- 1853 Okunma
- 31 Yorum
- 0 Beğeni
ELMA SIZISI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
---Kazım AKSOY’un Anısına----
Haberin geldiğinde ben Ayşe’yle bahçede oturuyordum. İş dönüşlerinde bin bir emekle ve annemin “Efendi, oraya ekin ekeceğim” diye söylenmesine rağmen yaptığın kivi çardağının altında. Yeni çıkan elbise modellerine bakıyor, parlak kağıtlarda endam eden kusursuz kadınlara kusur yamatıyorduk. “Şunun ağzı eğri” diyordu Ayşe, ben bir başkasının bacaklarına laf ediyordum. Zaman öyle geçiyordu işte, kusur buldukça unutuyorduk eksiklerimizi. Yüzümüzde kaçak güneş ışıkları gezindikçe laflarımız bölünürken, gözlerimden akan yaşları ışığa yordum. Bilirsin güneşe bakamam ben. Meğer veda vaktiymiş. Güneş biliyormuş, çardak biliyormuş, kiviler biliyormuş da bir ben bilmiyormuşum…
***
Neden ‘karakış’ dediklerini hala anlayamadığım bir beyaz mevsimde, o vakitler gözüme dev gibi görünen bisikletinin arkasında oturmuş, iki kolumla kavramıştım seni. O kadar büyüktün ki, ben metrelerce uzasam da yine eksik kalacaktı sana sarılışlarım.
Burnum üşüdü. Hapşırdım, sendeledim. “Tutun bana” dedin. “Tutun babana hiç düşmezsin.”
Hastanenin ilaç kokulu kapısından girdik. Ben o kadar ağlayan insanı ilk defa bir arada görüyordum. Korktum. Cebine soktum elimi. Bir kalın mendil, birkaç da bozuk liraya değdi parmaklarım. Hepsi sıcaktı. Korkum biraz geçti.
Hasta olmak nasıldı unuttum. Ya da ağlamış mıydım damarımdan kan çekilirken, hemşirenin elini ısırmış mıydım? Hepsini unuttum. Güzeldi kucağında kapı kapı gezmek. Bir de ne istersem alışların. Plastik tavşan, tuzlu çubuk, balon…Kimin umurundaydı ağrılar? Ama unutmadım hastanenin önündeki banka ceketini serip, beni üzerine oturtmanı. Gittin, çok sonra geldin. O kadar sonraki, doğsam, aynı yaşıma gelsem o kadar uzun gelmezdi vakit…Kediler geçti yanımdan. Yaşlı adamlar, tekerlekli sandalyeyle götürülen, yüzleri kederli hastalar, birkaç da aşılı çocuk. Sıkıldım. Banktan indim, öyle durdum olduğum yerde. Yukarı baktım. Koca koca beyaz kuşlar uçtu üzerimden. Rüzgar bir tarafa itti saçlarımı. Ayağımın etrafındaki karlar eridi. Tuzlu çubuğum döküldü sonra. Şiştiler çamurlu kar suyunda. Ağladım. Tanımadığım kadınlar geldi karıştırdı saçlarımı. “Yazık” dediler. “Bırakıp gitmişler.” Aldırış etmedim onlara, çünkü biliyordum geleceğini. Hep gider ve dönerdin sen. Sadece beklemek üzüyordu beni.
Kapıdan göründüğünde tekrar çıktım ceketinin üzerine oturdum. Sildim gözlerimi, hiç kalkmamış gibi salladım banktan sarkan küçük bacaklarımı. Çoraplarımın ponponlarına baktım o sıra. “Yalancı” dediler bana. Daha da şişti tuzlu çubuklar, ayrıştılar hatta. İnce çatlaklar çıktı gövdelerinde. Pis bir kedi yavrusu, utana sıkıla geldi ve kokladı çubukları. Sonra astı kulaklarını. “Bari ekmek arası döner alıp düşürseydin ya” dedi gözleri, burnunu kara sildi ve gitti. Sırf beni güldürmek için karlı yol kenarından yürüyüp yanıma geldiğinde, gözlerinde garip bir merhamet gördüm. Küçüğüz dediysek, o kadar da değil, altı yaşındaydım ve ben hep kederli bir ananenin koynunda uyuyakalıyordum. Yani biliyordum gece bakışlarını. Nasıl güler bir nur, nasıl titrer çaresizlik anlarında, kederli bir anayla uyuyandan daha iyi kim bilebilirdi ki?
