- 1850 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KIRMIZI IŞIKTA KİM GEÇER?
- Kırmızı ışıkta kim geçer?
- Türkler geçer!
Bu soru ve yanıt, yıllarca Almanya’da sürücülük kurallarına uymayan türkleri aşağılamak için, 1970′li yıllarda en çok kullanılan bir espriye dönüşmüştü. Gelinen noktada bununla sınırlı kalmıyor kural tanımazlığımız. Şimdi size bir sürücü portresi çizeyim:
Adam iş adamı, seyahat acentası sahibi, yaş Ellinin üstünde , bir de taşımacılık şirketi var ve aynı zamanda otobüs sürücüsü. Vallahi bravo!
Sabah saat 06′da uyanıp, yollara düşmüş. Kafasında bir sürü sorun, alacak verecek davaları, çek senet ödemeleri , evde çoluk çocuk, yapılacak yeni programlar, okuyan çocukların okul sorunları, kısacası adamın binbir türlü derdi var. Bütün bu sorunlar arasında bir de arasıra otobüste gezdirdiği güzel turist bayanlara mola yerlerinde bir adakika aralık zaman bulsa, kahve otomatında kahve ya da çay demleyip, plastik bardakta ikramda bulunmayı da ihmal etmiyor. Bir eli direksiyonda, bir eli cep telefonunda. Ortalama her iki dakikada bir cep telefonu ” Zırrr!” adamı arayan çok; işi başından aşmış zaten aşacağı kadar… Bir gözü yola bakarken, bir gözüyle telefondan arayan kişinin kimliğini ve telefon numarasını tesbit ediyor, bir eli direksiyon çevirirken, öteki eliyle aranacak yeni kişinin telefon numarasını tuşlayıp çeviriyor. Pes doğrusu! On parmakta on marifet! Yolda giderken bir sağa bir sola arasıra yalpa yapıyor otobüs. Bu adam ne yapar; elbette kaza yapar, vilayet yapacak hali yok ya!
Sürücünün halinden kimse memnun değil, ilk tepki müşteriden, ikinci tepki gruptan sorumlu rehberden geliyor. Sürücü canı sıkkın telefonları cevapsız bırakmak zorunda kalıyor. Fakat telefon bir türlü susmak bilmiyor. Bu kez canı sıkılan rehber oluyor ve dönüş yolculuğuna geçilmişken telefonu alıp her arayana ” Beyefendi aradığınız kişi turizm taşımacılığı yapan bir sürücü. Şu anda araç seyahat halinde olduğu için, sürücü size cevap veremez. Son kazada bir sürü insan öldüğü için yolcularda endişe ve tedirginlik var, ilk mola yerinde kaptan sizi arayacak!” Her arayana bu kadar ayrıntılı cevap verilir mi? Rehber de bıkıyor nihayet ve telefonu kapatmakta buluyor çareyi! En güzeli ve doğrusu da bu olmalı zaten! Arayan kişi düşünmeli ki ”Aradığım kişi bir sürücü , demekki direksiyon başında can taşıyor, aramıyayım, mesaj çekeyim en iyisi! ” diye düşünmesi gerekmez mi? Yok efendim, nerede o düşünce insanımızda bizim! Aklından ” Ulen şerefsize bak, borcunu ödememek için telefonları da açmıyor! Ben senin şimdi başlarım bilmem neyinden!” deyip üstelik aradığı an telefonu açarsa; telefon kontürü benim cebimden çıkmasın , beni geri arasın, aramaz ise ardarda çaldırıp çaldırıp kapatmazsak, adamı çıldırtmazsak, tepeden tırnağa bir sıyırmazsak türk olduğumuz nereden belli olacak?
Evet bu koşullar altında canavarlığı kendi elimizle yapıp, bir de TRAFİK CANAVARI icad etmedik mi?
Gerekli tedbirleri almayıp, ölüme davetiyeyi kendi elimizle yollamışken ” Ölmek bu işin fıtratında var, kaderinde var! Kadere inanmıyanların meşrebini biz biliriz! ” demekten, trafik canavarı icad etmenin farkı nedir?!
Yazın sıcak günlerinde, uzun yol sürücülerinin yeterince dinlenmiş olması gerekli. Kafasının sakin ve dingin olması gerekli. Bu nedenle araçlarda çift sürücü koşulu var; fakat uyan kim? Uyuyan çok! Turizm taşımacılık ve toplu taşımacılık şirketleri, kiraladıkları araçları kontak kapatmadan, işten işe koştururken tek amaçları var, o da bir gün içinde maksimum kazanç elde etmek !
Sonuçta her işin, her sorunun kökeni gelip biraz ekonomi, biraz da eğitime dayanıyor. Bugünkü ekonomik koşullar altında trafik cezalarını ağırlaştırılması sürücüleri daha da zor, stresli bir haleti ruhiyeye sokmaktadır. Oysa trafik polisleri ceza yazarken ”Devlet bana bu iş için para ödüyor deyip!” gönül rahatlılığı içinde ceza yazmakta tereddüt etmemektedirler. Çarpık kent plânlaması içinde, otosuna uygun parketme yeri bulamayan sürücüye ceza kesmenin faturası, aslında yerel yönetimlere havale edilmesi gerekmez mi? İnsanca yaşam ortamına uymayan çarpıklıklar içinde bizler de ezilip gidiyoruz işte böylece!
Diğer yandan sahte ehliyet şebekeleri işin bir diğer görünmez yanı.
Eh artık her şeyi kadere bağlamışken ” Allah görünmez kazadan beladan saklasın!” demekten başka yapılacak iş var mıdır?
Ya madencilerimiz için; ”Ölenler acı çekmeden öldüler, güzel öldüler !” sözüne ne buyurursunuz?!
Şaban AKTAŞ
30.05.2010
KIRMIZI IŞIKTA KİM GEÇER? Yazısına Yorum Yap
"KIRMIZI IŞIKTA KİM GEÇER?" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
14 Temmuz 2011 Perşembe 16:31:40
haklı olarak serzenişli bir yazı...sorunlara parmak basmak insanlık adına bir görev elbette....kutlarım sizi...
Şaban Aktaş (Homerotik)
@saban-aktas-homerotik
Teşekkür ederim Gülce...
13 Temmuz 2011 Çarşamba 21:53:47
Hocam malesef daha araba kelimesi geçer geçmez aklına kaza,geride kalanlar,ceza polis gelen bir milletiz.Sürücü olarak ceza yemeden günü kurtarmayı ilke edinmişiz..Hata kimin umrunda kırmızı kimin...
Maden işçilerine gelince..Onlar hep kırmızı.....Selam ve saygımla..
Kemalkarsli tarafından 7/13/2011 10:00:11 PM zamanında düzenlenmiştir.