- 1249 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Mektup...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Aziz Dostum Meskûn Beyefendi;
Nâme´nin beni ne kadar mesûd ettiğini bilemezsin...
Uzun zamandan beri bana memleketi hatırlatan en son şey; Başvekil Adnan Bey´in Times dergisinde neşr olan mülâkatı idi.Sağ olasın. Epeyce bir zamandır böyle mesûd olmamış idim. Beni ihya ettin.
Yaklaşık sekiz aydır Cambridge´de, Hampshire st. London sokaktaki üç katlı ahşap bir otelin 203 numaralı odasında kalmaktayım.
Az evvel kapı tokmağı tıkladığında garip bir heyecan fırtınası kalp ritmimi bile artıracak ölçüde beni heyecanlandırdı.
Meğer kat görevlisi Miss. Mary senin mektubunu getirmiş...!
Zarfın üzerindeki pulda Kurtarıcımız Gazi Paşa´nın resmi mevcut idi. Miss. Mary mektubu verdikten sonra puldakinin kim olduğunu sordu.Türklerin Ata´sı ve en büyük kahramanı olduğunu söyledim. Oldukça etkilenmiş. "Yakışıklı imiş"dedi muzipçe gülümseyerek.
Miss. Mary;
Sarı bukleli saçları ve yanağında çilleri olan 165cm boylarında mavi gözlü güzel bir dul hanım.Henüz otuzlu yaşlarını sürmekte...
Eşini ikinci cihan harbinde pasifikte Japonlar´ın batırdığı bir gemide kaybetmiş. Başka bir şehirde tiyatro eğitimi alan birde kız çocuğu varmış. Geçinebilmek haliyle buradada oldukça zor. O da çalışmak zorunda...
Azizim Meskûn;
Mektubun Türkiye kokmakta. Sanırım kağıdının hamuru Kastamonu Çatalzeytin ıhlamurlarından yoğrulmuş...
Güleceksin belki... Fakat benliğimin en ufak zerrelerinde bile bunu hissedebilıyorum emin ol. Gurbetlik bu olsa gerek. En ufak kokuların bile insanı anılarında uzak yolculuklara çıkartabilmesi...
Mektubun da Ankara´da kırkikindi yağmurlarının nihayetlendiğini yazmışsın.
Burada malûmün üzere sonbaharı yaşamaktayız. Her yer sararmış yapraklar ile kaplı. Ağaçlarda tutunmaya çalışanlar ise, mahçup ince boyunlu çocuklar gibi boyunlarını bükmüş, ha düştü ha düşecekler...
Bilirsin balık olduğumu...! Sonbahardan etkilenmemek ne mümkün. Hele bizim gibiler için, duygusal yoğunluğumuzun zirve yaptığı aylar değil midir hazan ayları.? Her ne ise...
Kör Ramis nasıl?
En çok onun Arnavut ciğerini özledim vallahi. Söyle o´na;buradan diğer mezeleri kötü yapıyor sonucunu çıkartmasın. Ramis´in bütün mezeleri çok nefistir.Bilirsin alıngandır, üzülür...
Kadim Dostum;
Mektubunda bir umutsuzluk ve yenilgi sezdim.
"Beni öldürmeyen şey, beni daha da güçlendirir "demiş Nietzsche
ve eklemiş
" Zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar."...
Asrımız da; Su şişeye girip satılıyorsa, biz de bedava soluduğumuz havadan mutlu olmalıyız azizim. Alimallah adamlar ya havanın bu kadar bol ve sahipsiz olduğunu görüp, onu da satmaya çalışırlar ise o zaman bu millet; "havasını almak için" parayı nereden bulacak. Nasılsa "hava almak" bedava değil mi.?
Şaka bir yana dostum Boston´da bir şapkacı dükkanı var. Şapkaları bir görsen bayılırsın . Umarım sizlere hediye olarak birer sapka getirebilmek kısmet olur.
Meskuncuğum;
Bir tez hazırlıyorum. Biter bitmez ver elini İstanbul. Lakin bitmesine daha altı aydan daha uzun bir zaman var, bakalım nasıl geçecek bu altı ay...
Bu arada Harvard´ta bir adamla tanıştım.
İsmi; Thomas Samuel Kuhn. Bizim bilmediğimiz bir kavram üzerinde ehemmiyetle duruyor. Çok ilgimi çekti.
PARADİGMA...Sihirli bir kelime...!
Gerçi By.Kuhn olayı bilim boyutunda ele alsa da ben daha çok işin toplumsal yönünü incelemekteyim...
Dostum;
Anlayacağın "Toplumsal Paradigmalarımız" üzerine bir tez hazırlamaktayım. Şimdilik sana şu kadarını söyleyebilirim.
