- 928 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
kurdun ağzında kalan bir tutam saç teli
Günün boşluğunda yuvarlanırken, yalnızlığımla boğuşurken, birden kapının zili çaldı.
Pencereden başımı çıkardım .Dışarıya baktım kimin geldiği görmek için.Yılların evire çevire yıpratamadığı Besime teyzeydi gelen.Bu saatte can sıkıntıma bir arkadaş gelmişti. Açtım kapıyı. Merdivenlerin çok oluşundan homurdana homurdana çıktı benim olduğum kat’a.Nefesini duyar duymaz dikti ela gözünü gözüme
Besime teyze :
- Kız baykuş gibi tünemiş yükseklere çıkmışsın.Hiç yaşlanacağını düşünmedin mi? Ha! hadi söyle, yoruldum be yavrucuğum sana geleyim derken
- ’’Yok, düşündüm de benim gibi sultanlara ulaşmak zor olsun diye seçtim bu zümrüt tahtı anacığım
-İyi halt yemişsin, dedi
-Besime teyze bir dahaki gelişinde sepet salarım, bu kadar yorulmazsın, he vallah! iyi olurdu hoş gördük kızım.
- Dedim ki geline beni aramayın kafa dinlemeye gideceğim birilerine yerimi de demedim biraz meraklansınlar doğrusu da bu değil mi ? kıymetimi anlasınlar dedim çıktım işte...
Besime teyzeyi çok bitkin gördüm galiba dolmuş yüreği artık o kadar sıkıntısı birikim yapmış ki bana anlatacağı çok kederi vardı
Ey kurban olduğum büyük yaratan!Sırrında eridim mum gibi, gündüz umana uyandım gece ise öfkene göğüs gerdim .Odanın içinde bir o yana bir bu yana dolandım ben gibi ne kadar çok insan var kim bilir düşüncelerin içinde kayıp olurken Besime teyzenin sesi ile kendime geldim.
Ne daldın o kadar derine a be kızım
Bakışlarımla hiççç der gibi çevirdim başım. Camda parlayan güneşe mutsuz bir yaşam hep ıska geçmiştir.Aşk denen üç ayak kimliği ile beni maziye doğru sürükledi sanki. Bir iççekişim vardı ki bu saate denk geldi dememe mecalim kalmadı sanki.
Besime teyze
Koy çayı gel ben anlatayım sana sen dinle evrenin içinden ne tabansız hayat hikâyeleri varmış dedi.Ölmeden dök beni kaleme ,Hakk Muhammed Ali aşkına ne olursun
Dinlemeye hazırdım dünde içimdeki düğümlenmiş çağlayanların önündeki setleri açtım sonuna kadar benden ki durgun suları isimsiz okyanuslara dercesine
Ey! Kader kaç kurşun yesen bağrına pes edersin söyle bende bileyim haykırışı benden geri döndü ,sustum öylece
Aşk bir göçebe çadırının yağmurda su çekmesidir içinde kimin olduğu pek de mühim değil toprağın suyla tebelleşmesine çok şahit olmuşumdur çıplak ayaklarımla
Besime teyzenin deyimiyle
Evet düştük kâğıt kalemin ayak uçlarına hakikatin içinde saklı kalmış bir anı olarak sizlerle paylaşayım dedim bende
Besime teyze sırtını verdi mindere uzun bir yolculukta manen eşlik edeceğim ona.Başladı anlatmaya
Yılın tamamı kuru bir kasnakta çürük iplerden işlenmiş hercai rengi soluk baharının açan çiçekleri bile açmayı unutmuştu yani o kadar perişandık ki...Doğanın nimetleri ancak ve ancak bir doyumluktu oda yaşamaya ne kadar yeterli tartışılır
Çaresiz beyinde bir kurtarıcının hayalinde yaşatırsın .Ölmüyorsun adı açlık nefsine hırsızsın her şeyi düşlüyorsun binlerce sürü besliyorsun kazanlar dolusu da et pişiriyorsun yok öyle bir şey imkânsızlık dilini damağına yapıştırıyor, göz kapakların arasındaki hayaller bunlar, demekle yetiniyorsun.Elden bir şey gelmiyor.
