- 1136 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
PLATONİK AŞK!..
Son resmini de bitirdi.Karşısına geçip, uzun uzun seyretti.Yağlı boya, içine sinmişti.Alışıktı kokusuna;aldırmadı. Atölyedeki diğer resimlere göz gezdirdi.Hepsi de, açacağı resim sergisine hazırdı.Şimdiki yaptığı, sonuncusuydu.Bir gün boyunca bu resimle uğraşmıştı.Aslında resimlere,bir saatin içerisinde fırçasının son darbesini vurup bırakırdı.
Bu resim, farklıydı.Platonik aşkını hayallemiş,içindeki volkanlar birbiri ardına patlayınca dayanamayıp,fırçayı eline almıştı.Hiç konuşmamıştı onunla.Sadece saniyenin binde biri oranında süren keskin bakışlar,yüreğini yerinden hoplatmasına yetip de artmıştı bile. Kestane rengi uzun dalgalı saçlar,hilal gibi kaşlar,ok gibi kirpikler,yüzüyle biçimli olan burnu ve altındaki muhteşem kelebek dudaklar,dudakların arasından bembeyaz inci gibi dişler,belliğine öyle bir kazınmıştı ki; o günden bugüne hep onun hayaliyle zamanını geçirmişti.
Kimdir,neyin nesidir,necidir bu tip soruları araştırmamış,her şeyi oluruna bırakmıştı.
“Allah,bu güzeli bana yazdıysa,illaki bir gün yine karşıma çıkartacaktır” diye dua etmesine rağmen,ne gelen vardı ne de giden…Gidiş o gidiş;kendisine yadigar kalan onun o günkü;siluetiydi.Hayalinde hep o anı yaşattı durdu.Yine de mutluydu;elde edememiş olsa bile içine aşk ateşini yerleştirmişti. Aşk,bu olsa gerekti.Anlık bir kıvılcım…Saniyelik bir bakış…“Mutluluk,kolay kazanılmayan bir olgudur;ne kadar beynini yorarsan yor,zamanı ve mekanı belli olmayan bir yerde karşına çıkabilir” düşüncesindeydi. Ve de zorla elde edilmeyen de bir özelliği olduğuna inanıyordu.
Kafası balon gibiydi. Duvardaki saate baktı. Vakit,hayli ilerlemiş,akşam olmuştu neredeyse.Bağırsaklarının guruldadığını hissetti.
“Bir şeyler atıştırıp da dışarıya çıkayım.Biraz sağa sola takılıp zaman geçireyim” diye düşündü.
Mutfağa geçip,buzdolabından öğleyin marketten aldığı tavuğun göğsünü soteledi. Soğanı önceden tavaya koydu.Sırasıyla biberi,patlıcanı…On beş dakika sonra da tavuğu…
Masa, hazırdı.Biraz karpuz dilimledi.Buzdolabından soğuk bir efes birası çıkardı.Şişenin kapağını açtı.Bardağa koymadan bir yudum içti.Sonra da yemeğine yumuldu.
Münzevi bir yaşam sürüyordu.Annesi babası, “Bizler,büyük şehre gelemeyiz" diye köyden ayrılmamışlardı.Kendisi de Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikten sonra bulunduğu şehirde kalmıştı. Bir kaç yayınevinin grafikerliğini ,yazarların yayımlayacağı romanlarının kapak tasarımını yapıyordu. Kitabın kapağının içeriği ile uyuşması için öncelikle romanı okumak zorunda kalıyordu ama bundan da büyük bir haz duyuyordu. Daha geçenlerde yeni bir roman gelmiş,okumuştu. “Korkusuz Selim(!)” kitabın ismiydi. Öncelikle “Selim”i kaldırmak gerek,sadece “Korkusuz” olsun dedi,yayımcısına.Editörle de görüşüp fikir birliğine vardılar. Güzel bir kapak hazırlayıp vermişti. Kitap,ilk baskısından sonra ikinci baskıda adeta patlama yapmıştı.Sıradan bir yazar olmasına rağmen, ikinci baskı otuz bindi.