Toplumun paradigmaları her türlü görsel neşriyetla, psikolojik baskı ile ve sosyal olaylar ile değiştirilebiliyor.Ve yine toplumlar o kalıplaşmış paradigmanın dışında başka kararlar alamıyor...
Kafanı fazla karıştırmadan söyle özetleyeyim;
Paradigma bir boru sisteminin vanası olsun. Toplum da boruların içinden akan su. Şimdi, bir kere borunun içine girdikten sonra başka yere akma şansı var mı suyun yahut toplumun.
İçerisindeki her cins su (insan) ister istemez borunun öteki ucundan çıkana kadar o boruda yer almak zorunda değil midir boru patlak değil ise.? Suyun rengi ak yada kara ne fark eder...
İşte;
Mustafa Kemal Atatürk; bu vanayı, bu suyu doğru yere götürecek boruya doğru çevirmiş. Lakin, borunun uzunluğu kadar başarabilmiş. Maalesef kısa kalmış biraz boru. Hedefine varamadan sular günümüzde ki gibi saçılmak zorunda kalmışlar...!
Sanırım seni mutsuz eden şey de bu.
Olay; şapka ya da tesettüre olan rağbet değil aziz dostum. Olay birilerinin aktarma yerine daha erken varıp suyu başka boruya çevirmesi ile alâkalı...!
Borunun içerisindekilerinin hiç suçu yok anlayacağın. Bunu farkedenlerin yapacakları her şey de beyhûde olacaktır. Pis suyla temiz su istem dışı bir birine karışarak Paradigmasının (vanasının) çevirdiği borudan hedefine kadar dışarıya asla çıkamayacaktır...
Geçen gün Washingtonpost ´da gördüm...
Pensilvanya´da vana üreten bir fabrikanın ürettiği vanaların resmini. Vâkit ayarlı vana yapmışlar. Otomatik olarak vâkit gelince istediği boruya su akıtıyormuş...!
Aziz dostum ; Hâlen bizim köylerde su kavgaları devam etmekte. Yok suyu kendi tarlana çevirdin, benim hakkımdı falan diye. Farka bakarmısın. Elin gavuru neler icad etmiş...
Meskûn kardeşim şiirin devamını yazmamışsın. Sanırım söyle devam ediyordu;
" bir şiir yazmalı
ve
o şiir
sirkeci’de
ekmek arası balık
boğaz’da
sıcak bir simit gibi kokmalı
harflerini kopartıp parça parça
üsküdar vapurundan
martılara atmalı…
bir şiir yazmalı...
ve
o şiir
köprü kurmalı dizelerden
bir ayağı geçmişe
bir ayağı geleceğe uzanan
o köprüde bir salıncak
şimdiki zamanı sallamalı...
bir şiir yazmalı...
ve
o şiir
ocağı yürek
odunu ben
ateşi sen
olmalı...
ve
ebediyen yanmalı...
bir
şiir
yazmalı..."
Kapı çaldı...
Mıss Mary bu akşam beni evine yemeğe davet etmiş idi. Sanırım mesaisi bitti... O geldi, beni çağırıyor...
Hemen traş olmalıyım.
Bilirsin kadınlar bekletmeye gelmez...
İstemeyerek mektubuma burada son verirken herkese selamlarımı iletmeni reca ediyorum...
Selamlarımla...
Tabip Kamil
Massachusetts / Boston
Not: Aziz dostum Paradigma sözcüğünü unutma.Gelince daha çok münazara yapacağız...
ahad...
YORUMLAR
Uzamış saçı ve sakalı ile hırpani bir görüntü sergiliyor,çoğu zaman insanlardan uzak duruyordu. Belki de kendini kalabalığın yalnızlığından uzak, yalnızlığın kalabalığına yakın tutuyordu.
Kim bilebilirdi ki kim olduğunu... ?
Önemlimiydi ? Adı sanı...!
Nereden ve neden uzaktı bu kadar, en uzağa en yakın iken.
Sanırım bir adı vardı illaki doğduğunda birilerinin istediği zaman çağırabildiği .
Biz o 'nu Zerdüşt diye bilir...
İstediğimiz zaman çağıramazdık asırlar ötesinden...
Zerdüşt'e isim konulmaz...
Zerdüşt'ün bir adı olmaz...
Zerdüşt,
Zerdüşt diye de çağrılmaz...
Zerdüşt, Zerdüşt' tür...
ahad karacan tarafından 6/26/2011 2:08:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazarlarımızın zaman zaman kullandıkları mahlaslar ve müstear isimler sebebiyle başka sitelerde de yayınlanan kimi eserleri dikkatli okurlarımızı meraklandırıyor.
Yazarımız Ahad bey'le ilgili yaşanan durumda, bugün aynısı bir durumdur. Çalışmasını tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. Başka mektuplarda buluşmak üzere. Selamla...