***
Nurettin Amca, avazı çıktığı kadar bağırdı evin üzerindeki yoldan. “Nebahat Yenge, Nebahat Yenge.” Annem evde yoktu. Bir Ayşe, bir de ben vardık. Bir de adamdan sayılırlarsa dergideki kusurlu kadınlar. “Babam geldi” dedi Ayşe, oturacağın kenarına astığı mavi yazmasını doladı başına, rujunu sildi. Belinden kısalttığı eteğini çeke çeke ayak bileklerine indirdi. Dergiyi buruştura buruştura elişi çantasına soktu. Ben de yanımızdaki sigara paketini ve küllüğü sakladım oturduğum minderin altına.
Bu kez benim adım yankılandı güneşli dalların arasında. Sıcaktan bayılan biber fidanlarını, koca kabak yapraklarını, çardağın kenarında asılı sarımsak demetini yaladı da girdi kulaklarımıza.
“Ne var Nurettin Amca?”
“Annen nerede?”
“Komşuda yufka açıyor.”
“Çağır gelsin!”
***
“Kızım” dedin. “Sen azıcık burada kalacaksın. Seni sıcacık bir odada yatıracaklar, hiç üşümeyeceksin.”
“Nerede?”dedim. Arkanı dönmeden işaret parmağını uzattın hastaneye. Sustun sonra. Ben parmağının ucuna bakakaldım. Büyüğüz dediysek, o kadar da değil. Altı yaşındaydım, işaret parmağıyla gösterilen geniş alanlardaki manayı kavrayamayacak kadar küçük. Korktum. Ama söylemedim sana.
Beni hastanedeki yatağıma yatırırken ağladığını gördüm. Balonumu şişirip yatağımın başucuna bağladın. Plastik tavşanımı yan taraftaki küçük, çirkin renkli dolabın üzerine koydun. Odadaki diğer çocuklar imrenerek baktılar ona. Bir tanesi eliyle işaret etti tavşanı annesine. Ama o kadar hastaydı ki “Bana da” diyemeden düştü kolu yan tarafına. Annesi öptü parmaklarını. “Uyu oğlum” dedi. “Baban sana top alacak.” Tavşana baktım. Sanki asılmıştı yüzü. Bıraksalar zıplayıverecekti çocuğun yanına. Sonra sana baktım. Gözünden süzülen yaşlar, seyrek bıyıklarının altına girip gizlendi bir süre. Ama ardı kesilmeyince gelenlerin, bıyıklar bu ağır yükü dudaklarına bıraktı. Ceketinin yakasına sildin gözlerini. Mendilin vardı cebinde oysa, ellerin elimdeydi.
Hiç kalorifer görmemiştim ben. Yanağıma değiyordu başucumdan esen sam yeli. Bir de ellerin samyeli kadar sıcaktı baba.
“Şimdi gideyim.”dedin. “Yarın yine geleceğim.” Bağırıp dövünmedim. Baktım sadece. Ellerimi karnımın üzerinde kenetleyip, büyük adamlar kadar derin baktım. Sen kapıdan çıkana kadar…
Çok ağlardı benim annem. Hiç görmediği babasına, sakat anasına, yıkık damına, akmayan musluğuna, kırık pencerelerine, kalayı eskimiş tencerelerine…Arkadaşları gelirdi akşamüzerleri, söyleşir çay içerlerdi. Kimi vefasız kocasından dem vururdu, kimi zalim kaynanasından. Yaşlılar ekseri bereketsiz ekinlerinden, yavruya durmayan ineklerinden konuşurken, annem evirir çevirirdi elindeki çay bardağını. Dalar giderdi uzaklara. Saate bakardı sık sık. Oradayım dediğin vakitte gelmeyişlerin, binlerce “acabaya” bürünür yağardı baktığı, dokunduğu her şeye. Sütü taşırır, ocağı siler, çoraplarını ters giyer, yarı yoldan geri döner, velhasıl; bütün işleri ters giderdi. Annem seni çok özlerdi baba. Ben o zamanlar öğrendim senin ardından ağlamamayı. Dedim ya, ardından az ağlansa da dönüyordun, çok ağlansa da…
***
“Nasıl olur” diye haykırdı annem. “O yeminlidir çıkmaz ağaca.”
