- 939 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Erzurum’da Nazım rolüne ödül.
Erzurum’da Nazım rolüne ödül.
Hiç unutmam lisede bir edebiyat öğretmenim vardı. Kendisi yaşamını yitirdiği için ismini vermek istemiyorum. Her edebiyat dersinin sonunda bizleri on beş dakika serbest bırakır ve kitap okumamızı isterdi. Bu yolla okuma alışkanlığımızı geliştirme çabasındaydı sanırım. Yine bir edebiyat dersi okuma saatinde ben Nazım Hikmet’in “Yaşamak Güzel şey Be Kardeşim” adlı ( 1920’li yıllardan 1950’ye kadar yaşanan baskılar, acılar ve büyük sefalete karşı, inandıkları düşünceler adına mücadele eden genç insanları anlatan bir romandır. Kurtuluş savaşı yılları Türkiye’si, Ekim devrimini yapan SSCB Moskova’sına tarihi bir roman niteliğini taşır. Herkesin okumasını tavsiye ederim. ) romanını okuyorum. Hoca Sıraların arasında gezerken, kitabın eskiliği dikkatini çekti sanırım. Kitabı aldı ve kapağına baktı. Nazım Hikmet adını görünce de beni bir güzel azarlayıp, kitabımı da yırtarak çöp kutusuna attı. Bu duruma çok içerlemiştim. Romandaki karakterlerin yerine kendimi ve arkadaşlarımı koymuştum. Roman beni öylesine içine almıştı ki Ahmet bendim, Kerim sıra arkadaşım Özkan, İsmail, Neriman, Si-ya-u, Anuşka hepsi arkadaşlarım olmuştu ve edebiyat öğretmenim, romanın en güzel yerindeyken bizi sınıfın çöpüne atıvermişti. “ Bu kitaplar yasak. Sen bu adamın kim olduğunu biliyor musun? Vatana ihanet etmiş. Sen de mi vatan haini olacaksın?Nereden buluyorsunuz bu kitapları bilmiyorum!” Edebiyat öğretmenim endişesine anlam verememiştim. Ders arası teneffüste de dostlarımı çöpten çıkarıp, çantama atıp evde kitabını bin bir zorlukla onarmıştım. Hatta Annem benim bu çabamı görüp kitabımı iplikle dikmişti.
İşte bize Nazım’ı böyle anlatmışlardı. Yıllar geçtikçe Nazım’ın gerçekten “mavi gözlü bir dev” olduğunu bütün yasaklamalara rağmen okuyarak anlayabilmiştik.
“memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora isi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfaktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim, memleketim...” diye memleket özlemini dışa vuran şairi bizlere vatan haini diye anlattılar. Bizim kuşak Nazım Hikmeti bu yüzden çok geç tanıdı. Ancak tanıyanlar çok sevdi.
Erzurum’u hiç görmemesine karşı Nazım;
“Erzurum’un kışı zorludur balam,
buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum’da kaskatı, dimdik ölür adam,
kabullenmez yılgınlığı...” diyerek, dadaşları en iyi anlatan şairlerden biridir. Erzurum Nazım’a geçte olsa, dolaylı da olsa bir ödül verdi.
Erzurum’da ikincisi gerçekleştirilen Dadaş Film festivalinde, en iyi erkek oyuncu ödülünü, Nazım Hikmet’in Bursa Hapishanesi’ndeki günlerini yansıtan filimdeki oyunuyla ’Mavi Gözlü Dev’ filmindeki rolüyle Yetkin Dikinciler aldı. Ödülleri belirleyen Jüri halk jürisiydi. Sağın kalesi olarak bilinen, AKP’ye %68 oy veren Erzurum, Nazım Hikmet’e dolaylı olarak ödül verdi. Bu gelişim beni gerçekten çok umutlandırdı. İnsanları birleştiren en önemli unsurlardan biri olan sanatta halk objektif olabildi.
Ödül alan filmlerin haberini okuduğunda hemen aklıma edebiyat öğretmenim geldi. Bana okumamın yasak olduğunu telkin ettiği Nazım’a Erzurumlu ödül verdi. Acaba yaşasaydı ve bugünü görseydi ne düşünürdü?
İşte filme adını veren şiir;
“O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii, hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii hanımeli açan ev...”
Umarım bir gün Erzurum’da Nazım Hikmet’in şiirlerinin okunduğu bir şiir festivali de düzenlenir.