- 1035 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
RİZE VE TRABZON İZLENİMLERİ
Yaklaşık bir haftadır Doğu Karadeniz bölgesindeyiz. Kâh kalabalık salonlardaki konferanslarımızda sırıl sıklam terliyoruz. Kâh Ayder yaylalarının zirvelerinde tir tir titreyip üşüyoruz. Kâh çayın başkenti Rize’de, kâh Uzungöl ile sembolleşen doğanın harikası Trabzondayız. Doğu Karadenizimizin iki incisi Trabzon ve Rize illerimiz arasında mekik dokuyoruz adeta. Oldum olası bu iki ilimizin coğrafyasına da, insanını da, kültürüne de müştak olmuşumdur.
Bu yıl Mart ayında “Çanakkale” konferansları sebebi ile gittiğimiz bu güzide illerimizden, bu mevsimde de program talepleri gelince, onlara şu şartı koştum: “Eşimle beraber bizi misafir eder ve bölgeyi de bize tanıtırsanız, peki deriz.” Sağolsunlar memnuniyetle kabul edip uçak rezervasyonlarımızı da yaptırdıktan sonra, davetiye gönderdiler.Samsun’dan ileri hiç geçmemiş olan eşim, Trabzon’a doğru yaklaştığımızda heyecan katsayısı sürekli yükseliyordu.. Yeşil, yemyeşil bir doğa’nın, mavi, masmavi deniz renginin tüm güzellikleriyle izdivacından kristalize olmuş ve dağınık yerleşim meskenlerinin beyaz renkleriyle çil çil dağılmış bu renk cümbüşü karşısında, daha havada iken büyülenmişti adeta.
Çeyrek asır önce bölgeyi gezmiş bir daha da gidememiştim. Lakin o da ne? Doğu Karadeniz çeyrek asırda, özellikle de son yıllarda çağ atlamış görüntüsü veriyor. Bütün bölge baştan sona şantiye. 20 saatte gidebildiğim Trabzon’a şimdi 1,5 saatte gitmiştim. Bu devasa gelişmeleri duymamak için sağır, görmemek için de kör olmak lazım.
Bizi karşılayan arkadaşların yaptığı plana göre, kısa bir Trabzon turundan sonra, ilk durağımız Uzungöl. Karpostallar’dan tanıdığımız ve hayran hayran seyrine doyamadığımız, sanki Cenneten bir köşe olan bu doğa harikasını çok merak ediyoruz. Yol boyunca gördüğümüz her kare bizi büyülemeye yetiyor ve Dernekpazarı’na ulaştığımızda oralı olduğunu bildiğim Yılmaz Güney Bey’den telefonla bir destur alıyoruz. Yolumuza devamla Uzungöl’e varınca büsbütün şaşkınlığımız artıyor. Allah Allah! Gürül gürül akan çağlayanlarıyla beslenen masmavi gölü tamamlayan yemyeşil bitki ortüsüyle ve dahi bu manzaraya, daha da derin manevi bir anlam yüklercesine, iki ince, uzun,zarif mimari haliyle göklere pervaz etmiş minareler arasındaki o güzelim camisi ile bütünleşmiş manzarasıyla, bu nasıl bir doğa parçasıdır ki, bu kadar insanı büyüleyebiliyor. Kendi kendime mırıldanıyorum. Yüce Kudret, kader kalemiyle dünyayı yaratırken ve şeklini çizerken bu Doğu Karadeniz bölgesine, ayrıcalık tanımış ve daha bir itina göstermiş galiba diyorum.Ancak masallara konu olabilecek olan böylesi harika doğa manzarasını, ağzımız açık kalmış vaziyette ve gözlerimiz yuvasından fırlayacakmış hayretiyle seyredip dinleniyoruz.
Bir süre sonra programlar başlayacak. Okullarımızda öğrencilerimize, konferans salonlarında halkımıza ve yer yer Din Görevlilerimize sunumlar yapacağız. Bir programdan ötekine koşturacağız. Bu sebeple ara sıra da enerji toplamamız gerekiyor. Bakıyoruz dostlarımızın büyük çoğunluğu bu bölge insanı. Araklı’dan geçerken ezanlarımızın bülbülü Ali Güzeldal’ı, Of’tan geçerken Dr. Abdullah Aslantürk’ü bilgilendiriyoruz. Bu yoğun program arasında Ayder Yaylasına yöneliyoruz. Nâmı değer adıyla Aşık Çepni (Yusuf Mısırlıoğlu) nin : “Nefes alırken taze oksijenin burnunuzu yaktığını hissettiğiniz yer” diye tasvir ettiği yaylaları da çok merak etmekteyiz.
Adım başı insanı büyüleyen devasa çağlayanları, filmlere konu olan Fırtına Deresi boyunca asma köprüleri, sarp çay bahçelerinde çay toplayan ve kıvrak zekasıyla geliştirdiği yöntemlerle çayı yol güzergahına taşıyan insanları, kartal yuvası gibi tepelere dağılmış evleri bir bir geçtikten sonra varıyoruz Ayder’e. Hakikaten denildiği kadar da var. Daha denilmeyen fazlası da var. Tertemiz bir hava. Cennet misali bir çevre. 32 dişe kemane çaldıran buz gibi kaynak suları. Her şeyiyle mükemmel bir coğrafya. Bizim insanımız, yazın sıcağında deniz sahilinde cayır cayır yanmak yerine, bu yaylaları niye tercih etmez acaba?
Gerek Rize, gerekse Trabzon, stresi, trafiği, anarşisi olmayan minyatür birer İstanbul gibi adeta.İnsanı, doğası, karası,denizi, kültürü ve sosyal dokusu ile her şeyi güzel. Gezip görmenizi tavsiye ederim.
Mustafa Turan
YORUMLAR
USTAM; EMEK VERİP YAZDIĞINIZ VE BİZİ METHETTİĞİNİZ YAZI, MİNÂRE MERDİVENİ GİBİ DURAKSIZ OLDU...
bir nefeslik parağraf araları verin de yeniden ve tamamını zevkle okuyayım.
Trabzon'a Hoş Geldiniz...
saygı ve Selâmımla.
K.Y.
Aşık Çepni sağ mı?!
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=78919
Mustafa Turan RİZE VE TRABZON İZLENİMLERİ
kadiryeter tarafından 6/9/2011 4:44:24 PM zamanında düzenlenmiştir.