- 1657 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUSALLADA SESSİZLİĞİN SESİNİ DİNLEMEK VE TEFEKKÜR-Ü MEVT
Mezarlık denildiği zaman insanın aklına, ölen insanlar gelir, kabir taşları gelir. Bunlar bize her şeyden önce ölümü hatırlatır. Peygamber Efendimiz (SAV), ölümü sıkca anmamızı ve de kabirleri ziyaret etmemizi tavsiye eder. Nefsimiz, ibret alıp, bir gün o toprağa gireceğini düşünsün, azgınlaşmasın, kendini dizginlesin, diye.
Musalla Kabristanı’na girer-girmez, dünyaya ait olan her şeyi kapının arkasında bırakır ve de orada beni bekleyen manevi bir huzurla buluşurum. Sessizliğin sesini dinlerim. Oradaki sessizlik, bazı insanlara ürperti verirken bana da tarif edemeyeceğim bir huzur verir. Yalnız olduğum zaman, yaşadığım huzurun daha fazla farkına vararak yaşarım.
Kabir taşlarını okumanın, unutkanlığa sebep olduğu söylenir ama ne hikmetse, anneannemin kabrine doğru ilerlerken, gözlerim kabir taşlarında gezer. Bazen 70 yaşında ölen bir insanın kabriyle, bazen de 5 yaşında ölen bir çocuğun kabriyle karşılaşırım. Ve böylece ölümün, sadece yaşlılara has olmadığını, gençleri ve çocukları da yolcu olarak alabileceğini anlar, derin düşüncelere dalarım.
Ne zaman Musalla Kabristanı’na gelsem, kendimi bir kuş kadar hafiflemiş gibi hissederim. Orada farklı bir huzur yakalarım, ama ne yazık ki, musalladan dışarıya çıktığım zaman, bir müddet sonra, o huzurun kaybolup gittiğini görürüm. Yani anlayacağınız musallada yakaladığım o farklı huzuru, kabristanın dışında bulamıyorum. Kabirler, benim huzur köşelerimdir, kabristanda yalnız olmak da ayrı bir huzur verir bana.
Şu an, musallada, sessizliğin sesini dinlerken, kendimi mutlu ve de huzurlu hissediyorum.
Şu an, bu satırları, anneannemin kabri başında yazıyorum. Ölen insanları bir düşünün, sanki, dünyaya hiç gelmemiş gibiler, anneannem de hiç aramızda olmamış gibi. Toprağın koynuna verdiğimiz yakınlarımızla hiçbir zaman bir araya gelmemiş gibiyiz. Bu da bize, hayattaki tek gerçeğin ölüm olduğunu gösterir. Yalan dünya, kimleri yolcu etmedi ki..!
Anneannemi 2007 yılında 73 yaşında kaybettik ve anneannemin kabrinin karşısında 2004 yılında 56 yaşında kaybettiğimiz Ahmet eniştemin kabri var.
Ben ve kabir taşları, burada garip bir sessizlik var. Sessizliğin sesini dinliyorsunuz, kuş cıvıltıları arasında.
Şu an, dünya ile ahiret arasında keskin bir çizgi görevi gören musalla mezarlığındayım. Dünyayı arkama aldım, bir taraftan Fatiha okurken, diğer taraftan da kabir taşalarına bakıp düşünüyorum.
Gün gelecek, Azrail (AS) emaneti almak için kapımı çalacak. Dünyadaki vaktim dolmuştur, ne bir saat önce ne de bir saat sonra, ölüm emri verildiği an, can yani ruh, ten yani beden denilen hapishaneden çıkmıştır ve ben emanetimi Azrail (AS) teslim etmişimdir.
Herkese haber verilecek, Sündüs’ü kaybettik, şu gün, şu saatte toprağa verilecek, diye.
Ölüm, ya bir yolculukta trafik kazasıyla, ya da ani bir kalp kriziyle, ya da bir enkaz altında yakalayacaktır. Aslında ölüm başka türlü de yakalayabilir, ben sadece aklıma gelenleri söylüyorum. Öyle ya da böyle, Azrail (AS) ile büyük buluşma mutlaka gerçekleşecek. Şok geçirenler olacak, nasıl olur, diyenler olacak. Çünkü beni ölümümden kısa bir süre önce görenler olmuştur.