Sene 1938, aylardan temmuzdu.Ekinlerin perçemi rüzgârdan yorulmuş ve sararmış ince bellerinden biçilmeye hazırd.ı ekin olsa ki ne fayda,Topu topu bir avuç, oda yetmez çoluk çocuğa.Kıtlık yılları anlayacağın.Sefaletin iradesine yenik düştüğümüz gözle görünüyordu.
Bütün cevre illerde biz sadece kendi yaramıza merhem olmaya çalışıyorduk burası Dersim’di(Tunceli)
Suskundu kader, hesaplaşacak kimse yoktu karşısında
Kireçlenmiş tahta oluklardan akan sular akmaya akmaya yani terk edilmiş kımıldayamıyor kimse yerinden.
Köyler ve bahçelerin içindeki meyve ağaçları ufacık tadı kaçmış sağlam görünenleri de başka canlılar kemirmiş oymuş paylaşacak lokma yok kâinat sanki bizimle
Sefaletle mi sınıyordu yüce Rabim kullarını ? Oysa kopuk yolunmaya yeltenilen saçlar çilenin ömürden hesaba oturmasıydı, ben hep öyle düşünürdüm.
Biz beş kardeştik. Babam harbe gitmiş ve dönmemiş.Yni nerededir canlı haberi şurada kalsın öldüğüne dair bir haberi gelmemişti anam hep bir ağıt yakardı herkesin yüreği sızlardı.
Birde bizimle annemin annesi yaşıyordu.İki gözü kördü.Kapının kilidi derdi anam.Ama paslı kilit idi.Olsa da bir olmasa da .Sadece fazla bir boğazdı bu çileli yaşamda bizim için.
Dediği gibi fakirlik yakamızda ağır bir yüktü.Bir demir külçes,i damak sertliğinle sanki.Oynaşmak kuru dili çok yormuştu.Kasılıyordu yemek borusu mideye varana kadar
Un yok ,ekmek yok, hiç unutmam günlerdir otla besleniyorduk .Bir kuzumuz vardı.O da A
annenemindi.Bir kuruşa Hüseyin dayıya sattı annem .Onun parası ile un aldı ve bir pişirimlik ya var yâ da yoktu.
Doğanın sunumları içinde çok güzel bitkilerde vardı .Ebegümeci gibi.Hepiniz bilirsiniz.Gittik dağ yamaçlarından topladık,bir güzel yıkadık. Çocuk aklı annem bu kadar ebegümecini ne yapacak diye düşünürken. Annem bir güzel doğradı unun içine katıp yoğurdu ve o kadar değişik bir ekmek oldu ki anlatamam.
Derken köye de jandarmalar gelmiş dediler.Evleri arıyor ,insanları sorguya çekiyordu.Nedenini bilmiyorduk.Çocuksu gözlerle olup bitene şahit oluyorduk.Elimizde ebegümeçli ekmeği yiyip onları izliyorduk.Bir köşede birden bir komutan elimizdeki ekmeği fark etti. Sertçe bir ses tonuyla sordu.Bu nedir ? Ekmeği inceledi.Titreyen bir sesle dedim ki ekmektir komutanım.Hemen bana da getirin bu ekmekten koşun annenize söyleyin. Acaba çok mu hoşuna gitmişti annemin ekmeği? o da bizim gibi acı mıydı? Halen aklımda .Zaman zaman anılarımı anlatırken düşünüyorum
Devlet babanın her şeyi vardı sanırım
Bizim keyfimize diyecek yoktu .Günü tok bir mide ile bitirmiştik ya yarın ve ertesi onun ertesi meçhuldü .Şimdilik durum iyiydi
Besime teyze aldı başını gidiyor, soluksuz anlatımı ile.Bu arada çaylarımız buz gibi olmuştu bile . O kadar içten anlatıyordu ki ikimizde ne garip bir hayatın içinde geziniyorduk sanki.Bir bilseniz yürek yayı gergin her an yırtılacak acıların tazeliğinde. Ben can kulağı ile dinliyordum
Dersim halkı çok zülüm gördü. Hem açlık hem de siyasi oluşumdan asi bir toplum olmasının tek nedeni bu .İyileşmeyen, kangrenleşen gerçeklerdir .Hoşgörünün aynası bize kırık değildi ama öyle kayalar yığdılar ki üstümüze .Un ufak oldu hoşgörü felsefesi
Ah canım kızım anlatayım da gör
Dersim eyaleti Osmanlının belli dönemlerinde yarı özerk bir bölgeydi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu özerklik elinden alınmıştır.Özgürlüğüne düşkün olan Dersim’liler, bunlara direnç gösterdi.Daha sonra Kürt teali cemiyetine bağlı bazı kişilerin kışkırtmasıyla olaylar başka yönlere çekildi
Bir Kürt isyanı olarak devam etmiştir, bunu fırsat bilen yönetim dersimi boşaltmak ve insanları başka yerelere sürmek için ve halende kabul edilmeyen katliamlar yaptı.
