- 761 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Günler Taşır Ruhuma Gözlerin
Lal olmuş şarkılarda çığlıklarla büyüyen, bendini aşan seldim
Nakaratlı gözlerindeki vurgun yeşile en güzel geceleri serdim
İsimsiz şiirlerime adını verdim, en uzak yıldızına gönül verdim
Üşüdüm, yüreğindeki ırmaklarda nice mevsimler seni bekledim
Günler taşıdı ruhuma gözlerin, çiçeklerin en soylusunda sevdim
Nurlu göğsünde çocuktum, bana en yaşanası bayramları verdin
Ağrılı bir gün daha saklandı geçmişine. Turunu tamamladı saatler ve yeniden döndü çark kendine. Göz uykuyu düşler, ruh düşün ziyaretini özler, bir garip döngüdür asırlardır böyle döner. Yaşamak denilen yafta gülüm, bir dolu, bir boş bardak, dökülen, doldurulan sularla zemzem avuntuları hacminde gizler.
Kıyılarına yaşam çarpan bütün dalgalı denizlerin derinliklerinde bir dingin koy vardır. Dudak kaçıran tuzlu pastillerde yakamozlar denizlerin gölgesini koynunda saklayan masum bir aydır. Çoğuldur gözyaşı, bir kemana ruhla eşlik eden sessiz bir yaydır. Virane gönlümüzün ovalarına çiy düşer geceleri, ömür yongası yeşil bakan bir dal parçası gibi zamanla büker belini, hüzün sevdanın damarında demlenen koyu bir çaydır.
Kaybetmenin en dağınık yataklarını terk edince, gülüşlerimizin buğusunu unuturuz aynalarda. Aşkın bütün mutluluk resimlerinde en belirgin eksiklik embriyo gülüşlerimizdir. Hayatın derin izlerine battıkça kanayan topuklarımıza taşlar sürmemiz bundandır. Dönüş başlayınca perdeler aralanır sahnelere. Işık yüze yansır, gül dalında sararır, avuçlarımızda kalan her mevsim hüznü yansıtan mağrur bir kınadır.
Akışkan bir dereye mazisini sordum geceyi izlerken, yaşlı bağrına taş bastı bir şey söylemedi. Uzaklara, çok uzaklara yürüyordu, ‘dereyim’ dedi, denizleri özlerdi, bir dal attım bağrına, dala baktı, ‘rotan meçhule mi’? dedi. Yıldızların koynunda sabahlardı, sevdalı ne mektuplar, ne kırık güller bilirdi. Sır vermedi, adam izmaritinden son nefesi çekti ve nehre gülümsedi, ‘sevdamı al ve götür uzaklara, sen bir duru nehirsin, sevda senin neyine aşk adamı’? deyiverdi.
Yankılanınca özlemin ıslığı dün unutulur, an bugün olur. Kemikte iğne yürümez gülüm, kalp ağrısı biliriz ki hüzünle hep yoldaş olur. Güneş ısıtınca bedeni yara dikişlerden kurtulur, mevsim ilkbaharla dost olur. Gürül gürül bir ormandayım seninle, kar olsa dalında ne, olmasa ne olur. Aşk kirletilemeyen bir gömlekçe gülümser üzerimde, yakışsa ne, yakışmasa ne olur. Sevdanın kandilleri yanıyor içerimde, yolum yolundur, mevsimler dönse ne, dönmese ne olur.
Gamzelerindeki sevda oyalarına nurunu dökerdi yüreğimdeki sevdalı kız. Ay düşerdi sevdasına yürürken beyaz karlarda alnıma. Kurt ulumalarıyla köyler geçer onu bulurdum. Ocaktaki aşıma gülüşünü düşürürdü, yatağındaki gergeflere bedenimi bırakınca. Usulca üflerdi isli lambayı, yârim diye içime sokulurdu. Bir türkü olurdu o an dilimde ve dokunurdum sevdalı yüreğimin mızrabına; ‘gecenin ateşini içime narla, geliyorum sevdam yanık şarkılarla’.
Dökülmüş ırmaklara can veren bakışlarınla sonbaharlar asardım sonra sevdanın dallarına. Seni beklediğim bütün kapalı kapılardan başkaları çıksa da ben sana yolluyordum mahcup gülüşlerimi. Az sonra ellerini tutmanın sıcacık coşkusu, gözlerindeki dingin limanların kokusu ile bir vapura atardık çocuk kalplerimizi. Gemiler demirlerini bırakırdı maviliklere ve biz dudaklarımızı birbirinde unuturduk.
