- 939 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Dövmeli Adam
Kılıç kumaşları delip vücuda girince gözleri büyüdü. Daha da bastırdım. Ağzından bir hırıltı çıktı. Bana bakıyordu. Sanki her şeyi geri alabileceğime inanıyor, bu anı hiç yaşanmamış sayabileceğimizi düşünüyordu. Öyle olmadı. Çift yüzlü kılıcın ucu sırtından çıkmıştı bile. Bal rengi gözleri vardı.
“Yüzünü seyretmeyi bırak kahrolası!”
Başımı sesin geldiği yöne çevirdim: Çok kızmıştı.
“Bana bakmayı da bırak. Neyin var senin? Ölüp gideceksin.”
Ayağımı adamın göğsüne yasladım ve kılıcı geri çektim.
“Niye arkamdan ayrıldın? İkimizi de Hades’e göndereceksin.”
Dövüşün heyecanıyla en temel kuralları ard arda çiğnemiştim. En önemlisi sırtdaşımı terketmiştim. Koşarak yerimi aldım. Devam ettik.
Sardis satrabının ordusu dağılıyordu. Savaş düzenimizi gevşetebilir, kaçanları kovalayabilirdik. Peşlerine düşecekken beni tuttu:
“Bırak, bu süvarilerin işi.”
Kalkanımı sırtıma asıp, elimde kılıçla yere düşmüş Pers askerlerinin arasında dolaşmaya başladım. Arkamdan seslendi:
“Dürtmek için kılıç yerine mızrak kullan! Yaklaşıp riske girme.”
Yaralı olup olmadıklarını anlamak için dürtüyor, eğer yaşıyorlarsa mızrağı göğüslerine saplıyordum. Kılıcı tercih ederdim; onu geri çekmek daha kolaydı. Yine de söz dinledim.
Ölülerin üzerinde fazla bir şey yoktu.
“Daha bereketli olur zannediyordum.”
“Bunlar Darius’un Ölümsüzleri değil. Sıradan köylüler. Evleri bile tamtakırdır. Unutma evlat, en önemli ganimet dövüş sonunda ayakta kalmaktır. Gel, toplanıyoruz.”
Akşam çadırın önüne oturduğumuzda şaraplar dağıtıldı. Elinde toprak kadehiyle Kallikles aramıza oturdu.
“Ee, nasıldı ilk gününüz? Beğendin mi genç Leukos’un dövüşmesini?”
“Bana ilk günlerimi anımsattı. Ben de onun gibi gözü kara ve aceleciydim. Her gencin yaptığı hataları o da yaptı. Ama yüreği yıllardır savaş meydanlarında kılıç sallıyor gibiydi. Gurur duydum oğlumla.”
Babamın bu sözleri üzerine yüzüm kızardı. Ordular karşı karşıya geldiklerinde nasıl titrediğimi görmemiş olamazdı. Ama babamdı işte. Dayanayım diye sırtını bana vermişti.
Yıllar sonra, yatağında ölürken bana:
“Savaş alanında olmalıydı evlat, sırt sırtayken olmalıydı. Kalkanının gölgesine düşmeliydim, eve onun üzerinde dönmeliydim. Şimdi kocakarılardan ne farkım kaldı?” demişti.
Ben de onun adını oğluma verdim, kalkanını da ona emanet ettim. Yine sırtsırtayız, eski günlerdeki gibi.
YORUMLAR
Cinsiyet ayrımı yapmadan diyebilirim ki yatakta ölümü kimse istemiyor. Sapasağlıklı bir şekilde ölünecekte değil gerçi ama. Savaşçı için düşkün hale gelmek bir facia. Babalar hep güçlü görünmek ister. Duygusaldı. Çok beğenerek okudum. Tebrikler. Selamlarımla.
İlhan Kemal
Teşekkürler güzel ve ilham verici yorumunuz için. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Öyküdeki karakterler Maximus'a göre daha uzun saçlılar. Ama eminim yine de gözünüze hitap edeceklerdir. Saygılarımla.