Tabip KÂMİL Ekledi: 23/06/2011 15;53;22
Aziz Dostum Meskûn Beyefendi;
Nâme´nin beni ne kadar mesûd ettiğini bilemezsin...
Uzun zamandan beri bana memleketi hatırlatan en son şey; Başvekil Adnan Bey´in Times dergisinde neşr olan mülâkatı idi.Sağ olasın. Epeyce bir zamandır böyle mesûd olmamış idim. Beni ihya ettin.
Yaklaşık sekiz aydır Cambridge´de, Hampshire st. London sokaktaki üç katlı ahşap bir otelin 203 numaralı odasında kalmaktayım.
Az evvel kapı tokmağı tıkladığında garip bir heyecan fırtınası kalp ritmimi bile artıracak ölçüde beni heyecanlandırdı.
Meğer kat görevlisi Mss. Mary senin mektubunu getirmiş...! Zarfın üzerindeki pulda Kurtarıcımız Gazi Paşa´nın resmi mevcut idi. Miss. Mary mektubu verdikten sonra kim olduğunu sordu.Türklerin Ata´sı ve en büyük kahramanı olduğunu söyledim. Oldukça etkilenmiş. Yakışıklı imiş dedi muzipçe gülümseyerek.
Miss. Mary sarı bukleli saçları ve yanağında çilleri olan 165cm boylarında mavi gözlü güzel bir dul hanım.Henüz otuzlu yaşlarını sürmekte...Eşini ikinci cihan harbinde pasifikte Japonlar´ın batırdığı bir gemide kaybetmiş. Başka bir şehirde tiyatro eğitimi alan birde kız çocuğu varmış. Geçinebilmek haliyle buradada oldukça zor.
Azizim Meskûn;
Mektubun Türkiye kokmakta. Sanırım kağıdının hamuru Kastamonu Çatalzeytin ıhlamurlarından yoğrulmuş...
Güleceksin belki... Fakat benliğimin en ufak zerrelerinde bile bunu hissedebilıyorum emin ol. Gurbetlik bu olsa gerek. En ufak kokuların bile insanı anılarında uzak yolculuklara çıkartabilmesi...
Mektubun da Ankara´da kırkikindi yağmurlarının nihayetlendiğini yazmışsın.
Burada malûmün üzere sonbaharı yaşamaktayız. Her yer sararmış yapraklar ile kaplı. Ağaçlarda tutunmaya çalışanlar ise, mahçup ince boyunlu çocuklar gibi boyunlarını bükmüş, ha düştü ha düşecekler...
Bilirsin balık olduğumu...! Sonbahardan etkilenmemek ne mümkün. Hele bizim gibiler için duygusal yoğunluğumuzun zirve yaptığı aylardır hazan ayları. Her ne ise...
Kör Ramis nasıl?
En çok onun Arnavut ciğerini özledim vallahi. Söyle o´na, buradan diğer mezeleri kötü yapıyor sonucunu çıkartmasın.Ramis´in bütün mezeleri çok nefistir. Bilirsin alıngandır...
Kadim Dostum;
Mektubunda bir umutsuzluk ve yenilgi sezdim.
"Beni öldürmeyen şey, beni daha da güçlendirir "demiş Nietzsche
ve eklemiş
" Zayıflar bizi kendi gücümüzüden utanmaya zorladıkları için kazandılar."...
Asrımız da su şişeye girip satılıyorsa, bedava soluduğumuz havadan mutlu olmalıyız azizim. Alimallah adamlar ya havanın bu kadar bol ve sahipsiz olduğunu görüp, onu da satmaya çalışırlar ise o zaman bu millet; "havasını almak için" parayı nereden bulacak. Nasılsa "hava almak" bedava değil mi.?
Şaka bir yana aziz dostum Boston´da bir şapkacı dükkanı var. Şapkaları bir görsen bayılırsın . Umarım sizlere hediye olarak birer sapka getirebilmek kısmet olur.
Bir tez hazırlıyorum.
Biter bitmez ver elini İstanbul. Lakin daha altı aydan daha uzun bir zaman var, bakalım nasıl geçecek...
Bu arada Harvard´ta bir adamla tanıştım. İsmi; Thomas Samuel Kuhn. Bizim bilmediğimiz bir kavram üzerinde ehemmiyetle duruyor. Çok ilgimi çekti.
PARADİGMA...Sihirli bir kelime...!
Gerçi By.Kuhn olayı bilim boyutunda ele alsada ben daha çok işin toplumsal yönünü incelemekteyim...
Dostum;
Anlayacağın "Toplumsal Paradigmalarımız" üzerine bir tez hazırlamaktayım.Şimdilik sana şu kadarını söyleyebilirim.
