- 1755 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KODAMAN GELDİĞİNDE OOOOOOO, GARİBAN GELDİĞİNDE IIIIIII
KODAMAN GELDİĞİNDE OOOOOOO, GARİBAN GELDİĞİNDE IIIIIII
Dünyada gıpta ettiğim insanlar vardır. Özü sözü bir olanlara gıpta ederim. Zengin-fakir, şehirli-köylü, amir-memur, büyük-küçük, fabrikatör-işçi ayrımı yapmadan tüm insanlara davranışı ve bakışı samimi ve tabi olanlara gıpta ederim. Evine, bürosuna, işyerine, yanına gelenlere, kimlik ve statüsü ne olursa olsun aynı samimiyet, aynı güler yüzlülük ve aynı duyarlılıkla kapı açanlara gıpta ederim. Bunlar gıpta edilmeye, imrenilmeye değer özelliklerdir.
Bu saydığım davranış ve tavır şekilleri gıpta edilmeye, imrenilmeye ve örnek alınmaya layık özellikler de, acaba, toplumumuzdaki fertlerin yüzde kaçında var bu özellikler? Bu soruyu hiç düşündünüz mü? Bu sorunun cevabını tam olarak vermek elbette mümkün değildir. Ancak şu tespiti yapmak mümkündür. Bu tespitte, kendi nefsimi başa alarak ve en çok onu eleştirerek söylüyorum. O tespitim şu: “Yanımıza gelen insanlara, bize telefon açan insanlara ve karşılaştığımız insanlara aynı samimiyet ve aynı duyarlılıkla bakmıyoruz. Nedense, bir makam sahibi, bir zengin, bir güçlü-etkili kişi gördüğümüzde, ya da yanımıza geldiğinde, ya da telefon açtığında “daha sıcak, daha güler yüzlü” davranıyoruz ve konuşuyoruz. Yanımıza gelen, fakir, gariban, zavallı birisi oldu mu iş değişiyor. Yüzümüz o kadar da sevecen ve sıcak olmuyor. Rahmetli Anacağım şöyle söylerdi: “Fakirin yüzü, zemherinin buzu.” Yani fakirin yüzü sopsoğuktur. Bu niye böyle?
Ben günlük hayatta çok rastladım, Allah affetsin, biz de bu tavrı zaman zaman gösterdik. Zengin, etkili kişiler yanımıza geldiğinde sanki bahar gelmiş gibi neşeleniyoruz. Gariban, zayıf kişiler geldiğinde de sanki buz kesiyor etraf. Mesela, birçok kişi, önem verdiği ve güçlü olduğunu hissettiği birisi odasına geldiğinde; sevinç ve neşeyle bir oooooooooo çekiyor ki, sorma gitsin. Aynı kişi, odasına gelen bir gariban için dışından söylemese de, içinden ıııııııııı çekiyordur. Yani birinci durumda sevinç ve memnuniyet var, ikinci durumda ise yüz ekşitme var.
Biz hayatımız boyunca, yanımıza gelenlere kaç yüz kere “yüz ekşitmişizdir” bilmiyorum da, tek bildiğim, Sevgili Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca, bir tek kere, “yüzünü hafifçe ekşitti” de, Yüce Allah’tan uyarı aldı. Demek ki ne kadar ciddi bir durum bu. Tüm Peygamberler’in ismet yani masumiyet sıfatı vardır. Onlar, Allah’ın izniyle günahlardan ve hatalardan beridir. Ancak, zelle denilen küçük hatalar sözkonusudur. İşte Sevgili Peygamberimizin hayatında işlediği tek zelle budur. Ve bu zelleden dolayı da uyarılmıştır. Bu uyarı Abese Suresindeki ayetlerde mevcuttur. İşte o ayetler: “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; Sen, ona yöneliyorsun. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür. (Abese, 1-12)
Bu ayetlerde geçen olayın özeti şudur: Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, İslâmiyet ve Müslümanlara şiddetli muhalefetleriyle bilinen Velid bin Muğire, Utbe bin Rebîa, Ümeyye bin Hâlef gibi birçok Kureyş ileri gelenleriyle konuşuyor, onlara îmân ve Kur’ân hakikatlerinden bahsediyordu. O sırada, Ashabdan Abdullah bin Ümmi Mektûm adlı Âma geldi. Âmâ olduğundan Peygamber Efendimizin kimlerle konuştuğunun farkında değildi. "Yâ Resûlallah," dedi, "beni irşad et, bana Kur’ân okut, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana birşeyler öğret." Efendimiz (sav) bütün dikkatini Kureyş ileri gelenleri üzerine yoğunlaştırdığından bu durumdan sıkıldı ve rahatsız oldu. Onunla pek ilgilenmedi. İşte bu olaydan hemen sonra Abese Suresi nazil oldu ve Sevgili Peygamberimiz (sav) uyarıldı. Bu uyarıdan da anlıyoruz ki, garibanlara, zayıflara ve fakirlere “yüz ekşitmek” çok nahoş bir şeydir. Bu nahoş hadise maalesef her gün belki de milyonlarca işleniyor. Allah muhafaza buyursun bizler de işleyebiliyoruz.
Kimse kızmasın, kimse bu acı gerçeği inkâr etmesin, “garibanlar gelince yüz ekşitmek, kodamanlar gelince kırıtmak” maalesef Ülkemizde yaygın bir acı gerçek. Belki tüm Ülkelerde geçerlidir bu gerçek. Bu gerçeği nasıl da güzel özetlemiş Şair bir şiirinde;
“Memur gelir karşılarsın köşeden
Zengin gelir kırılırsın neşeden
Öte kaçma bizim garip Eşe’den
Bakıp boynundaki kire Dohtur Beğ.”
(Abdurrahim Karakoç, Dohtur Beğ şiiri)
Konumuzla bağlantılı bir acı gerçek de, “garibanların, zayıfların ve fakirlerin “alaya alınmasıdır.” Özellikle garibanlara, fakirlere, zayıflara küçültücü lakap takılmasıdır. Bunlar da birçok toplumda rastlanan çok çirkin davranışlardır.
Bu husustaki bir ayet-i kerimeyi aşağıya yazarak dikkatlerinizi çekiyorum: “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir."(Hucurat Suresi 11. Ayet)
Kodaman geldiğinde oooooo çekmek, gariban geldiğinde ıııııııııı diye içten söylenmek, garibanlarla, zavallılarla alay etmek, onlara küçültücü lakaplar takmak Allah’ın sevmediği davranışlardır. Bunlardan kaçınalım. Yunus Emre misali, herkese aynı gözle bakalım ve samimi-içten davranalım”. Vesselam.
Ahmet SANDAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.