Kabardıkça ruhumuzun kuyuları kristal yansımalı istasyonlarda gölgemizin aksini arardık. Yangın sarmalıyla şehirler geçip yolculuk düşlerimizi soğuk camlara yaslardık birlikte. En dermansız yaralardan kabuk düşünce kan sızar ansız bedene, çağrılar yanıt bulmaz, kol gövdeyi sarmaz olurdu. Damağımızdaki tuzlu yutkunuşlarla sorumuza küserdi hüznümüz, çoğalırdı yeniden yakarımız. Solardı koklanmayan en ölümsüz güllerimiz.
Bitmez sana olan özlemim, bitmesin. Dinmez ruhuma yağan yağmurun, varsın dinmesin be gülüm. İçimdeki büyünün tılsımları dilerim ki, hiç sönmesin. Sevginin kollarında huysuz bir bebeğim, sevdan var oldukça, bu bebek dile ki asla büyümesin. Senin aşkının kollarında öleyim istersen, sensiz bir dünyada ölümsüzlük var deseler, neyleyim.
Sevmenin en kalın kitaplarından indirdim nurlu ismini. Dolunay mevsimlerinde çağırmak için nefesini. Buğulu bakışlarına günüm dedim, aşkların yüreğinde kalabilmek için, seni nedensiz de sevdim. Onca kavganın içinden ayırdım varlığını, göğsünde büyümeyi diledim çocuklar gibi. Bir dilim ekmeğim oldun, direncimin en tılsımlı bayrağı oldun, dalgalandın, sevdamın en gerçek üstü romanı gibi bir öykünün ölümsüzlüğünde seni, bir seni buldum. Dol içime sevdam, sen bu gece yüreğime doğdun.
En son cümlem düşmeden sevda günlüğüme senin sularında arındım, senin ruhundaki rengârenk gökkuşaklarına tutundum. Bir yıldız geçişiydi merhaban, en zorlu yollardan geçerek aşkının tahtına kuruldum. Gözlerindeki engin ovalarda seninle yetiştim, bağrında her gün açan eşsiz güllerle kendimden geçtim. Şiirlerime nefes gibi doldun, gönlümün sultanı oldun, seninle bambaşka bir adam oldum. Gecenin tülbendinden yağmuru geçir ve uzan şimdi kurumuş dudaklarıma. Bedenime sürdüğün iksirle sokul en yaşanası düşlerime. Bir çocuk sesine uyanır gibi uyan ruhuma ve salla beni sonsuza kadar en ölümsüz tutkularla.
Yüzyıllık bir sevda gibi geniş yüreğinin ırmaklarında kulaçlıyorum şimdi yaşamı. Her sabah günüme doğuyor sevdalı yüzün. Özlemim gülücüklerinin sofrasına kuruluyor, kavim bakışlarında suskularımın bütün kalıntıları arınıyor ve akıyorum doygun topraklarının yüzeyinde. Her gün güzelliğinin slâytlarıyla geçiyorum kendimden, ıssız bir kentin kara bulutları kalkıyor üzerimden.
Bundan böyle, en büyük acıların kazanında olsam da seni düşünürüm, seni ve sevgini. Sevda gömleğini giymişim gülüm, sen kokar bütün dikişleri. Koparsalar dallarımı, sökseler düşlerimi aman demem, sevdanla çiğnerim en sert zehirleri. Gözlerinde biriken damlaları bana sakla sevdamın ovalarına salayım onu. Boy boy sevgiler ekeyim kutsal toprağına, bir mevsim geçmeden sevelim, mini mini umutlar sarmala yüreğinde, bir iken, bin olayım. Aşkının dağlarında ölümsüzlükle dolanayım, eşkıyan olayım. Seni sevmenin krallığında dünyaya rest çeken bir adam olayım.
Bu şiirin hikayesi:
Masallarla yoğrulduğumuz bu çelişkili hayatın zorlu yollarında her gün şölenler kurarız seven gönlümüze. En uzun düşlerle yürüyüp, en ölümsüz gülüşlerle büyüyüp ruhumuzun kutsal kozalarında sevdayı saklarız, ipeksi rüyalarımızda okşamak için. Mutluluk limanlarında her sarılış yeni bir umudun resmidir, kendinden uzaklaşanlar mağlup, sevdaya ve sevgiye sarılanlar bunun için ölümsüzdür.