- 1257 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP KUŞAKTAN KAYIK KUŞAĞA GENÇ KIZLAR
Genç kız bedenindeki küçük kadınlar
Yaşları 13 ile 17 arasında değişen pek çok genç kız, gece kulüplerinin müdavimi. Alkol ve sigara kullanıyor, ilk cinsel deneyimlerini çok erken yaşıyorlar. Uzmanlar aileleri uyarıyor...
Bu uyarılara rağmen Anneler Ne Diyor?
Kızımın gittiği mekana biz de gidiyoruz. Biraz uzağında duruyoruz. Yasakçı değiliz.
Gençlerin durumu içler acısı. 14-15 yaşında kızlar, ellerinden sigara ve içkiyi düşürmüyor.
Saçlara jöle, tırnaklara oje, sürülemez, spor ayakkabıyla okula girilemezdi.
Etekler diz üstünde, kaşlar alınmış, makyaj yapılmış, saçlar boyalı, salınmış ya da şekilli olamazdı.
Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.
Öğretmenlerle dalga geçilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, okulda "konuştuğun" (sevgilin) varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.
Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı. Gömlekler pantolonların - eteklerin, içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek yürek isterdi.
Tuvaletlerde sigara içmek isteyen varsa ortamdan kaçılır, "disiplin"e ortak olmaktan korkulurdu.
Okuldan sonra eve erkenden gidilir, geç kalınırsa hafta sonu hayalleri suya düşerdi.
Eğlenmek için okul çayları, ev gezmeleri, doğum günü partilerini beklerdi. Doğum günü partileri evde kutlanır, annelerin gözünün önünde olunurdu.
Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken sapıtılır, milli güvenlik hocaları askeri disipline sokmaya çalışırdı.
Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.
Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, meydanloueres, ana ya da temel britanikalar taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.
Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.
Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik... Öğretmenlerle dalga geçmez, derslerde sigara içmez, okuldan eve, evden okula gider, "çocuğum nerede acaba" diye annelerimize dokuz doğurtmazdık. Kızların birçoğu "fön"ün ne demek olduğunu lise mezuniyet balosunda öğrenir, erkekler kızları break dans ya da paten kaymadaki ustalıklarıyla etkilemeye çalışırdı.
Dedim ya. Biz çok güzel öğrencilerdik. Çok zor da olsa o dönemlerde hayat, şimdikiler gibi kayık kuşak değildik. Hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik. İyi ki 70’lerde öğrenciydik. "70 liler Kuşağı"na "kayıp kuşak" demeyi daha yerinde buluyorum. Çünkü bizler, değerlerin-ilkelerin tadilat nedeniyle sonuna yetişmiş, insandan yana kazanımların son demlerini, son güzelliklerini görmüş, sonrasında da hayatlarının en güzel dönemini 12 Eylül sağanağı altında yitirmiş bir kuşağın insanlarıyız. Bizler "gökkuşağı" renkleri arasında yaşanması gereken gençliklerini "kayıp kuşak" olarak yaşamış, araya sıkışıp kaybolmuş ve 2000 lerin Türkiye’sinde epeyce "yalnızlık" çeken insanlarız. Kum fırtınasının ortasında artık gözünü açmaya başlayan "kayıp kuşak" şu sıralar kaybettiklerinin dökümünü çıkardığı , yavaş yavaş yükseltmeye başladığı sesiyle daha gür duyurma derdinde. Ama bir de bizden sonrası var. Henüz kaybettiklerinin ayrımında olmayan, döküm yapma durumuna gelmemiş
bir kuşak bu...
