- 763 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Fermantal Tereddütler Altında Çocuksu Bir Rüya
Olma! Kafam kadar karışık ve isyankar. Bir seste sen
Olma! İçeride yeterince var.
1) GÖLGESİNDE...
Ucuz Ufuk: Sen ne diyorsun güzel kız? Yaşarken ve severken ölesiye, hiç samimi olabildin mi sanki? Vazgeç derken ve sevişirken uzun uzun... Her nefrete dalışında ve bedenimi ittirdikçe yalnızlığa, gerçekten kurtulabildin mi sevgimden? Yoksa daha fazla mı sarıldın bakmaya doyamadığın kollarıma? Peki, kaç defa görebildin beni? Yine yokum derken ve ben cidden yokken. Söylesene ne buldun bensizlikte beni ararken?
Uyuyan Fatma: Hayır, seni ilgilendirmez hissettiklerim. Sahip olduğum hiçbir şey için hesap vermeye gelmedim buraya. Sandım ki biraz konuşabiliriz. Bağırmak ya da nefret kusmak dışında paylaşacaklarımız vardır, kalmıştır bir yerlerde muhakkak.
Ucuz Ufuk: Ama kalmamış diyeceksin değil mi? Öyle ya, bu da senin tarzın. Hep bunlarla övünmez misin zaten? Ne yazık ki sana acımaktan ziyade bir şey yapmaya halim kalmadı. Eskiden olsa... Evet, o zamanlar farklıydı. Çiğ bir sevda düşmüştü kalbime. Üzerimde garip bir turnusol hafifliği, sevgi pelerini bitişiğinde... Belki nefretini kuvvetlendirme çalışmalarına yardımcı olabilirdim. Ne bileyim işte? Bir kaç kırıcı söz gibi. Yalan bile olsa işe yarardı.
Uyuyan Fatma: Hayır. İsyanım bu tatsızlığına ve pes edişindeki soysuzluğa aslında. Kime ait olduğunu unutmuş gibisin. Ve kime neler borçlu olduğunu. Neyin içindesin hiç sordun mu kendine? Sana öfkeni kusabilmen için bu hayatı veren kim? Ve senin mutsuzluktan doğan ihanetin. Kimin ellerinde? Ödeyebilecek misin peki? Bu kadar çok ve art arda yaşanan maceradan sonra üstelik. Söyle bakalım, kabaran hesabını nasıl ödeyeceksin? Bulaşıkları ben yıkadım, unutma. Sana pek bir şey kalmadı, dikkatle çevir gözlerini soyunurken aymazlığa.
Ucuz Ufuk: Şeker sudan, mum ateşten, akrep yelkovandan korkar da korkar. O yüzden değil midir bu amansız kaçış? Ve elbette şu mübarek toprağa olan yakarış. Al beni korkularımdan. Üzerimde geniş kesim bir elbise, topraktan. Kimi inanmak için yalandan, kimi de kaçmak için tüm doğrulardan. Ağlar da ağlar. O yüzden değil midir bu gönüllü kabulleniş? Şimdi ben bir kerecik kaçmışım çok mu? Haydi al beni bütün korkularımdan.
Uyuyan Fatma: Sen yolunu tutmuşsun belli. Kendini atamadığından dışarı, arkan sıra sürükleyeceksin ölüme bizleri. Ancak bir yudum da olsa şans yok mu? Bir defacık bak etrafına. Bak ta gör. İnsanlar koşuyor, hem de her biri farklı yere, tamamen farklı heyecanlar barındırarak. O halde?
Ucuz Ufuk: Yok. Başarılarımın gazı kaçmış. Sevgilerimin dibi tutmuş. Sen söyle yer misin? Yoksa içer misin? İkisi de artık tadından yoksun. Dolayısıyla açız.
Uyuyan Fatma: Mademki açız, seçme şansımız da yok demektir. Ne varsa önümüzde yemeye ve içmeye mahkumuz. Yok, ben büyük burunluyum diyorsan başka. O halde tazele. Kökü sende olduğuna göre... En yenisini de koyabilirsin önümüze.
Ucuz Ufuk: Ah şu hayat! Keşke dediğin gibi olsa her şey! Benim de kullanma tarihim geçmiş. Ne çıkarsam bayat olacak sahibi gibi. Dile kolay, tam yirmi beş sene. Ne taze kalabilir ki?
Uyuyan Fatma: Çok şey, hem de pek çok.
