- 476 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
RÜŞVETİN ANATOMİSİ
RÜŞVETİN ANATOMİSİ
Rüşvet, haksız kazanç elde etmek için kişilere çıkar sağlama yollarından biridir. Lehte karar vermeleri için hâkimlere verilen mal veya paralar, hem hak gasplarına ve hem de adaletin ters yönde işlemesine sebep olmaktadır.
Makam ve mevkii sahiplerini yerlerinden eden, toplumda hak gasplarına neden olan rüşveti daha yakından tanıyabilmemiz için rüşvet illetinin tarihçesine kadar inmenin faydalı olacağına inanıyorum.
M.Ö. 3700’lü yıllarda, Anadolu topraklarında Asurlular yaşıyordu. Asur Devleti, bu dönemlerde Kayseri’nin doğusunda bulunan Kültepe’de büyük bir ticaret kolonisi oluşturmuşlardı. Ticaretin kalbi işte burada atıyordu. Asurlu tüccarlar, mallarını burada satabilmek için İnar’ın oğlu Kral Warşam’ya rüşvet veriyorlardı. Kral Warşama, aldığı hediyeler karşılığında tüccarlara yazılı izin belgesi vererek rahatça ticaret yapmalarını sağlıyordu. Kayseri’nin Kültepe kazı alanında elde edilen yazılı tabletlerde yer alan bu bilgiler, rüşvet tarihinin milattan önceye dayandığını ve ilk rüşvetin Anadolu topraklarında verilmeye başlandığı kanıtlamıştır.
İstanbul Arkeoloji Müze’sinde bulunan ve M.Ö. 4000 yılına ait olduğu ileri sürülen bir Sümer tableti, Sümerolog Veysel Donbaz tarafından çözülmüş ve elde edilen bilgiler rüşvetin ilk belgesi olarak değerlendirilmiştir.
Eski Çin yönetimi, rüşveti önlemek için memurlarına “yana-lien” adıyla bir ek ödeme çıkarmıştır. İki bin yıl önce Hint Kralı Kathilya, rüşveti ele alan “Arthastra” adlı bir kitap yazmıştır. Dante, yedi yüz yıl önce, rüşvetçileri cehennemin en derinine koyarak, Ortaçağ’da yolsuzluğa duyulan nefreti yansıtmıştır. Shakspeare ise; bazı oyunlarında rüşveti işlemiştir. Tarihçiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan sebep-ler arasında rüşvetin de bulunduğunu yazmıştır. Eserler arasında Lütfi Paşa’nın 16. yüzyılda yazdığı Asafname’si, Koçi Bey’in 17. yüzyılda yazdığı kendi adıyla bilinen Risalesi ve Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın 1703 yılında 3. Ahmet’e sunduğu Masa-ihul- Vuzura ve al-Umara adlı eserler bulunmaktadır.
Rüşvet illetinin tarihsel sürecine ve gelişimine bakıldığında nitelikli rüşvet kadar, basit rüşvetin de toplumsal çözülmelere ve çürümelere etki ettiğini görebiliriz. Nitelikli rüşvet “hortum” ise; basit rüşvet “pipet”tir. Şuna şüphe yoktur ki, “pipet” kullanımı “hortum” kullanımından çok daha yaygındır. Basit rüşvetin yayılması karşısında önlem alınmadığı takdirde, bu rüşvet türünün halk tarafından kanıksanmalara yol açacağı muhakkaktır. Bu nedenle yasa koyucu, 765 sayılı (eski) Türk Ceza Kanunu’nda “basit rüşvet” suçunu, suçun failleri ve yaptırım yönünden nitelikli rüşvetten çok daha farklı görmemiştir. Eski yasada; memurun, “kanun ve nizam hükümlerine göre yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak veya yapmamak zorunda olduğu şeyi yapmamak için rüşvet alması veya bir vaat veya taahhüt kabul etmesi “basit rüşvet” olarak tanımlanmıştır. Bu fiil, 4-10 yıl ağır hapis cezası, sağlanan çıkarın beş misli para cezası, memuriyetten müebbetten men cezası ve rüşvete konu olan para veya sair eşyanın zor alımına karar verilmesi gibi ağır yaptırımlara bağlanmıştır. “Basit rüşvet”de de; rüşvet veren de, rüşvet alan da suçun asli failleridir. Bu bakımdan “fiilin, yapılması gereken işin yapılmaması veya yapılmaması gereken işin yapılması için işlenmesi” olarak ta-nımlanan “nitelikli rüşvet” ile “basit rüşvet” arasında hiçbir fark yoktur.
