- 1888 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Hariçten Kaybedenlerin Dağınıklığı / Islık(lar)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
yazmasam olmazdı, anlatmayı denedim...
aynı şarkıya takılı kalmış eski bir plak
bir şairin kaleminden sızan kırgınlıklar
mürekkep ağıtları duyulan
silinmeyen kulak zarından
incinmişlik...bildiğin gibi değiştir şimdi sözlerimi
bildiğin gibi uzaklaş yakınlığımdan
soyun benden arta kalan hiçliğini
biz an olamadık, koptu geleceğimiz
/...güne heyecanla çalan bir kapı sesiyle uyandım, uyku mahmurluğunu atamadan içime sevinç katreleri yağdıran bir ses kulağımda yankılandı.. dünkü keder hüzmelerinden sonra bugün sevinç nurları yağacağını biliyordum zaten... önce buruk buruk baktı hüzünlü gözleriyle, bir el uzatsam paramparça olacakmış gibiydi.. mahsun ve çaresiz bakışları ellerime döküldü vakitsiz.. ben onu dinledim, o beni konuşmadan anlarcasına duydu sanki.. tek söz etmedi, bir şey demedi, neden sonra gamzeleri bir serçe umudu oldu akan günün azizliğine.. zaman durdu, zaman onun soluğuydu, sustu şiiri, hiç başlamadan bitirdi imgelerin gereksiz uğultusunu.. elinde bir kitap, yeşermiş bir dolu tomurcuk ve olağan şüpheli mısralar faili meçhul duyguların katili oldu.. sevmeler uzak, uzak sesler bir rüzgar misafirliğiyle son buldu.../
Kaybetmek kaybetmek değildi hani, kaybetmek herşeyin başlangıç noktasıydı
Kaybetmek oyuna dahil olmak demekti, belki de acınası bir şey...
Kim bilir..
Dağınık bir masa, dağınık bir oda, dağınık duygular, dağınık saçlarım, dağınık sözlerimle geldim, bir limanda bekleyen insanların sabırsızlığıyla hiç gelmeyecek olanı bekliyordum. Beklemek sabrı zorlarken, sabır isyan ederken ve ben gardiyan gibi tepelerine dikilmiş bu ikisinin arasını yapmaya çalışırken, adil olmak zorundaydım sanırım...
Yanlış bir entrikanın içinde baş rol oynayan düşlerimin esaretiyle kendimi azgın sulara attım ve boğulduğumun neden sonra farkına vardım, geç bir zamanda...
Entrikaları sevmiyordum esasen lakin bir şey olsun ve bu garip düzenin kuralsız bir parçası olup kendi yalanlarımı ve kurallarımı kurayım, belki uydurayım istiyordum entrikaya yakın bir dünyada, doğrulardan uzak akıl sargılarıyla, galiba entrikayı seviyordum -çok sonra anlasam da!-. Entrikalar hayatımın ayrıntılarını oluşturuyordu ve ayrıntılarım da hayatımın geri kalan yanını, yani bütünümü... Entrikasız bir dünyada yaşamanın ne anlamı var, yavan ve gösterişli bir dondurma gibi yalaya yalaya sona varıp, bittiğinde ağzında hiç bir tat kalmaması gibi bir şeydi bu.
’Kaybedenler Kulübü’nde bir yalnıza rastladım, o da benim gibi hayata kaybederek başlamıştı ve kaybederek devam ediyordu saçma sapan hayatına, ki kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışıyordu. ’Gel’ dedim, kaybetmek hiç bu kadar haz vermemişti! Kendi kalabalığımızda kaybolalım. Hem kaybetmek neden kaybetmek olsun ki? Kaybedenler belki kazanmıştır bunu kim bilebilir? Kaybetmeden oyunda nasıl yer tutarsın, dibe çökmeden zirveye nasıl ulaşırsın.. Gel seninle kendi kurallarımızı yazalım!