Ucuz Ufuk: İlk beş istemsiz, ikinci beş bilinçsiz, üçüncü beş akılsız, dördüncü beş renksiz, beşincisi ise sensiz ve eder yirmi beş. Hep bir dahaki sefere ancak farksız olacak elli de. Yine sevgisiz ve bir de güçsüz olacak, bu defa daha bir sensiz.
Uyuyan Fatma: Peki bu kararla birlikte kaç sene?
Ucuz Ufuk: En fazla üç sene. Hani bir açar bir kapar ya gözlerini insan. İşte tam da o kadarmış gibi gelecek hepsi. Aslında diyorum ki keşke hiç okumasaydım. Okumak yerine gariban bir ustaya çırak olsaydım. O zaman daha az bilir, daha az düşünürdüm. Ve muhtemelen şu an evleneceğim güzel kızın hayalinden başka bir şey geçmezdi aklımdan. Halbuki şimdi dönüş yok geriye. Siz olmasanız kararımı daha çok sahiplenirdim. Tam üç yıldır beklemek, Tanrıdan merhamet beklemek yerine, çoktan uyardım kararıma.
Uyuyan Fatma: Ağzınla itiraf ediyorsun üç sene diye. Üç sene nedir ki? Hangi üç senelik okuldan çıktığında hazır olabiliyorsun ki hayata? Onu kabullenmeye? Üç senede ne öğrendin ki? Bir karar vermek için tecrübe gerek, üç yıllık bilgiden çok daha fazlası. Onun içinde en az otuz yıl yaşamak, yaşayabilmek gerek. Ancak sonradan öğrendiklerini sorgulayabilirsin, yaşarken değil. Gitmek mi kalmak mı? Yorum yapmak gerçekten zor ve henüz erken.
Ucuz Ufuk: Otuz yıl daha öyle mi? Aman Tanrım! Kulaklarım neler duyuyor böyle? Yoksa geriye yirmi yedi mi kaldı? Ne eder toplasak, elli iki yıl mı biçtin bana? Yani benden iki fazla...
Uyuyan Fatma: Hesaptan hesaba değişir tabi. Ben ruhunu kastediyorum. Yoksa et ve kemik ne kadar dayanır onu bilemem elbette.
Ucuz Ufuk: O ruh kime ait belli değil. Ödünç hayatımın kiracısı sadece.
Uyuyan Fatma: Belki de. Sen öyle diyorsan itiraz edemem. Acaba et ve kemik gibi yaratılmış mıdır? Yoksa meçhulden kanatlanıp konmuş mudur annenin karnına? Ne olursa olsun, senin ve daima senin kalacak. Tabi sana benzemek onun da suçu değil.
Ucuz Ufuk: Öbür dünyada beni temsil edecek iyi niyetli bir peri, ya da gidip ardında bırakacak bu değersizleri. Kim hakkımı savunacak peki? Beynime hayat veren irade mi? Yoksa o mu dile gelip konuşacak?
Uyuyan Fatma: Nafile yakışıklı. Bu ikilem seni bitirir ama hiç kimseyi geri getirir. İyisi mi sen de uyu, benim gibi biraz.
Ucuz Ufuk: İstesem de uyuyamam ki. O en hafif yanım gelir aklıma, alır başımı giderim uzaklara. Kuş olur uçarım sonra ve tuhaf bir bakışla hayata, belki derim ebediyetle elveda.
Uyuyan Fatma: Bir tek cahiller derman bulurmuş, bir de aşıklar. Ben taşları çok oldu koyalı. Gelene de gidene de eyvallah. İki ağaç arasında artık ne kadarcık yol varsa. Ölmekte parayla, bir de derman bulanlara. Vah ki vah yolsuzlara!
Ucuz Ufuk: Ben beyazlar içinde kendine fazla güvenerek, sen ise maviden çalıp yeşil gövdeden damlayarak, salındık ve mutlu olduk aşktan kaçarak. Ben çabucak kir tuttum hayallerini kırarak, sen ise hep masum ve huzurlu kalarak, olduğun yerde bir o yana bir bu yana bakarak. Önceleri kolaydı ama şimdi zorlanarak.
2) SADECE BİR GARİP YOLCU...
Esasen Mustafa: Heey, işleyemediğim günah! Olduğun yerde dur, kaçma benden, henüz utanmıyorum senden.
Ucuz Ufuk: Sende kimsin? Hangi sıfatla işittiğim bir sessin?
Esasen Mustafa: Ben mi? Ben dostuyum tüm dostların. Öğrenmektir maksadım.
Ucuz Ufuk: Söyle yabancı, merak ettiğin neyin fiyatı? Bilmelisin ki satacak bir şeyim yok sana, ecelinle dolu bir bardaktan başka.
