- 1073 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şizofrenmiş Pezevenk (2)
****
Her gece el ayak çekildikten sonra geliyor hep.!
Ben uykuda iken.!
Sessizce odanın kapısını açtığı kesin, geldiğini anlayamıyorum...
Derin uykuda iken hani rûya ile gerçek arası olur ya insan, işte tam o sırada, önce yumuşacık avuçlarını hissediyorum saçlarımda, sonra, aynı avuçlar yavaşça yanaklarımda geziniyor ve bu arada nefesi yüzüme doğru gittikçe yaklaşıyor. Sıcacık nefesini
hissedebiliyorum...
Teni; Hani mor renkli olup üzüme benzeyen, ağaçlarda baharda açan çiçekler varya, işte onlar gibi kokuyor.
O’nu görmek istiyorum ...
Uyanmak istiyorum.. Kendi kendime uyanamıyorum...
Bir süre sonra iki eliyle beni omuzlarımdan şiddetli bir şekilde silkeliyor;
" Hadi kalk..! hadi kalk..! Namaza geç kalıyoruz.!"
Korku dolu bakışlarla birden uyanıyorum...
Yatağımın yanı başında "yüzünü iyi seçemediğim, üzerinde zaman tünelini aşarak gelmiş izlenimi yaratan kıyafetleri ile dim dik duran bir adam görünce", kalbim hızla çarpmaya başlıyor. Son bir cesaretle korktuğumu belli etmemeye çalışırken, titrek bir sesle soruyorum;
" Kimsin sen.? "
" Boş ver şimdi kim olduğumu, hemen abdest al namaza geç kaldık" diyor.
Gizli bir güç beni hiç tanımadığım bu adamının söylediği her şeye harfiyen itaat etmemi sağlıyor. Artık soru sormuyorum...Abdest alırken,yüreğim hala çocukken yuvasından düşüp, ellerimle yuvasına koyduğum, o serçe yavrusunun yüreği gibi çarpıyor...
Artık hazırım...
Beni dış kapının tam önünde arkası dönük bir şekilde bekliyor. Tam yanına geldiğimde bir adım önümde hızlıca yürümeye başlıyor...
Hava henüz karanlık...
Hafifçe esen rüzgarla titreşen ağaç yapraklarının çıkardığı senfoniye, uzak ormanlardaki çakal sesleri eşlik ediyor...Yokuşu bitirip, köşeden sağa dönüyoruz...
Az ileride, sokak lambasının dibinde elinde asası ile yaşlı bir adam bizi bekliyor... Onun kıyafetleri daha bir eski... Üzerinde vücudunun tamamını örten bir şal var. Sandaletleri dikkatimi çekiyor... Tek bir kelime etmeden O’ da bize katılıyor.
Yürüyoruz...
İşte geldik...
Camii girişinde alalacele topuklarının üzerine bastığım ayakabılarımı çıkartıyorum... Onlar, sandaletlerini özen içerisinde çıkartarak, yine özen içerisinde yerde duran bir çift sandaletin yanına sıralı bir şekilde koyuyorlar... Sanırım bizden önce gelen birisi daha var.
İçeriye giriyoruz...
İçeride bizi, elleri ve ayakları kan içerisinde, alnında çepeçevre dikenli tellerle çevrili, sevkat dolu bakışlarıyla bana tanıdık gelen biri karşılıyor...
Hafızamı zorluyorum...
Aman allahım...! Bu...Bu..!
Ya diğer ikisi...?
Yoksa...Yoksa...?
Olamaz...!
Beni uyandıran adama saygılı bir tonla;
"Hoş geldiniz efendimiz" diyor.
“Hoş bulduk aziz Meryem’in oğlu Jesus.”
Beni uyandıran adam en önde, biz o’nun arkasında saf tutup namaza duruyoruz...
****
" Tamam tamam.! Yeter bu kadar. “
“ Peki evladım sen bunları yaşadın mı gerçekten?"
" Hani bana ekmek arası döner alacaktınız"? Almazsanız var ya yakarım sizi vallahi...!"
" Hocam... Bu adamı ben tanıyorum.! Şizofren hocam bu...Alt mahallenin camiisi’nde görmüştüm.."
" Ne diyorsun efendi sen ? "
" Vallahi hocam bu adam deli... Sallıyor... Geçen gün manavı bıçakla kovalıyordu. Karpuzları canlı canlı kesip kanını akıttığı için. Karpuzlar güya ağlıyormuş..."
" Hüseyin oğlum.! Alın bu adamı camii’den dışarı.
" Bir ekmek arası döner bir de ayran söyleyin".
"Şizofrenmiş pezevenk!"...
ahad karacan...
YORUMLAR
" Hüseyin oğlum.! Alın bu adamı camii’den dışarı.
Bir ekmek arası döner bir de ayran söyleyin".
...
Belâdan kaçmanın en kestirme yolu...
Acaba kaç tane var memlekette; açıkça deliliğe vurduran ender de ya göze çarpmayan onbinlerce...
Lafonten'in dediği gibi'' Her dalkavuk bir alığın sırtından geçiniyor.'' Bu da farklı bir sosyal şizofreni biçimi...