- 1589 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ATMA YARALARININ KABUKLARINI BİRİKTİR:
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
(...Yasaların yerine, yaraların hükümdarlığı...)
Atma yaralarının kabuklarını, biriktir
Bir mermi gibi isabet et keybetmenin kalbine...
Beni tanımla, geceyi anla...
Ben hiç kimseyim;
bak, binlerce hiç kimse!..
....
Upuzun uzanırdık raylara trenler içimizden geçerdi.
Sonra şehirler yenilir, cinayetler başlar;
Biz neresinden tutunsak orasından kanardı hayat!
Kimse yalnızlığa karışmazken kalabalıklara yalnızlık taşırdık biraz...
Biz, hep kendimizle yarışırdık...
O yüzden bu hayata yakışırdık, bizi ne kadar dışına sürüklese de...
Yaralıydık! Yaramız ne kadarsa bizler de o kadardık.
Herkes kazanırken biraz kaybeder kendini; hayatın en dokunaklı yerinde/
Herkes geç kalır kendine, erken sevdalardan geriye...
Yaşamak hüzne, aşka karışmaktır, hayata bulaşmaktır biraz da yeni yaralara koşmaktır...
Herkes korkar kendi karanlığından ve geçer; vazgeçilmez sandığı kendinden.
Severdik bir yarayı sarar gibi...
Kimi sevsek ölüme yakın severdik.
Severdik ve kalbimiz bir kez daha yanılırdı...
Sonra herkes gider yarası bize kalırdı.
Her aşkın yangınında kül kalırdık.
Gidenlerden geriye kalan yaraları biriktirirdik.
Çünkü böyle hissedebiliyorduk hayatı.
Ben, bir işe yaramıyordum. Aşkların sahipsiz ve irileşen acılarında gider anama sığınırdım.
Anam o hüzünkar bakışlarıyla; ’ana gurban doğru insanı bul’ dese de ben, doğru bir hayatta, tepeden tırnağa yanlış insanların, yanlış hayatlarına batmıştım!
Kimse bilmezdi yaramızı; biz severdik bir yara daha eklenirdi yaramıza.
İçim burkulurdu bazılarının can çekişen masumiyetinde.
Hayatın kurallarını bilmediğim için hep kaybediyordum aşkların hileli oyunlarında...
Sayısız trajedinin, örselenmenin, yıkımların yaşandığı bu hoyrat hayatın süresiz acılarından bazen buruk bazen ağlamaklı geçiyordum...
Biz severdik bir yarayı sever gibi...Yarası değerdi yaramıza sevgilinin...
Ömrümüzde her hangi bir gözde ağlamanın bağımsızlığı.
Severdik masumiyetimiz yaralanırdı!
Ben kimi sevsem o hep çıkamadığı yanlışa batmış hayatına geri dönerdi. Dedim ya kan revan her aşkın sahipsiz ve irileşen acılarında gider anama sığınırdım. Ve anam o mahçup, o yenik sesiyle; ’ ana gurban sen ağıllanmazsan’ ..
Yazgısı uçurumlarda sevdalarda düşmenin kaçınılmazlığına rehindi gençliğim...
Biz bu acımasız hayatın döngüsünde aşk yasalarının kurbanıydık!
Her yerde İçimi burkan sevgi yağmacıları.
Her yerde düş katilleri!
Kimilerinin pezevenk, kimilerinin de sermaye edildiği bu acımasız dünyada
ben yine, safdilliğin derinliklerinde ve üşüyen sevdaların ayazında; ne bir kentim, ne bir kendim kalmıştı biriyle bölüşeceğim. Ne de anam vardı artık bu intihar gecelerde gidip sığınacağım!
Oysa anam haklıydı, upuzun yıllara ve yenilgilere rağmen; ne ben akıllanmıştım, ne de uslanmıştı kalbim.
....
Kimisinin sevgisi çoktur; ama vermez kimselere.
Birine vermeyecekseniz sevginin çokluğu neye yarardı?..
Zenginin parasını, bir kadının kimsesiz yarasını saklamasını anlarım; fakat bir sevgi zengini sevgisini neden saklardı!..
Peki ya ben. Neden atmıyor biriktiriyordum yaralarımın kabuklarını?
Galiba ben kendimi ve yaralarımın kabuklarını bereketli bir sevdanın topraklarına saklıyordum...
Çünkü kurak bir aşkta hiçbir şey yeşermezken, bereketli bir aşkın topraklarında yaralarda yeşermeye dururdu.
İyi niyetsiz hayatlarda bir aşktan utanmaktan daha kötü bir şey yoktur.
Yitip giden bir aşkın teninden, kokusundan; anısından utanmanın tiksindiren yalnızlığın-
da, aşk dediğiniz şey, ya bir adliye koridorunda boğuluyor, ya da sokak ortasında bıçaklanarak, kuşunlanarak infaz ediliyor!
Çocukların katledildiği, kadınların tecavüz edildiği bir dünyada sevgiden söz ediyorum.
Katilleri bile masum kılan yasalarda mağdur hayatlara hep tanıklık ederek
ve yasaların hükümdarlığında mutsuzluğa bağlanmış ömrümle sevgiden söz ediyorum.
Çünkü satışa çıkarılamayan, satılamayan, alınamayan bir şeyleri olmalı insanın.
Ne yazık ki artık tiksindiren sevgiler çarmıhında kimileri çivi, kimileri cellat olmuştur.
Günahkar aşkların pervasızlığında bize buruk sevinçler; ’herkese biraz yalnızlık kaldı.’
Böylesine kolayca, acımasızca tüketilen, örseleyen sevgilerin parçalanmış düşlerine, çürüyen cesetlerine bakıp içimi sızlatıyorum!
Yeni aşklarda, yeni yaralar biriktirip sessizce gözyaşı döküyorum...
Ve susuyorum!
Susuyorum içimde çığlıklar boğuluyor!
....
Ve... Koca bir kentin ortasında, çıldırmış ve çıldırtan bir yalnızlıkla dedim ki:
Siz de seversiniz tarumar olurcasına!
Küflü sözler iliştirirsiniz hayatınıza.
Sevmeye başladığınız yerde ibret verici bir ayrılık tetikte sizi bekler.
İçinizde anılar ağlaşır.
Yıllar sonra dönüp geriye b/akarsınız...
Boşluğa bağırırcasına bakarsınız...
Hayatınıza iliklediğiniz bütün anlamlardan cayarsınız;
Avuçlarınızda biriktirdiğiniz yaralara bakar bakar ağlarsınız...
Mağlubiyetlerinizin hıncını alırcasına, ömrünüze sızan hasretin sızısıyla dönüp geriye bir kere daha bakarsınız...
Bir kere daha
Ve
Bir kere daha...
Birdal ERDOĞMUŞ/2006/ANKARA
YORUMLAR
Kaleminize sağlık. Başarılı bir yazı olmuş...
Kimisinin sevgisi çoktur; ama vermez kimselere. Birine vermeyecekseniz sevginin çokluğu neye yarardı?..
bu cümle bütün yazının özeti gibiydi, çok etkilendim
yaraların kabukları kanamadan bazen anlamıyoruz yaranın ne kadar derin olduğunu, ne kadar vahim olduğunu...
annenizin sözleri içi sızlattı, ellerinden öpüyorum..
her zaman söylediğiniz üzre, yazmaya şiirle değil nesirle başladığınızın ispatı gibiydi günün yazısı değerli satırlarınız..
şiirde olduğu kadar başarılı bir çalışma olmuş, tebrik ediyorum.. nicelerine inşllh..
eyvallah şair..