Esasen Mustafa: Oysa bende düşünmüştüm ki... Her şeyin elbet vardır bir ücreti. Kızdırmaktansa seni, anlamak istiyorum paha biçilmez kalbini.
Ucuz Ufuk: Ben soğuktan böyle titrerken, sende geldiğin yere git erken erken...
Esasen Mustafa: Etim senden sıcak olsa da, yüreğim senin kadar soğuk, inan bana.
Uyuyan Fatma: Yeter, bırak artık bizimle yürümeyi. Sözcüklerin olamaz hiç bir şeyin ücreti.
Esasen Mustafa: Pekala. Tamam. Kelimeler yetmezse, yazılı kağıtlar kalbinizi ölçse. Söyleyin öyleyse dostluğunuz kaç para? Kaldığım yerden bakıyorum hayata, sizde karar verin kaç defa? Ben ya da ceza.
Uyuyan Fatma: Madem öyle, sen söyle etinin bedelini eğer ki satılıksa değeri.
Esasen Mustafa: Ne kadar basit bir düşünce ve ne de anlamsız bir heves! Kim bilir belki de bedava. Kesin alın istediğiniz kaç gramsa, onu kazanmak en kolay şey nasıl olsa!
Ucuz Ufuk: Söyler misiniz o zaman kaça, ekmek arası olan, yanında bir demet gururla?
Esasen Mustafa: Sen yalnızlığından nasıl vazgeçiyorsan, bende verebilirim arzu ettiğini aynı koşullarla.
Ucuz Ufuk: Bak işte o zaman haklı olabilirsin. Kalbinizle aynıysa sözcükleriniz, söyler misiniz nedir isminiz?
Esasen Mustafa: Esasen düşünmüştüm bunu ama hatırlayamıyorum şu anda. Adım yoktu galiba. Tek bildiğim, önümde yollar var yürümem gereken. Kalbimse bir ok, sürünerek gidiyor hedefine istemeden.
Uyuyan Fatma: Yerin yurdun da mı yok? Yoksa karnın gibi onlarda mı tok? Nerden geldi yine bu düşünce? Tesir etti şu zavallı kalbime.
Esasen Mustafa: Sizler gibi lamekanım bu dünyada. Sahip olamadığım asıl şey, memleket, bana çok uzakta. Bu yüzden ait olamayacağım hiçbir toprak parçasına. Ve tıkılıp bu kafatasına, bende ilerleyeceğim düşüncelerin ardı sıra.
Ucuz Ufuk: İlahi bir tuhaflık var anlatımında. Sanki bana hem çok yakın hem de çok uzakta. Galiba az önce elimle ittiğim aslen ikinci kişiliğim.
Uyuyan Fatma: Ben düşmek üzereyim bu kahrolası aldanışa. Sana karşı olduğum kadar gaddar duramıyorum karşısında.
Ucuz Ufuk: Yalan söylemek kadar, günahlarımsa bir alay. Memnunum artık seni tanıdığıma her ne kadar dostum olmayacaksan da.
Esasen Mustafa: O halde bundan sonra çok karşılaşacağız manayla. Ne size ne de bana kurtuluş, bir meçhulde dolanıp duruş ve önümüz hep yokuş. Çıkabilecek misiniz peki? Denizler dağlar aşarak, nice patikalar geçerek bir yerlere çıkacak mısınız?
Ucuz Ufuk: Benim hiçbir yere gitmeye niyetim yok. Tek derdim zaman, o isterse rüzgara karşı olur saman. Ancak o biraz farklı, sözden apayrı, uzaklaşıp duruyor belki de uyar sana.
Uyuyan Fatma: Kimseye uyacak değilim. Şimdilik ilk karşılaşmamız böyle biter. Zaten yerde hayat hep böyle gider. Kah altında suyun kah da üzerinde bulutun. Görüşürüz yine, belki bambaşka bir siluette.
Esasen Mustafa: Yok olmayacağız, merak etmeyin. Yürümesek de, buralardan kaçıp uzaklaşamasak ta yıkılmış şehrin eski yüzünde yine var olacağız. Ve ille de hatırlayacağız bir şeylerimizi. İnsan insan oldukça ve yaşadıkça biz hep beraber olacağız aslında. Çoğalacağız farkında olmadan düşüncelerimizle… Hayallerimizle… İşte asıl bundan kaçış yok ancak mutlaka bir noktada buluşacağız. Cesur insanlar var olmaya devam ettikçe...