“Dilim kurusaydı” dedi Nurettin Amca. “ O kadar da ‘çıkmam’ dedi. Ben ısrar ettim, yalvardım. Hanım anasında, bugün de toplamasam elmaları, çürüyecek, para etmeyeceklerdi.”
O vakit öğrendim ki; babam gençliğinde ağaçtan düşüp öleceğini görmüş rüyasında. Yemin etmiş, bir daha ağaca çıkmamış. Ben de ne korkak diyordum onun için. Kırdığım kiraz yüklü dalları ağacın altında oturan babama atarken, o yukarı bakmazdı hiç.
Nurettin Amcanın iki yakasına yapıştı annem. Bir yaprak gibi savrulurken dağ gibi adam, sustum ben.
“Neredeydin o düşerken. Sen de atlayıp öleydin ya!”
“Keşke” dedi Nurettin Amca. “Ama ümit kesilmez Allah’tan. Kurtulacak!”
Bekledik…
Bekledik…
Çok gün bekledik.
Bir sabah bir telefon geldi. Karşı evde halı silkeleyen kadının halısı kayıp düştü elinden. Elişimin ilmeği kaçtı. Elindeki çay bardağı yerde altı parça oldu ve hiç kimsenin bağırmadığı kadar bağırdı annem.
İki kadın girdi kollarına. Biri açılan gömlek düğmelerini kapatmaya çalışıyordu bir yandan, diğeri parmaklarına doladığı saçlarını çözmeye uğraşıyordu. Ben baktım sadece. Baktım…İpte asılan Hacı Şakir kokulu fanilana, çizgili gömleğine, çardağın kenarındaki çamurlu çizmelerine, daha sabah pencereden aşağı fırlattığın Samsun izmaritine. Sustum, konuşamadım. Sonra koştum yalınayak eve, çekmecedeki cüzdanına ve duvardaki fotoğrafına baktım. Gözlerin hiç az yaşayacaklar gibi bakmıyordu. Kolların iki yanındaki arkadaşlarının omuzlarında, önünde koca bir kamyon tekeri. Dudakların bir kelimeyi ikiye bölmüş gibi aralık. Diyeceğin ağzında kalmış gibi…”Evet baba, evet” dedim. “Yalan söylüyorlar! Onu mu diyecektin fotoğrafı çekerken dudağından çıkacağı beklemeyen arkadaşına?”
Cüzdanın evdeyken hiç bir yere gitmezdin sen. Yalan söylüyor, dedim.
Annem sustu bir süre sonra. Mutfağa gittim, bulaşıkları yıkadım. Parmağımı tezgahın üzerindeki süt kazanına sokup ılınmış mı diye baktım, sonra içine bir parça tereyağı atıp mayaladım. Neşeli bir türkü söyledim. Koltuğun kenarına sıkışmış çoraplarını aldım, yıkadım. Komşular “Delirdi kız” dediler. Hiç üzerime alınmadım. Kim inanır babasının öldüğüne…Her vakit gittiği yerden dönmesini bilen, bir yolunu bulur dönerdi yine.
***
Üç paket sigara içtin görücüler geldiği gece. Sabah bir bir toplayıp saydım onları samanlığın arkasında. Dönerken gözyaşından bir göle battı ayağım. Sanki içinden bir el çıkıp ayak bileğimi kavrayacak “Gitme” diyecek gibi geldi bana. Korktum. Eve koştum.
Sonraları hep sustun. Annem daha çok ağladı geceleri. Evin içi izmarit koktu her sabah. Ben bir yandan allı güllü çeyizler işledim, bir yandan ağladım dargın bakan gözlerine.
“Üzülme” dedi babaannem. “Babalar istemezler kızları gitsin ele. Ağlasa silemezler yaşlarını, dövülse alamazlar, aç kalsa doyuramazlar. Zor gelir onlara kıymetlilerinin bir başkasıyla uyuması. Bir başkasının kanatlarına sığınması. Ağlama…Babalar sever kızlarını.”
