Bir Göç Hikayesi-deneme
BİR GÖÇ HİKAYESİ
Babam henüz yeni ölmüştü. Bitişik bahçe komşumuz Saramet sanıyorum bu ölüm olayına sevinmişti. Bir evin erkeğinin ölmesi ne demek biliyor musunuz. O evin mutsuzluğu demek. Evde erkek bir güçtü. O güce bir ailenin ihtiyacı vardı. Çünkü bu ölümden geriye sahipsiz bir aile kalmıştı. Aileye sahip çıkacak tek kişi vardı oda bu ailenin yanında değildi. Yani öksüz kalan çocukların dayısı. Dayı Ankara’da hem okuyor, hem de çalışıyordu.
Saramedin korkusundan büyük annemin (anneannemin) gözüne uyku girmiyordu geceleri. Birazdan kapı çalacak Saramet canımıza malımıza zarar verecek kuşkusu içindeydi.
Çocukluk yıllarımda bunun bilincinde değildim. yedi yaşında bir çocuktum. Annem çok genç yaşta dul kalmıştı.Bilhassa Anneannem, annem bizlere kol kanat geriyordu. Yanı başımızdaki bahçe komşumuzun annem ve bizler hakkındaki düşüncelerini ve olacakları en iyi ve sağlıklı bir şekilde düşünen büyük annemdi. Geceleri gözüne uyku girmeyişinin taşıdığı endişesini bahçe evleri bizden çok uzak olsa da oturmaya gittiğimiz ‘Topal Ali abi’ ismindeki akrabamıza da söylemişti. Ali abi:
“sen telaşlanma Raife hala ben her gün size uğrarım” dediğinde annesi de oğlunun bizi yalnız bırakmayacağını, oğlum unutsa bile ben “git Rafya halana bir bak da gel” derim dediğini hayal meyal hatırlıyorum.
Bilhassa bu sahiplenmeyle büyük annemin yüreğine su serpilmişti. Bizler böyle bir korkunun ve endişenin içindeyken, birileri yani Saramet bize gelmenin hesaplarını yapıyordu. Bilse ki ‘Ali abi’ bizi koruyup, kollayacak onu bir dağ başında öldürür, ölüsü kim vurdu ya giderdi.
Bilhassa bizimle iyi iletişim içinde olanlara sırf söylenenler bize iletilsin diye güya yardım etmek ve sahiplenmek açısından
“o dört çocuğa babasızlık çektirir miyim ben. Anasını ben alırım, iki kızı da yetişince ve zamanı gelince benim oğlanlar alır. İki erkek çocuğu da malımıza sahip çıkarlar, çobanlarımız olur, mallarımızın bekçiliğini, mahsullerimizin ırgatlığını yaparlar” demişti. işte bu sözler kulaktan kulağa söylenip büyük aneminde kulağına gelmiş olmalı ki annem bahçe komşumuz Ali ağabeye bu yüzden bir defa daha gidip konuşma gereği duymuştu. Ayrıca Ankara ya göç etme fikrini de ilk defa Ali ağabeye anlatıp bir danışacak bakalım akrabamız ne diyecekti. Korku içinde geçirdiğimiz birkaç geceden sonra gene bir gün bir akşam Ali ağabeylere gittik durumu büyük annem anlattı Ali abide “Dur bahak şu anda Saramedin bir rahatsızlık verdiği yok. Hala Ankara’ya gitmenizi, o zaman bi daha konuşuruz” dedi ve gece geç yarısı bizi evimize kadar getirip, o tekrar evine dönmüştü.
Ali ağabeylere gidişimizden birkaç gün sonra bir gün akşam üzeri geç vakitlerde dış kapımız hızlı hızlı çalınmıştı. Bu hayırlı bir çalış değildi. Topal Ali abi olsa aşağıdan seslenirdi “hala benim Ali” derdi. Hızlı ve olanca kuvvetiyle kapı rezlesi vuruluyordu.
Hacamatın aklında söylemek istedikleri bir şeyler vardı. Gece geç vakit gelmeliydi ki çoluk çocuk uyumuş olsun, demek istediklerini Rayıfa kadına anlatsın ve hatta razılığı varsa bir ikide Sıdıkayı sıkıştırsındı.
Sık sık ve kuvvetli kapı çalınmasından büyük annemin kalbi küt küt atmaya başlamıştı.
