Ahkâm
Hep bir şeye zorlanmış insanlar, oldum olası…
Hep yakışmadığı halde sırf öyle buyrulduğu için, istemediği kıyafetleri giymek zorunda kalmışlar. İnanmadıkları hayatları yaşamakla cezalandırılmışlar.
Sakil, omuzları çökük analar, genç kızlar.
Mağdur, avurtları çökük ağalar, beyler.
Başa takılan aksesuarın değişmesiyle, fikirlerin de değişeceğine inanan saf yöneticiler, devlet büyükleri.
İyi insan kavramının Batı ile sınırlı olduğu safsatasına inanan beyin özürlüler.
Modernliğin şekilciliğinin neye hizmet ettiğini göremeyen acizler.
Fast Food yaşar ve ölürler. Sistemin istediği de tam olarak budur zaten.
Tüketen, sorgulamayan, tek kültürlü bir dünyadır emelleri.
Yerelliğe tukaka, Doğu mistisizmine öcü olarak bakan bu at gözlüklüler, bizlerin önüne hep aynı nakaratla gelirler.
‘Ülke elden gidiyor’.
Asıl ülkelerinden bir habbe kalmayıncaya kadar modernliğe tutsak olmanın, moda adı altında soytarılıkla özdeş bir yaşam tarzını seçmenin ülkeyi yok etmek olduğunu görmeleri gerekmiyor mu?
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Bir kuşak öncenden ne kaldı bugünkü hayatına. Kendine bu soruyu sor ara sıra. Nereden geliyorum, geleneklerim ne demiş yüzyıllarca? Hangi iyi yanlarını taşımalıyım bir sonraki kuşağa? Tadı inanılmaz o yemekler ya unutulursa diye kork! İnsan olmanı sağlayan o öğretiler çıkmasın çocuğunun da kulaklarından.
Yerel ama dünyalı olmak mümkün değil mi?
Şoven olmamak adına özünü bu denli inkâr edenlere lafım.
Sanırım yaş kemale ermiş, ahkâm kesmeye başlamışım.
04.05.11
Nadir