Özellikle dünyaya gözlerini 80’li yılların ortalarında açmış olanlara "kayık kuşak" denmesi sanırım daha yerinde olacaktır. Çünkü "kayıp" olmaktan çok, "kayık" olmak gibi bir durum söz konusudur 2000’li yılların gençleri için. Kendine yabancılaştırılmış, kimliğini hepten yitirmiş bu kuşağın miladı "12 Eylül" filan değildir, bu milat Amerikanın oyuncağı olmuş bir global dünyada "Kültürel Emperyalizm" olmuştur artık! "Kayık kuşak" gençliği her türlü ahlâki ve sosyal erozyonun altımızdaki değerleri çekip aldığı, bizi adeta uzay boşluğunda bıraktığı bir dönemin gençliğidir. Hayatları böylesine "kayık" bir döneme düşmüştür. Emperyalizmin tavan yaptığı bir dönemin ürünüdür. İnsan, değerini bilmediği - bilemediği bir değeri kaybedemez. Bu nedenle şimdilerde bizler gibi kayıp bir kuşak yok artık ortada. Ortalıkta tüm şiddetiyle "kayık kuşak" var. Görüntüdeki bu kayma öyle eskisi gibi dama çıkıp antenle oynamakla da kolay kolay düzeltilecek gibi görünmüyor. Ancak bu kayık kuşak da
vizyondaki yerini, 90’lı yıllarda doğan ve gençliğe çok daha erken adım atma yoluna girmiş bir başka kuşağa elindeki global bayrağı parasıyla devretmeye hazırlanıyor. Şimdilerde sadece kayık kuşağın değil, hepimizin altından bir şeyler hızla kayıp, hızla eksilip gidiyor. Kayıklar kayıp, kayıplar da kayık hale gelmek için can atıyor sanki artık. Kayık kuşakların bu nedenle tutunacakları tek dal paranın o kırılgan dalı! Her an çat diye ortadan ikiye kırılacak olan bir para dalı bu. Başka da bir şey pek görülmüyor şimdilik, kayıp ya da kayık hayatlarımıza atılan bunca sis bombası arasında.
Kayıp kuşak kızları Kim bu kızlar?. Ahlak ve edebe önem veren, yalan söylerken yüzü kızaran, aşık olan, namus denilen kelimeden haberdar olan genç kızlar .Kayıp Kuşak Kızlarının ardında bıraktığı boşlukta dengesini kaybeden toplum, aşkı için can vermeye hazır, vefakâr kadın örneğini başarıyla oynayan Türkan Şoray’ı, namusu için tüfek kuşanan Fatma Girik’i, ince ruhlu, sadık ve gururlu Hülya Koçyiğit’i unutamıyor.
Onlara duyulan özlem, geçmişe duyulan özlemle eş değerli.
Bendenizin de içinde olduğu kayıp kuşak kızları, öz değerlerini koruyan muhafazakâr toplumla modern toplum arasında sağlam bir köprü oluşturdular. İdealisttiler . Görgüleri ve davranışlarıyla örnek ve saygın “Türk Kadını’nı başarıyla temsil ettiler. Cumhuriyetin sağlam temeller üzerinde oturtulmasında etkin bir rol oynadılar. Onların ilk gençlik yıllarında böylesine kötü kullanılan televizyon, iletişimi mekanikleştiren cep telefonları, daha çok abuk sabuk sohbetleri ve zihinleri allak bullak edici oyunları izlemek için rağbet edilen bilgisayar yoktu. Onlar okumuş kızlardı. Birbirinden güzel kitapların kamçıladığı düşünce ve hayal güçleriyle esasen beyinlerine kurulmuş ekranda kendi renkli hayallerini, tasarladıkları geleceği görüntülerlerdi. Lüksten, gösterişten uzak, tüketim hırsının söz konusu olmadığı, maddeci zihniyetin ruhlarını kemirmediği sade, yalın bir hayatları vardı.
Ağırbaşlı ama özenli giyimleri güleç çehreleri, sade güzellikleriyle kayıp kuşak kızları şimdi resimlerde kaldı. Çoğu büyükanne olup geçmiş zaman rüyaları içinde bir kenara çekildi. Bazıları da hayatını kaybetti.