Ölenin ruhu, ölüm meleğiyle birlikte, cenazesine neler yapıldığını seyreder. Cenazem teneşir tahtasına konulacak ve yıkanacak. Fakat bundan önce benim okulum olan Selçuklu Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne götürüp getirmişlerdir, benim isteğime göre. Cenazeme yapılanları gördüğüm halde sesimi çıkaramayacağım. Çünkü bedeni değerli yapan ruh, ten kafesinden, bir daha dönmemek üzere sonsuzluğa kanat çırpmıştır. Kefenleme işi de tamamlanmıştır.
Ve son yolculuk; cenazem musalla taşına konulmuştur ve cenaze namazını babam kıldıracaktır, görevi icabı. Bu görev, onun için zor olacaktır, çünkü yürekleri yakan evlat acısını yaşamıştır. Cenaze namazını kılanların arasında İmam-Hatip’ten öğretmenlerim de vardır. Yeni başlayan ders yılında, kendilerini bir anda, eski bir öğrencilerinin cenazesinde bulmuşlardır.
Diğer taraftan da cenaze namazı kılınırken, evde hatimler okunmaktadır, dualar edilmektedir. Başsağlığına gelenler, odadan ve de mutfaktan cenazeyi izlemektedirler gözyaşlarıyla ve de ani ölümün, kendilerine vermiş olduğu şaşkınlıkla. Ölüm haberimi alan arkadaşlarım, öğretmenlerim, yani hemen hemen herkes akın etmişlerdir eve. Arkadaşlarım, gözyaşları içerisinde birbirlerini teselli etmeye çalışırlar.
Ve cenazem omuzlar üstünde kabre doğru ilerlemekte. Eğer ölen Salih bir kişiyse, hemen kabre varmak ister, eğer ölen isyankar bir kişi ise; beni nereye götürüyorsunuz, diye feryat eder. Çünkü kabir cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur (Hadis). Ruhum da ölüm meleğiyle birlikte cenazemi takip etmekte.
Ve son durak kabir… Kabrim, anneannemin kabrinin sol çarprazında, onun yanı sayılır. (Orayı gözüme kestirmiştim). Cenazem toprağa verilmiştir. Ölenin yanına malı, yakınları ve ameli gelir. Diğer ikisi döner ve yanında sadece ameli kalır (Hadis). Cenazemin toprağa verilmesiyle birlikte, musalladaki kalabalık dağılmıştır. Ve ben kabirde amellerimle ve sorgu melekleriyle baş başa kalmışımdır. Gördüğünüz gibi kabre amellerimden ve bir kefenden başka hiçbir şey götüremedim. Kabirde geçer akçe salih amellerdir. Kendimize kabir hazırlamayalım, kendimizi kabre hazırlayalım.
Ve kabirde ilk gece… Artık geri dönüş yok, fırsat eldeyken kabir azığımızı hazırlamalıyız.
Ya geride kalanlar… Geride 5 kardeş ve anne-baba kalmıştır. Bir de görüntülerim ve de yazılarım. Ölüm yazılarım, ani vefatımdan sonra daha da anlam kazanmıştır. Giden gitti artık, hem de bir daha geri dönmemek üzere. Başsağlığına gelip gidenler oluyordur. Evlat acısına alışma dönemi. Çok zor zor bir imtihan, gerçekten de çok zor. Asıl sabır, musibetin ilk anında gösterilen sabırdır. Ailem, evlat acısını yüreğine gömüp, hayatlarına, kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Bundan sonra ölen için sadece dua edilebilir.
Evet, bunları düşünüyorum, kendi ölümümü düşünüyorum şimdi. Değer mi dört elle şu fani dünyaya sarılmaya. Bütün günahların başı, dünya sevgisidir, bunu da hatırlatmakta fayda var. Gerisini siz düşünün artık.
Dünya, ahiretin tarlasıdır. Önemli olan da Allah’a hakkıyla kul olabilmek, O’nun razı olduğu kullarından olarak O’na geri dönmektir.
İnsan ölür, yazıları ya da resimleri kalır. Ölüm sıcak, dünya soğuk geliyor.
ÖLÜME NİŞANLIYDIM DOĞDUĞUM ZAMAN..!
SÜNDÜS KOÇ / KONYA (MUSALLA KABRİSTANI)
21.01.2011 - CUMA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.