- 1701 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sevdayı Anlatan Bir Şarkısın Sen Lügatimde
Emsalin oluyorum gözlerindeki çocuk düşlerin yelelerine yapıştıkça
Helalin oluyorum yar, gövdendeki rüzgâr ışıltılarına gönlümü saldıkça
Yağmur gözlerinden yaşlar akıyor, ben içimdeki ovalara sular çağırdıkça
Yolum senin yolun, varlığını düşlüyorum göç bakışlarında kayboldukça
Suskularımızın yamalı güvertelerinden uzakları izlerken kırmızı bir şafağa dökülür gözlerimiz. Çeviririz gönül rotamızı yasak adalara, ruhumuzdaki bekleyiş gonklarına aldırmaz, kanarız sözcükleri sevdayı anlatan şarkılarla. Alışkanlıklarımız sulara karışır, yabanıl düşünüşlerle hep sol göğsümüz acır. Korsanlar basar uykularımızı bir gün, yaşamak ağrımızken, sevmek sancımız olur. Tükeniriz o gün, özlem yorumsuz bir şarkı gibi yüreğimizi vurur.
Kokumuzu içimize çekerken birbirimizin, dokunuşlardan titreyen bedenimizle varacağımız o eşsiz yerin noktalarla değil virgüllerle bezenmesini mi isterdik?. Bedenimizdeki o yangını, o eşi benzeri olmayan harlı alevi söndürmek ne mümkün artık. O ateş ki, ebediyen bizimle olsun diye kıt kanaat, ama doludizgin yaşamak istiyorum artık bize biçilen saniyeleri, dakikaları.
En onulmaz bekleyişlerin kasığında düşleri izlerken yorgun bir sevdanın döşeğinde aşka uzanır bir adam. Kokulu mevsimler dökülür avuçlarından. Dışarıda aşk kitabına cümleler sığmazken, dilde buruk bir bestedir hasret. Kemikte ağrıdır aşk, kat kat olmuş düğümlerce birbirine sarılıdır. Bir kadın bakar perdelerin arkasından, umudun koynunda sabıkalı, aşkın ovalarında hasatlı, bir adamın yüreğinde kara sevdadır.
Yaşamla düşlerimizi ayıran o simli perdenin ardında bir serçe yüreğidir sığındığımız, beklemeler sarar bedenimizin her zerresini. Çoğul yakarışlar birikir yine de dudağımızda, bulutlar çağırırız sevda ülkemize, sevda sürüp ısıtmak istedikçe üşümüş ellerimizi. Yalnızlık mırıltıları büyür dallarımızda her gün, fırtınalar sürüklerken yüreğimizdeki çığ kütlelerini.
Yollar ekeriz hayata, gönlümüzdeki çocuksu sevinçlerin adımlarını sevince boyamak için. Günler çekeriz dünlerden, yarınların meçhul adreslerine yürümek için. İki boyutlu bir film izleriz sahnede, birinde yaşam, diğerinde aşkı izlemek için. Aşk yaşama vurulur, yaşamın gongu çalmadan yüreğimizden akan sular bir meçhulde durulur. Susar mevsim, kelimeler susar ve aşk kendi yazgısını arayan bir dal gibi o kıymetini bilmediğimiz sarı denizlerin içinde kendini güneşe çıkaracak mevsimleri kucaklar.
Umut avuçlarımızdaki mor kına olur güzel yürekli kadın ve geceler anlatmayı hiç istemediğimiz değişik bir dünyanın hiç açılmamış kapıları olur. Yüreğine attığım etiketleri biriktirdiğini biliyorum ve o güzel gözlerinle yaktığım çoban ateşlerini çok uzaklardan da olsa izlediğini görüyorum. Ben ruhumla, ben onurumla ve ben ömür boyu bitmeyen sorgumla bugünlere geldim ve hiçbir menzilde kendim için bekletilmedim.
Gecenin içinden gelen bir sarılışla gelip geçelim kendi saltanatımıza haydi. Seninle en coşkulu sevişmelerden koptuk sayıyorum kendimi. O kadar doyuralım ki birbirimizi, bir helallik olsun yüreğimizdeki. Yıllardır yaşayamadıklarımızı, dilimizden dökülmeyen, ancak söyleyemediklerimizi ve ruhumuzdan dolup taşarak ovalarımızı sulayan her şeyimizi aynı tende, aynı bedende yaşamak istiyorum şimdi. Yıllara meydan okuyan bir bekleyişin, zamana rest çeken bir sevinin dallarından kopup toprağa düşen meyve gibi, yuvasını arayan bir serçe gibi senin kollarında ölmek istiyorum.
Bundan böyle mevsimler şahitlik edecek aşkımıza. Her şafakta bir ekinin topraktan çıkıp değirmene girmesi kadar kısacık bir yol olsun isterse yürüdüğümüz. Gönlümüzdeki o mutlu gülümseyişlerle her gece aşka sarılıp uyuyalım Bundan böyle saçlarını okşayan el benim, gövdeni saracak kol benim, gözlerine bakan aşk ben olacağım. Kokunun efsunlu mahzenlerinden geçerek yine seni bulacak, seni her buluşumda saatler, haftalar ve yıllar süren bir yolculuğa çıkacak zembereğinde.
Koruk bir acıdan oluşan bir düş sandalına gel yar benimle. Heybemizde yaşanmamışlıklar, yüreğimizde umutlar ve ruhumuzda da en doyumsuz coşkular olsun bundan böyle. O koruk acı ki, tüm yılların bir çırpıda hesabı olsun. Bedeli ödenmiş anların çadırlarını terk ederek açılalım mavi denizlere ve bir mutluluk edasıyla bakalım önümüzdeki güzelliklere. O düş yolculuğu ki, seninle ne acıkalım, ne susayalım, ne bir tek kelime konuşalım, ama hep yan yana, yürek yüreğe, el ele ve göz göze olalım.
Bir tek kokun olsun dilersen, onun yanında umudum ve sonrasında da oluşacak coşkum olsun mutluluğum. Ve biz onlardan kurduğumuz aşk sofrasındaki şölenlerden hiç kalkmayalım, o şölenlerin kıyısında uyuyalım ve o ruh şöleniyle istersen sonsuza dek uyanmayalım. Mevsimler gelip geçsin üzerimizden. Baharlarda ela gözlerinde çiçekler yetiştireyim, sonbaharlarda saçlarında uçurtmalar uçurayım, kışlarda ellerine, tenine sokulayım, sonbaharda da hüzünlerle tamlanarak yüreğine gelincik polenleri gibi döküleyim.
Selahattin Yetgin