- 760 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hatayı Bağışlamamak Sevgiyi Öldürür
Kesin bilgiyle inananlar, Allah’a ve O’nun kendileri için yarattığı kadere saygıyla içten boyun eğer, O’ndan gelen her musibetin ardında bir hikmet ve hayır olduğunu bilirler. Yaşadıkları her olayı en sevdikleri varlık olan Allah’ın, kendileri için özel yarattığının bilincinde, herşeyi sevinç ve neşeyle karşılarlar. Başlarına gelen hiçbir olay onları karamsarlığa, mutsuzluğa, öfkeye sürüklemez, her an tutarlı davranışlar sergilerler.
Dünya hayatı kusursuz yaratılmış bir imtihan ortamıdır ve yaptığı hata insanın sınanması içindir. Hatalarının da bir kader üzere gerçekleştiğinin bilincindeki müminlerin tevekküllü ruh halleri Kur’an’da, "... Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51) ayetiyle haber verilir.
Kadere tabi olan mümin, yaşamının başına dönse aynı hataları yine yapar. (Doğrusunu Rabb’im bilir.) Allah, pişmanlık duyması için onu yaratmıştır; hayır içerir. Hatasından vazgeçmesi ve davranışını düzeltmesi gerektiğini bilir. Yaptığı hatadan ibret alan mümin, aczini görür, bağışlanma diler ve tevbe ederek Allah’a yaklaşır. Hata, yanlışını fark edebildiği için müminin şükretmesine, bağışlanma dilemesine, tevbe etmesine ve tevekkülüne vesile olur.
Müminler hataları nedeniyle üzüntü, stres, endişe gibi duygulara kapılmazlar; ancak iman etmeyenler için bu durum söz konusu değildir. Yaşadıkları her zor olayda bu duyguları yoğun hissederler. Hata yapmak ayrıca diğer insanların gözünde küçük düşecekleri korkusuyla onlar için büyük bir azaptır. Müminler gibi Allah’a teslimiyeti yaşayamadıklarından, psikolojik açıdan çökerler. Çünkü Allah’tan korkmayan ve emrettiği üstün ahlak özelliklerini yaşamayan kişiler arasında hataya yer yoktur. Hata yapan kişi toplumda adeta damgalanır; bağışlanmaz, aşağılanır, ezilmeye çalışılır.
Müminler ise hata yapan kardeşlerini yalnız bırakmaz, aksine yardımcı olurlar. Pişmanlık duyması ve kendini düzeltmek için çaba harcaması nedeniyle de ona olan sevgi ve saygıları artar.
Kuşkusuz hatasında direnen insan sevilmez. Ancak hatasından dolayı bir insandan nefret de edilmez; unutmuş, düşünememiş, gaflete düşmüş olabilir. Uyarıldığında hatasını anlıyor ve öğüt alıyorsa, o kişiye karşı kalpte bir öfke duyulmaz. Ayrıca insanı geçmişiyle yargılamak vicdansızca bir davranıştır; esas olan kişinin son halidir. İnsanda iman alametleri oluştuktan sonra geçmişteki hatalarını dile getirmenin bir anlamı yoktur. Allah’a samimi tevbe ettiğinde insan, diğer insanların gözünde de tertemizdir. Önemli olan Allah’ın affetmesidir.
Bağışlamak sevginin önünü açar; hatayı affetmemek ise sevgiyi öldürür. Bir kez hata yaptığı için bir insanı “silmek, bitirmek” doğru mudur? Kişiye karşı sürekli bir öfke ve kin Kur’an’a uygun değildir. Allah kin ve nefretini ömür boyu neden sürdürdüğünü, neden bağışlayıcı olmadığını insana sorar. Ahirette, nefret ettiği kişiyi Allah’ın bağışlamış olduğunu ve cennetine aldığını görse, “Allah’ım benim kinim hala sürüyor” diyebilir mi insan?..
Sonuç olarak müminler, her insanın aciz olduğunu, kendilerinin de hata yapabileceğini bilirler ve başkalarının yaptıkları hatalardan ibret alır, ders çıkarır, aynı hataya düşmemek için gayret gösterirler. Yüce Allah’ın bağışlayıcılığına ve merhametine sığınır, hatalarını affetmesini umut ederler.
“Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)