“Boyu devrilisice Saramet bu” diye aklından geçirdi. “Gecenin bu sahatinde birilerinin evine gitmenin yakışık almadığını bilmez mi bu adam neye çalar bu sahatte kapıyı” diye söylenerek açtığında korktuğu başına gelmişti. Korktuğunu ve çekindiğini belli etmeden
“oooo saramet senmiydin bende yabancı birisi sandım da aha bu kalası vuracaktım kafasına” deyip elindeki bir tahta paçasını yere koydu. Girişteki koca avluda bir iki büyük baş hayvanla birlikte davar olduğundan hayvan dışgısı kokularının arasından bir üst kata çıktılar. İki yere asılmış lamba ışığının titrek yansımaları arasında Saramedin başının gölgesi duvara aksedip dalgalanıyordu.
Raife annem aşağıya inerken götürdüğü feneri gene evde aydınlık yapsın diye duvara çakılmış bir çiviye astı. Kapının o sarsıcı tak takları vururken büyük annem, annemi bir odaya kapatmış, üzerinden de kilitlemişti. Sorsa “biraz rahatsızda erkenden yattı” diye söyleyecekti. Ama kendisinin yanında kendisine güç kuvvet olacak birinin olması gerekmez miydi. Bunu düşünerek ablamı uyandırmış
“sen benim gücümsün kuvvetim sin” demişti. “İşte yüce Rabbim bu torunumdan medet umuyorum sen torunlarımı ve kızımı bu adamın şerrinden koru” demiş ve ilk defa birkaç gün evvel gittiği ve hiçbir zaman kendilerini yalnız bırakmayacak akrabaları Topal Ali gelmişti aklına. Oysa Ali abide o gün kendilerini yoklamaya gelmiş “Rayıf hala bi isteğin varmı” demişti. Rayıfa kadında “yok Allah seni başımızdan eksik etmesin” diye de duada bulunmuş ve Ali abi biraz oturduktan sonra gitmişti. Aynı günün geç vaktinde tekrar bir daha yoklamaya gelmesi bir mucizeydi. Saramed büyük annesinin yanından ayrılmayan torunu Emine nin uyumamasına kızarak Rayıfa gadına:
“bu kız bu saata gadar durumu canım uyut get sabiyi. Hadi Sıdıkayı da uyandır da gel bir iki laflarız” dedi. Büyük annem onun rahatsızlanıp erkenden yattığını söyledi. “Neyi varmış de bahak bizim bi yardımımız dokunursa söle be Rafya gadın size sahap çıkmayacazda kime sahap çıkacaz. Aha bu çocuklar Memet ağadan bize emanet. Ben onları gözümün içi gibi baharım. De git uyandır hele Sıddıkayı onun yanında gonuşak bahak ne diyo” diye üsteledikçe büyük annem duymamazlıktan geliyordu.
Saramet Kaleciğin haracını yiyen onun bunun malında gözü olan, döşünde çifte fişeklik sırtına asılmış tüfeğiyle dağ bayır dolaşan, kimi yerde kendisine karşı çıkanları öldüren ve ölenlerin kim vurdu ya gittiği bir ortamda dolaşan bir eşkıya. Halkı canından bezdirmiş kendisinden korkan kişilere yalancı şahitlik yaptırarak haksız yere birçok kişilerin mallarını elinden almış bir kişi. Yani geçim kaynağı buydu. Millet askerliğini vatan için yaparken o aynı zamanda asker kaçağı idi.
Büyük annem Saramede “karnın açmı?” diye sordu. O da “tokum” dedi. Büyük annem çay yaptı ikram etti. Sırf Sıdıkayı aklına getirmemesi içinde Saramet’i lafa tutarak dağdan, bayırdan ona bir şeyler anlattırmanın peşindeydi. Belki saat geç olmuş derde kalkardı. Ama ne mümkün hala
“sizin bir erkeğe ihtiyacınız var. Gecenin bu saatinde galaçayına gidip bahçanızın arkına suyu çevirebilir misin? Rafya gadın hep bunları rahmatlı Memet yapardı. Bunlar erkek işi. Aha davarı güdecek yaşta mı çocuklar. Bizim çocuklar ne güne duruyor. Sana baharık Sıdıkaya’da sahap çıkarık ben kararımı verdim hele sabaha kadar bi oturak bi düşünekte sizi bizim eve taşırız.”
