- 764 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Annem Telefonda - Doğum Tarihi
Cuma Saat 18.00
Telefonum çalıyor. Ekrandan “annem arıyor” yazısını görünce, bu kez sabahın erkeninde henüz kargaların iş başında olduğu zamanlarda aramadığına şaşırdım. Açtım telefonu.
-Merhaba anne. Nasılsın.
Elbette annemin ilk söylediği şey değişmeyecekti.
-Alo! Hüseyin, sen misin?
-Evet, anne. Benim ben, Hüseyin.
-Biraz sesli konuş. Duyamıyorum.
Son iki yıldır işitme sorunu olduğunu unutuyorum annemin. Balkonun kapısını kapatıp, biraz daha yükseltiyorum sesimi.
-Dinliyorum anne. Ne yapıyorsun? Nasılsın?
Bu nasılsın faslına da soruya da fazla takılmaz oldum olası. Umurunda değildir karşıdakinin söyledikleri. Her zaman olduğu gibi kafasında kurguladığını, söylemek istediklerini hazırlamıştır ve direk onunla başlar. Ben daha sonra konuştukça anlarım derdini.
-Bugünlerde bu taraflara gelecek misin?
-Ne oldu anne? Hayrola? Bir durum mu var?
-Gel sen gel. Gelebiliyorsan gel. Gel de şu benim kimliğimi değiştirelim.
-Kimliğini mi değiştireceksin? Ne oldu kimliğine? Çamaşır makinesine mi attın yoksa?
-Yok, duruyor bende de. Aman her defasında rezil oluyorum işte. Rahmetli babana kaç kez söyledim de, böylesi daha iyi, ben böylesini seviyorum diye inat edip değiştirmedi.
-Anne bildiğim kadarıyla senin kimliğin yeni. Kimlik numaran da vardı üzerinde. Çünkü en son babamla Almanya’ya gittiğinizde yenilemiştik.
-Yeni canım, yeniliğine bir şey demiyorum ki. Bak şimdi sen söyleyince orası da aklıma geldi. Almanya’ya gittiğimizde de, gümrükteki memurlar hem buradakiler hem de Almanya’dakiler tuhaf tuhaf bakmışlardı bize. O zaman da rezil olmuştum.
-Anne şunun açıklamasını yap bakalım bana. Anlayayım şu konuyu. Kimliğim yeni diyorsun. Eee? Seni rahatsız eden şey ne peki? Neden rezil oldum diyorsun? Ne oldu ki, şunu bir anlat bakalım.
-……………
İki dakika sonra
-Alo Hüseyin! Orda mısın? Geldim geldim.
-Buradayım da sen nereye gittin ki anne?
-Mendilimi yıkamıştım. Kurumuş mu diye baktım da.
-Hay Allah! Mendiline bakarken konuşamaz mıydın telefonda.
-Telefonu masaya bırakmıştım.
-Neyse, anneciğim. Evet, anlat bakalım şu konuyu.
-Hangi konuyu?
-Kimliğinden söz ediyordun anne. Değiştirmek istediğini söylüyordun.
-Evet, evet. Hay çok sağ olasın sen oğlum. Değiştirelim. Gel de değiştir şunu.
-Tamam, değiştirelim de, neydi bana anlatacağın? Neden rezil olduğunu söylemedin.
-Söylemedim değil mi?
-Söyle, dinliyorum.
-Hüseyin, benim kimliğimde doğum tarihim ne olarak yazıyor?
-Anlamadım.
-Yani kaç doğumluymuşum ben?
-Anne sen 1924 doğumlusun işte.
-Sen öyle san. Benim kimliğimde 1340 yazıyor.
-E, tamam. Ne olmuş yani? Sizin yaşınızdaki herkesin doğum tarihleri öyle yazılmış. Hicri takvime göre yani.
-İşte o yüzden Almanya’ya giderken memurlar bize öyle tuhaf bakmışlardı. Ama ben bunu unutmuştum. Sen söyleyince hatırladım. Şimdi de ne oldu biliyor musun?
-Ne oldu anne?
-Azime’nin kızı Ayça’nın mezuniyet töreni vardı okulda. Beni de götürdüler. Ayça nerden görmüşse kimliğimi, doğum tarihimdeki 1340 rakamını görmüş, bütün arkadaşlarına söylemiş. Koca koca kızlar mezuniyet sevinçlerini bir yana bırakıp bana bakarak kikir kikir güldüler. Müzelik tarihi eser gibiydim anlayacağın. Bir kaçı da yüzsüzleşip kimliğimi görmek istediklerini söyledi de, def ettim başımdan.
-Takıldığın şeye bak be annem. Müzelik misin bilmem ama, sen benim tarihi eserimsin, kıymetlimsin.
-Bak, sen de dalga geçiyorsun işte. Onu bunu bilmem. Zamanını ayarla gel. Gel de şu eski tarihi yenisiyle değiştirelim.
