar çaresizliklerine. Arkadaş ediniyorlar, diz üstü ekranlarda, uzak şehirlerde hiç dokunamadığı ve dokunamayacağı el’lerin sıcaklığını hissetmeyi umarak.
Sokaklarda geziyorlar bulabildikleri daracık zamanlarda, ki; öyle zamanları pek olmuyor burada insanların. Toprağın sıcaklığını, çimenlerin yumuşaklığını çok da farkedemiyorlar. Öyle ki, bulutları bile görebildiklerinden, tuhaf şekillerini bir şeylere benzetip mutlu olabildiklerinden pek de emin değilim açıkçası. Evlerindeki ve ofislerindeki duvarlarla öyle haşır neşirler ki, ördükleri duvarların soğukluğunu hissedemeyecek kadar da hissizler.
Biliyor musun Mabel, en çok (hiç) ’merhaba’laştıramadıklarıma üzülüyorum. Bir selamdan yoksun bakışlara takılıyorum. Bazen, boş ve manasız gözlerine gülümsüyorum, ne biliyim belki bir yankı bulma umuduyla. Benimki de saçma bir uğraş, içi boşalmış ruhlardan insani tepkiler beklemekte haksızım belki. Ama iyileştirebildiklerimi kurtarmayı başarabilirsem eğer, bunu kendime kâr sayacak kadar ümitlendiğim anlar oluyor. Neden olmasın diyorum, o kadar da zor olmamalı iki dudak arasında gevelenip çıkacak sözler ve tebessümler.
Buralarda öyle çok yığın var ki anlatamam. Ev yığınları, araba yığınları, alış-veriş merkezlerinin göze batan devasa yığınları, suskun insan yığınları, duman yığınları, kir yığınları... Yani anlayacağın kötü olarak adlandırılabilinecek ne kadar yığın varsa, hepsi buraya toplanmış gibi ama sevgi yığınları yok, fedakarlık yığınları yok, güven yığınları yok, vefa yığınları yok, orman yığınları yok, kuş cıvıltılı yığınlar da yok... Varsa yoksa, bir kentin enkaz yığını var yalnızca! Ama kimse şikayetçi değil, kimse bir diğerine ’aynı kaldırımda bilikte yürüyebilir miyiz’ diye sormuyor. Birlikte onarmaktan bahsetmiyor kentleri ve hissizleşen bedenleri. Herkes halinden pek bir ’mutlu görünümlü mutsuz’ lakin ses çıkaracaklarını sanmıyorum. Kendi yığınlarının altında da ezilmiş gibiler, beklentisiz gibiler ve bağırmaya da hayli yorgun gibiler...
Çocukların oyuncakları yok burada biliyor musun? Yani var da bizimkiler gibi değil. Hatta bizimkilerden daha çok oyuncakları var ama bizim kadar oynadıklarını şimdiye kadar hiç görmedim. Doğrusunu istersen onların oyuncak olarak gördükleri şeyleri de ben hiç görmemiştim çocukken. Bizim oyunlarımız bile başkaydı; iki kablo ucuna bağlı değildi bizim oyundan anladığımız ve aldığımız keyif... Biz çamurlarda kirlenmeyi biliyorduk mesela; misket oynamayı, bulduğumuz düzlüklere tebeşirle seksek çizgileri çizip üzerine hiç basmadan nefesimizi tutup zıplamayı, salıncağa bindiğimizde uçmayı ve az ama bizim için paha biçilemez kıymetteki tahta oyuncaklarımızı... Demem o ki Mabel, çocuklar mutsuz şimdilerde, en azından ben gözlerindeki o yalancı ve anlık parıltılardan gerçek anlamda mutlu olamadıklarını ve bunun nasıl bir duygu olduğunu bilmediklerini ve belki de hiç öğrenemeden büyüyeceklerini düşünüyorum. Üzülüyorum Mabel, keşke bizim gibi kahkaha atmayı bilselerdi veya öğretebilseydik onlara...
Bu aralar o dediğim insan yığınlarının arasına karışmamak için evin içindeki duvarların ruhsuz ve bunaltıcı kimsesizliğinin arasına ben de gömdüm kendimi. Diyeceksin ki ’sen de o sıkıcı, ruhsuz, belki yalnız insanlardan birisin işte, ne farkın var’ haklısın Mabel, esasen bu durum beni çok yorgun bırakıyor. Sevdiğim insanlardan yavaş yavaş uzaklaşmaya ve yalnızlaşmaya başladım. Aslında asıl korkum bir gün bu saçma durumdan bezdiğimde ve yeniden sevimli, neşeli, kaliteli günlerime geri dönmek istediğimde, istediğim yerin umduğum yerde olmama ihtimali... ve aslında şuan bile o yer artık orada değil biliyorum. Her şey ve herkes değişti, ben orada değilim, ben orada olsaydım belki birileri de orada olurdu. Ama ben buradaysam artık kimse beklemiyordur boşluğun ıssız ve sahipsiz sevecenliğini.
