- 1213 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MOLLA KASIMLAR VE YOBAZLIK
Ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir
Oda gölgedir deyu, ta’n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun, biraz yanasım gelir
Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir
Andan Cennete varam, Cennette huriler görem
Huri gılmanı, bir bir koşasım gelir
Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir
Molla Kasım nereden düştü yâdıma derseniz “YOBAZ” bu kelimenin manası ile ilgili dimağımda oluşan sorular beni aldı ta Molla Kasım’a kadar götürdü. Üstte yer alan Yunus Emre söyleyişi, Molla Kasım dünyaya gelmezden tam yüz yıl önce Yunus Emre ’ce söylenmiştir.
.....
Bir gün içinde Yunus Emre şiirlerinin üç bin tanesinin bulunduğu, bir eşi daha olmayan kitabı bulan köy halkı yazılanları okuyamazlar ve devrin âlimi olan zata Molla Kasım’a alıp getirirler “Biz anlamadık sen bilirsin bir incele nedir ne değildir? Dersen uygundur, okuyun biz de okuruz” diyerek görüş istemişler.
Defteri alan Molla Kasım bir su kenarına giderek oturmuş tek tek sayfaları çevirip okumaya başlamış. Okuduğu her bir şiiri bu dine, bu şeriata aykırı diyerek yargılamış, kendince sorgulamış ve beğenmemiş,sakıncalı bulduğu yaklaşık bin kadar sayfayı yakmış, ardından aynı akıl tartısından geçirip bin kadar şiiri yırtıp suya atmış geriye kalan son bin şiirlik bölüme geçtiğinde eline aldığı sayfada dehşetle kendisine seslenildiğini görmüş…
Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir.
Şaşırmış pişman ve Yunus Emre’nin bir veli olduğunu; ölümünün üzerinden yüzden fazla yıl geçmesine rağmen göstermiş olduğu bu kerameti ile anlamış. Kalan sayfaları bir hazine gibi saklamış. Sonra vakit geçip köylüler tekrar geldiklerinde Molla Kasımn’a sorarlar : Eee hocam ne oldu, okudunuz mu? Molla Kasım okuduğunu söyler ve Yunus Emre’yi onlara bir evliya olarak anlatır, yazdıklarının doğru ve güvenilir olduğuna kefil olur. Köylüler tekrar der ki: Peki hocam şiirleri ne yaptınız? Molla Kasım işi bozuntuya vermemek için der ki:
Bin tanesini yaktım, gökte melekler okusun diye,Bin tanesini suya attım balıklar istifade etsin diye,Kalan binini de bizler okuyalım diye sakladım...Diyen bir Molla Kasım’ın ilmini varın siz tayin edin.Hep karşımıza çıkmadı mı O gibiler..Bir örnek daha…
Ebu Cehil isminin manası Cehaletin babasıdır. Cehalette yarışanların ise O’nun fıtratından beslendiği inancı hepimizin malumudur. Kişi kimi örnek alırsa O’nun ahlakı üzerindedir O’nun mazharıdır. İşte şu koca dünya nice Ebu Cehillerin âlim bilgin aydın sayıldığı, alkışlandığı bir yalancı cennet olup çıktı.
Ebu Cehil devrinin bu günkü üniversite rektörleri adalet bakanı konumunda kabul edilebilen bir kişi. Asıl adı Ebü’l-Hakem’di. Adaletine güvenilirliğinden her konuda fetvası sözü geçerli olduğundan bu isimle adlandırılmıştı. Devir Cahiliye olunca devrin alimi de Ebu Cehil olabiliyordu.
Babasının konumundan dolayı aristokrat bir aile terbiyesi alan Ebu Cehil, kibir ve gurur içinde bir hayat yaşamıştır. Küçük yaşlarda Darünnedve’ye giren Ebu Cehil, oranın ileri gelenlerinin tecrübelerinden de faydalanarak zamanı gelince Darünnedve’nin fikir babalarından biri olmuştur. Darün Neyde nedir derseniz: Kâbe’nin tam karşısına gelen yerde parlamento vardı, yani «Darü’n-Nedve». Darü’n-Nedve, Mekke Şehir Devletinin parlamentosu niteliğinde idi. Mühim meseleler olunca, burada toplanılıyor ve umumi müşavere yapılıyordu. Aynı zamanda kültür sanat merkezi idi. Bu kurumun başındaki zat hepimizin bu gün malumu olduğu gibi bağnazlığı yobazlığı ile gerçeklere gözünü kapamış, kulaklarını tıkamış ve nur kaynağının başında nurdan nasipsiz olarak Cehaletin simgesi olarak bu âlemden geçip gitmiştir.