Rüşvette Avrupa Birincisiyiz!
Eğitim, sağlık, vergi ve güvenlik gibi bazı hizmetleri alabilmek için rüşvet veren ülkeler açıklandı. Ülkemiz bu listenin 6. sırasında yer almıştır. Uluslararası Yolsuzluk Anke-ti’nin son açıklamalarına göre geçtiğimiz yıl her dört kişiden biri ihtiyacı olan hizmeti alabilmek için rüşvet vermiştir. Bir başka anket çalışmasına göre; polislere verilen rüşvet % 29’luk bir oran ile ilk sırada belirlenirken; Liberya, Afganistan ve Irak en çok rüşvet veren ülkeler olarak açıklanmıştır. The Economist’in de haberinde yer verdiği ankette, ülkemiz 6. sırada gösteriliyor; ancak diğer ülkelerin Avrupa ülkesi olmadığını düşündüğümüzde ülkemiz otomatikman ilk sıraya yerleştiriliyor!
Avrupa’da Rüşvet hangi boyutlarda?
Ülkemizde yaşanan rüşvet olaylarından dolayı, ülkemizi sürekli eleştiri bombardıma-nına tutan; kendilerini medeniyetin beşiği olarak gösteren Avrupa Birliği ülkelerine bir göz atıp, rüşvet konusunda Avrupa birincisinin kim olduğuna şahit olalım.
Avrupa Birliği (AB) bağımsız bir devlet konumuna gelmiş siyasi bir kuruluştur. Her devlette olduğu gibi AB’de de gelir ve gider hesaplarını denetleyen bir Sayıştay vardır. AB’nin Sayıştay denetçileri 1995 yılından beri AB’nin hiçbir hesabını ‘ibra’ etmemiş; yani aklamamıştır! Açıklanmama sebebi; her yıl AB bütçesinden yaklaşık 5 mil-yar Avro’nun türlü sahtekârlıklarla çalındığı saptanmıştır! AB’de sahtekârlık, yolsuzluk ve rüşvet olayları üst düzey yöneticilerin lügatine bir ‘paylaşım’ olarak girmiştir. Şöyle ki; Avrupa Komisyonu’nun iki üyesi İtalyan Emma Bonino ve İspanyol Manuel Marin, 1993-1995 döneminde AB’nin ‘İnsani Yardım Bütçesi’nden toplam 800 bin Avro hor-tumlamışlardır. Hortumcu bakanlar hakkında hiçbir yasal işlem yapılmamıştır.
AB bünyesindeki bir dizi rüşvet ve yolsuzluk olayını ortaya çıkaran Baş Muhasebeci Marta Andreasen, sindirilmiş; daha sonra da işinden atılmıştır. AB Sayıştay’ında yedi sene görev yapmış olan denetçi Dougal Watt, 2002 yılında AB’de rüşvet, yolsuzluk ve hortumculuğu düzenleyip yöneten, AB Bürokratları-Mafya-Masonlar çetesini ortaya çıkarmıştır.
Bulgularını AB’nin hukuk kurumlarına yazılı rapor halinde verince işinden atılmıştır.
Avrupa Komisyonu’nda yedi yıl ‘Avrupa Para Birliği Daire Başkanı’ olarak çalışmış olan İngiliz Ekonomist Bernard Conolly, 1990 yılında AB’nin en üst yöneticilerinin bulaştığı rüşvet, yolsuzluk ve sahtekârlıkları ortaya çıkarmaya başlayınca başı belaya girmiştir. Tehdit edilmiştir; ancak Conolly korkmayıp; elindeki tüm bilgileri “Avrupa’nın Çürümüş Yüreği” adlı kitabında yayınlamıştır. Kitabının olağanüstü ilgi görmesinden ve kirli çamaşırların birer birer ortaya dökülmesinden rahatsız olan rüşvetçi yöneticiler, Conolly’i derhal işten atmışlardır.