Her şeyin altüst olduğu; içlerin boşaltıldığı, maddeci zihniyetin egemen olduğu, Amerikan tarzı yaşam biçiminin tek yaşam biçimi olarak dayatıldığı; ideallerin lüks konutlara, arabalara, serbest ilişkilere, cinselliğe odaklandığı günümüzün kayık kuşak kızları, kayıp kuşak kızlarını demode, köhne bir zihniyetin temsilcileri olarak görüp onların özde dopdolu yaşamlarını harcanmış bir yaşam biçimi olarak değerlendirerek neredeyse onlara acıyorlar. Sıfır bedenleri, moda giyimleri, bol makyajlı kadın yüzleri, aranan bakışlarıyla o cafe senin, bu bar benim ruhsuz birer kalıp gibi ortada dolanıyorlar.
Kayıp kuşak kızları arkalarında güzel anılar, özlemler bıraktılar.
Batık kuşak kızları ne bırakacaklar dersiniz?
Çocukluktan kadınlığa geçen kayık kuşak
Ellerinde içkiler, üstlerinde en ’trendy’ giysiler, ayaklarında ’marka’ terliklerle yürüyen 14-15 yaşındaki ’küçük kadınlar ünlü ’beach’lerin ve gece kulüplerinin vazgeçilmez müdavimleri.
Bodrum, Çeşme, Antalya’daki tatil eğlencelerini aktaran gazetecilerin kameralarına en çok ’onlar’ takılıyor. Plajlarda, gece kulüplerinde ellerinde sigaraları, içkileriyle, aşırı dekolteli kıyafetler içinde, kendilerinden geçercesine eğlenen 13-17 yaşlarındaki gençlerin bu görüntüsü birçok kişiyi şaşkınlığa uğratıyor. Tabii daha çok sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerin çocukları böyle bir yaşam tarzını tercih ediyor. Uzmanlar, daha çocukluktan genç kızlığa yeni geçmelerine rağmen bir ’kadın’ gibi görünen bu kızların çoğunun cinselliği de erken yaşta yaşadıklarını söylüyor. Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Bengi Semerci, bu kızların genellikle aile ilişkilerinin çok sıkı olmadığını vurguluyor: "Bu çocuklar iyi aile ilişkileri kurmak yerine arkadaş gruplarının içinde yer almak için çabalıyor. Bunun için de sürekli olarak belli bir çevrenin içinde dolanıp duruyorlar. Birinin yaptığını diğeri yapmazsa problem çıkıyor." Bu nedenle gençlerin bu tür davranışlar için birbirlerini
tetiklediklerini söyleyen Semerci, bu tür durumların çocukların geleceğini çaldığını anlatıyor. Semerci’ye göre gençlerin ilerleyebilmesi için geleceğe dair birtakım hayalleri, hedefleri bulunması gerekiyor. Ama bu tür bir yaşam tarzı gençlerin hayallerini ve geleceğe ilişkin umutlarını çalıyor; "Çok erken yaşta, belirli bir yaşa gelince yapmaları gerekenleri yaptıkları zaman, o yaşa geldiklerinde yapacak bir şeyleri kalmıyor, mutsuz ve doyumsuz oluyorlar. Bu da kabul görmeyen cinsel ilişki, uyuşturucu bağımlılığı gibi ekstrem arayışlara kadar götürebiliyor. Çünkü mutluluk, başarı ve farklılık arayışına giriyorlar." Pedagog Duygu Çalışır bu tarzda yaşam süren genç kızların bir kısmını ailelerinin, özellikle de annelerinin desteklediği görüşünde: "Anneler daha 12-13 yaşındaki kızlarını kuaföre götürüp kaşlarını aldırtıyor, saçlarını boyatıyorlar. Bunların çoğu genç görünmeye hevesli anneler. Kızlarıyla rekabete giriyorlar. Hatta bu anneler bazen kızlarının cinsellik yaşamasına bile
ses çıkarmıyor ve sadece ’korun yeter’ diyorlar." Çalışır’a göre anne babaların çocuklarına arkadaş gibi davranmaları yanlış. Çünkü çocukların kendilerine doğru yolu, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, sınırlarını gösterecek birilerine ihtiyacı var.(Kayıp kuşak kızlarının geleceğe taşıdığı masum ukdeleri ; kayık kuşak kızlarını yetiştirmede etken olmuştur bu konuyu daha sonra ele alacağım.)