Kaç kere gördüm odama gizlice girip elbiselerimi öptüğünü, kapı eşiğinde duran terliklerimi bağrına bastığını. Herkes uyuduğu vakit dertli türküler söyledin sessizce. Hepsini duydum. Sen “Ana beni bir kötüye verdiler” diye mırıldanırken ağladım, yastığım ıslandı. Yoldan geçen arabaların duvarıma yansıyan ışıklarında, dev gibi ağaç gölgeleri oynaştı her gece ve ben çok şey düşündüm onlara bakarken. Uyudum, devamını gördüm düşüncelerimin.
Hiç durmadı zaman. Düşenlere aldırmadı. Sen uzaklara gitmeye devam ettin, annem cam önünde ağlamaya, ben hem ağlayıp hem paspaslar dokumaya…Normal şeyler de yaptık. Düğünlere gittik, çiftetelli oynadık, sakız çiğnedik, kağıtlarındaki manilere güldük kızlarla. Haftada bir çamaşır yıkadık, pis sularını mahalleye doğru savurduk. Yoldan geçerken paçaları çamura bulanan ve kesik öksürükler eşliğinde küfürler savuran ihtiyarlara güldük gizlice. Televizyon izledik akşamları. Sabahları evi temizledik ve daima vaktinde hazır ettik yemekleri.
Her şey geçti. Boğazda kalan bir lokma gibi yırta yırta aktı da geçti. Ben hep bekledim adımı çağırmanı. Sofrada bardağının bekçisi oldu gözlerim. Suyu bitse de kalkıp yenilesem, gülmese ama baksa bana, görse yüzümdeki kederi ve özlemi dedim içimden. Eşyalarını kimselerin bulamayacağı yerlere gizledim. Son çare bana soracaktın. Gittin yenisini aldın, yine de benimle konuşmadın.
Gün geçtikçe eskidi yüzün. Omuzların düştü, dudakların çatladı. Alnının ortasında derin bir yarık çıktı, bir yanını bir yanından ayıran. Esirgeyen belki, belki unutturmaya çalışan. Kahve arkadaşların anneme haber yolladı kaç kere “Bu adamda bir hal var” diye. Annem her Cuma cami önünde okunmuş şeker dağıttı gelip geçene. Gömleğini komşu köydeki hocaya okutup giydirdi sana. Yine de konuşmadın.
***
Üç yedi, kırk…
Nereye gizlendiysen çık baba çık, dedim. Böyle olmaz…Babalar böyle gitmez. Daha başka ölmeli onlar. Şöyle duvara yaslanmış durmalılar, dimdik. Uyur gibi, dinlenir gibi, düşünür gibi… “Ah babam şu derdim var” dendiği vakit, sıyrılıp yaslandığı duvardan “Ben daha ölmedim” diyecek gibi gömülmeli babalar. Öyle derinlere değil…
Üç yedi kırk…
Geçti de gelmedin. Ağaçlara küstüm. Her sabah düştüğün ağacın dibine kaynar katran döktüm. Ağladım, delirdi dediler yine. Hiç birine aldırmadım. Sözünü dinlemeyip, uğruna evlatlığından olduğum adam tahammül edemedi bu halime. Aldım seni düşünürken dokuduğum paspasları, sensiz evime döndüm.
Her şey büyüdü baba. Kiviler, biberler, kin…Baktıkça duvardaki fotoğrafına, “Olmaz” dedim. “ Nasıl göğe doğru çıkar o elma ağacı, babam yere aşağı girerken. Nurettin nasıl elma satar pazarda her pazartesi?”
***
Tüfek titredi, Nurettin Amca titremedi. “Öldüm ben, öldüremezsin beni” dedi gülerek. Gülmesine kızdım. Hayret dolu bakışlarla toplandı kanlı elmanın, benim ve Nurettin Amcanın etrafında ahali. Sonradan annem de geldi. Bir de Ayşe…
Ayşe çok ağladı baba. Çok… ‘Babam’ derken bir baba daha çıktı dudaklarından. Titredim, terledim, terim gözüme kaçtı, tuzlu bir hayal geçti aklımdan. “Babalar kızlarını çok sever” dedi babaannem. “Kızlar da babalarını sever.”