Artık iyimser değilim Mabel! İnsanlar dinlemiyor düşünürken birbirini. Oysa biz düşünürdük dinlerken, dinliyorken de düşünürdük değil mi? Artık bende düşünmez ve dinlemez oldum kimseyi. Kötüyüm, sıkıcıyım ve bir ayağı çukura batmış ihtiyarlar gibi sürekli mızmızlanıyorum. Her şeye alınıyorum, avucumdaki azıcık çokluğumu bile kolayca incitiyor, hunharca kırıp parçalayabiliyorum. Ben ben olamıyorum artık. Ahh Mabel, kentler insanları / insanlar kentleri kahrediyor / katlediyor.. İnan Mabel kentler insanlara, insanlar kentlere kastediyor... Bir gün daha mutlu yalanlardan bahsederim sana. Belki bir gün, belki hiç... Kendine iyi bak, buhranlarımdan kurtulabileceğimi sanmasam da, yeniden yazabileceğimi umuyorum... Eskiden olduğu gibi sevgiyle kucaklıyorum seni...
’Merhaba’!
fulya/temmuz2011
YORUMLAR
sahi mabel...
yığın, yığın, yığıntı oldu heryer...göremediğimiz tek yer toprak...
eskiden tatillere deniz kenarlarına giderdik, artık köylere gidiyoruz...
bir köy evi görebilmek için yüzlerce km. gitmeye razı olduk inan.tanımadığın birinin kapısını şöyle bir tıkla su iste, sana ziyafet sofrası kurar.
aha bir de utanmadan onları şehirlere davet et bakalım...kaç kişi suratına bakar...off be mabel...yığıla, yığıla, biz de mi yığıntı olmaya başladık...
utanıyorum.
Eski zamanların tadlarıdan biriydi mektuplaşmalar. Ne güzel cümleler kurardık o satırlarda; ne güzel...Bizim gibi eski toprakların, yeni nesillerden bir adım önde olduğu iyi yazma alışkanlığına en büyük katkıyı sağlayan "mektup türünde, keyifle okuduğum bir yazı oluşturmuşsunuz. Tebrik etmeden geçemezdim. SAYGILAR.
İçerisinde sevgi tükenen şehirler, sokaklar, evler… insanlar.
Kulağımızda eksilen melodiler ve terennümünü idrak edecek yüreklerin tükenmesi . Acı ve bir o kadar gerçekliğin yüzümüze bir tokat gibi “ yalnızlık ” olarak vuruluşu.
İnsan mâdem yüreği kadar sever hâsılı onsuz her fiil sahtedir. O halde bu ruhsuz bedenlerden, ruhsuz evlerden , ruhsuz sokaklardan , ruhsuz şehirlerden tek bir hareketle kurtulmalı.
Hayata, tebessüm dolu bir
“ merhaba ”
...
güzel bir yazı idi. tebrikler.
Betonlaşmış evler,beton iş yerleri ve betonlaşan,donuk ,renksiz ,asıldan uzak kafası yerde duygular.Adem camiide ,yada av lusunda,eski tarihi bir yapıda yada güzel bir çiçekli bahçede,deniz kıyısında deniz dalgalarına bakarken.Güneşin doğuşunu ve batışını izlerken.Sokaktaki çocukalar oyun oynarken yüz ifadelerine bakarken.Mezarlık yada cenaze namazında ademlerin ruh haline bakarken.İbadet ederken,ezanı gözleri kapalı dinlerken .Annenin aklına gelmes yada ailenin.Hiç sebepsiz yere iyilik edince yada karşındaki ademin güler yüzle hatırını sorması.Türküler,güzel yazılar,güzel şiirler...Aşk,sevgi,özlem,hasret daha nice duygular betonlaşmış şehirde ademe nefes aldırı vaha olur.
Öyle bir hal ki dünyanın kamburu üzerimizde hemde çokca dokunsanız bin dert.Dersiz adem olmaz amma değerlerimiz yok oluşu bir bir solan çiçek gibi beni üzen.Bu zamanda adam gibi adam olmak zor ,yaşamak zor ,sıkıntılı sisli yarının ne getireceği belli değil.Ya güvene ne olacak kilit üzerine kit vurur olduk karşımızdakine menfaat diz boyu ,iyi görünme,yalancı gülücükler...
Yara çok yazacak çok .
Saygı ve selam ile.
Yine sorgulayan, içe dönük gibi gözükmeye çalışan bir dil lakin dışsallaşınca herkes olabilmekte gayet hünerli. İşte temelde ellerinizi bu kadar kudretli kılan da bu olmalı:) Zevkli, çekici ve samimi bir paylaşımdı. Okurken hiç yorulmadım, dikkatim hep üst seviyede kaldı. Tebrikler bırakıyorum.
Umut Kaygısız tarafından 7/21/2011 12:58:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mektup kabiliyetin bana göre çok çok yüksek. Merak ettim, normalde de mektup yazar mısın?
Kentin en güzel tasvirlerinden birini yapan sensin sanırım. Hele mektubun sonundaki "merhaba" çok güzel bir düşünce.
Yine çok beğendim.
Yalnız; paragraf aralarında bıraktığın çok çok uzun aralıklar, yazına çok uzunmuş gibi bir hava verdiği için, uzun yazı okumayı sevmeyenlerin gözü korkabilir.
Kutluyorum. Sevgiler.
Aynur Engindeniz tarafından 7/20/2011 1:27:05 PM zamanında düzenlenmiştir.