Bazen etrafıma baktığım zaman şaşırıyorum. Aslında artık şaşırmıyorum çünkü alıştım. Günümüz gençliği yabancı dizilerde, kliplerde, popüler caddelerde, çarşılarda kendine kimlik arıyor. Vizyona yeni giren bildik senaryolarla pişirilip pişirilip yeni diye sunulan filmleri izliyor. Kitapçıya girdiğinde en çok okunanlar standına uğruyor. En kalabalık konserlerde alkış tutuyor ve sanki herkes aynı mağazadan giyiniyor. Popüler olan neyse ona kollarını açarak koşuyor. Dünyada ve ülkede neler oluyor haberleri yok. Okumuyor, araştırmıyor, ne kötü ki belki düşünmüyorlar bile. Ana haber bülteninde bir estetik uzmanının açıklamasını duyunca şaşırdım. “Okullar açılmasına 2 hafta kaldı, şu sıra en çok öğrenciler geliyor” diyor. Şimdi kuşakları sıralayacak olursak bu kuşak kayıp bile değil, zaten hiç yok gibiler. Tabii bu bir genelleme olamaz, olmamalı, ama görünen kısmı bundan ibaret.
Kayık kuşak özelliklerine gelince:
* Hiçbir değer yargısına sahip olmamak. her şeye olabilir ya da olamaz diyebilmek. Fark etmez sözcüğünün anahtar olması.
* Hiçbir kuruma , kişiye , kavrama , idareye karşı sorumluluk duymamak. kendini hiçbir şeyle yükümlü saymamak. sorumluluk ve yükümlülük duygusuyla alay etmek
* Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek. buna hakkım var mı? gibi bir soruyu hiçbir zaman ve hiçbir şey için sormamak.
* Hiçbir şeye gerçekte sahip olmadığı için, her şeyi bir anda kaybetmeye hazır olmak böyle olduğu içinde sahip olduğu şeylerin değerini bilmemek , düşünmemek ve umursamamak.
* Güdüleriyle ve dürtüleriyle yaşamak bunları kontrol etmeyi, çalışmayı küçümsemek ve alaycılıkla karşılamak.
* Uyuşturucu ve bağımlılığa yatkın olmak. bunları meşru ve doğru bulmaya da yatkın olmak.
* Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek. Avrupada yapılan çalışmalar genç kuşakların beslenme (f ast food) müzik , eğlence ve güzelleşme harcamalarına yapılan tüketimin ekonominin önemli bir bölümü olduğunu ortaya koyuyor. buna araba ve motosikletle ilgili harcamaları da eklemek gerekir.
* Günlük ve anlık yaşamak hiçbir hedefe yönelik plan yapmamak ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmemek.
Bu özelliklerde sosyal sorumsuzluk niteliğinin çok belirgin olduğunu görüyoruz. Kendine karşı , yakınlarına karşı , topluma karşı , dünyaya karşı , hiçbir sorumluluk duymamak. tersine onları kendine karşı sorumlu saymak önemli bir özellik. Hiçbir şeyi bilmeye meraklı olmamak , bilenleri önemsememek , bilgiye sadece kendi çıkarı için ilgi duymak da başka bir özellik oluyor. burada bencil ve çıkarcı ilgi ekseni yaşamın temel belirleyici çizgisi olmaktadır. Elde etmek istedikleriyle haklı olmak arasında hiçbir ilişki kurmamak , elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak da başka bir özellik olarak ortaya çıkıyor.
