Ah Yalnızlık
Yalnızlığın irdelenmiş eşilmiş deşilmiş hali, manifestosu senfonisi oratoryosu,
ıcığı cacığı cücüğü.. heer bir şeyi..
Üç ağır yük vardır insana, can.
1- Hayatı Taşımak
2- Birini Taşımak
3- Kendini Taşımak
1- Hayatı Taşımak:
Metezoridir, birinci vazifedir, ömürlük nöbettir, malum.
"I ıh.. Cık.." denmez. Seve seve öpe öpe tepe tepe söke döke toplaya hoplaya taşıra şaşıra
hapşıra ööyle böyle şöyle.. taşıyacaan, can.
2- Birini Taşımak:
Yükün, taşıtmasını biliyorsa, sırtına binmesini biliyorsa.. âlâ. Taşı taşıyabildiğin kadar.
Yok yükün, debelenip bir o yana bir bu yana devrilip, sana çaprazlama adımlar attıraraktan sendeletiyorsa.. Git taş taşı danasını satayım, derim. Daha iyidir, kolaydır hafiftir rahattır.
Ve nitekim, bir silkelenmekle palan kayışını kırıp, dengini oracığa deviriverip, palandöken dağından bayır aşağı kıç ataraktan seğirtip kaçıveren katır gibi..
böyle bir şansın imkanın da vardır hani.
İzdivaç destisi adayının da "beni düşürüp kırmadan bööyle pampıkk gibi taşıyacak.." ana kriterinde ısrar etmesi, - yanında bir de beş bin lira maaş getirisi şeysi beklentisi hariç -
haklı ve alacaklı bir beklentidir azizim nitekim.
3- Kendini Taşımaaak..
Ah ah ah.. oy oy oy.. peh peh peh.. ve breh.
Hiiç kıvırmadan yazıyı, hop cumburlop yallah, şu aşk gibi demokrasi gibi adalet gibi her dile düşen ama gerçeğe dönüşmeyen meşhur ama meçhul "Yalnızlık" yıldızını eşeleyiverip karnında kursağındakileri orta yere serpiştirivercem şimdi..
desem de, siyasetçi kadar olmasa da yazıcılığın da gereğidir iki satır kıvırmak;
Eveet, koca koca köşe yazarlarının köşe yastıklarını kabartıp kurum kurum kurularaktan oturup,
sade kahvesini de höpürdeterekten şööyle bir baş yazı döşenmediği gibi,
yalnızlığı sapına telvesine helvasına kadar yaşayan bir erbabı ustası da;
"- Ulen, eveleyip geveleyip dururlar, ne de olsa bir ’sanat’ sayılır şu bizim yalnızlık,
çıkayım kabuğumdan da cümle elaleme deyiverip gene gerisingeri girivereyim.."
demediği bir meseldir, Yalnızlık.
’Issız Adam’ sinema şeysi bile aciz yetersiz basiretsiz kalmıştır anlatmakta.
O kadar seyircinin huzuurunda, Aşkın ipek-ten mendilini de silpak kağıttan mendiline devşirip Beyoğlu’nun arka sokağına atıvermesi de cabasıdır.
E n’olcek şinci? Koyunun olmadığı yerde keçi Abdurrahman Çelebi olcek. Anladın, can!
mıımmuuhhteşeemmdir yalnızlık
ne, "Hoorrluyosun Kıı.." diye dürtülürsün
gecenin köründe
ne paran bitince örneğin, terkedilirsin
günün birinde..
Aamma velakin, iki çeşit yalnızlık vardır, can;
1- Mecburen Yalnızlık.
2- Tercihen Yalnızlık.
(Ayriyeten mahsusan tahsisen;
"Dokunulmazlı Ulaşılmazlı Çok Özel Yalnızlık".. Ebu Zer Gıfari ve Atatürk.. misalleri.)
1- Mecbuurii Yalnızlık:
Adı üstünde olup, garibimin muhtemelen yakın uzak çevresindeki kişi-lerin vefat etmesi-boşanması-kaçması, borç takması, küsmesi küstürmesi, saklanması gözüne görünmemesi vb. bir şekilde yalnız kalmış, erkekse - zamanında evin bütün işlerini hanımın sırtına yüklemiş.. bu yüzden iki yumurta efsanesini tokuşturamayan, çarşafını çorabını donunu nevresimini makineye sokuşturamayan..
