- 701 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşayamadıklarınızdır Mutsuzluğunuz
Yaşayamadıklarınızdan yorgunsunuz, yaşadıklarınızdan değil.
Yaşamaya değer ne varsa hâlâ direnip, onları çekmecelerinizde, dolaplarınızda, hatta dağların ardında saklamaya devam ediyorsanız, sizsiniz kendi mutsuzluğunuzun nedeni. Mutsuzluk ki, ne gitmelerine engel olabildiniz ne de bırakıp gitmeyi becerebildiniz. Yorgunluğunuzun ve içinizin yoksulluğuna sebep bu.
Yokluğu acı, varlığı can suyuna denk öyküleriniz vardı oysa geride bıraktığınız. Bu yüzden mengenede sıkıştırılmış gibi ruhunuz, bu yüzden çektiğiniz acı. Bu acıdan kurtulmanın tek yolu, yarım kalmış öykünüze geri dönmek. Belki o zaman boşa yürünmüş onca yolun yorgunluğu, yaşanmamış onca güzelliğin içinize oturmuş acısı terk eder ruhunuzu. Tabi döneceğiniz yerde terk ettiğiniz öykünüz sizi hâlâ bekliyorsa eğer.
Korkularla büyütülmüş, büyümesine asla izin verilmemiş, söz hakkı tanınmamış, susmayı alışkanlıklarının en üstüne koymuş, kendisi olmak ve kendisi için yaşaması çok görülmüş insanlar hata yapar. Üstelik hatalarını tercihi zanneder. Üstelik tercih yapma hakkının da olmadığını unutur. Ve bir ömür tercihi zannettiği hatasının bedelini öder.
Böylece yaşamak, bir şenlik olmaktan çıkıp içinize akıtılmış bir zehre, ödenmesi zorunlu ve ödendikçe yenisi istenen bir bedele dönüşür.
İşte yorgunluğunuzun ve hiçbir hedefe ulaşamayan acı dolu yolculuğunuzun sebebi budur.
Yalnız olmadığınız tek konu bu işte. Size benzeyen o kadar çok insan var ki etrafınızda, karanlık balkonlarında sabahlayan, yatak odaları bir hapishaneye dönüşen, evlerinin içindeki eşyalardan yaşayanlarına kadar her şeylerine yabancılaşan.
Mutsuzluğunuz yaşayamadıklarınızdandır. Ellerinizin arasından kayıp giden ve sizden çalınan, size yasaklanan hayatlara duyduğunuz hiç bitmeyen özlemden. Yaptığınız tek şey yaşayamadıklarınızı özlemek ve inatla susmaya, kabullenmeye devam etmek.
Sizden çalınan, size yasaklanan hayata doğru doludizgin koşup o hayatın tam ortasına balıklama dalmayı beceremiyorsunuz. Hayata benzemeyen, sadece hatalarınızın ve korkaklığınızın, suskunluğunuzun ürünü olan bir hayatın içinde debelenip duruyorsunuz.
Yaşayamadığınız hayatın özlemi ve yaşadıklarınızın, size yaşatılanların ağırlığı ile amaçsızca yol alırken, ki, “geçen gün ömürdendir” der şair, öylesine yorulur öylesine bitkin düşersiniz ki, bırakın isyana kalkışmayı, suskunluğunuzu sonlandırmaya bile gücünüz kalmaz. Ve üstelik hiç yaşanmamış bir hayatın yorgunluğudur bunlar.
Oysa isyan etmeniz gerek. Size sunulan ama sizin olmayan hayatı terk etmeniz gerek.
Alışılmış olmanın ötesinde hiçbir tadı tuzu hatta rengi bile olmayan bu hayat hiç de insani değil.
Yaşayamadıklarınızdır mutsuzluğunuz.
Yürek sızınıza sebep yaşamayı beceremediklerinizdir.
Ve sizin olmayan, sizin istemediğiniz bir hayata isyan etmeyişiniz, kabullenişiniz ve susmanızdır mutsuzluğunuza sebep.
Susmanın kilidini kırmaya karar verdiğiniz bir anda da çok daha acı bir gerçekle karşılaşırsınız. Fark edersiniz ki susmalarınız imkânsızlıktan, kimselerin duymadığı içinizdeki çığlıklarınız bu imkânsızlığa bir isyandır.
İşte o zaman siz yine susmaya devam edersiniz. Çünkü çığlıklarınız incitirse başkalarını, zehrederse uykularını sizin de uykularınız kaçar. Siz uyumamaya, sabah ezanlarını uyanıkken duymaya alışkınsınız da ama uykularına kıyamadığınız, gözlerinde hüznü görmelere dayanamadığınız canınızdan parçalarınız vardır. En çok da bundandır çığlık çığlığa susuşlarınız.
Ve bu çığlıkların sessizliğinde, susmaların orta yerinde debelenip durursunuz. Kimileri hayat der buna. Siz de hayat işte der geçersiniz yaşadıklarınıza. Oysa tamamen yalandır bu. Hayat çok başka bir şeydir. Ama öylesi zamanlarda işte, böyle yalanlara ihtiyaç duyuyorsunuz isteseniz de istemeseniz de. Ne de olsa yalan dünya değil mi yaşadığınız.
Değil, değil işte.
Bütün imkânsızlıklarınıza inat, bütün alışkanlığınıza inat, önünüzde, yakınınızda kapısı sonuna kadar açık duran ve üzerinde hayat yazan o yere girmeyi en azından bir denemelisiniz.
Ama siz hiç denemediniz ki.
Zaman henüz varken, derim ki ben
Çoğalacaksınız orada, hayat yazan o kapının ardında.
Yoksa
Sessiz çığlıklarınızla
Şarkılara tutunup, türkülere sığınmak, nereye kadar?
YORUMLAR
Aynaya bakar gibi oluyoruz bazı yazılarda, kendimize yakalanıyoruz sanki. Faydası olmaz mı hiç, var elbet...
teşekkürlerimle
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kal günaydıngüneş:)
Ne kadar konsantre hayatlarımız değil mi? Sıkıştırılmış, ufaltılmış...Zaman telaş zamanı. Herşey başdöndürücü bi,r hızla değişiyor. Hal böyle iken gel de uzat ayaklarını rahat rahat...
Düşündürdü denemeniz. Sizi bu dalda da başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Felsefesi olan çalışmaları severim. Kutluyorum. Saygılar.
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kalın.
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kalın...