- 571 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yıl 2079
Bir dede ve 8 yaşındaki torunu arasında geçen bir konuşma.
-Çok teşekkür ederim, dedeciğim, doğum günümü unutmayıp geldiğin için.
-Biricik torunumun doğum gününde onu yalnız bırakır mıyım?
-Babam bırakıyor ama.
-Yo, haksızlık etme babana. Bütün bu kargaşa içinde ne kadar çok çalışması gerektiğini biliyorsun. Hem doğum günü hediyeni unutmamış işte. Göndermiş.
-Evet, gökdelenlere tırmanma robotu göndermiş. Ne yapayım onu. Artık heyecan vermiyor ki.
-Haklısın belki de. Ne demeliyim?
-Dede, Yazar ne demek?
-Nerden geldi aklına bu şimdi? Nerden duydun bunu?
-Duydum işte. Bilgi robotumdan çok eski yıllara baktım. Eskiden yani o zamanlar, DVD’ler elektronik kitaplar, deri altı çipler yokken kitap denen şeyler varmış. Beyaz kâğıttan ve kâğıtların üzerinde de siyah boyalı harfler varmış. İnsanlar o zamanlar dinlemek yerine okuyorlarmış bu kâğıttan sayfaları tek tek.
-Evet, aynen böyleydi o zamanlar. İşte o yazıları yazanlara da yazar- şair denirdi.
-Evet, yazar ve şair, bunu da duymuştum bilgi robotumdan.
-Herhangi birinin adını da öğrendin mi peki. İlgini çeken bir şey oldu mu?
-Öğrendim ama çok sıkıcıydı.
-Neden?
-Birinin yazdıklarını programa ekleyip dinledim de, bana çok anlamsız geldi. Senin benim gibi insanları anlatıyordu uzun uzun. Duygulardan, hayallerden, düşlerden, davranışlardan söz ediyordu işte. Saçma sapan bir şey.
-Duygu ya da hayal nedir biliyor musun sen?
-Duyguyu bilmiyorum, öğrenmedim de, hayal… hayal şey gibi işte. Zaman yolculuğu gibi bir şeydi sanırım. İşte o dinlediğim komik şeylerde vardı. Bir adam kız arkadaşının yanına gitmek için ışınlanma yerine, saçma sapan şeyler yapıyordu. Bulutlardan, bulutların üzerinden, deniz kıyısından, kuşlardan, kelebeklerden söz ediyordu.
-Bunlar güzel duygular aslında. İnsanı mutlu eden şeyler.
-Duygu denen şeyler bunlar mı yani?
-Hayır, tam olarak değil. Duygu denen şeyi tam olarak anlayabilmen için, kalbinin de devreye girmesi gerek.
-Nasıl yani? Yeni bir yazılım mı bu?
-Hayır bunun yazılımla, programla ilgisi yok. Sen şimdi beni gördüğünde neler hissettin içinde? Yani şuranda bir şeyler kıpırdadı mı?
-Komik olma dede.
-Baban doğum gününe gelmedi diye üzülmedin mi?
-Babamla her gün istediğim anda konuşabiliyorum ki zaten. Programladım onu. XPZ dosyamda var. Hem gelmeyince neden üzüleyim ki? Ben sadece onun burada olup, yeni yaptığım havai fişek şovumu görmesini isterdim. Böyle de görecek ama uykonferans yoluyla uzaktan alkışlayacak beni.
-İşte bu bir duygu.
-Ne? Ne bir duygu?
-Senin babanın burada olup havai fişek şovunu izlemesini istemen. Bu istek, bu istemek bir duygudur işte.
-Dede ya, söylediklerinden bir şey anlamıyorum. Hem sen bana yazar-şair denen insanları anlatıyordun. Sen hiç yazar veya şair gördün mü dede?
-Evet, gençliğimde görmüştüm tesadüfen. Sonra da o zamanlar internet siteleri vardı. Oradan okuyordum yazdıklarını.
-Biliyorum, bunu da duydum bilgi robotumdan. Kitap denen şeyler ortadan kalkınca bu kez internet üzerinden klavye üzerinde yazıp yayınlıyorlarmış yazdıkları yazıları. Sen de mi okudun onların yazdıklarını?
-Evet, okudum.
-Neden DVD’den dinlemedin?
-Okumak ve hayal etmek daha güzeldi.
-Off, dede ya. Peki, gördüğün yazar nasıl biriydi?
