- 905 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sonsuz Sürecek Bu Zulum. İKİNCİ BÖLÜM
Sonsuz Sürecek Bu Zulüm.
İKİNCİ BÖLÜM
Siyasi Cinayetler de Meçhullük objesi yakışıyor mu? Neden faili meçhuller? Biz bu ikinci bölümde zaman zaman Osmanlı yâda gideceğiz. Çünkü asıl meselemiz, Siyasi Cinayetlerdir. Neden? Katillerin gücünü hissetmemiz gerekiyor da ondan. Ve bu katillerin güç kaynağını kimse tespit edemiyor. Neden? Katiller bir maşa mıdır? Gerçek patronlar mıdır? Peki, Tetikçiler neyin nesi? Basit bir satranç tahtasındaki elimizin altında bulunan PİYON mudurlar sadece? Yoksa nasıl olsa perde arkasında aranıyor katiller, tetiği çeken el ile senaryoyu yazan el aynı mıdır? Siyasi cinayetler diyoruz amma, Gerçekte siyasi parti genel başkanları ve üst yöneticileri siyasi cinayetlerde parmakları var mıdır? Zaman içerisinde böyle duyumlar medyaya ve sağır sultanlara fısıldansa da gerçekle alakası nedir? Düşünenlerin bu sorunun içinde çıkması mümkün müdür? Peki, siyasi c<inayet işleyen devlet başkanları var mıdır?
Yeri ve zamanı geldi, soralım o zaman. Bir ülkenin içinden çıkan terör örgütünün, gidip beslendiği bir ülkedeki devlet başkanını veya hükümet başkanını öldürmesindeki kuvvet nedir? Örgüt mü güçlü? Yoksa O devlet başkanını koruyamayacak kadar zayıf mı? Tabii ki Olof Palme den bahsediyorum. Tabiki örgütü siz araştıracaksınız. Sır değil. Sadece özgürlüğümün ne kadar olabileceğini anlamış olmanız için size bıraktım. Veya bu ülkede yazmanın ne kadar zor olduğunu öğrenmekteki acı. Veya yazanların ne derece dik durabildiklerini yazıları ile ölçmeniz için.
Bu yazı dizisinin içeriğini bozmadan birazcık, Olof Palme den bahsedelim. Bilgi için. Az ve öz.
Olof Palme, (Doğumu: 31 Ocak 1927 - ÖLDÜRÜLESİ :28 Şubat 1986), İsveçli siyasetçi ve devlet adamı.
Öldürülmesi dedim . Çünkü bana göre ölmedi. Gönüllerde taht kurmuş yaşıyor. Kendisini öldürdüğünü zan edenler, ve tetiği çeken ise, her gün karabasanlar yaşıyor. İyi incelensin diye bazı noktalara dikkat çekiyorum. Örneklerim Kızım sana söylüyorum, Gelinim sen işit. Cinsinden olacaktır.
NASRETTİN HOCA’ ya ait bu fıkrayı bilmeyenlerimiz yoktur ama ben yine anlatacağım. Nasrettin Hoca bir gün Ahireti düşünürken birden hanımına “Hanım ben bu gece mezarlığa gideceğim boş bir mezarda Ahiret (öteki dünya) ile ilgili bilgiler öğrenmek istiyorum” demiş ve doğruca köyün mezarlığına gitmiş ve boş bir mezar bularak girip yatmış ve Ahireti düşünmeye başlamış. Gece yarısına doğru hediyelik eşya taşıyan ve katırlardan oluşan Kervan tam mezarlığın yanından geçerken, fincan yüklü katırların çıkardığı sesten dolayı Hoca kafasını mezardan uzatarak bakınca katırlar birden ürkerler ve kaçmaya başlarlar. Tabii ki ne kadar fincan varsa kırılır. Kervandakilerde Hoca’yı bir güzel evire çevire döverler. Hoca güç belâ kendini evine atar. Hanımı “Ne oldu sana böyle Hoca, Ahireti gördün mü? Nasıl güzel bir yer mi?” diye sorunca Hoca “Fincancı Katırlarını ürkütmezsen her şey güzel” cevabını verir.