Aslında kaybetmemiştik, bir kulüp adına gönüllü üyelikti bizimkisi. Kaybetmek damarlarımda azgınca tepinen bir zevk gibi şah’dan fışkırmaya olası bir hal edinmişti kendine. Kazanmak gibi takıntılarımız olmadı hiç, kaybetmenin kendisini seviyorduk esasen. Kaybetmek başlı başına bir imparatorluktu. Kendi fermanını kendi yazan, kendi dar boğazına tutuşturan da yine kendisiydi; idamların asaletini . Kaybedecek bir şey yoktur kaybetmişken, hiç bir şey yoktur! Zaten kaybetmişsindir bir şeyleri ve hiç bir şey daha mühim değildir artık kazanamadıklarından fazla..
Bazen asfalt yollardaki zifti düşünürüm, zor olmalıdır toprakla asfaltı bütünleştirmek, taşların üzerinde ve asfaltın sıcak ağırlığının altında ezilmek, belki sürünmek, yok olmak.. tıpkı iki insanın aynı dili konuşup bir türlü anlaşamaması gibi, bazen üzülürüm toprağın kederine... Belki acizliğine...
Başkalarının olmadığı bir dünya düşlemenin, kendi iklimlerinde gezinmenin ve denizlerinde yüzmenin veya boğulmanın kime ne faydası var, zaten faydası olmasın diye uğraşmııyor muydu birileri? Kimse olmasın, kimse duymasın, dokunmasın, gelecek telaşı sarmasın dizlerini, bacakları tutmasın, kimse yardıma gelmesin, elinden tutmasın, bir aman çığlığında şifa gibi koşmasın güvercin elleri kimisinin. Sıradan veya sıradışı olmak kimin umurunda! Kopuk düzen ve kopuk hayatların çaresizliğinde...
Bazen ne geç gelir tende yangın, terde bereket ve atom çekirdeğinin incir kabuğundan küçük nimetleri... Bu dünya bize fazla, artık daha küçük bir yer bulmalıyım düşlerim için... Kova kova umut ve yaşam belirtisi damıtacağım bir kovan bulmalıyım, alabora olmayan gemilerim için..
pire için yorgan yaktığım zamanlarım yok değil
böyleyim, bende anlamış değilim
saçmalamakta üzerime kuş konmaz diyebilirim
galiba bu konuda hayli iyiyim...
her şeyi anlamak zorunda mıyız hayatta
değiliz, bu satırların da anlaşılmak zorunda olmadığı gibi...
ağlasam olmazdı, gülmeyi denedim...
İki bardağınız var, içlerinden biri kırılacak, hangisini seçerdiniz?
...
fulya/temmuz2011
YORUMLAR
Fulya CODAL
hoşgeldin sevgili lisbeth, onur verdin
sanırım haklısın kazanmak kaybetmekle başlıyor evvela..
sevgiler, eyvallah olsun..
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum sevgili Aysu, eksik olma
sevgiyle..
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum sevgili Sema, yerin başka bende biliyorsun
her daim sevgiyle.. varolasın..
Şairin, deftere ilk geldiği günleri hatırlıyorum. O günden bugüne ne kadar yol aldığını ve kendisini ne kadar çok geliştirdiğini/yetiştirdiğini. Hani geriye dönüp baktığında şair ‘’vay bey, ben nerden nereye gelmişim böyle’’ diyebilir rahatlıkla.
Yazıya gelince. Konu seçimi ve anlatım (birkaç eksiklik var, onlarda giderilebilir) güzeldi.
Seçki kurulu arkadaşlara ve yazarına teşekkür ederim
Saygıyla
Fulya CODAL
sağolasın usta, başını yediğim o günleri, sorduğum sorularla senden çaldığım zamanları unutmadım evet, hala acemiyim, ama hakkın büyük üzerimde, desteğin için teşekkür ediyorum.. biliyorum her daim yanımda olduğunu, varolasın..
saygımla, eyvallah usta..
günde görmenin mutluluğu içerisindeyim...
tebrik ediyorum can şairem...
sevgimle...