Kimsenin babası düşmemeli yere…
Düşürmedim ben de…
***
Eğer gelinlikle kapıdan çıkarken koluma girmeseydin, vallahi gitmeyecektim baba…
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
oldukca güzel bir öykü yaşanmış olması ve iç dünyayı anlatım şekli etkileyici sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
canım seni zirvede görmek çoook çok güzel
tadında ve yerinde güzel bir paylaşım
kutluyorum ve hayırlı olmsannı diliyorum...
sevgimle dua üzre kal.....
Aynur Engindeniz
Hem de çoook. Sevgiler.
çok yoğundum....kutlamaya yetişebildim....tebrikler usta....saygılar
Aynur Engindeniz
:(( sevginin en yalın en samimi işleyişi
çocuk gözlerinde varlığına sebep olana duyulan engin sevgi
çok ama çok güzel zevkle okuduğum bir kalem sonsuz sevgilerim saygımla
Aynur Engindeniz
Esmize - Perihan Kılıç
Böyle olmamalıydı dedirten bir öykü. Ben de belki bir gün gerçek kahramanı anlatan bir tane yazabilirim. En azından yapılabileceğini gördüm. Teşekkürler.
Aynur Engindeniz
Bu öyküdeki baba biraz karışım. Ama öykünün başında belirttiğim şahıs gerçekten elma ağacından düşerek öldü. Kızı da çok yakınım. Olaylar kurgu ama sızı gerçek yani.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler güzel yüreğine. Sevgiler.
kimsenin babası düşmemeli yere
..
boğazımda yumru oluştu ,gerisinde çok şey düşündüm...
sevgiler.
Aynur Engindeniz
Dün de kaç gez geldim sayfaya yorum yapmak için, bugün de geldim . Ama öyle övgü sözcükleri beni sıkıyor, elimde değil. Sessizce tebessüm ediyorum. Ekranda göstermiyor bu tebessümleri. Bari gönüller hoş olsun deyu, bir tebrik ile kendimi de zorlamadan çıkayım dedim bu sayfadan.
Yedeklerini almayı unutmayın daima ablacım...
Hürmetle...
Aynur Engindeniz
Yedek derken?
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Hüzünlenerek okudum, yine duygular konuşmuş, tek kelimeyle harika. Güne düşen bu anlam dolu yazıyı ve yazarını tebrik ediyor sevgilerimi yolluyorum...
Aynur Engindeniz
Güne düşmüş ya bu yazı sonuna kadar hakkıydı.Yürek sızlatması da apayrı.Tebrikler hanımefendi...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum. Sevgiler...
Davidoff
Ben kendimde yorum yapacak edebi gücü bulamadığım yazar ve şairlerin sayfalarını okur ve listeme eklerim.
fakat, beni gerçekten etkileyen o diğerleri yok mu....O diğerleri ?
Onların beni okumalarına veya benim yazı ve şiirlerime yorum yapmalarına gerek yok.!
SEVGİYLE.HER ZAMAN
Aynur Engindeniz
Bu yorum boş gelmiş yeni farkettim.
Haydi buraya bir en yazayım:)
EN Edebiyatdefteri ailemizin içinden çıkıp, eserlerini gelecek nesillere bırakacağına ve Edebiyat tarihine adını kalıcı harflerle yazdıracağına inandığım yazar:Aynur ENGİNDENİZ
cetiner07 tarafından 6/13/2011 7:07:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
cetiner07 tarafından 6/13/2011 12:23:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Evet sayın şairim bu yorumunuza kesinlikle katılıyorum:)
Aynur Engindeniz
"En"de sözünü ettiğiniz tarzda bir ütopyam yok ama duymak hiç de fena gelmedi bu pazartesi sabahında:))
Çok teşekkür ederim. Saygılar bir kez daha...
Ancak okuyup susabiliyorum yazdıklarınız karşısında.