Yemekten sonra banyo yapıp bütün yorgunluğunu giderdi.Yazlık tişört ve kısa kabriyle dışarı çıktı. Uzun zamandır genelevine gitmemişti.Canı,normal ve sağlıklı bir erkek gibi kadın çekti.Minibüse atlayıp genelevinin önünde indi.Kapıdaki bekçi,yanındaki şalvarlı kadın ile konuşuyordu.Polis,gazetenin bulmacasını çözmekle meşguldü. Yirmi bir numaralı sokağa daldı.Kalabalığın arkasından gayri ihtiyari içeriyi süzdü.Oradan diğer sokağa geçti. İçerden kadınların kahkahaları geliyordu.Dışarının tenha olmasından yararlanarak kapıya yanaştı. Kadının biri bacaklarını açmış,kaldırdığı dizlerinin üzerine dayadığı gazeteyi okuyordu. Yüzünü görmediği halde;
“Dünyayla entegre halinde,kültürlü biri olsa gerek” düşüncesiyle, kadına yanaştı.
- Kaç numaralı oda?
- Otuz bir!..
Merdivenlerden bir çırpıda yukarı çıktı.Kısa kabrisini çıkarıp,öylece kadını bekledi. Çok geçmeden kadın,kapıda gözüktü.
-Hoş geldin sevgilim!..
Bakışları,kadının yüzündeydi… Birden dili lal oldu adeta. Yüreği hızlı hızlı çarptı.
“Hoş bulduk!” diyemedi.
Tuvaldeki yaptığı resmi anımsadı. Bir anlık aşık olduğu kadının gerçeği,karşısındaydı şimdi.
- Ne oldu canım,fiğ yutmuş güvercin gibi düşünüyorsun.Seni saatlerce bekleyecek halim yok ya...Sırada; bir sürü erkek var,senin gibi…Hadi,işini gör…
YORUMLAR
Kader... Kim nerede, nasıl karşımıza çıkacağı hiç belli değil. İşte, bu yazı güzel bir örnek bence...
Tebrikler Ayhan Bey, başarılı bir anlatım, iyi bir kurgu. Daha ne olsun değil mi.
saygı ve selamlar.
ayhansarıkaya
Selamlar...
Kader'i sizden güzel anlatan var mı acaba? Hiç sanmıyorum...
Yine düşünceler içinde ayrılıyorum, sayfanızdan. Bu halimi seviyorum. Teşekkür ederim. Saygılar kaleminize.
ayhansarıkaya
O güzel yorumunuz için tşkçler Eser hanım.
Selamlar...
"Kitabın kapağının içeriği ile uyuşması için öncelikle romanı okumak zorunda kalıyordu ama bundan da büyük bir haz duyuyordu.
Zorunda kalıyor ama haz duyuyor.Sinsi bir anlatım bozukluğu...Ne çok yaparız bu hatayı hepimiz:)
"Kitap kapağının içerik ile uyuşması için öncelikle romanı okuması gerekiyordu ve bundan büyük haz duyuyordu." (Ben olsam bunu birleşik değil iki ayrı cümle yapardım. Daha ahenkli dururdu. Okuduğumuz cümlenin dilimizi ve gözümüzü tırmalamaması gerekir.)
"Hayallemek" Hayal etmek anlamında güzel bir kelime. Ama çok nadir kullanılır. Genelde şiirlerde rastladım bu sözcüğe. Yazılarda değişik kelimeler kullanmak güzel. Bunun için tebrik ediyorum seni. Bazen kendi kelimelerini üreten bir fabrika olsan da, unutulmaya yüz tutmuş, ya da ender kullanılan kelimelere de yer veriyorsun çalışmalarında.
Korkusuz Selim. Acaba hangi aşamada alacağımız müjde :)) Buse'nin Gözyaşları da çok güzel bir romandı. Zaten senin öykülerinin hepsi soluk soluğa. Belki de bir öyküye yüzlerce olay sığdırmayı başarailen tek yazarsın. Abartmıyorum Buse'de ki olaylar rahat yüzden fazlaydı. Bir olayın etrafında tavaf etmiyor Sarıkaya öyküleri...
