- 1069 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Farklı Dinde, Farklı Ulusta, Farklı Dilde Aynı Olan: “Aşk”
Sözcükler bir “hoşça kal”ı söyleyebildiği kadar bir “seni seviyorum” da taşır içinde. Titreşir harfler kendi büyüsüyle, can çekişir. Her şey farklıdır yeryüzünde; yüz güzellikleri bile farklı farklıdır insanların.
Hayatımıza giren herkesin farklı sebepleri vardır gönlümüzde taht kurmalarının, sonraki zamanlarda nefretimizi sahiplenmelerinde de olduğu gibi. Her yeni bakış başka bir anlam taşır gözbebeklerimizde. Ayrılığın bir gün sonrasındaki o hüzün ve kırılmışlık kadar azizdir vuslatın arifesi. Zor aşkların, kavuşamamaların en can alıcı noktası birbirine yalnızca iki kişinin anlayabileceği bir bağla bağlı olmaları ve o bağ sayesinde ayakta kalmalarıdır. Bilimin açıklayamadığı o bilinmezlikteki en büyük sır ayrı kalmanın verdiği müthiş haz ve acıdır. Yaşam kaynağıdır şairlerin; suyudur, ekmeğidir. Kimi zaman da o dönemin en zor şartlarında bile bir parça ekmeği bir tutam tuza bandırıp yemektedir onun lezzetli, eşi bulunmazlığı…
“ Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp
Banıp yer gibi” dediği gibi Nazım Hikmet’in.
Hayatın sonu ile başı bellidir yazılı romanlarda. Beklenmedik sonlar vardır masallarda, olağanüstü hal ilan edercesine kaptırıveririz kendimizi esaretine son nasıl biterse bitsin kimsenin anlayamadığı bir hayret ünlemi sığışır her konuşmamıza. Bir takdir alkışı kopar ardından. Ve nihayetinde bitişi olmayan hayaller ilişir hücrelerimize. Hiç bizimle olamayacak insana dair olsa da hayallerimiz onu vazgeçilmez kılandır uzaklığı, ulaşılmazlığı. Bizim olamayacağını bilsek de yaşantımıza umut ekendir hayallerimiz. Vazgeçilmez oluruz birileri için de. O hep gizli kalacak olan belki de. Çekimser yüreklere yerleştiysek eğer bir o kadar uzun sürer farkındalık. Bir o kadar çabuk gelir kopuşlar. Bir o kadar çabuk kapılırız rehavetine yalnızlığın ve bir o kadar alışırız yalnızlığımıza. Bir süre yeni birlikteliklere saygı duyan bireyler olsak da en ufak bir kıvılcımda atarız ilk adımı önden geriye. Sobe olmamak için aşka. Yanmaktan korkarız çünkü. Yanılmaktan korkarız kendi doğrularımızda.
Bir çocuk Asya’da doğsa çocuktur, Avustralya’da da. Bir insan Türkçe konuşsa da insandır Japonca da. Aynı dünyada oldukça birdir insanın kimliği. İyilikte, kötülükte olduğu gibi aynıdır duyguların hüviyeti.
Kapalı kapıların, büyük düşmanlıkların ırkçılığın faşizme varan boyutları yoktur aşkta. Kalpler bir yola çıkınca beynin sınırlarını zorlamaksızın yerleşirler başka bir kalbe; dil, din farkı gözetmeksizin. Kültürel farklılık büyük bir sorun olsa da azize ilan edilir aşk. Başka zamanlarda büyük bir sorun addedilen bu farklılıklar bir hiç kalır onun gözünde. Ufalır, ufaldıkça kaybolur silueti.
Büyüdür Aşk. En büyük falcıların bile hiçbir muskayla alt edemediği. Kehanetlerin en gerçeği söylenenlerin en sahtesidir. Tensel bir birleşmeden öte iki çift gözün buluşmasıdır sabahın ayazında. Mevsimler günü birlik değişir onun dünyasında. Bugünkü kar erir sabahın güneşiyle baharı getirir çiçeklerin o eşsiz harmanlanmış kokusuyla.
Kördür aşk, göremez. Ne ırk ayırt edebilir ne de renk. Kaybetmiştir görme duyusunu ayrılıkla karşılaştığı günden beri. Ne güzelliği kıstastır yüreğinin ne de gözlerinin rengi. Aşk o gün bugün yolunu göremeyen bir abdalı olmuştur yüreklerin. Hiçbir pusula ibrelerini onun yönünü gösterecek kadar geliştirememiştir, hiçbir ulus engel olamamıştır çocuğunun başka bir dinden başka bir ulusa ait olan bir yüreğe kapılmasını. Evliliklerin birçoğundaki mutsuzlukların aynılıktan, basitlikten olduğunu gözden kaçırırız birçoğumuz. Göremeyiz sadeliklerin, monotonluğun sonunun hep hüsran, hep ayrılık olduğunu…
Sonu hep acı olsa da anlık yaşamalı mutlulukları. Aşkı an içinde anlamalı uçmadan kucağımızdan. Yolcu ettiğimize bir kez daha dönüp bakmalıyız uğurlamadan. Gözlerine bir kez daha bakmalıyız aşkın. Pişman olsak da sonradan bir kazancımız olmalıdır her aşktan. Bencil bir koful gibi büyütmeden yüreğimizi. Yer açmalıyız ona olabildiğince, yarın arkasına bakmadan başını alıp gitse bile.
En amansız savaşlar bile en cesur savaşçıyla görkemleşir. En büyük aşklar sonu kaybediş de olsa cesur âşıkların yapılarıyla örülüdür dört bir taraftan.
Başladı mı bitmez görülür yürek titreten kavuşmalar. Bitti mi düşmeyegörsün rüyalara, sancıları kabuk bağlar, büyür ve bir ur gibi yapışır yakasına ölüm. Kelimeler yetmez cümleleri bitirmeye. Suskunluk bir kısırdöngü içinde dönüp dolaştırır alakasız yollarda.
Dinler farklı olsa da bütün dilekler aynı yolda dilenir yaradandan. Diller farklı olsa da gözler kimi zaman konuşan olur sözcükleri bile geçer bilgeliği. Mesafeler bir ulustan ötekine bir bağ olur yürekler arasında engel kalmaz okyanuslar. Ve hepsinden önemlisi aynı olan bir tek şey vardır dünyada “aşk” ; ne ehlileştiren ne de ehlileşebilen.
Özgür aynı zamanda tutsak. Suskun bir o kadar da çığlık çığlığa. Pişman ve olduğu kadar memnun yaptıklarından. Yalnızdır aşk, kalabalıklar arasında.
Dünya döndükçe yaşayacak ve öldükçe yeni bedenlerde tekrar dirilecek olan. Her zaman her çağda aynı olmuştur aşk. Aynı çılgınlıklar dizginleyememiştir hayranlığını, aynı bedenler yine tutsağı olmuştur onun.
Farklı dillerde söyleyebilirken aşkımızı, farklı zamanları göz ardı ettik hep. Dengimizin arayışı içindeyken kendimizi kaybettik ve yanlış insana aşk dedik. Sonra bir gün amansız bir ayrılık ilişti kapımıza kör olduk. Ve nihayetinde şimdi aşkın romanını yazıyoruz yaşayarak, özetlerini okuyarak anlamaya çalışıyoruz onu.
Farklılıklar hüküm sürse de dünyada, bir tek dünyada yaşatacağız onu, bir tek aynı noktamız olacak bütün dünyalılarla;
Adı “aşk”…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.