Ve kutluyorum, çok çok çok ama.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Mutfağa gittim, bulaşıkları yıkadım. Parmağımı tezgahın üzerindeki süt kazanına sokup ılınmış mı diye baktım, sonra içine bir parça tereyağı atıp mayaladım. Neşeli bir türkü söyledim. Koltuğun kenarına sıkışmış çoraplarını aldım, yıkadım. Komşular “Delirdi kız” dediler. Hiç üzerime alınmadım. Kim inanır babasının öldüğüne…Her vakit gittiği yerden dönmesini bilen, bir yolunu bulur dönerdi yine.
güzeldi, tüm sızıları depreştirecek kadar...saygılarımla...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum yazılarıma verdiğiniz destekten dolayı.
Sevgiler.
nuray telli
Hüzün düşmüş sayfana.. Teselli verir mi kırmızı kurdelen bilmem.
Sevgilerimi ve tebriklerimi gönderiyorum..
Aynur Engindeniz
Hüzünlü yazılara ara vermiştim. Bu kez böyle oldu. Ben de sevgilerimi ve selamlarımı gönderiyorum sevgili Billur.
Nasıl bir nesir tütsüsüyse artık; sanki satır aralarında bitpazarına nur yağıyor. Maziye dair, toza toprağa bulaşmış, işe yaramaz dediğimiz, ne varsa; olay, hatıra, insan, hayvan, bitki, bina, mal, meta, malzeme senin elinde bulunmaz Hint kumaşına dönüşüyor.
Nasıl bir kompozisyon sihriyse artık; hayal meyal, siluetlerini bile zor hatırladığın harabelerden topladığın taş, tuğla, tahta, çakıl ve cam kırıklarından ne yapıp edip, her seferinde bir “taç mahal” çıkartıyorsun ortaya. En çokta pencerelerdeki rengârenk el işi vitraylara tav oluyorum.
Nasıl bir kalem büyüsüyse artık; insanın ağzı açık kalıyor Hani derler ya; yolda bulsan eğilip de almaya tenezzül etmezsin. Taa ki sen yazana kadar. Yok, “çamurlu kar suyunda şişen çubuk krakerleri” yok “elişimin ilmeği kaçtı” vs, vs.
Nasıl bir efsunsa artık, hemen hemen her yazıda baştan sona bir “dejavu” kasırgası yaşıyor okuyucu (Hiç kimse değilse bile, ben).
İkide bir diyorsunya; "eleştirin beni, eleştirin beni" diye. Pışşık ! Hiç işim olmaz, bu kadar kitleyi (hayran kitlenden bahsediyorum) karşıma alacak kadar enayi değilim :-)
Şaka, şaka(vallahi)
Çokça tebrikler, saygılar, selamlar
Aynur Engindeniz
İçimden bizden bir şeyler yazmak geliyor, aslında yazıyorum oldukça saçma bir şey çıkıyor ortaya. (Gerçi bitmiş hali de ilk halinden çok farklı olmuyor bazen ya.) Sonra o çok bilindiklerin arasına hiç bilinmedik mini minnacık bir Engindeniz bakışı sıkıştırıyorum. Ama vallahi haberlerden gazetelerden sıfır esinlenme var öykülerimde. Öyle yazmaya kalksam televizyondani "YALÇIN ABİ" den olmazdı her halde.
Evet eleştirin diyorum, senin şaka yollu iğnelerinden neler öğrendim bir bilsen.. Sahiden. Kimse kızmaz sana merak etme:)
Sen direkt olarak beğendiğini göstermezsin:) Söyle çok mu ajıtasyon var...Ya da karışık gibi mi?
Ben sana teşekkür ederim değerli abim. Bak her sözün kıymetli, eğer bugün bunları ironi olsun diye yazıp beni yanlış yere yönlendiriyorsan var ya, Mahşer de etrafında olacağım:)
Ağyar
Eleştireceğin şey ne olursa olsun, ondan daha iyisini yapacaksınki, eleştirmeye hakkın olsun. Bu yüzden o sıkça pembeye boyadığın armutun sapı, üzümün çöpü şeklindeki eveleme gevelemelerimi, eleştiri (haddim bile değil) olarak değil de beğenimi ifade konusunda acziyetim olarak kabul et.
Başarıların daim olsun, selamlar
Aynur Engindeniz
Sevgiler, selamlar.
Tebrikler Aynur hanım. Harikasın...