Aslında o denli örnek var ki yazsam yüzlerce örnek verebilirim. Dünya kurulalı beri âlim ile zalim hep karşı karşıya gelmiştir. Cumhuriyet dönemi isyanlarına bakın halkını felakete sürükleyen diktatörler, psikopatlar, isyancılar kendi kör karanlığında kendini âleme ışık sanan zavallılar, yaftası aydın kendisi karanlıklar…Ve bunların ardı sıra sürüklenen nasipsizler…
Eğer ki gerçekten çevrenize bakarsanız kâinat ilme aracıdır. Kovandaki arıdan, havadaki buluta, yeraltındaki madenlere kadar her nesne muazzam bir yaratıcının varlığını bizlere teyit edecektir. Kainatı tanımak çabalarının hepsi sonuçta yobaz olmayan insanı Allah’a götürecektir. Ve aynı zamanda görebilen insanın evrenin mükemmelliği yaratıcının büyüklüğü karşısında acziyetini anlamasıdır ilim… Bu yüzdendir ilk emirdir “İkra” Oku! Bu yüzdendir “Âlimin mürekkebi kıyamet gününde şehidin kanından daha ağır gelecektir” Hadisi şerifi söylenmiştir.
Tefsir, hadis, fıkıh gibi doğrudan Allah’ın, emir ve yasaklarını ders veren ilimler yanında; fizik, kimya, astronomi, tıp bilimleri de insanı Allah ’a götüren, ona karşı hayranlığı, sevgi ve saygıyı artıran malzemelerle doludur. Bu sebeple, hangi âlim olursa olsun, ilmini Allah ’ın hoşnut olduğu bir dairede kullanıyorsa, bu hadisin müjdesine dâhildir. Kaptan Custo en yakın zamanda tezahür eden bir örnektir.Tatlı su ile acı suyun ayrı ayrı akıp karışmaması ayetinden yola çıkarak Cebeli Tarık boğazında ayette bahsedilen noktayı bulup Hayran kaldığı dinle şereflenmiştir.
Âlime ilmi Allah’ı buldurmuyorsa, O aslında Ebu Cehil mazharıdır. varisidir. Tabir caizse YOBAZ ve Bağnazdır. Bilim adamlarını din ve dinin öğrettiği ahlaktan ayrı ya da uzak olarak düşünmek imkânsızdır. "Peygamberlerin vârisleri" olmak gibi manevî yüce bir makamları vardır. Bu makama layık olmayan veya hak etmeyen bilim adamlarına gerçek bilim adamı demek doğru değildir.
YOBAZ dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kişi" anlamına gelen ve sadece mecazi anlamı yönünden bağnaz kelimesiyle aynı manâda olan sözcüktür. Halk ağzında da, "kaba saba, inceliksiz kişi" olarak kullanılmaktadır. Her ne kadar dinle ilişkilendirilse de bu sözcük aslında ufku dar, bakış açısı tek cephe ile sınırlı kişileri tanımlamaktadır. Yobaz, bütün hakikatler kendisine gösterildiği halde, kabul etmeyen, kendi indinde ve hatalı görüşünde körü körüne ısrar, inat eden kaba, cahil kimse demektir.
Her mesleğin, her ideolojinin yobazı olur. Mesela din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, evrim yobazı, siyaset yobazı, laiklik yobazı gibi çeşitli yobazlar vardır. Bu avamın bir diğer özelliği ise düşünce tembeli olmalarıdır. İnandıkları fikri ne kadar anlatsan farklı bakış açıları kanıtları ile önüne sersen bir kere eğilip secdesine vardıkları düşüncenin aksini ne duymak ne düşünmek ne de beyinlerinde aktarıp muhakeme etmek isterler.
Yargıları bir analitik süzgecin delikleri arasından geçmeyeceği için davranış kodu genetik yapılarına ezberletilmiş bir davranış gibi veya daha da kötüsü kendi kendisine ezberlediği davranış kütüphanesinden uygun karşılığı mutlaka bulup, çıkaracak ve uygulayacaktır. Bunlar arada bir de olsa bozuk saat örneğindeki gibi doğruyu da dillendireceklerdir. Tamamen yanlış olsa kimse inanmaz elbette ki.O yüzden yanlışları arasına arada doğrular da serpiştirilecektir.. Bildiğimiz gibi bozuk saat bile günde iki kere doğruyu göstermektedir.