Raife anam sıkımı olmaz diyecek Sarıamada. İçinden
“Allhım sen bana bir kurtuluş ver. Allahım sen her şeye kadirsin” diyor, çaktırmıyordu ama gözünün yaşı içine akıyordu. İkide bir medet umduğu torununun uyumaması için arasıra çimdikliyordu onu. Gecenin belki üçüydü. Hele bu günü bir atlatsın durmayacaktı buralarda. Oğluna haber salıp Ankara’ya göçeceklerdi. “Çevremdeki ırz düşmanlarının elinden kızımı torunlarımı kurtar yarabbim” diye içinden sürekli, dualar ediyordu.
Saramet ara sıra köstekli saatini cebinden çıkararak saate baksa da gitmeye hiç niyeti yoktu. Nasıl olsa sabah olunca Sıdıka da uyanırdı. Hep beraber kendi evlerine giderlerdi.
Samiye oğlu Topal Aliye Raife halayı sormuş Alide “gayet iyiler sana selamı var sağlığımıza duacılar” demişti. Ama Samiye gece bir rüya görmüş destur çekerek uyanmış oğlu Aliyi uyandırmıştı.
“Ali doğru Rayfe halana git onları şu anda sıkıntıda gördüm rüyamda” demiş. Alide:
“Ana daha bugün gittim ya. Sana selamını getirdim gecenin bu saatinde ne gelecek başlarına canım” dese de Anasının ısrarıyla Ali giyinir Rayfe halasının evlerinin yolunu tutar. Ali çok ileriden Rayfe halasının evinin ışığını yanık görünce “bu saate kadar yatmamışlar demek ki” diye içinden geçirir. Geldiğini haber vermek içinde sesli bir türkü tutturur.
İşte bu çaresizlikte derinden derine bir türkü sesi duyulmaya başlandı. Git gide yükselen ve yakınlaşan ses sanki Rayıfa halanın evine doğru geliyordu. Ve ses kesilip te alttaki avlunun kapısı vurulmaya başladığında büyük annem rahat bir nefes almıştı. Bu Topal Aliydi. Tanrıya yakarışları duyulmuştu sanki. Saramet huzursuzlaşmıştı
“kimmiş canım gecenin bu sahatinde kapıyı çalan” dedi. Rayfe gadın
“Topal Alidir bizi gecenin bu saatlerinde bile gontrole gelir” dedi. İçindende
“Çok şükür Yarabbim” dedi. Büyük annemin elinde fener gelen misafir Topal Aliyle yukarı çıktığında Sarameti görüp
“ooooo ağamda buradaymış. Senin burada olduğunu bilseydim ağam ben uğramazdım nede olsa Rayıfhalaya sahap çıkmamız gerek” dedi Saramet
“gecenin geç saatinde nereden böööle” diye sordu Alide:
“bahçalara çaydan su çevirdim ne yapah ağam meyveler çağlada. Oturup yer minderine biraz Sarametle konuştular. Sonrada Ali Rayife halasına:
“hala sabaha az bi zaman kaldı, anam çok özlemiş seni ille Raife halanı getir diyo ne dersin” dediğinde Büyük annem:
“olur sabah çorbasını içelim de öyle gidelim” dedi.
Saramat baktı ki işler beklediği gibi değil kendi içinden bu işi başka zaman hallederiz diye düşünmüş olacak ki
“hadi bana eyvallah vakitte epey olmuş” diyerek kalktı. Ali ağabeyle Büyük annem Saramatı yolculadılar. Büyük annem ve bizler artık Ali abi gilin evinde misafirdik. Büyük annemin isteğiyle Ankara’ da ki oğlu Hakkı’ya kendilerini Ankara’ya en kısa zamanda götürmesi için Bir kamyon tutarak gel diye Ali ağabeye mektup yazdırdı. Dayım Ankara’dan gelene kadar Ali ağabeyler sağ olsunlar bizi misafir ettiler. Aradan Bir aya yakın bir zaman geçti bir gün sabah dayım 15 tonluk bir kamyonla çıkageldi. Tüm eşyalar yüklendi. Mahsuller ekili tarlalarında, sebzeler bahçede kimi yaprağa, kimi çiçeğe durmuş. Ağaçların meyveleri çağlaya dönmüş, öylece bırakıp, bir daha geri dönmemecesine Ankara’ya göç etmiştik.
Kiraya tutulmuş bir gecekonduda dayımın himayesinde yeni bir hayata başladık.
Ahmet Canbaba
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.