Yorum yazmadığım için kusura bakma.Seçimdeydim...
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Sevgiler ve teşekkürler...
ayhansarıkaya
Aynur Engindeniz
Babayı konu alan bu özel yazıyı okurken, sırtımdan bir ürperme geçmişti.Babamızı iki kardeş çocuk yaşlarda kaybettiğimiz için, konu böyle çok hassas olunca beni ayrı etkiliyor.
Okurken seçtiğim iki yazının da güne gelmesi beni çok mutlu etti.
Tebrikler Aynur'cuğum.Yaz değerli kardeşim yaz, sizi okumak beni çok mutlu ediyor.
Hayırlı geceler canım, sevgiler.
Aynur Engindeniz
Elma sızısını ta yüreğinde hissedenlerdenim Aynur. Yine konu olarak da yazım olarak da çok güzel tebrik ederim.
sevgimle.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim.
Sevgiler.
Şüphesiz seçtiğiniz konular ve işleyiş tarzınızla bu sitede parmakla gösterilecek önemli bir öykücüsünüz.
Merak ediyorum neden başkaları gibi "oldum" havalarına girip bir afra tafraya bulanmıyor bulanamıyor yazı ve yorumlarınız? :) Belki de mütevaziliğin daha da büyüttüğü o gizemi buldunuz, umarım tüm arayanlarda aynı çizgiyi yakalarlar. Samimiyette, samimiyetsizlikte yazılmış her satırda okurun gözünden asla kaçmıyor, kaçmayacaktır çünkü.
Aynur Engindeniz
"Oldum" havasına nasıl girerim? Bundan kelimenin tam anlamıyla utanç duyarım. Bazen arkadaşlara okur gözüyle gördüklerimi söylerken bile mahcup oluyorum. Ama özellikle mütevazi olayım diye hiç bir gayretim de yok. Burada herkes birbirinden bir şeyler öğreniyor, kimi inkar ediyor bunu, kimi kabul ediyor. Ben öğreniyorum, hem yazarken, hem okurken hem yorumlarımı yaparken. Bazen arkadaşlar değer verip yazılarını okumam için gönderiyorlar. Bu beni o kadar mutlu ediyor ki, çünkü ben o okumaları yaparken bir şeyler öğreniyorum, hem de çok şeyler.
Sonra insanları gerçekten seviyorum. Sanal da olsalar kalpleri olduğu gerçeğini unutmamaya gayret ediyorum. Kırdıklarım da oldu ama insanız biz. Yorumlarım için söyleyebileceğim bunlar. yani gerçekten öyle görünüyorsam ne mutlu bana. Öyleysem daha çok ne mutlu bana.
Yazılarımda nasıl bir oldum havası olabilir ki...Hele tafra...Herşey görünüyor. Teknik bilgisi benden daha iyi bir arkadaşım çıkar, şu yazıyı eleştirir, en az on tane hata bulur şu an. Benim göremediğimi başkası görür. O kişi belki çok iyi yazamıyordur ama, iyi bir gözlem yeteneği vardır, şurası olmamış der. Hatasız kim var ki...İnsan önce kendisi inanacak yazdıklarına. Kendisinin içine sinecek ama hiç bir zaman bu çok iyi oldu hissine kapılmayacak. Bu yazım ne yalan söyleyeyim diğer öykülerim kadar içime sinmedi. Sanki ajıtasyon varmış gibi geldi ve adetim olmadığı halde bugün döndüm döndüm yazıyı okudum. Ajitasyon bildiğiniz gibi klişeliği getirir, klişelik de hiç haz etmediğim bir şey.
Neyse çok uzattım, kusura bakmayın. İnsan kendisi hakkında bu kadar konuşmamalı:) Yazdıklarım gözlerinizin önünde, ama insanlığım kendimde gizli. Vallahi de hiç bir gizemi bulma şerefine erişemedim henüz:)
Özcümle: Hiç bir şey insan kalbinden daha değerli değildir...Kibir ise Allah'ın sevmediği bir şeydir. Ben onun sevmediğini hiç sevmem.
