- 475 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şeytanların Anlattıkları
Büyü ve sihir gibi inanışlar Kur’an’da “şeytanın işi olan pislikler” olarak nitelendirilir. Yüce Allah, şeytanın aldatmacası olan bu batıl yöntemleri haram kılmıştır.
Kur’an’da haber verildiği üzere Hz. Süleyman’ın yaşadığı dönemde büyüye başvuran ve bunu kötü amaçlarla kullanan bazı insanlar vardır. Kur’an’da bu olayın anlatıldığı kıssa, tüm insanların sihir, büyü gibi sapkın yöntemlerden özenle sakınmaları için önemli bir örnektir.
Söz ettiğimiz kıssada, Hz. Süleyman döneminde bazı Yahudilerin özel bir ‘büyü ilmi’ öğrendikleri bildirilir:
"Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme’demedikçe hiç kimseye öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 102)
Ayetlerden, şeytanların Harut ve Marut adlı iki melekten öğrendikleri büyü yöntemlerini, insanlara öğrettiklerini anlıyoruz. Melekler bunun bir deneme olduğu söylüyor, inkara sapmamaları yönünde öğrettikleri kişileri uyarıyorlardı. Ancak şeytanlar bunu insanlara kötü amaçlarla öğretiyorlardı.
Açıktır ki insanların arasını açmak için bu batıl inanışlarla zaman geçirmek şeytanın oyununa gelmektir. Şeytanın amacı insanları doğru yoldan engellemektir. Sihir benzeri işlerle uğraşanlar da, şeytanın aldatmacasına kanmış kimselerdir.
Yüce Allah, ”Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse, bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 90) buyurur. Hz. Musa’nın kıssasında ise ”Büyücüler, kurtuluşa ermezler.” (Yunus Suresi, 77) ve ”Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.” (Taha Suresi, 69) ifadeleriyle büyünün, yapan kişileri azaba sürüklediğine dikkat çekilir. Büyüyü kurtuluş, huzur, refah ya da başarı yolu olarak görmek büyük yanılgıdır. Çünkü Rabb’imiz dilemedikçe hiçbir insan bir başka insan için zarar ya da yarar dileyemez. Allah’ın dışında hiçbir kuvvet, insana zarara ya da yarara güç yetiremez. Tüm bu batıl inançlar birer kandırmacadır.
Allah’ın dilemesi olmadan hiç kimsenin zenginlik, güç ya da farklı bir imkanı büyü gibi yöntemlerle elde etmesi olası değildir.
Herşeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar (Habir) olan Allah izin vermeden, büyü kesinlikle bir sonuç vermez. Yüce Allah büyünün etkisini bir hikmet üzere yaratır. Allah, büyünün gücü olduğuna inanan ve bu yolla çıkar sağlayan kişilere bu şeytani uygulamaları bir bela olarak verebilir. Bu batıl yollara sapanlar için, büyü, dünya hayatında azap dolu bir karşılık haline gelebilir.
İnsan Ruhu Yürekten İmanla Huzur Bulur
İnanan her insan sıkıntısını yalnızca Allah’a açar, O’ndan yardım diler, O’na güvenip dayanır. Ve der ki; "... Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfüren-kadınların şerrinden ve haset ettiği zaman, hasetinin şerrinden." (Felak Suresi, 1–5)
Ne büyünün, ne de ayette söz edilen ‘düğümlere üfüren kadınların’ hiçbir bağımsız güçleri yoktur. Tek güç sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. O’ndan başkasından yardım beklemek, “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ’yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Al-i İmran Suresi, 160) ayetiyle haber verildiği gibi, boş bir çaba olacaktır.
Bazı insanların reiki, yoga, meditasyon gibi uygulamalara başvurma nedeni yaşamlarındaki stresten uzaklaşabilmek, huzuru ve güveni bulmaktır. Bu yöntemler de genellikle iç huzur, ruhsal denge gibi kavramlar kullanılarak tanıtılır. Ancak bu ritüeller insanlara gerçek anlamda iç huzuru asla sağlayamaz.
İnsan, yaratılışına uygun, Rabb’ine iman ederek yaşadığında kalbi tatmin bulur. Dünya ve sonsuz ahiret yaşamında gerçek huzur ve mutluluk, Allah’a samimi imanla ve O’nun sınırları içinde yaşamakla mümkündür. Çünkü, ”... Allah, Hakkın ta Kendisidir. Onun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir...” (Hac Suresi, 62)
Sonuç Olarak: Asıl büyü göklerde, yerde ve tüm canlılardaki sayısız harika sisteme ve mucizevi kanıtlara rağmen Allah’ın kudretini gereği gibi takdir edememek, kesin bir gerçek olan ölüme bu denli yakınken, şeytanın etkisiyle tüm bunları unutup, gaflet ve ülfet içinde yaşamaktır… Dahası, bu şuursuz ve umursuz ruh hali insanın sonsuz yaşamına mal olabilecekken…
Fuat Türker