Yobazlık insanları taassuba yani bağnazlığa götürür. Bir şeye, körü körüne bağlanmaktır bağnazlık. Her inancın ve düşünce ekollerinin fanatik, bağnaz taraftarlarının olması sosyolojik bir gerçektir. Biraz da bu sosyolojik gerçeği sık sık görmem sebebi ile bu yazıyı kaleme alma gereği duydum.
Yobaz ya da bağnaz insanlar bağlandıkları dine veya düşüncelere ait hangi kuralın ne amaçla konduğunu, neyi hedeflediğini, hangi şartlarda ortaya çıktığını ve uygulanma şartlarını, yerini ve zamanını düşünemezler. İnsanda herhangi bir konuda oluşan aşırı sevgi ve heyecan; bilgi ile değil de, cehaletle desteklenirse kişi o konunun Yobazı olur. Aksi durumda bunun adı hoşgörü olur. Yaratandan dolayı, yaratılanı sevmektir sonucu.
Bağnazlık, derecesine göre, toplum içinde hoşgörüsüzlükten silahlı çatışmalara varana kadar büyük huzursuzlukların çıkmasına sebep olur. Toplum vicdanında sonradan kapanması mümkün olmayan derin yaralar açar; yüzyıllar boyu sürecek olan düşmanlıklar ortaya çıkarır. Ve bunun varisleri sürekli bu anarşiyi savaşı kanı körükleyecek metalarla Ebu cehil mirasına sahip çıkarlar. Unutturmamak adına söylemlerle sürekli toplumda oluşacak infial ateşini körüklerler. Molla Kasımlar yorumlar,sigaya çeker Ebu Cehiller hayata geçirerek uygular…
Hz. Ali, Peygamberimizin iki torunu Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve daha birçok sahabe bağnaz çekişmelerin kurbanı olmuş, şehit düşmüşlerdir. O gün açılan yaralar, mezhep kavgaları adı altında asırlarca sürmüş ve günümüzde bile kurban almaya devam etmektedir. Hıristiyanlık dinindeki Katolikler ile Protestanlar arasındaki kör dövüş de bağnazlığa bir başka örnektir. Yahudiler- Müslümanlar, Aleviler- Sünniler, Kürtler-Türkler; Dünyanın her tarafında dinler ve ırklar hatta fikirler arası çekişmeler ve çatışmalar, taraftarlarının daha çok bağnazlığa kaymasına sebep olmakta, bağnazlığın yaygınlaşması ise daha kanlı savaşların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Ama bir sorun herhangi taassup sahibine neden bağnazsın diye, asla bunu kabul etmeyecektir.
Hâlbuki bir ses verebilsek, duyabilse kulaklarımız Hz. Ali der ki; “Bildiklerimi başımın üstüne koysanız tavana erişemem. Bilmediklerim ayağımın altına konsa başım göğe değer.”der de;
Benden başkası bilmez edasında dolaşanları anlamaya benim idrakim yetmez, aklımın süzgecinden geçmeli, empati kurmalıyım, tartmalıyım artıları eksileri ile değerlendirmeliyim..Allah’ım bizi; ahlak, akıl ve ilimle donat o zaman hem kul hem insan olma onuruna sahip olabiliriz. Senden gelen ilimden gayrısı safsata; O yüzden tek çare SEN ile bilmek, Bildir bize bizi, kalp gözü açıklardan eyle…
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE 4 Temmuz 2011--- İZMİR
YORUMLAR
Merhaba Efendim !
Çok hoş bir üslûp ile mükemmel bir ilmî makale hazırlayan yürekli münevvereyi kutluyorum.
Konuya giriş, zemin hazırlama, örnekleme, açılım, fikir beyanı ve düşündüren tespitler sonrasında ufuk açıcı temennîlerle final.