İnşallah katırlarda, oğulları da, sahipleri de ürkmezler. Evet, dönüyoruz tekrar Olof Palme’nin hayat hikayesine.
1948’de Stokholm Üniversitesi Hukuk Bölümü’ne girdi. 1949 yılı başlarında İsveç Öğrenci Birlikleri Federasyonu’nun dış ilişkiler bürosunda görev aldı. 1952’de İsveç Öğrenci Birliği Federasyonu başkanlığına getirildi. 1951 yılında Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
İsveç ve İskandinav Sosyal Demokrasisinin orta yol politikasının içindeydi. Palme siyasi kariyerine İsveç Ulusal Öğrenci Birliği’nin (SFS) başkanı olarak başladı.
Olof Palme 1963 yılında Devlet Bakanı (Portföysüz Bakan), 1965 yılında Ulaştırma ve İletişim Bakanı, 1967’de Eğitim ve Kültür İşleri Bakanı ve 1969’da da Tage Erlander’ den sonra Parti Başkanlığına getirilmesi üzerine İsveç Başbakanı olmuştur.
Özellikle Üçüncü Dünya içerisinde aktif rol oynamış ve oradaki ulusal hareketler ile Batı’daki Sosyal Demokratlar arasında bir köprü görevi üstlenmiştir.
28 Şubat 1986 gecesi eşi ve oğlu ile sinemadan evine (her zaman olduğu gibi korumasız olarak) dönerken faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Palme’nin cinayet davasından yargılanıp daha sonra aklanan tek zanlı Christer Pettersson 16 Eylül 2004 ’te esrarengiz bir biçimde öldü.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Olof Palme adına açılmış park ve caddeler bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak İzmir Karşıyaka ilçesinde yer alan Olof Palme park ve anıtı, Konya’ya bağlı Kulu İlçesi’ndeki Olof Palme Parkı ve Caddesi (İlçenin en işlek caddesi)verilebilir. Kulu’ da yer alan bu park Olof Palme’nin başbakanlığı sırasında İsveç’e çalışmaya giden işçilerin Olof Palme’ ye duyduğu vefa dolayısıyla açılmıştır. İsveç’in birçok devlet görevlisi ve başbakanı bu ilçeyi ziyaret etmektedir. Ayrıca Tunceli’de de Olof Palme adını taşıyan bir cadde mevcuttur.
O kadar karışık bir politik yaşamı vardı ki, kimin tarafından öldürülmüş olabileceği hâlâ çözülemedi. Dava kesin olarak çözülememişti ama şüphelerin yoğunlaştığı belli yerler vardı.
Evet, o kadar çok karışık bir politik yaşamı vardı ki, kimin tarafından öldürülmüş olabileceği asla çözülemedi. Bu söz altını çizdim. Sizde çizin .
Sayın Başkanı öldüren MEKANİZMANIN dünya basınına ve yerel mahkemelere, ve yerel basına ve İsveç siyasetine hediyesidir. Mesaj alınmıştır. Ve sakın kimse sizi aptal yerine koymasın katil devletin tüm yetkili mekanizmasının başındaki Büyükbaş’lar tarafından biliniyor. Amma konuşmamak ve konuşmaya niyetlendiklerinde sonlarının sayın başbakan olacağı kendilerine hem de imza karşı tebliğ edildiğine emin olun. Dağda işlenen cinayetin katili bulunurda, Şehrin göbeğinde bir başbakan iç edilirde katili bilinmez mi?
Ben işimin icabı İSVEÇ deyim. Siz biliyorum Türkiye’desiniz. Tercüme ederken sakın yanlıklar yapmayın. Beyninize ve dilinize ve düşünce modunuza sağlam bakım yaptırın. Bu işler gerçekten çocuk oyuncağı oldu. Dileyin dilediğiniz devlet başkanını götürün. İyi yine cesaretli siyaset adamları var. Veya korkusuz kahramanlar. Ölmeyi bile bile, kefenleri ile milleti yönetmeyi yeliyorlar. Gelinde siz bunlara saygı beslemeyim.