O qué
Ee ben kremalı sevdiğim için sorun olabilir.
Ama merak ettim açıkcası:)
Teşekkür ederim öneriniz için.
Saygılar ...
İlhan Kemal
O qué
İlhan Kemal
Biliyorum ki bu öyküyü çok kısa bir sürede yazdınız.
Hani Fenafil bir cevabında demişti ki "On yıldır yazmıyordum." İnanayım mı, bilemiyorum. Ben sizin amatör olduğunuza asla inanmadım ki zaten. Yazdıklarınızın hiç biri sıradan öyküler değil.
Bunları söylemek istedim...
Size sürekli "belirgin bir duygusallık yok" diyordum ya, bu öykünün son kısmında o duygusallık vardı. Galiba o duygusallığın nedeni de "baba" olgusuydu.Anne ve baba olguları nereye girse orayı sızlayan bir yüreğe çevirir genelde. Çok şey düşünür ve yaşarsınız. Savaşlı bir duygusallık olsa da baba daima babadır.
Bir de bu kez kahramanlar hiç bir şey içmediler diyordum ki şaraplar dağıtıldı yine. Kahramanlarınız yemek yemeyen sadece susayan tipler. Bu bir bilinçaltı mıdır ki her öykünüzün kahramanı mutlaka bir şeyler içiyor. Ve siz bu düzene daima sadık kalabiliyorsunuz? Allah selamet versin, Fenafil diyordu ki "Öykülerimi kahve eşliğinde okuyunuz." Demek ki bu içme oalyı yazarın iç dünyasından ileri gelen bir alışkanlık:)
Çok beğendim. Kıskançlık gıpta, ne derseniz deyin. Gidip çay içmeliyim.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
En azından bu öyküdeki içme faslını savunabilirim. Kazanılan zaferi kutlamak üzere şarap dağıtılıyor. Şölen yok mu? Var ama geri döndüklerinde. Niye içeceklerden bahsediyorum da yiyeceklerden değil? Belki insanlar içerken sohbete aynı hızla, belki de daha canlı olarak devam edebildikleri içindir. Şimdi kahve yaptım ve yarınki sunum üzerine çalışacağım. Sandviç yapsaydım çalışmayı bir kenara itip yemek yiyor olacaktım. Belki de içilenlerin (ister kahve olsun, ister çay ya da alkollü içecekler) daha seremonik anlamları olduğu içindir. Yemeklerden ise ekmek bölüşmek dışında bunlara yakın anlamı olan yok.
Yine çok güzel sözler yazmışsınız. Yüzüm kızararak çalışmaya gidiyorum. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Yine şükrettiğim bir andayım.
İyi çalışmalar.
Saygılar.
İlhan Kemal
Gördüm ki yazmak kadar okumak da başlı başına bir serüven. O iki cümle arasında kendimi Norman Bates ile bir motele kapanmış hissettim.
Şaka bir yana, okuyan için bir şey diyemeyeceğim ama yazarken gerçekten bir yerlere gidiyorsunuz. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Yazanalrı okuyunca nasıl mutlu olmaz insan...Güzel bir şeye şahit oluyorsunuz. Onlar için de kendi için de sevinmez mi insan?
Hem kıskanıyorum diyecek kadar taktir ettiğim bir yazar için "Çok şükür bunun gibi yazmıyorum" der miyim ben:) Ama haklısınız, o manaya da çekilebilirdi yazdıkalrım. İyi ki devamını getirmişim. Yoksa sunum tehlikeye girecekti.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Saygılar.
İlhan Kemal
Bizde genelde etkilenme güdümüne girme gibi algılanıyor, ondan bahsetmiyorum.
Aynur Engindeniz
Baba oğul dayanışması. Yine sırt sırta eski günlerdeki gibi..Baba , oğul ve torun...
Ben de sanki elimde kılıç Persl'ilerin arasında dolaştım. Öykü yine harika, hele babalar gününün yaklaştığı bu günlerde..
Tebrikler, sevgilerimle...
İlhan Kemal
Teşekkürler güzel yorumunuz için. Sevgilerimle.