Böylesi bir makale okumak son zamanda pek karşılaşabileceğimi ümit etmediğim hadiseydi, amma oldu. Demek hâlâ "münevver" insanlar varmış dedirtti. Kendilerini "aydın" etiketi arkasına saklamış zifrî karanlık yobaz,bağnazların istilâsından sıyrılabilen münevvere rastlamanın zor olduğu bir zaman diliminde gönlü aydınlık, yüreği imanlı, dimağı dingin ve olgun kişi görmek ve eserlerini okumak mutlu etti.
Bir şiirimde şöyle demiştim :
"muhacir gönlünde onulmaz keder
müslüman evlâdı aslı terk eder
dermandır diyerek zehri zerk eder
karanlık aydınlar müslüman oldu."
Muhterem Hanımefendi,
Sizi tanımaktan ve eserinizi okumaktan son derece memnun olduğumu ifade ile saygılarımı sunuyorum.
Başarı dileklerimle..
Selâmetle..
Esmize - Perihan Kılıç
Molla Kasım anlayabilirsek aslında çevremizdedir.Haylaz birçocuktur annesine ,babasına mazarat çıkaran,kıran,döken.Misafirliğe gittiğinizde zorluk çıkaran.Yada imtihan dünyasında sakat,özürlü bir evlattır gözünüzden ayıramadığınız ,sıkıntı veren ...
İş yerinde sizin alata yanınızı arayan müdür,çalışma arkadaşınız...
Çok örnek var bizi uyaran görmek gerekir elbet ve mana çıkarmak.
Değerli bir çalışma olmuş emeğinize sağlık.
Saygı ve selamile
Esmize - Perihan Kılıç
Her mesleğin, her ideolojinin yobazı olur. Mesela din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, evrim yobazı, siyaset yobazı, laiklik yobazı gibi çeşitli yobazlar vardır. Bu avamın bir diğer özelliği ise düşünce tembeli olmalarıdır. İnandıkları fikri ne kadar anlatsan farklı bakış açıları kanıtları ile önüne sersen bir kere eğilip secdesine vardıkları düşüncenin aksini ne duymak ne düşünmek ne de beyinlerinde aktarıp muhakeme etmek isterler....
Günümüz entel dünyasında yukarıda paragrafta sözünü ettiğiniz kişiler karşımıza birer aydın (!) olarak çıkıyor ve fikirlerini bu topluma enjekte etmeye kalkıyor. Bir gün ak dediğine, ertesi gün kara diyebiliyorlar. Ben artık Ebu Cehilleri, molla kasımları anlamak için geçmişe bakmıyorum. Etrafıma bakmam yeterli. Allah bu toplumu aydınlardan (!) korusun yar ve yardımcısı olsun
Emeğinize sağlık hocam
aksiyonaks tarafından 7/4/2011 7:43:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Esmize - Perihan Kılıç
Şeytanı da ben ilave edeyim meleklerin en bilgini hatta cebrail as "bir hata işlersem onu kendime şef ederim onun sayesinde Allah beni bağışlar demişti" fakat o ilim o bilgi onu cehaletin karanlığına götürdü, alimle r akıl la fikrin evlenmesi diyorlar şayet insan aklını vezir kalbini padişah edip sahih nikah ile bu evliliği yapmazsa işi gerçekten zor dur Derviş yunus bunu çok yerde anlatır neyi anlatmazki; "Nice atlıların kanadı kırıldı, niceleri gemiye bindi ama deryaya dalıp inci mercan toplayamadı" "İlim ilim bilmektir ilim kenndini bilmektir sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır okumaktan mani kişi haakı bilmektir sen okudun bilmedin bu kuru bir emektir." Mevlana Hz " tek bildiğim hiç bir şey bilmediğim demiştir ama bu gün biz Tv lerde ayaklarını üst üste atmış lafa biz aydınlar diye başlayan insanları çok izliyoruz Allah yardımcımız olsun.
Esmize - Perihan Kılıç
Gösterdiğiniz özen ve hazırlarken harcadığınız mesai, yaptığınız araştırma her zaman çok özel bir yazar olmanız için yeterli. Okuruna bu kadar saygı gösteren ve kaale alan bir yazarın çalışmalarını paylaşmaktan onur duyuyorum. Molla Kasım'lar bitmez, türediler diyorum ben artık. Pir Ali, Garip Yunus'ları görmeye açıyorum gözlerimi artık sadece. Kucaklaşmayı bilen, sevgi ve dostluğun hakkını verebilen insanlar lazım bize. Dediğim dedik il sınırlarında yaşasın Kasım'lar.