Gazeteleri karıştırıyorum. Sağını solunu. Ne cesur yöneticilerimiz var. Kanun nizam tanımazlar. Ülkenin sağında solunda ileri geri konuşurlar. Hatta ülkenin Cumhurbaşkanı’ ından ,başbakanından tutunda tüm kurumlarını tehdit ederler. Ve kimse gıgınıda çıkaramaz.
Basit bir lise öğrencisi çıksa, Bu ülkenin sıradan bir güvenlik memuruna bodur dese, veya fasulye hereği dese, bu çocuk üstün liyakat nişanı almaz. Kesinlikle cezaevine koğuş ağası diye gönderirler.
Diğer yandan adam devlete meydan okur. Ayakta kırmızı halıda iltifat görür.
Üç sene önce idi, İstanbul da Bir lise öğrencisi Okul müdürünün sattığı montu almadığı için, müdür tarafından her türlü tahrike muhatap olur. Müdür ZS. Öğrenci. HİD. Müdürün Yunan siyasetine karşı yenik düşer. Müdür ile zıtlaşır. Ve öğrencinin Bir bakanlıktaki Bakanlık Baş müfettişi yakın akrabası olması, öğrencide cesaret örneği olur. Ve Müdüre benim yakınım MÜFETTİŞ dir der. Bu söz; 1.Öğrencinin ahlak notunu düşürür.
2.Okuldan 3 ders günü uzaklaştırma cezası alır.
3.Okuldan uzaklaştırmak için 4 ders den öğretmenler tarafından kasıtlı bıraktırılır. Yani Türkçe lisan ile okuldan atılma cezası alır.
4.Çocuk, Müslüman Kimliği ile ön planda olan müdür tarafından TERÖRİST muamelesine tabii tutulur.
5.Çocuk iki sene boyunca girdiği tüm sınavlarda başarısız addedilir. Çocuğa maalesef kimse sahip çıkmaz. Ailesi de bu konuda kendilerine göre aklıselim olan yolu tercih etmişler.
İşin garip tarafı 4 dersi dört senede geçemeyen başarısız sayılan genç, açık öğretim lisesine kayıt yaptırır. Dört dersi yanılmıyorsam önce 16 derse çıkar, girdiği ikinci sınavda bu derslerin 10 tanesinden geçer. Şimdi ilave dört ders daha aldı. Ve aldğı krediler yüksek. Başarısız ve tüccar ve terörist zihniyetli müdür 60 yaşına geldiği son demlerinde, başarısızlığını ülkenin aydınlık geleceğine mutlaka bir katkısı olacak öğrenciden bir düşman gibi alıyor.
Öğrencinin Suçu var,
1.Müdürün sattığı montu almalıydı. Gerekirse dilenerek. Gerekirse; hırsızlık yaparak.
2.Müdüre benim şu yakınım Müfettiş dir demeyecekti.( Müdür bu sözden önce ürktü, sonrada ürkmediğini öğrenciyi disipline vererek ispatladı.)
3.Öğrenci müdürün kendisine attığı yunan siyasi gereği zarflara aldırış etmeyecekti.
Bu bir eğitim kurumu. Gerilla kampı değil. Karşınızda dağ başında silah eğitimi almaya gelen bir çocukta yok. Eğitim almaya gelen kalitesi ile meydan bir öğrenci. Ailesi ile meydan da bir öğrenci.
Şimdi Allah muhafaza bu öğrenci bir örgüte dahil olursa, devlete ne kazandırdı bu müdür.Sormak lazım kendisine. Alın size faili meçhul bir vaka. Ve maalesef, Türk Milli eğitim kurumu son sekiz senede, Victor Hugo’nun sefillerinden daha sefil bir konumda. Başarıları varsa, başarısızlıklarını örtmek için savunmada bir delil teşkil etmez. Kötü emsal değildir amma, çöp tenekesine de kaldırılıp atılmaz.