Ha bre de bre ’ruuh eşi-ikizi’ arayışında, ’aşkımı arıyorum, görenler bulanlar müdüriyete..’
çabalamasında.. falan.
Unutmadan;
Eşinin kişinin yanında bile yalnızlık ocağının dumanını tüttüren vardır da can, mecburiyetten,
pek kaleme getirip bir cız da bizden olmasın tasasından mıdır, "ah böyle uzun yazıyı da hangi şehr-i internet sakini okuma zahmetine gireer.." endişesinden midir.. geçtikten sonra..
Aşağıda resmini çizeceğim, ’Tercihen Yalnız Kişi’ özelliklerini sıyır,
mecburi yalnızlık resmi de cascavlak ortaya çıkıverecektir, can.
Pencereden bakışıp duruşan ıslak sarkık çift kanatlı kuşlaarr..
Bakınız, gerekli şartları haiz değilsiniz, belgeleriniz noksaan, cv niz yetersiiz..
Kırın dizinizi oturun bakim.
2- Tercihli Yalnızlık:
’Mecnunen Yalnızlık’ ve ’Memnunen Yalnızlık’ ve bir de ’Kontürsüz Yalnızlık’
ve aşk ile bir daha.. ’Kontrolsüz Yalnızlık’.. tutmayın ulen beni, ’Kondüktörsüz Yalnızlık’ da denir.
Keyfimin kahyası bilir, nasıl derse der. Ben karışmam.
kuuşşlaaarr.. kuşlar..
uçabilsem sizin gibi de
düz olsa şu yokuşlar
düşse üstümden
şu riyaakar bakışlar..
Kişi, yalnızlığı uzuun yıllar heyecanla dilemiş sabırla özlemle beklemiştir. İlmek ilmek örmüş,
gömlek gömlek biçmiş, ve "İşte gün bu gündür, bayramdır düğündür.. Vira Bismillahh.." deyu, yalnızlık gömleğini giyinip kanadını kurutup tarayıp takınıp tek kanatlı kuş olup süzülmüştür.. yalnızlığaa.. yıldızlığaa.. yalınlığa.. ovalara dağlara ve denizlere ve bulutlara..
Essahtan harbiden gerçekten öz bre öz özgürlüğe.. Sınırsız değilse de sinirsiz çiğ köftelik lop et.
Sınırsızı, mevta olup dünya meyhanesinin hesaabını ödedikten sonra.
Ancaak, eşeğe binmenin bile bir usulü kaidesinin olduğu hayattaa, yalnızlığa süzülmenin de
şartı şurtu - olur olmazı vardır tabii.
’Olmazsa olmaz’ı şudur;
Öncelikle vatana devlete millete Sakarya’ya, aile kurumuna, komşulara mahalleye, muhtara bakkala vergi dairesine borcunu ödemiş, alacaklarından vaz geçmiş olmak..
’Olursa oollmaazz’ı da şudur can;
İncelikle ardında "Aallçaak!.. namıssıızz!..boyu devrilesicee" deyu aah edüp inim inim inleyen sızım sızım sızlayan tek bir mağdur mağdure komamalıdır.
Şimdi dik durmalıdır ve doğaya sıfır oturmalıdır.
İmdi kişi, ABEDE den bağımsız SİYAYEY’in giremediği, emperyal demokrasi hapını yutturamadığı tek biricik müreffeh bir devlet gibidir gari dünyada.
Sıkıyosa girsin, Mississippi’sini boynuna dolar, yuppi’sini eline verir bizimki, teyy.
Eee, de buyur gari resmini çizmeye caan..
Öncee, sessiizcee.. tatlı mı tatlı, iki katlı, arası Afyon kaymaklı ekmek kadayıfı şeysinde
uyanıyoruz, kalabalık kaabusundan uykusundan kakafonisinden..
Tercihli Yalnızlık Senfonisinee..
Tatata taamm..
Kuu ku rikuuuuu....
Günaydın canaydın dilaydın gülaydın gönülaydın..
Ah cehaalett, ne var sen de uyanaydın..
Gümüş teside gülüş sabahlar..
