- 2671 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM...
-Öğretmenler gününüz kutlu olsun-
2003 yılının son haftasına girilirken, medya belleklerine çığ gibi düşen bir haber, bütün yürekleri sarstı. Bu üzücü, ancak insanlık abidesi olması gereken haberi üzüntümden detaylıca okuyamadım, sadece göz atabildim. Çünkü benim de her zaman gurur duyduğum öğretmenlik geçmişim vardı ve meslektaşlarımın gösterdikleri erdemi belli ölçüde taşıdığıma inanıyorum. Habere göre iki bayan öğretmen, çıkan yangından öğrencilerini kurtarmak için insan üstü bir çaba göstermişlerdi. Ama ne yazık ki, öğrenciler kurtulurken, öğretmenlerimizin biri ölmüş, diğeri ise yaralıydı. Eminim ki, bu tablo dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak kadar özel bir insanlık örneğiydi ve gencecik iki öğretmen tarafından çizilmişti. Ne büyük bir kadirşinaslık ki olayın geçtiği yöre insanları, bu iki öğretmenin heykelini dikmeye karar vermişlerdi. Ülkemizde yaşanan her şeye hep kara gözlüklerle bakmaya alışmış biz aydınlar için, hala ülkemizde bitmeyen umudun timsalleriydi onlar.
Köy Öğretmeni Şefik Sinig’in "Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin" şeklindeki son sözleri C. A. Kansu üstadın kalemiyle Anadolu kokan, duygularımızdan oluşan renklerle ve insanlık motifleriyle ölümsüzleşen başka bir tabloyu, anlatır. Gerçek bir olayın yer aldığı şiirde; bir öğretmenin mesleğine, çok sevdiği öğrencileri uğruna yapılabileceklerin üst sınırlarını nasıl kolayca aşılabilineceginin buruk ama anıtsal bir öyküsünü anlatır. Yolu, ışığı olmayan bir Anadolu köyünün idealist öğretmenidir ana tema. Ne zaman o şiiri okusam duysam, hep bir Anadolu güneşi parlar içimde. Kendimi çıtır çıtır yanan sobanın etrafında sıralanmış; önlüklü, yakalıklı gülümseyen yüzlü öğrencilerimin içinde bulurum.
Öğretmenler, öğretmenlerim, canlarım benim. Ben bunları düşünür ve yazarken sizler gerçekte eminim ki, yarının insanlarını şekillendirmeyi amaç edinmiş geniş yüreklerinizde, bilim meşalesinin alevini daha güçlendirmekle meşgulsünüz. Yaşadığınız ve insanlık için hep birer onurlu miras olacak, ne kadar çok anlatılacak anı vardır. Bu erdemli anıları duyunca, ben de üstat gibi kaleme almak, hiç olmazsa üç, beş daha fazla insanımızın kalplerine seslenmek istiyorum. Didaktik içeriği destekleyen bir çok uzmanın bulunduğu KM bunun için çok uygun bir platform.
Öykü, Diyarbakır’ın bir köyüne öğretmen olarak atanan, idealist bir öğretmenin anlattıklarından alınmıştır. "Isparta’nın Gönen İlköğretmen Okulu’ndan mezun oldum" diye başlamıştı sevgili öğretmenim. Biz, bu ülkenin sınırları içinde, her yerde, her koşulda çalışmaya and içmiştik. Tayinim çıktığı gün dünyalar benim olmuştu, yaşamımda yeni bir safha başlıyordu, öğretmendim artık. Valizimi toplayıp yola çıkmam ile göreve başlamam arasında ne kadar gün geçti hatırlamıyorum bile. Okulumu ve öğrencilerimi çok sevmiştim. Her şey çok iyi gidiyordu. Benim için bir tek endişeli problem vardı. Köyde, o civarın en itibarlı ve sözü geçen "ŞIH"ı yaşıyordu. Onunla diyalogumuzun nasıl olacağı ve ne tür gelişmelere yol açacağı benim için belirsizdi. Benden önceki öğretmen arkadaş, ilk güden ondan icazet almaya başlamıştı. Ben, bilimin ve Cumhuriyet’in öğretmeniyim, nasıl gider el pençe dururum karşısında ve gitmedim. O da bana, bu konuda iç karışmadı ve hiçbir şekilde karşı karşıya gelmedik.