Çok teşekkürler, hep dediğim gibi çalışmalarımı okuyor olmanız benim için değerli.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Baba sevgisinin yeri de başkadır. Bugün babamdaydık. Sanki hiç yaşlanmıyor gibi. Aynı ilgi aynı güzel sözler. Herkes gibi ben de babamı çok seviyorum. Güzel bir paylaşımdı Aynur'cuğum. Tebrikler. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Senin adına sevindim.
Çok teşekkürler güzel sözlerin için.
Sevgiler.
Her ölüm erkendir..
Ne güzel bir yazı okuduk.
Evet acı var,özlem var, kabullenemeyiş var ama temelinde sevgi var .
Bir de babalık yapmamak için giden babalar var, hani ölümle falan değil ...
Ben de onlar için bir babalar günü yazısı yazayım .
Tebrikler..
Aynur Engindeniz
Senin yazını okudum. Son derece duygulu ve adrese teslim bir yazı.
Teşekkür ederim.
Sevgiler.
O qué
Ben de güne düşen güzel yazınızı tebrik ederim tekrar.
Babam, en son kokunu duvağımın ıslak aynasında bıraktım...
Şimdi ne zaman üşüsem yüreğime asılan gece kokulu yıldızın kirpiklerinde bulurum senin yüreğini...
Babam, sızılarımın öksüz inlemelerinde yaktım en görkemli ağıtlarımı...
Tut ellerimi yüreğimin elleri kırık babam!...
Ne desem az kalır ...
Sevgimle..
Aynur Engindeniz
Hep annelerin kızlarla ilişkisi daha derin bulunur ama babalar çok farklıdır kızları için...
Ne desek gerçekten az şiirim...
Teşekkür ediyorum. Sevgiler.
En çok yalan dünyanın gerçekleri ürkütür bizi, titretir yüreğimizi.
Benim babam da hasta şimdilerde. Hep korkarak açıyorum gelen telefonları. Uzağım onlardan, gurbetteyim ama yüreğim hep onların yanında. En çok da babamla birlikte. Onun için elim, dilim titreyerek okudum yazınızı. Çok duygulandım, çok beğendim. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Allahtan rahmet diliyorum kızlarını seven tüm iyi babalar için.
Aynur Engindeniz
Kötü babalar için de af dileyelim ne dersiniz? Sonuçta mutlaka emekleri vardır evlatları üzerinde.
Çok teşekkür ederim katkınızdan dolayı.
Sevgiler.
Konu baba ve kızları olunca, yaralı yüreğim daha farklı titriyor.
Babalar ve kızları...
Fazla yazamayacağım, bu sabah günümün yazısı belli.
Tebrikler güzel hüzünlü satırları kağıda nakşeden yüreğine.
Selam ve sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum yüreğine.
Sevgiler.
handan akbaş
Canımsın tekrar tebrikler, siteye her girdiğimde gözlerim yazınızı arıyor, sevgilerimle.
:(
Ağaçtan düşeceğini görmüş rüyasında...Ondan çıkamazmış garibim..Can ne kadar tatlı..Can/ın gitmesine engel koymaya ,önüne taştan duvarlar örsekte dinlermi hiç bizi..
Hele ki sevdiğimiz biriyse,gözlerine düşüp izmarit kokulu ellerini ellerimizin arasına alıp koklasak.Baba koksa o an..
Annem de ağladı çok.Ağlamak hafif kalırdı .Her yıkanan çamaşırlar da senin çizgili gömleğin vardı mutlaka..Ütülenir asılırdı kapı ardına..
Su bardağına her gün su doldurup bir ben bir Ayşe yudumlardı baba..Baba kokardı su .Baba kokardı bardak ..
Güzeldi ne diyeyim yani..Ne bekliyorsun Aynur..Akıcı haliyle içime oturdu derin derin bakışların...Küçük dediysek o kadar da değil yani..
Sevgimle biriciğim..Hüzün kokulum..
Aynur Engindeniz
Atamadık bu hüzün hırkasını omuzlarımızdan...Yapışıp kaldı tenimize..
Sevgiler.
Ülviye Yaldızlıı
Ölmez babalar elbet..
Bize de hüzünsüzlük yakışmaz be biriciğim...
Hüzün bizim aşımız..Yemessek yaşayamayız...Bu da benden olsun..