"ciik.. cikcikcikcik.. ciii.. ciciciciii.. crrrrr..
Kuuş ses lerii oo vaa laa ra yaa yılııır..
İin san bunaa hay raanoo lur baa yılııır...
(bakınız; bir Hafız Burhan şarkısı.)
"Vızzzzz.. bzzzz.." arılar..
bahçeye inmişim sabahleyin,
beyaaz, melek gibii, bir portakal çiçeği..
arı hazretleri girmiş koynuna
çalışıyor muu.. seviyor muu.. ne bileyim ben,
herhalde ikisi de var ki, gerdan teri alınteri gibi bal damlıyor bu işten
ve arı ayrıldı çiçekten..
vızz.. gitti..
her neredeyse yurdu..
yaklaşıp yakından iyice inceledim çiçeği..
enn küçükk bir hasar yok.. aklımm durdu
yine bembeyaaz.. meleek, narin çiçek
bakmışım bakışım
olen sevseydim eğer
işte böyle severdim.. böyle ayrılır bırakırdım çiçeğimi
hasarsız zararsız çiziksiz ahsız günahsız
eh, seversem
"Be adam, öyle sevmek tamam da
ayrılmak bırakmak da niyee, kır dizini otur işte
sevdiğinin dizinin dibinde, eteğinin postunda..
kaç aşık kavuşmuş ki sevdiğine, ey Ayı bey.. ay pardon, ey Arı bey.."
denir ise, derim ki;
amanın dostlaar.. korkarım bir gün;
diye ki meselaa;
- öp bakim şunu.. öp öp.. Hııı! seni hayırsız senii..
- neyi ayol neyi?, daha neresi kaldı..
- eteğimi.. eteğimiii...
- ha???
hah hah haaaaaa..
ne biçim bir şiir değil mi?
.............
Toprak.. güneş dağlar orman dere bulutlar ruuzigaarr..
yağmur yağar tıpır tıpır
gönlüm eder kıpır kıpır
roman kızı camdan bakar
romantik romantik..
Toprak hanım ellenir bellenir tırmıklanır çapalanır cırmıklanır...
rahmine her biri bir minik big-bang misali tohumlar atılır..
Çok hoşuna gider Toprak Hanım’ın;
"Leen yakışıklıı, yerim seni, yerim senii.. hamm yaparım.."
Ve altın tepside akşamlar..
..... dağdan dönüş..
............
Ve geccee....
Yeşil gurrbağa "vrak vrak"ları.. hauvv havavavv.. miyaauuvv..
yeşiiill kurbağalaar.. öter göller deee...
(bir zahmet yine bakınız; bir Hafız Burhan gazeli.)
Hayır efendim hiç de bayat değilim, var mı Tarkan’ın kuşlu kurbağalı tosbağalı şarkısı?
...........
ey ay dede ay dede
benimki nerde kaldı
şu yıldızları bi say dede..
...........
Cırrcırr böcekleri.. Cırrrrrr..cııccıı crrrrr..
(al işte, cırcır böcekli şarkı Hafiz Burhan’da da yok, Tarkan’da da.)
Haa bak, caan; temmuz ağustosta tatile denize neyim gidildiğinde cırıldarlar rahatsız olunur,
kızılır söylenilir: "Ayol bu kadar da ötülmez kii, İstanbulun kornası Elazığ’ın zurnası
ötmez bu kadar.. Hiişt! Susun bakim.. Taa İstanbul’lardan taatile geldik heralde..
Terlik atıcam bak.. Kııışt!,," denir..
(Bu memlekette kar yağmur sadece İstanbula yağar, tatile de burdan çıkılır..)
Hiişştt!.. sakkın haa!. O cırlayan böcek tam 11 ay toprak altında bu günleri bekledi..
Şimdi ötmektedir "cırrr da cır.." bir aylığına.. Niye? Dişi böcek onun ötüşüne gelecektir huu..
Ne arabasının markasına modeline.. ne örrosuna.. "Ya herro ya merro"sunadır onunkisi..
Sadece ötüşüne seçişine, öpüşüne sevişine.. bir yarış ki, ölüşüne.
Bakk işte şu böcekcim, bu yaz da öttü öttü.. seçilmedi.. yoksa yokk.. hayat bitti gitti..