Toplumun paradigmaları her türlü görsel neşriyetla, psikolojik baskı ile,sosyal olaylar ile değiştirilebiliyor.Ve toplumlar o kalıplaşmış paradigmanın dışında kararlar alamıyor...
Kafanı fazla karıştırmadan söyle özetleyeyim;
Paradigma bir boru sisteminin vanası olsun. Toplumda boruların içinden akan su. Şimdi bir kere borunun içine girdikten sonra başka yere akma şansı var mı suyun yahut toplumun.
İçerisindeki her cins su (insan) ister istemez borunun öteki ucundan çıkana kadar o boruda yer almak zorunda değil midir boru patlak değil ise.?
İşte;
Mustafa Kemal Atatürk; vanayı bu suyu doğru yere götürecek boruya çevirmiş. Lakin, borunun uzunluğu kadar çevirebilmiş.Kısa kalmış biraz boru hedefine varamadan sular günümüzde saçılmışlar...! Sanırım seni mutsuz eden şey de bu.
Olay şapka ya da tesettüre olan rağbet değil aziz dostum. Olay birilerinin aktarma yerine daha erken varıp suyu başka boruya çevirmesi ile alâkalı... Borunun içerisindekilerinin hiç suçu yok anlayacağın. Yapacakları her şey de beyhûde olacaktır. Pis suyla temiz su istem dışı bir birine karışarak Paradigmasının (vanasının) çevirdiği borudan dışarıya asla çıkamayacaktır...
Geçen gün Washingtonpost ´da gördüm. Pensilvanya´da vana üreten bir fabrikanın ürettiği vanaların resmini.Vâkit ayarlı vana yapmışlar. Otomatik olarak vâkit gelince istediği boruya su akıtıyormuş...!
Aziz dostum ; Hâlen bizim köylerde su kavgaları devam etmekte. Yok suyu kendi tarlana çevirdin, benim hakkımdı falan diye. Farka bakarmısın. Elin gavuru neler icad etmiş...
Meskûn kardeşim şiirin devamını yazmamışsın. Sanırım söyle devam ediyordu;
bir şiir yazmalı...
ve
o şiir
köprü kurmalı dizelerden
bir ayağı geçmişe
bir ayağı geleceğe uzanan
o köprüde bir salıncak
şimdiki zamanı sallamalı...
bir şiir yazmalı...
ve
o şiir
ocağı yürek
odunu ben
ateşi sen
olmalı...
ve
o şiir
ebediyen yanmalı...
bir
şiir
yazmalı...
Kapı çalındı.
Mıss Mary bu akşam beni evine yemeğe davet etmiş idi. Sanırım mesaisi bitti o geldi. Beni çağırıyor. Hemen traş olmalıyım. Bilirsin kadınlar bekletmeye gelmez...
İstemeyerek mektubuma burada son verirken herkese selamlarımı iletmeni reca ediyorum...
Selamlarımla...
Tabip Kamil
Massachusetts / Boston
Not: Aziz dostum Paradigma sözcüğünü unutma.Gelince daha çok münazara yapacağız...
Meskûn MAHAL
Cemaziyül-ahir-/Ankara
(Sadeleştirilmiştir)
Haz
23
Prş
15:53:22Tabip KÂMİL Ekledi:
Ben dün bu yazıyı bir tesadüf eseri bulduğum sitede okumuştum ve çok dikkatimi çekmişti. İnşallah aynı kişisinizdir. saygımla.
ahad karacan
"Retrograd amnezi" 'yi okursanız haklı olduğunuzu göreceksiniz...
Teşekkürlerimle dikktiniz için...
ilk kez okudum bir mektubunuzu, diğerlerini de mutlaka okumam gerektiğini düşündüm biter bitmez.
Miss Mary ile ilgili bir başka mektup gecek mi? Onu da ayrıca merak ettim.
Sevgilerimle,
ahad karacan
Teşekkürler ilginiz için...
Kutlamak için geldim bu kez. Bizimle paylaştığınız üç yazınız da mektup üzerine. Üçü de gerçekten -bana göre- çok başarılı. Sanırım sizi takip edeceğim bundan sonra...
Hoş geldiniz, güzel geldiniz.
Kutluyorum.
Saygılar.
ahad karacan
Bu çok güzel hatta müthiş bir çalışma. Dönemin dili ne kadar da güzel kullanılmış. Ya mektuba ustaca yedirilen fikir "Paradigma"
Böyle mektupları okumak büyük keyif. İçinde biren fazla konu olan ama güçlü bir anafikri olan mektuplar.
Bu sitede okuduğum en güzel mektup çalışması.
Kutluyorum.
Saygılar.
ahad karacan
Selamlarımla.