Fulya CODAL
ayy hüznüm sağolasın...
seni de yeniden görmenin mutluluğu içerisindeyim bende :)
sevgimle..
Fulya CODAL
hoşgeldin saliham.. senin gelmen bile yeter sayfama..
elfida, sardunya..
bende de bir adet elfida ve saksıda fesleğen var, bölüşelim :))
başım gözüm üstüne balım, hoşgeldin..
sevgimle..
Ben nasıl okumamışım bu güzel yazını kendime kızdım şimdi. Harikuladeydi. Güne gelmeye çok yakışmış. Tebrikler canım. Sevgilerimle.
Fulya CODAL
varolasın Ayselciğim, Ankara geceleri sıcak geçiyor biliyorsun, uyutmuyor insanı..
sevgimle..
Aysel AKSÜMER
Fulya CODAL
yazmayı seviyoruz ya ondan :))
evet benim evde güney cephe, hava sıcak, benim tatile az daha var
ama Ankaram Ankaram güzel Ankaram taşına toprağına kurban..
eyvallah canım..
Bekleyip ve beklediğinin gerçek olduğunu görmek güzel bir duygu...
kutladım ablacım:))
hürmetle
Fulya CODAL
desteğin, dostluğun ve yardımların için ben teşekkür ederim aklımın us'suz ve us'lanmaz yanını körüklediğin ve yazma sebebi uyandırdığın için varolasın kardeşim..
eyvallah...
Anlatmayı denemekle başlamaktı belki de herşeyin başlangıç seferi...
Ne çok yakışmış yazın güne can'daşım...
Edebi yansımanın dışiında okuyanı düşünceye sevkeden bir anlatımdı...
Kutladım...
Fulya CODAL
teşekkür ederim Mehtapcığım.. sağolasın, varolasın..
sevgimle..
bir kaç kez okudum can şairem
boynum büküldü... neden ?
bütün bardakları kırmak geldi içimden...
sevgimle...
hep en güzeli ile dokunuyorsun yüreğime...
Fulya CODAL
eyvallah can şairem..
öyle bir yazı işte, sabahlatan, çok kahve ve çokça nikotin bitirten cinsten..
hani hep sorardın ya neredesin diye?
masallardan inşa edilmiş bir kentte,
öteki çocukların içinde kendimi bekliyorum,
ya da kaybettim bulmaya çalışıyorum,
bekledikçe küçülüyorum,
aradıkça kayboluyorum...
ama hergün biraz daha ölecek gibi yoruluyorum...
yorgunluğumu hatırlattınız, yazı için teşekkür mü edeyim sitem mi bilemedim inanın,
olsun ne diyorduk yine de her şeye rağmen...
eyvallah...
inceden inceye dokunmuş ve duygularla aklın bütünlüğü sağlanmış..
iyicene kavramak için yazıyı üç kez okudum (kaybedenler kulübü fliminden hatırladıklarımı da gözlerimin önüne getirdim) ve okudukça da düşündüm...
kendi adıma teşekkür ederim...
saygılarımla....
Fulya CODAL
ben teşekkür ederim, okumaya layık bulduğunuzdan ötürü, hem de 3 kez..
eyvallah.
sevgiyle..
Dünü seçerdim...
Evet evet...bardak demişsiniz ya...iki bardak...dün ve yarına ait iki bardak...
Düne ait olan seçerdim ki..kırıldığı an geriye dönmeler adına hep tereddüt içinde olayım...
Kaybedenlerden olmak ve kaybedenlerin hüznü ile yaşamak...aslında hepimiz kazanma potasında kaybetme acısını çeken insanlarız...
Kimi zaman paramızı...kimi zaman sevdiklerimizi...kimi zaman da sağlığımızı...
