Seçim (Sabahı) Üzerine
Ah tezatların adamı ah!...
Ah her işine şaşılası adam ah!...
Ah yaptığını bilmeden ama bile bile yapan adam ah!...
Yani ben!...
Niye kendime kızar gibi yaparken aslında tebessüm ediyorum!... Zîra ben ki; orda, burda, sağda, solda, sağda, ona, buna siyasetin ne türlü bir bela olduğundan, şeytanla beraber hatta şeytandan daha çok (Her Şeyi Hakkı ile Bilen) Allah’a sığınılmasının ehemniyetinden, siyasetteki bin bir yüz ve bin bir dolaptan yana dem vururken, sesli-sessiz bir seçim sabahı; ta ezelden duvardaki (yahut masadaki ve ya kasadaki ya da tasadaki vesaire...) takvimlere ekilen ikibinonbir isimli ağacın, haziran isimli dalında, oniki isimli yaprağının titrediği bir sabah, saatler 07:30’u gösterdiği dakikalarda başka bir vesile ile gitmiş olduğum ve aynı zamanda oy hakkımı da kullanacağım binada bulunduğum esnada (hazır gelmişken oyumu da atayım), diye gizlice geçirdiğim düşüncelerimin hemen ardından malum fikirleri(mi) fiilen de yürürlüğe koymaya gayret ederken; çevredekiler ile beraber seçim sandığı başında görevli olan insanlardan (oy kullanabilmek için daha yarım saatin geçmesi gerektiğinin yani saatlerin 08:00’ı göstermesinin gerekli olduğunu) işittikten sonra hiç şaşırmadığım için!...
Evet; kendim, kendime bunun için tebessüm ederken yine kendim, kendime bir yandan da kızar gibi yapıyorum… Ve halime (apaçık bir tezat diyorum) da başka bir şey demiyorum, yalnız kendi dilimle!…
Bendeki tezatlar (benden) bir yana kalsın şimdilik!...Ve biz devam edelim!...
Malum hadisenin haricinde bu sabaha dair gözümüze çarpanları bir işaret itibari ile "7" maddede kaydedecek olur isek, diye başlayalım:
1- Çoğu insanın heyecanlarını aşikar!... Ve ikamet ettiğimiz bölge hasebiyle duydukları güven ve emniyet hissi de… Gözümüze çarpan, çarpar gibi olan şey; pek çok insanın gözlerinin içinin ki bebekler de dahil "(ap)ak" olduğu!...
2- Çoğu insanın imanları da aşikar!... İtimad ettiği ve "müslüman" bildiği insandan, insanlardan, partilerden yana tavır almada pek aceleci… Henüz oy verme işlemine onlarca dakika kala (ki; ya sen, demeyiniz lütfen!... Çünkü ben dedim ya başka bir niyetle o binada idim dye!... İsterseniz yemin bile edebilirim...) uzayan, uzamaya başlayan insan kuyrukları; demlendikten sonra boşalan (boşalmış) çay kazanları, masasının üstünde şimdiden iyi bir ciro yapmış sayılabilecek poğaca, bisküvi, kek vesaire satıcısının paracıkları ve daha pek çok şey açık bir fotoğraf, birer haberci ve apaçık bir ayna!...
3- Ayna demişken saati biraz daha geri saralım ve saat 06:00 sularına az biraz demirleyerek "bir vesile" ile karşılaşıp, selamlaştığımız ve halleştiğimiz Sinoplu Çöpçü Osman’ı da hatırlamış ve anmış olalım!... O da bu sabaha dair bir işaret zira!... Ve Sincanlılar’a seslenelim: Daha temiz bir Sincan istiyoruz!...
4- Geriye aldığımız saatten ileri doğru ağır ağır giderken; kuşları, taşları, yokuşları analım!... Nedeni, niçini, nasılı, neyi, onu, bunu, şunu bırakalım ve analım!... Tabi gazeteci olan (olmasa da olmak isteyen, gazeteci ruhuna sahip) arkadaşlar hariç ama onlarla da başka bir zaman (ama nasip olursa mutlaka) görüşelim!...
5- Saati kaç ettik diye düşünürken 07:00 diyelim ve devam edelim… Kolumuzda olmayan saatin yelkovanı, yine aynı saatin akrebini saatler tam ama tam sıfır yedi sıfır sıfırı yakaladığında, bulduğumuz (binevi bizim de yakaladığımız) bir şey vardı ki hiç sormayın!... Tamam, tamam; (siz, onu sorma bunu sorma, bu ne ya hu demeden) bu en sormayın dediğimiz meseleyi nihayet sizler için kaydedelim ki kayıt; o vakitte elimizde yaklaşık 6-7 tane içi plastik (ama içi boş cola kapları, pet şişeler, çamaşır suyu bidonları atıkları ile dolmuş çöp) olan poşetleri taşırken ve içten içten, içimizden içimizden, açık açık; (kolumuz, kollarımız da ağrımaya başladı) diye söylenirken yolun bir kenarında karşımıza çıkan ve elimizdeki bütün yükü bir başına sırtlayan (ki aslında yine ben, evet ben, yeniden ben, ben, ben sırtladım ama yaptığımız iyi bir şeyi nefsimiz kabarmasın diye parantez içinde de olsa saklayalım, saklar gibi yapalım...) kocaman bir çöp poşeti ile buluştuğumuzda duyduğumuz mutluluktan ibaret!...
6- Devam edelim siz gülerken ama gülmeyin, gülmeyin!... Neden derken (dördüncü maddeyi telafi babında) biz "garib olan mutluluğa" dair cevaba girişelim!... Ve diyelim ki; çünkü Allah Rasulü aleyhisselam’ın (Müslim’de sabit olan) "Çevrenizi temizleyin ki, Yahudilere benzemeyin!..." müjdesi bir şekilde kulağına duyurulan bir adam, elbette bu müjdeden bir vesile ile bu çöp poşeti (yani bu koca çöp poşetini buraya bırakan adam) dahi nasiplenecek diye düşünmüş, düşünür gibi yapmış (yaaa!)…
7- Ve yedi!... Eve(ee)t, her güzel şey gibi bu güzel sabahın, bu (bir zaman sonra) "güzel seçim"in ve daha nice güzelliklerin sonu geldiği gibi, bir işaretten ibaret olan bu "7 madde"nin de sonu geldi, demeyeceğim!... Zira Güzel’in sonu gelmez derler ve biz de buna inanırız, inanır gibi yaparız!...diyelim de bitirelim!...
Ama yazıyı değil!... Bu sabaha dair gözümüze çarpan ve bir işaret itibari ile "7" maddede sıralananları!... Ama bitirmeye niyyet edelim ve diyelim ki:
İnsanın ve insanların her halinden (Hakkı ile Haberdan Olan), bu sabahtan ve bu sabahın öncesi ile sonrasından da hakkı ile haberdardır!... Bu millete bilerek yahut bilmeyerek zarar vermek isteyen kim varsa onları, O’na (azze ve celle) havale edelim!... Ve işimize-gücümüze; çayımıza-kahvaltımıza; içimize-dışımıza ama en çok içimize bakalım!...
İçine bakmak için koşanlara, taşanlara, (Çoşan)lara selam olsun!...
09:00
12 Haziran 2011
Ali Pütefekkir, Ankara
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.