-Olur annem. Yakında gelince gider Nüfus Müdürlüğünde değiştiririz de, bu iş öyle çok zor bir iş değil ki. Azime de seninle gelip yapabilir bunu.
-İstemem. Onlar genç insanlar. Gülerler halime.
-Peki, anne. Tamam. Gelince bakarız. Var mı başka bir şey? Her şey yolunda mı? Sağlığınla ilgili bir problemin yoktur umarım.
-İyiydim de son iki gündür bel ağrılarım azıttı yine.
-Neden? Ne yaptın ki yine? Ağır bir şey mi kaldırdın?
-Yok be. Azimeler komşularıyla deniz kıyısına inince, ben de evde canım sıkılır diye onlara takılıp gittim. Onlar denize girince ben de romatizmalarıma iyi gelir diye kuma gömülmek istedim. Meğer kum henüz o kızgınlıkta değilmiş. Sağ olsun Azime’nin eşi de bir yer açtı ki bana, mezar derinliğinde nerdeyse. Isınayım derken, kumların altında üşümüşüm. İki gündür belim tutulmuş gibi.
-Yapmasaydın keşke be anne. Baksana havalar bile henüz tam ısınmadı ki. Neyse, geçmiş olsun sana. Geçer bir iki güne. Kendine dikkat et. Haydi anne, öpüyorum ellerinden.
-Ben de öpüyorum seni oğlum. Gördün mü bak, kimliği falan konuştuk da sana soracaklarımı da unuttum. Neyse, bir ara gel tamam mı?
-Tamam annem. Ya bu kimliğe taktın da sen, aklıma ne geldi biliyor musun? Sen bu doğum tarihini değiştirip şu televizyondaki izdivaç programlarına mı katılacaksın yoksa?
-Hadi ordan, keçi sakallı seni. Bana yol göstereceğine kendin git oralara. Hem hani sen bana bahsettiğin o….
-Anne, şimdi gerçekten işim var. Ben seni daha sonra arar anlatırım, olur mu?
-Tamam oğlum, haydi sen işin varsa, işine bak.
Saat 18.40
Annem arıyor.
-Efendim anne.
-Hüseyin, sen misin?
-Evet anne, benim.
-Ben kaç yaşımdayım şimdi?
-Söylemiştim ya anne. Hem sen kendin bilmiyor musun bunu? 1924 doğumlusun. Yani 87 yaşındasın.
-Hüseyin!
-Efendim anneciğim.
-Bak ben 87 yaşımdayım. Gel olur mu yakında. Seni bir kez daha göreyim be oğlum. Bir ayağım çukurda işte. Gel olur mu?
-Olur annem. Geleceğim.
YORUMLAR
Ba-yıl-dıııım....
Bana kendi annemle yaptığımız telefon konuşmalarını hatırlattı..
"Orda mısın anne ? E burdayım tabi.. Sen nerdesin peki ?"
Sevgiler
Hüseyin Akdemir
anne işte, anneler.
Hepsine selamımız olsun. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum onlara.
Teşekkürler...
Sevgili Esma,
Hüseyin Bey'in daha önce de yazdığı telefon görüşmeleri var mutlaka okumalısınız.
Hüseyin Bey,
Allah valide sultana da size de güzel ve uzun birer ömür versin.
yine sonuna kadar keyifle okudum, teşekkür etmek istiyorum. Selam ve sevgimi kabul ediniz lütfen.
Hüseyin Akdemir
annemin sadece telefon görüşmeleri değil, karşılaştığımızda, bir araya geldiğimizde de böyle şirin sohbetleri var. Şimdiye kadar yazmadığım için pişmanım. Ama olsun, şimdiden sonra her telefon görüşmesini kayda alıyorum. Daha neler var da, anca bu kadarını yazabiliyorum:)
Teşekkürler ilginize.
Selamınız baş üstüne.
asran
Hüseyin Akdemir
Kızdığında bastonu yakınında değilse, ben de onu kızdırmak için her defasında ille de burnunun üzerine bir öpücük kondururum.
Selamınızı söylerim memnuniyetle de,
duyarsa onu yazdığımı ne diyecek korkuyla ve merakla bekliyorum:)
Hayatlarının merkezindeyken gün gelir kıyısına düşerler evlatlarının anneler babalar. Herkes bu gerçeğe hazır olsun. Olabilirse. Çok güzeldi. Duygulu ve düşündürücü. Kaleminize sağlık.
Hüseyin Akdemir
bir baba babalığından, bir kardeş kardeşliğinden, bir eş eşliğinden taviz verip hatta vazgeçebiliyor da,
anneler asla değişmiyor. Her türlü koşulda Sonuna kadar anne kalıp anneliğini yapıyor.
Anne olmak, annelik böyle bir şey işte.
Teşekkürler katkınız için.