-Nasıl biri olacak ki? Benim gibi, bana benzer biriydi işte.
-Konuşabiliyor muydu?
-Elbette? İnsan konuşmaz mı?
-Yazar dedin ya. Hani onlar kâğıda harfler yazarak anlatıyorlarmış ya. Öyle zannettim ben.
-Neyse, boş ver şimdi sen bunları. Havai fişek şovun ne zaman başlayacak.
-Annem burada olunca.
-Nerde o şimdi?
-Bana hediye almaya gitti.
-Hımm, ne alacağını biliyor musun?
-Evet, biliyorum. Daha doğrusu almıştı da hediyemi ben kabul etmedim. En son modelini istiyorum.
-Neymiş o, kabul etmediğin?
-Zaman lazeri. Yeni modellerinde atmosfer içine girebiliyorsun.
-Bak şimdi aklıma ne takıldı? Sen benim sana aldığım hediyeyi fark ettin mi? Gördün mü onu yoksa?
-Hayır görmedim. Yoksa sen de mi zaman lazeri aldın bana?
-Hayır hayır. Benim hediyem çok daha güzel bir şey de, sen neden durup dururken yazarlardan, kitaplardan söz ettin pek anlayamadım ama, umarım gerçekten görmemişsindir sana getirdiğim hediyeyi.
-Görmedim dede. Görsem söylemez miyim?
-Merak ediyor musun?
-Ediyorum elbette.
-Çok çok eski zamanlardan kalma bir şey bu.
-Neymiş o? Haydi dedeciğim ver artık şu hediyemi.
-İşte bak, o hiç görmediğin, nasıl olduğunu merak ettiğin bir kitap bu. Okuduğunda duygularla da tanışacaksın. Duyguların da olacak.
-Çok teşekkür ederim dedeciğim. Çok teşekkür ederim.
-Şimdi rastgele bir sayfasını açacağım. Bakalım okuyabiliyor musun? Al işte şurada yazılanları oku.
-Okumaktan kolayı ne be dedeciğim. Çok komik ama. Şimdi ben bu harfleri mi okuyacağım?
-Evet, oku bakalım. En azından başlığını oku.
-Dünyayı verelim biz çocuklara
Hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar…
YORUMLAR
Sahi olur mu böyle? Birgün kitap okunmayacak bundan eminim de bu kadarını hayal edemezdim. Belki de zorunlu okuma dersi konmalı müfredatlara ve anayasayla güvence altına alınmalı bu ders. Kaldırılması ve kaldırılmasının teklif edilmesi yasak maddeler arasına girmeli okuma dersi. Yoksa edebiyat denen aşk, bizim Leyla ile Mecnun gibi efsane olacak.
Değerli yazarım, yıllar yıllar sonrasından bir kesit sundunuz bizlere ve içimize kurt düşürdünüz. Ama etkilendim doğrusu. Kutluyorum. Öykülerinizi okumak keyif.
Saygılar.
Hüseyin Akdemir
Çünkü o uzak gelecekte de AY yine olacak. Nur'u kaybolmayacak. Engin Denizler belki daha da çoğalarak var olacak.
Yani kısaca siz bu güçlü kaleminizle o zaman da olacaksınız. Bundan eminim.
Kaygıyı siz değil
Ay olmayanlar,nuru olmayanlar
enginliği olmayanlar
denizden bihaber olanlar düşünsün:))
Saygılar...
Aynur Engindeniz
çok düşsel zamanlar arası yolculuğunuz bir gün her şeyin dün kaybettiklerimiz gibi yok olacağını anlatmanız duygularınızın eskiye olan özlemini anlatıyor gibi... bende eski aşkları mektuplaşmaları aylarca yıllarca süren aşkları özledim.şimdiye baktığımız da çok üzülüyorum her şey okadar basite indirgendiki... sayfa aralarında kaldı malesef o tertemiz aşklar duygular... herkesin istediği gibi bir ülkede istemeyerek yaşadığım için dünyayı anlamaya çalışmıyorum tebrikler...
Hüseyin Akdemir
birkaç gündür kafamda eski zamanlardan kalma bir mektubu ve zarfının öyküsünü kurguluyordum kafamda.
Sizin de bu tür şeylerden söz etmiş olmanız ne güzel bir tesadüf.
Çok teşekkür ediyorum güzel yorumunuz için
saygıyla ve sevgiyle kalın...