Bu tanımlamadaki sorumsuz , bencil , çıkarcı , haksız da olsa elde etmeyi doğru görme , “Kültürel Emperyalizmin” Türkiye’de önerdiği genç insan modelidir. Depolitize gençlik yaratmak hedefiyle çakışan kendi çıkarından başka hiçbir şeye aldırmayan , köşe dönücü, değer yargılar yoksunu gençler, Avrupa’nın ne yapacağını acı acı düşündüğü gençliğiyle de ilginç bir yakınlık taşıyor. Bilinçlerini boşaltıp ortaya çıkan boşluğu kendi inançlarıyla doldurarak kendi ideolojilerine göre kullanabilecekleri gençler yaratmak projesi “Kültürel Emperyalizm’de uygulanmaktadır. Bu uygulamayla ortaya çıkan bir gençliğin günümüzde sorumsuz , açıkgöz , bencil ve çıkarcı bir hayat yaşadıkları, böyle yaşamak istedikleri bilinmektedir.
Bir toplum için en önemli hedeflerden birisi de gençlerin, bütün bu olumsuzlukları aşarak geleceğin temel taşları olabilmeleridir. Toplum kendi gerçeğini görerek kendi geleceğine güven duymak istiyorsa bütün gençlik politikalarını gözden geçirmek zorundadır. Bunu en etkili ve doğru şekilde yapabilecek kişiler ise anne ve babalar, hatta burada özellikle;ailenin yapı taşı anneye daha çok görev düşmektedir..
Yoksa Kayık Kuşaklar sonunda kayıp ülkeler olurlar
Esenlikler...
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı olmuş,tebrik ederim.İçimi okumuş gibisiniz sanki.Sizinle hemen hemen Aynı kuşağın insanı olarak etrafımdaki gençlere baktıkça ruhum daralıyor ve de hiçbirşey yapamamanın sıkıntısını yaşıyorum.Kültürel yozlaşma,aldırmazlık,bilgisizlik ve de bencillik giderek daha da artıyor.Gelişiyoruz,teknoloji farklı artık,çağ bilgi çağı filan sözleri de bana çok anlamlı gelmiyor.Alınan örneklemeler sadece parıltılı sosyal hayat,aşırı özgürlükler ve de kendimize has adet ve de geleneklerimizin çürütülmesi.Nasıl düzelecek dediğimde etrafıma ise aile eğitimi diyorlar.Aileyi kim eğitecek peki?onu hiç mi hiç sorgulamıyorlar.Eğitim şart..hıhım..tabi..tabi...kimsenin eğitim filan yaptığı da yok.Tv mi ...gazete mi.. sivil toplum kuruluşları mı? bence çok yetersiz ve de kısır çoğunluğu,hatta yok bile bence.Ve de Eğitimi yapacakların da eğitilmesi gerekiyor önce !! MİŞ gibi yapmakta üstümüze yok velhasıl.Saygı ve de selamlarımla.:)
Betül Vergul
Ele aldığınız konu günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesi belki de en önemlisi. Bunun sebepşerinden biri toplum olarak değişiyor olmamızdan kaynaklanıyor. Hiç bir zaman onları eleştirmedim. Eleştirmedim derken doğal olan yeniliklere karşı değilim. Bir kadın da gidebilir gece kulübüne veya eğlence yerine. Fakat şu var ki durması gerektiği yeri, asaleti, ağır başlılığı bırakmadığı sürece. İnsanın kendine yaptığı kötülüğü dünya alem bir araya gelse yapamazmış. Bir defa taklit.ilik, yabancı hayranlığı bunlara sebep oluyor. Teknolojideki değişikliklere uyum öncelikli olmalı. Sosyal yaşamda da bizim özümüzden ayıracak derecede abartılı olmamalı. Örf adetlere saygı duyarak, yenilikleri takip etmeliyiz. Yine burada tabii ki ailelere büyük görev düşüyor. Güzel bir konuydu Bekir Bey. Tebrik ediyorum. Saygıyla...
Betül Vergul
BETÜL VERGÜL
Saygılar