Bu kadar tanıtım yeterli mi? Kitabı elime aldığımda, ayrıntılı bir tanıtımını yapacağım inşallah.
Bu son kısımdaki kadının sözleri...Şimdi ben bunlara kötü desem, savunmaya geçiyorlar. Ama en çok da savunanlar aşağılayıcı bir profil çiziyor onlara. "İşini gör" bu ucuz bir söylem. Döküldüğü dudaklar da ucuz olur doğal olarak. Madem bu vatandaşların kader kurbanı (Bu sözü de hiç bir zaman anlayamayacağım ya) olduğuna inanıyorsunuz, diyalogları daha naif olsun o zaman. Duruşları bakışları...Olamaz ama değil mi?
Adam üzülmemiştir her halde portresini çizdiği kadını orada bulduğuna. Hatta sevinmesi lazım muradına ereceği için. Erkekler nasıl ki o tür yerlerdeki kadınlara misafir olmayı normal karşılıyorlar, kendi kadınlarını orada görmek de o derece normal olmalı, değil mi yani...
Ne yazarsan yaz, okumaktan sıkılmıyorum. Bazen kendi yazılarımı dahi okumaktan sıkılırım, ama daha senin sıkıldığım bir öykün olmadı:)
Kutluyorum Ayhan Abi.
Selamlar.
ayhansarıkaya
Yaşamın kırkbayırında ezilerek geldim bu yaşıma dek.Onun için gördüklerimi yazmak beni rahatlatıyor...İçerik yönünden belki itici gelebilir...Ama gerçekleri de allayıp pullayıp doğallığından uzaklaştıramam ki.Değil mi?
Gecenin yarısından sonra bu öyküyü yazdığım için pek dikkat etmedim cümle bağlantılarına. O kadar kadıkızında da olur.Takma kafaya...Yayınevlerinin editörler,ağızlarını açmışlar bekliyorlar valla.
Eleştirilerin ben pozitif olanına pek muteber etmem.Yerden yere vurmalı ki;kalktığım zaman yere ayaklarım sağlam bassınlar...
(Bu genelevler konusunda daha çok kaleme alacam.Zira geçenlerde yani seimlerde tanıdığım ressamın anlattıkları o denli çoktu ki...)
Yine de okuyucuma saygılıyım.İstenmezse yazmam,başka şeylere yönelirim...
Ellerin dert görmesin Aynur. Senin gibi kavi bir yazardan böyle yorum almak ne güzel...
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Doğalsın, hayatın içindensin. Seni sıkılmadan okumamın sebebi de bu sanırım. Film izletiyorsun bize. Ama katıksız.
Sen yaz, daima okuyucun olacağım. Ama dost acı söyler kılığında:))
Sevgiler azimli ve bereketli yüreğine.
Öykü ustasını kutlarım. Yine güzel bir anlatımdı. Saygı ve selamlarımla Ayhan Bey.
ayhansarıkaya
Selamlar.
Yine güzel anlatımdı Ayhan Bey. Fakat nedense sizin öyküler hep genelevinde bitiyor. Hayatın tek gerçeği oralar mı ? Yine Ayhan Sarıkaya klasiği. Tebrikler. Saygılarımla...
ayhansarıkaya
Oradaki dünyayı bana anlatıldığı şekilde yansıtmaya çalışmak zorundayım...Farklı parkurdakileri de zamanı gelince yazacağız tabi ki...
Düşüncelerde ve yazılarda özgürlük ve özgünlük ön planda olmalı bence.Yoksa yasakcı zihniyetle;kalemler hep suskun kalmaya mahkumdur.
Selam , saygı ve sevgilerim çokça...
ayhansarıkaya
Selam ve saygılar efendim.
AYSE 09
kim yazabilir sizin gibi güçlü kalem
dsaygılarımla