12 Eylül 1980 de, Devrin Devlet Başkanına, Başbakanına, ve dört tane bakanına halen sakladığım bir mektup gönderdim. Gönderdiğim mektup bir sorunu çözdü. Amma, pansuman bir tedavi idi. Ben o mektup da saydığım yetkililere şunu sormuştum. Devletin memurunun çocuğunu, bir başka devlet memuru sokağa atarsa, bu çocuk dağa çıkarsa ne yaparsınız? Vazifeniz bu mu?
Şimdi İyi bakın sahip çıkılmayanlara bir başkaları sahip çıktı. Dağa çıkanlar şaki oldu. Çatışanlar terörist oldu. Şehirde kalanlar devletin kurumlarında yetili insan oldular. Hem de kimisi dokunulmazlık aldı, kimisi ciddi makamlarda oturarak eylemlerine devam ediyorlar. Kimileri de cezasını tamamladığı kurumlarda, yüz bini aşkın insanın faydalanmadığı yazılı ve sözlü demeçler verebiliyor. Onlarcası devlete başkaldırmak için yattıkları yerden meclise seçilebiliyor.
Yani Hırsızlara gün doğdu. Açlıktan bayılmak üzere olan çocuk bir ekmek veya bir adet tatlı çaldı, hayatı ona zindan oldu.
Şimdi gelin siz, Adaletin blumu dünya türküsünü söylemeyin.
Osmanlı yıkıldı. Saray mantığı yerle bir oldu. Amma bütün saraylar Meclise bağlıdır. Yetmedi, Devasa yapılan tüm devlet kurumlarının adı Saray ile biter. Gelin siz çıkın bu işin içinden.
Neden anlatıyorum, neden yazıyorum bunları, Siyasi Cinayetleri anlatabilmek için. Tetikçilerin seçildiği yerleri görün. Teröristlerin; seçildiği yerleri de tespit etmek lazım.
Gelin siz, sineksavar almayın. Bataklığı kurutun. Siyasi Cinayetlerde kan davası güdülür bunu dikkatten kaçırmayın. Danıştay da öldürülen hakimin yıllar önce üst düzey stratejik bir kurumda çalışan ağabeyi de faili meçhul bir cinayete gitmiştir. Hem de herkes den katil kaçar, o kurumdan kaçamaz. Ve kaçtı. Ve o katil ve o katili yönlendiren ekip, geldi kardeşini de vurdu. Nerden çıkıyor bu caniler?
Böyle giderse düşünmek değil, bilmek de istemiyoruz. Aman bilece gizde ne olacak. Böyle bir ölüm Allah yazdı ise ne yapalım. Başa gelen çekilir.
Veya
Türk hovardasının başka bir ağzı,
Atın ölümü arpadan olsun.
Olsun.
Senin de doğumuna katkıda bulunan yok ya.
Amma sonuçta kaybolan değerler maalesef bizim değerler. Hangi siysi görüşe ve etnik guruba mensup olursa olsun.
Düzce’de, Türkiye’de ve Dünyada artık gündemi takip edemez olduk Hamdolsun. Gündemin birinin sıcaklığı daha soğumadan bir diğeri gündemi işgal etmekte ve vatandaş olarak da bir hayli zorlanmaktayız. Şuna inanın sevgili dostlar Düzce’nin ve ülkemin gündeminde o kadar çok mesele var ki hangisini size sunacağımı şaşırdım. Düzce için yazsam “fincancı katırlarını ürkütürmüyüm” diye hep kendimi frenlemeye çalışıyorum. Ülkenin gündemi ise apayrı bir facia vatandaşın gözünde. Ankara ve çevresinde bir sürü kazı yapılıyor. Kazılarda bir sürü yeni mühimmat bulundu. Hepsi gıcır-gıcır sanki dün gömülmüş gibi. Hatta Ankara Savaşından kalma tarihi eserler bile çıktı bu kazılardan. Tarihi dokuya zarar vermemek için artık kepçe kullanılmayacakmış bu işlemi kazma ve kürekle sürdüreceklermiş, insan önemli değil maksat tarihe zarar gelmesin.
Fıkra gibi özellikler. Anlat anlat bitmez. Bu faili meçhullerin hepsinin çok eksantrik hikayeleri var. Birini karıştırmaya kalk. Burnunu sokma keserim. Haberi gelir.