Yani sevip sevilmeden.. Ötee.. öte.. ölür.
Ne acı.
Bitmedi can; Seçilse de Vuslat ertesi, zifaf sonu da ölür.. Öpee.. öpe.. ölür.
Bu da mı acı.
Hangisi daha acı?.. Ne bileyim ben.. ikisi de başıma gelmedi. Hangisi hayırlısıysa.
"Ölüşüne ötüşmek.."
Bizimkisi bile öylesine değil mi can?..
(Not: Vuslattan sonra er böcek mi ölüür, er-dişi her böcek mi ölüür..
Ay ay ay.. yüreğim yufka tirit oldu. Bakamam, ona da sen bakacan, can)
Ötüşe ötüşe ölüşenlerle.. öpüşe öpüşe ölüşenler.. Aşağıdakiler/yukarıdakiler..
Cık, çağırın adaleti, tiz terazinin küfünü pasını yağlayıp kapıp gelsin.
Kimm biliir.. belki de böcekbilimci amca yanılıyordur..
Eşini bulup sevmeden sevilmeden ölen böcek yoktur. İnşallah.
Nasıl gözlem yaptı da hangi metodu kullandı da bu bilgiyi derledi, bakmak lazım.
Nasıl ki Ağustos böceğinin bütün yaz saz çalıp, kışın karıncanın kapısını tıklatıp,
"Allah rızası içün bir dilim pastaa.." dediği asılsız kapitalistik bir dedikodu ise..
(Yaa, sen onbeş gün sonra İstanbul’a orta hallı pahallı kakafonik hayatına dönecen vicdansız.
Otur da dinle.. kaç ötüş öpüşe dönüşecek.. hem sen nasıl ötüyon, ona bak.
Onunki bir yaz, seninki 80 yıl. Allah uzun ömürler güzel ve bereketli ötüşler versin efennim.)
............
Gece.. bir başka örter yalnızın üstünü, yıldızlar kişiye özel göz kırparlar can..
Mehtap, yüzünde acıyan değil ama ince düşünceli asill bir tebessüm..
bilmem altı milyar küsur kişi nüfusun içinde namevcut,
belki de tövbe Tanrının bile bile yaratmadığı ya da hala -ölüm günü hediyesi- olarak sakladığı sevgilinin kollarını dolar bizimkinin beline..
nazlı başını bırakıverir omuzuna..
şelale saçlarını akıtıverir göğsüne..
Usuulcacık..
Ayy.. ne şeey.
Bürüm;
aşk geceyi bürünür
biz geceye
öyle bir oluruz ki
ne ben ona görünürüm
ne o bana görünür..
aman da cemil cümle böyle geceleye
aşk’ı heceleye heceleye
(Bürüm, Dürüm’ün bir başka versiyon durumu şeysidir, henüz ithalatı yapılmamakta ama,
siyaset havuzunun durulmasıyla gereken yasal düzenlemenin yapılıp,
eşe dosta elaltından gümrük izni verileceği..)
........
İkametgahtan kulübeden bahçe kapısından adım attığında cummpp.. doğanın koynuna süzülüverir..
Hem de maşuğunun koynuna kredi kartsız tektaşsız giren nesli tükenmiş kelaynak bir aşık gibi
şevkatle ihtimamla ihtiramla süzülür..
Yalnızlığı tercihli statüde yaşayan kişi, spordan zamanı işlemekten aciz değildir..
Laklak edecek insan arayışı içinde bakkala manava şoföre
habire çene çalmaya sarkmaz.. Kaldı ki bunlardan uzaktır zaten.
Dikiş iğnesinin o nazlı cilveli inatçı delikciğinden ipliği
een çok üçüncü denemede öbür tarafa yallah..
Sürekli olaraktan sürek avında eş dost arkadaş aşk arayışında değildir..
Duvarların üstüne üstüne geldiğini zannetmez..
Yemeği bir hanımdan daha leziz sağlıklı ve yenilikli yapar, er kişi ise..
Sabahın bulaşığını akşama, akşamın bulaşığını geçen sabahınkiyle beraber bu sabaha bırakmaz..
Geceleri uykuya dalmak için, seksen sağa doksan sola dönelemez, kırk kere dizlerini karnına çekmez,
yüzükoyun.. kalkk.. aç tv yi.. internete girr.. yapmaz..