Bir gün ilçeye indiğimde diğer rutin işlerimi tamamlayıp, kaymakamlığa uğradım. İlçeye genç bir Kaymakam’ın atandığını duymuştum. Ziyarette okulumun ve köyün sorunlarını konuştuk; en son ayrılırken de onu köyüme davet ettim, memnuniyetle geleceklerini ifade ettiler. Günler sonra bir cumartesi günü, köyün posta ve telefon işlerini yapan bakkal kaymakam ve hakim’in köye öğleden sonra gelmeyi planladıklarını haber verdiklerini söyledi. Ben okulumu ve lojmanımı, ziyarete hazırlamaya başladım. Saatler sonra bir köylü elinde bir küçük bir kağıt pusula getirdi "Kaymakam bey gönderdi" dedi. Hemen açtım "Sayın öğretmenim" diye başlıyordu. "Şu anda Şıh ....... ’in evine misafiriz, seni de oraya bekliyoruz" ile bitiyordu. Notu veren köylü,
-Ben gideyim öğretmen efendi dediğinde ben "bekle bir dakika" dedim. Hemen pusulanın arkasına "Sayın Kaymakamım, ziyaret etmeniz umuduyla sizi okulumda bekliyorum" yazdım ve eline tutuşturarak kaymakam beye iletmesini rica ettim. Yaklaşık 15 dakika sonra aynı köylü göründü ve elinde yeni bir pusula vardı. Hemen açtım "Sevgili öğretmenim, lütfen buraya geliniz ve bizi buradan kurtarınız". Hemen dedim kendi kendime, köylüden beni götürmesini rica ettim. Kocaman bir evin, devasa bir odasına girdik. Karşı duvarın en orta yerine şıh oturmuş ve misafirler hiyerarşik yapıya uygun olarak tek sıra dizilmişlerdi. Baştan bütün ziyaretçilerle tek tek tokalaşmaya başladım. Biliyordum ki bütün ziyaretçiler şıhın elini öperek yerine geçerdi. Ben ona sıra gelince de tokalaşarak, sıradaki diğeri ile devam ettim. Tabi ki en önemli misafir olan ve şıhın yanında baş köşeye oturmuş kaymakam ile hakimin de elini sıkarak. Bütün insanlarla tokalaşıp, oturacak bir yer ararken kaymakam beyin sesini duydum, ona doğru döndüm. Baktım ki kaymakam bey ayağa kalmış ve yerine benim oturmamı istiyordu. Şaşırmıştım, o devletimizi, cumhuriyetimizi temsil ediyordu. "Lütfen" dedim "Sayın Kaymakamım baş köşe devletimizi temsil eden size aittir, ben nasıl oturabilirim" dediğimde yüzüne görevinin ciddiyeti düşmüş olan gencecik kaymakam herkesin duymasını istediğini açıkça gösterircesine "Sevgili öğretmenim" dedi. "Kaymakamı da, Valiyi de, Hakimi de, Başbakanı da yetiştiren bir öğretmendir. Öğretmenin olduğu yer de baş köşe nasıl bir başkası oturabilir" dedi ve kolumdan çekerek yerine oturttu. Şaşkındım ama bir o kadarda mutlu, kendimi o kadar güçlü, doğru ve haklı buldum ki anlatamam. Kısa bir ikram faslından sonra dışarı çıktık. Kaymakam, hakim ve ben okuluma doğru yürürken, her şey daha bir anlamlıydı.. Büyük hükümdar Fatih ile Öğretmeni Akşemsettin arasındaki konuşmalargibiydi yaşadıklarım. Dağ taş bana gülümsüyor ve selamlıyordu.
YORUMLAR
Istanbulun fethinde Fatih Sultan Mehmet'in yanibasinda olan ak sakallli Aksemsettin'i padisah sanip cicek vermek istemeleri uzerine Aksemsettin onlari padisaha yolladiginda padisah onlara " Gidiniz , cicekleri ona veriniz . Sultan Mehmet benim , ama , o , benim hocamdir "demistir ..
Padisahlik sistemi elbette savunulacak bir sistem degildir ama icerisinde yasadigimiz toplumun onlarin ilerisinde olmasi gerekireken bizlerin hala SIH'larin ellerini öpuyor olamamiz gercekten ic acitici bir durum ... Umarim insanlarimiz nelere sahip cikilmasi gerektigini bir gun ögrenirler .. Kalin saglicakla ....
Guldane Dal tarafından 11/26/2007 11:25:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
Guldane Dal tarafından 11/26/2007 11:31:26 AM zamanında düzenlenmiştir.