Ucuz Ufuk: Peki mecbur muyuz buna? Üç kuruşluk adamlar kral oldu, biz hep aynı yerde. Beş olsak, on olsak ne fayda? Sonuçta hep bir kafanın içinde, aynı fikirde, mahkum ölesiye. Acımazlar mı bize? Bir hayat nasıl bitiyor diye...
Uyuyan Fatma: Evet, az önce bir yıldız kaydı belki. Fakat bizden birinin değildi. Hala bir ihtimalin peşine düşebilecek kadar saplantılıyız. Şükürler olsun bunun için. Demek ki insanız, hala bir insanın içinde atıyor kalbimiz.
Esasen Mustafa: Umut yazıldığından da uzundur esasen. O kadar ki bazen bir ömür sürebilir bitiş çizgisine ulaşmak. En son mürekkep darbesine dokunabilmek için nice sevdalardan geçilir, epey aşina yoldan dönülür. Sonra da yalanmış meğer dersin ve hikayen oracıkta can verir ömrünü teslim ederek. Orada kalıverir yol öylece. Leşinin kaldırılmasını bekler sonra. Çünkü mutlaka biri daha geçecektir oradan.
Uyuyan Fatma: Biz olabilir miyiz? Bir kez düşünün. Neden çıkmayalım ki en tepe noktaya? Fırsat gelir, biz cesur olalım yeter.
Ucuz Ufuk: Bilmiyorum. Öylesine bilmiyorum ki… Bileceğim bir iş değil zaten. Ben yokum, yok olmaya devam edeceğim zaten. Siz ışıl ışıl bakmaktan vazgeçince bana haber verin. Ne zaman doğru şıkkı yuvarlak içine alırsanız, o zaman gelirim sizinle. Gerisi boş.
Uyuyan Fatma: İşte yine başlıyoruz. Hiç unutmayacaksın belli oldu. Tıpkı bir dua gibi. Sayıkla ve kalbinde taşımaya devam et. Ancak bil ki ben asla gelmeyeceğim seninle.
Ucuz Ufuk: Bir yere gittiğim yok ki. Bende buralardayım ne yazık ki. Lakin bir gün toprağını kusacak çiçekler. İşte o günü bekliyorum. O gün benim baharım. Ve sizde siz olmayacaksınız o zaman. Benim gibi.
Esasen Mustafa: O halde bilene mani olmayayım. Biraz acıktım şimdi ve haliyle birazda yorgunum. Kestiremeyen olarak gidiyorum şimdi. Ama mutlaka döneceğim. O vakte kadar...
Not: Bu yazı edebiyat sitesi ve izedebiyat sitelerinde yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Ucuz Ufuk karakteri özellikle çok etkiledi beni.
Ne muhatabıyla özdeşleşen, ne fikrini benimseyen ne de kötü sonuçlardan korkarak itaat etme durumu var.
Aykırı, Muhalif , sağlam çok sağlam bir kişilik.Sürüye uymayan.İnandığını sonuna kadar savunup bunun doğruluğuna çabalarken kendinide bu ispat etme eyleminin içinde bir yere koymaya çalışan.Ama bunu hiç hissettirmeyen.Öyle zekiceki.
Derin bir iç çatışma, iç savaş ... Kendini bulmanın başkasında aranan yolu.Başkasını bu yolda amaç değil araç olarak kullanma yolu.Her ne kadar görünen ve net olarak algılanan bu olsa bile ben buna iten sebebin topluma ya da belli bir bireye uyum sağlama amacını güttüğüne de inanıyorum.Aracı amaç için kullanmak.Amaç ve araç ne kadar yakınlar.Şimdi çözüyorum.Birbirinin içinde eriyik gibi çözümlenen.Evet baştan araç dedim ama ...
Beğeniyle okudum.Gerçekten etkileyici muhteşem bir çalışmaydı.
Teşekkür ederim paylaşarak nasiplenmemizi sağladığınız için.
Saygılarımla.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Emeğinize sağlık
harika bir yazı olmuş cesur insanlar var oldukça insan olduğumuzu anlayacağız bir defa okudum bir defa daha okuyacağım
tebrikler
Umut Kaygısız
İnsanı düşünmeye sevk eden, ruhumuzun derinliklerinde cevapsız kalmış soru işaretlerine bir kez daha cevap aramak üzere başa döndüren sürükleyici ve bir o kadar hoş ve emek verilmiş bir yazıydı. Okumaktan büyük haz aldım. Kutluyorum güzel kaleminizi. Saygılarımla.