"Amanın da dostlar Mevla kimseleri yalnız komasın" diye sızlamaz..
Sürekli bir üretim ve gelişim içindedir..
asla da tatmin olmaz, üretimiyle de gelişimiyle
Yalnızlığın acısına dayanamayıp, ağlaya zırlaya, emmek için anasını arayan mart kuzusu gibi mee.. meeee.... melemez..
Onun için saat, şu gün şu ay yıl yoktur.
Sabah öğlen ikindi akşam ve yatsılı gece. Beştaş yüzük.
kuuşşlaaarr.. kuşlar..
tükürüp beton bloklarına
teknolojik boklarına
alıp vermeyen mekanlarına
sosyal imkanlarına
bankasına kankasına..
sarkıtıp topuklarımdan gölgemi
kimsecikleri küstürmeden
uçabilsem sizin gibi..
kestirmeden..
kuuşşlaarr..
benim için de uçuşun..
benim içimde uçuşun..
(hükümsüz şiir, ama bekleşip ötüşüp duran ıslak sarkık kanatlı kuşlar için olabilir.)
...................
Ööyle "ben yalnız yaşıyorum.." deyivermekle de yalnız olunmaz can.
Apartman site, bir-iki-üç artı bir, sabah akşam dedikoducu veya selamsız suratsız komşular,
avm lerde vakit öldürmeler, habire tüketmeler, altında dört tekerli teneke kutu trafikte tükenmeler,
egzoz dumanı, hormonlu domates hıyar, tv de haber dizi.. gazeteler.. yazın yediğin hurmalar
kışın kredi kartıyla tırmalasın.. ondan sonra otur, yok yalnızım da.. yok hüzünlüyüm de..
şarkı şiir miir edebiyat.. Cık, olmaz öyle yalnızlık anacım.
.......
Medeni madeni sistem robotu
bilmez taşı toprağı tanımaz otu
modern olmuş kişi üretir iki işi
doldurur dünyayı biri çöp biri çişi..
(Çerçevesi dışındadır yalnız kişi.)
Rakipsizdir kimsecikler onunla sidik yarışı yapamaz.
Dedikodu gıybet ikiyüzlülükten, alavera dalavera, dakkadubara, abidik gubidikten,
laylaylomdan, kin nefret intikam gibi kaka duygulardan, her çeşit oyundan oyunculuktan uzaktır.
Yemek yapmakta maharetli, zamanı işlemekte marifetli,
temizlikte bulaşıkta çamaşırda titizdir.
Bol yağlı etli değildir, sportmendir.
Dağda ormanda saatlerce yürüyebilir.
Konuşmaya acıkmaz, güünleerce hiç konuşmadan yaşayabilir.
Canı sıkılmaz..
Stres presine girmez..
Psikolojik pişik olmaz..
Depresyon onu depmez..
"E yuh çüş.. n’aaptın öyle, ot gibi sap gibi kuru odun gibi kodun anam.."
demee..
Hem ezeli ebedi nefes "Hu" ile soluk soluğadır kişi (’bilenlerden’ ise tabi),
hemi de farkındalıkla donanmıştır ve nasıl ki şehrin güzelliğini de çirkinliğini de
içinde yaşayan değil de dışından gelen görür, ööyle görür döndürür dünyayı.
İşte en ağır en zorlu yükü budur insanın, can.
Tek yürek bir baş "kendini taşımak.."
Acısıı?.. oollmamııı..
(çatla da patla ey F. :)
"geçmiş olsun Allah bir daha düşürmesin"
deyu uğurlarız inşallah, tahliyende terhisinde..
Ugh, rahat edersin inşallah, bir başka ’Mecbuurii’ nin terkisinde:)
..............
Tek kanat ile uçma sanatıdır,
Çok çalışmak, çok pırpır etmek lazımdır,
Ustalık ister,
Kendin okumaktır,
Ruhuna bürünmektir,
Hayata tek bir yüz ile görünmektir..
Çırılçıplaktır,
Görünmezdir -korkmaa-,
Esrarengizdir,
Yalnızlık.. can..
Cancağzııım.. daha ne diyeyim
İşte bu mudur..
Ne bileyim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.