Hep kaybetme potasında yuvarlanırken adımlarımız...aslında çok da önemli değildir kaybetmek...En kötüsü...içimizde ki insan sevgisini yitirmek ve de imanımızı...
kaybedenler.........kelimelerin bu kadar çok ona yakışacağını tahmin edememiştim...
Hani derler ya sıkı olmuş...evet...gerçekten sıkı bir yazı olmuş....
Tebrikler ablacım...hürmetle...
Fulya CODAL
ben eski bardağı seçerdim, söyleyim dedim..
eyvallah..
‘’yazmasaydım delirirdim’’
Bu söz size de tanıdık geliyor mu bilmiyorum,ama bana çok tanıdık; ya da durun tanıdık olsaydı bu kadar sevmezdim.Tanımıyorum evet,tanımıyorum.Tanımadıklarımdan,yani güvendiklerimden.
Yazarın girişte,yazmasam olmazdı,demesi kadar yabancı bu alıntıladım söz.
Hatta yazar kadar yabancı. Yazıyor mu,anlatıyor mu tam olarak net değil belki…
Hem yazıyor, hem anlatıyor sanırım.Yazsanız inanmazlar,anlatsanız kanmazlar.Çünkü gerçeğe inanmazlar.Masala inanmamaları gibi.Her şeye rağmen siz yazın inananlar çıkar.
Ve ıslık,kaldırımlarda yürürken,’’Kaybedenler Kulübüne’’ adımızı yazdırdığımız da sığınabileceğimiz tek dostumuzdur aslında.
Doğuştan bizde var olan bir yetenek,konservatuvara gitmeden öğrendiğimiz tek çalgı aleti gibidir.Ne kadar yalnızsan,
ne kadar kaybettiysen o kadar iyi çalarsın.
‘’Islık
Çığlık’’
Sadece bu iki kelime hayatın ne anlama geldiğini anlatmak için yeter.
Yeter ki sevelim.İhanet etmeyen iki dost gibidirler. Karanlıkta seninledirler her zaman,hiç ayrılmazlar,sen kaçsan bile onlar orada kalırlar.
Dolu olan bardağı seçerdim...O suyla arınırdım belki.
...
Düşündüm de, ''içimizdeki kırıklar mı çok ses çıkarır,yoksa dışımızdaki kırıklar mı?''
siz hangi kırıkları tercih ederdiniz?
-Ben kendi bardağımı seçtim-
Yazıya gelince,inanın bu saatte iyi geldi.
Aynı anda hem bizim müezzinin sesi kulaklarıma dokunuyordu,
hem kelimeler dilime dokunuyordu.
Her kaybeden gerçekten kaybeden değildir.Her kazanan da her zaman kazanan değildir.
Kazanan Yalnızdır’’ hepsi o kadar.
Bakın Paulo Coelho ne fısıldamış bizlere:
‘’İnsanlar,dinler ve kabul ederler; çünkü başka bir seçenekleri yoktur.
Süpersınıf dünyaya hükmeder; onların ileri sürdükleri görüşler zekice,sesleri yumuşak,gülümseyişleri ölçülü,ama kararları kesindir.
Ve güç,kimseyle görüşmez,yalnızca kendisiyle görüşür.Ne ki,her şey yitirilmiş değildir.hayal dünyasında
ve gerçek dünyada her zaman bir kahraman vardır.’’ Kazanan Yalnızdır,s. 77 okunmaya değer’’
Şimdi siz hangi Kulüpte yer alıyorsunuz?
Kaybedenler mi yoksa Kazananlar mı?
Ben kaybettim…
‘’entirikanın’’ buna bakılması gerekir: entrika’
Akıcı bir yazı: gerisi yalnızlık
Harun Aktaş tarafından 7/13/2011 11:09:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fulya CODAL
uyarınız için teşekkür ediyorum, varolasınız..
HakkınSesi
Fulya CODAL
hatalarımla varım diyip, düzeltmese miydim acep :)
Harun Aktaş
Bence şuan bizde o yalnızlık.Ya da yolda'dır.