D.B.B. ‘O’ ayrı bir facia mübarek. Pimi çekilmiş el bombası gibi veya deniz mayını gibi yüzeyde duruyor. Kimse de dokunmuyor buna, çünkü gömülü değil yüzeyde duruyor. Adam “A.T. vurulan yumruk K. halkına vurulmuş bir yumruktur, bunun bedelini herkes öder. Yapılan iş şerefsizliktir” diyor, S.S. efendide S.olayları körüklemesi hadiseyi buralara getirdi. Şeref kelimesini ağzına alanlara bakın hele. O. B. resmen bu ülkeyi b..ve geriyor ama ne yazık hâlâ görevinin başında. Kimse de “yahu hemşerim sen ne diyorsun, gel bakalım buraya” bile demiyor. Adam Hükümetin bilmem neresine sokulmadık Meşe ağacı dalı bırakmadı, bir de h…ektir küfürü ile yaptığı şirretliği tescilledi. K.. vatandaşlarımızın sözüm ona haklarını savunuyorlar ama bana göre K.. diyen E.. ülkemiz üzerindeki yaptırımlarından öteye gitmiyor bu konular. 1.000 yıldır beraber yaşadığımız K.. halkını temsil etmediklerini ben biliyorum, K.. halkı da bunu biliyor. Bu işlerin arkasında pis kokular geliyor sevgili okurlar. Mesele bu kokuların membaı nı bulmakta, bir yerlerde bir leş varda onu tespit edemedik daha.
Bunlar hafif meşrep örnekler. ciddi mana da örnekler versem, sanırım mezara girmeden bir daha asla yatak yüzü görmem. Onun için fıkra türünden gidiyorum. Bağışlayın. Belki okurken biraz dinlenirsiniz.
Size keyifli okumalar diliyorum.
S.’daki olayları tasvip etmemiz mümkün değil ama insana sorarlar bu iş buraya nasıl geldi diye. İşte size apaçık bir olay ve bu ülke bu olayı yaşadı. Belediye Başkanı O.B. bu fincancı katırlarını ürküten Nasrettin Hoca’yı da geçti. Ben dâhil tüm Türkiye’yi ürküttü. İ.Bakanı da bu adamı hala görevde tutuyor. Bunların hepsi B.. USA’da E. C. ile buluşması ve bir şeyleri üstü kapalı anlaşmasına denk geldi. Gündemi ileriki günlerde işgal ettiğinde zaten mesele sulandırılmış olacak ve bu kervan yoluna devam edecek.
Bende bu adama bayılıyorum.
“Türkü yine o Türkü, sazlarda tel değişti.
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.”
Neyzen Tevfik
Bu sözleri yabana atmayalım. Faili meçhuller serüvenimiz devam edecektir. Ufak ufak bazı noktalara değineceğiz. Ama asıl vermek istediğimiz mesaj, ÖLENLERİN NEDEN PİSİPİSİNE ÖLDÜĞÜDÜR.
YANİ NE ŞEHİT dir ne GAZİ, pisi pisine gitti bizim Niyazi.
Sözünü haklı çıkartmayalım. Çıkartmayalım da, gelin şu işin sırrını da çözelim. Konuşamasak ta, yazamazsakta.
SAYGILAR SUNARIM.
Mustafa DURMUŞ
KIZIL BABA
İKİNCİ bölümün sonu,
Diğer bölümleri hazırdır. Kontroller biter bitmez yayınlanacaktır.
YORUMLAR
yıkılsın zülümler acılksın sevgi
baki emek kılınsın cana sevgi
kızıl baba nesli hunkarda veli
yolun seyit kazim canım özüne kurbanım,,
dilden bal yurekten cever bin yılık bir mirasın vekili kızıl baba
kizilbaba
Hoş sefalar getirdiniz.
Yokluğunuzda sanırım yazı yazmaya ve şiire ara vereceğim.Elimiz üstünde bir değerli el olmadıktan sonra yazmak da risk taşır.
Rabbım tez buluştursun. sabırla bekleyeceğim.
Saygılarsunuyorum.
hüüüü dedem..