Büyümek...
Filmler vardır içimize yerleşen. Güzel oyunculuklar, hayran bırakan senaryolar barınır ücra yerlerimizde. Saçlar uçuşur, donuk bakışlar takılır gözümüze bazı karelerinde o filmlerin. Kiminde bir eski pencere önü monologu ön plandadır, bir diğerinde ayaklarının altından akan berrak su ile yitirilen dertlerin getirdiği hoşluğu betimleyen kuş sesleri.
Varsayın ki bir azgın denizi feribotla geçmekteymişsiniz.
Kızıl saçlı bir güzel kadın olsun direksiyonda, sonuna kadar açık camdan uçuşsun saçları. Çok tatlı, herkesin sevdiği güzel gözlü, komik başka bir kadın olsun yanında. Siz de iki erkek, arka koltukta yolcuymuşsunuz. Biriniz neşeli, tüm hayatı üç kez yaşamış biri olun, ötekiniz de araçtakilerin sevdiği şarkıları çalan gitarcı çocuk. Aklınız başınızdan uçsun her şarkıdan sonra, anlık sessizliğin dayattığı aşkın büyüsüyle dönün geçmişe. Yıllar öncesine.
Kanundan kaçan azılı bir kovboy olun yahut bir siyasi yazar.
Hiç terbiye edilemeyen bir yılkıdır ya içiniz, ona sığının. Her türlü hoyrat yanına rağmen en vefalı dost, hep o değil mi zaten.
Görünen o ki birbirlerine değmeden sıkıca sarılabilmişlerdi araçtakiler. Geçmişlerini bilmeden saygı duymuş birbirlerinin iyi insan olduğuna inanmışlardı. Nerdeyse soluk bile almıyorlardı bu güzellik bozulmasın diye.
Rüzgâr kızların saçlarını, erkeklerin umutlarını savurdu.
Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı, belki de gençliklerini arar gibi.
Dost bakışlardı bunlar.
Birbirlerine dokunuyorlardı, sevgi dolu ürkek dokunuşlardı bunlar. Sıcaktı…
İçlerinden birinin, ötekiler daha doğmadan önce genç olduğu dönemleri anlatırken gözleri ışıldıyordu. O gözler umut oldu diğer erkeğe, ‘hayat henüz yenemedin bizleri’ diye bağırdı tepelere doğru. Dev gibi üç denizanası el salladı gitarcıya, daha önce görülmemiş pembelikteki bir kayalıkta beliren denizkızı siluetinin hayal olduğuna inandırmaya çalıştılar feribot yolcularını.
Küçük bir kız ağlamaklı gözlerle elma şekeri istedi.
Öteki sırf o ağlıyor diye, mızmızlandı.
Lunapark için kavga etti iki çocuk, yere saçıldı leblebi şekerleri.
Bir buse uyandırdı kızıl saçlıyı, yıllar öncesinin şefkati yeşerdi yanaklarında.
Bir satıcı yanaştı aracın penceresine;
-‘ediyelik bunlar be ya alasınız. Oo abimde kitar çalaimiş. Benim babamda müzisyen, glarnet çalar be ya’ dedi. ‘Gredi gartı da geçerli, taksit yaparız isterseniz’ diye de ekledi.
Müziğe ara verdiler kıyıya varınca. Normalde birkaç dakika ama onlara yarım gün gibi gelen sessizliğin ardından kocaman bir gülüş belirdi güzel gözlü kızda.
Müzik durdu, hepsi yeniden büyüdü…
Yaz başı 2011
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.