1999 yılında, Avrupa Komisyonu üyelerinin rüşvet aldığı söylentileri Avrupa medya-sında şok etkisi yaratmıştır. Avrupa’yı şok eden bu gelişmeler karşısında bağımsız bir denetleme kurumunun tüm iddiaları araştırmasına karar verilmiştir. 15 Mart 1999 yılında bağımsız denetçiler birer birer raporlarını açıklamışlardır. Raporlara göre; başta AB’nin Başbakanı olmak üzere tüm bakanlar rüşvet almış ve türlü yolsuzluklara bulaşmışlardır. Bu rüşvet skandalları, dünyada eşi-benzeri görülmemiş bir skandal olarak tarihe geçmiştir. Bu şok edici gelişmeler sonrasında başta başbakan olmak üzere tüm bakanlar istifa etmişlerdir; ancak yeni bakanlar kurulu oluşuncaya kadar görevlerine devam etmişlerdir. Rüşvetçi bakanların hiçbirine ceza verilmemiştir. Suçları kanıtlanmış rüşvetçi dört bakanın yeni kurulan bakanlar kurulunda yeniden görev alması AB adına oldukça düşündürücü bir durumdur!
İslam’da Rüşvetin Yeri:
Geçmişten günümüze, sosyal boyutlarıyla kısaca ele aldığımız rüşvetin hiç şüphesiz ki dini açıdan da değerlendirilmeye ihtiyacı vardır. Rüşveti dini açıdan ele almaz isek; sosyal boyutlarıyla ele alınması hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
İslam dini, gaspı, hırsızlığı, rüşveti ve kumar ile elde edilen mal veya paraların tama-mını haram kılmıştır. İslam, gerek Kuran yoluyla ve Onun tebliğcisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) ifadeleriyle bu tür haksız kazançları “şeytanın pisliği, şer işler” olarak nitelen-dirmiştir. İslam’da kazanç helal olmak zorundadır. Kazançta alın terinin ve göznurunun olmasını emreder. Ticaretle uğraşanların, komşularıyla haksız rekabete girmesini de şiddetle men eder. Tartıda ve ölçüde adaletli olmayı emreder. Yüce Allah (c.c) toplumda huzuru, güveni, barışı, adaleti ve helale dayalı kazancı sağlamak için Kuran’da mealen şöyle buyurmuştur. “Birbirinizin mallarını, aranızda (kumar, sahtekârlık, hırsızlık, gasp, rüşvet gibi) batıl sebeplerle yemeyin” (Bakara/188)
Hadis-i şeriflerde şöyle buyruluyor:
“Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allah lanet etsin” (Hâkim)
“Rüşvet alan da, veren de Cehennemdedir. (Taberani)
“Öyle zaman gelecek, rüşvet, hediye adı altında alınıp verilecek; ibret olsun diye göz-dağı vermek için suçsuz kimseler öldürülecektir.” (İmamı Gazali) İmamı Gazali Hz.leri bu durumun kıyamet alametlerinden olduğunu ifade etmiştir.
İslam Dini, insanın canını, malını, namusunu, vatanını, haysiyetini ve hakkını koruya-bilmek için istemeyerek de olsa rüşvet alıp, vermesini caiz kılmıştır. Bu konudaki bir Hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: “Dinini ve namusunu malı ile koruyabilen bunu yapsın” (Hâkim)
Asr-ı Saadet dönemine dönüp baktığımızda bu konuyla ilgili çarpıcı bir vakanın yaşandığına şahit oluruz.
Hz. Ömer, Devlet Başkanı iken, hanımı ile bir köye gider. Köylü kadınlar, hanımına çeşitli hediyeler verirler. Eve geldikleri vakit, Hz. Ömer, hanımına; “Bunları nereden aldın?” diye sorar. Hanımı da ; “Köylü kadınlar hediye etti” der. Hz. Ömer; “Ben halife olmasaydım, sana bu hediyeler verilmezdi. Ben halife değilken sana niçin hediye vermiyorlardı?” diyerek, verilen hediyeleri beyt-ül mala devreder.
Görüldüğü üzere; toplumda dirliği, düzeni, güveni, ahlakı ve adaleti ortadan kaldıran bu tür yozlaşmaların temelinde dini inançlardan uzaklaşmak yatmaktadır.
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Gündeme yakışan, nabız yoklayan bir paylaşım. Tebrikler.