Şafii Kürtler paralı olarak devlet güçlerine destek verdi bu katliamlarda. Tarihin ökçelerinin altında halen kalıntıları canlı şahitleri olan bir gerçeğimizdir. Kimse inkâr edemez .Bu olaylar yaşandı .Acıları dinmedi bu güne kadar koca bir müttefik güç vardı. Dersim halkına karşı önemsiz kılındı zorbaca öz irade pamuk ipliğine bağlandı sus ve susmalısın dendi Dersim halkı bu kadar silikti içten bir vurgun vardı ama kâğıt üzerinde kirli emeler vardı yazan iyi yazıyordu. Tarihte yerini aldı .Dersim ayaklanması tek taraflı evet tek taraflı
Ah o günler gitti bir daha gelmeye bir daha canım benim
Ben yedi sekiz yaşındaydım çok şey çocuk beyime o kadar şiddetli işlenmiştir ki Unutamıyorum rüyalarımda bile görüyorum halk korku içinde çünkü Seyit Rıza ve oğlu tutuklanmış akıbetleri beli değildi. Çok kişi alınıp sonrada işte öyle
Açlık zaten diz boyu birde iç kargaşa tamamen bizden bedel istiyordu bir canımız vardı. Onunda alıcısı hazırdı, gece karanlığında yapılan baskınlar tartaklan insanlar
Bizleri yıkıma uğratan haber gelmişti Seyit Rıza asılmıştı son sözleri aynen şöyle idi
“Seyit Rıza meydan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: ‘Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir." dedi... Seyit Rıza asılırken ilerden oğlunun sesi geliyordu: ‘Kulun kölen olam. Sığırtmacın olam. Gençliğime acıyın, öldürmeyin beni!’”
Bu yalvarışların yası içinde kan ağlarken yüreğimiz sustuk boş bakan evrenin külü cümlesine çaresizdik sahipsizdik
Biliyor musun köyümüzden küçük bir ırmak geçerdi .Bir gün bahçede annemin yanında kardeşlerimin bakımına yardım ederken suyun üzerinde bir ceset gördük Annem görünce tanıdı bağırdı nasıl ama
“Bu bizim köylü Hasandır. Oy ! dağlar başıma deyip ağladı, başını ellerinin arasına alarak. Sonra köyün erkekleri geldi ırmağın kıyısına vuran cesedi itmeye çalıştılar.Uzun sopalarla sudan akıp gitsin ceset diye
- Besime teyzem nasıl olur öyle çıkarsaydınız cesedi
- He öyle kolay mı haber vermek Devlet bunu sen yaptın deyip bize yüklerdi o zaman ne olacaktı
- Sizde haklısınız korkunuzdan ama sonuç ne oldu cesedi ne yaptınız peki dur anlatayım
Her neyse devam edeyim ben oradaki kişiler saatlerce uğraştılar ama ceset kıyıdan ayrılmıyordu. karar verdiler defnine bizim köyde acele yıkadılar ve çok aaklımda kalmamış kefenle gömüp gömmedikleri
Nenem dedi ki onu toprak çekmiştir.Halen mezarı durur bizim mezarlıkta ve öyle çok ceset gördük o zaman içersinde. İnsan hayatı çok ucuzdu be yavrum çok
Onca acının vebalini bize yüklediler.Sahneledikleri, oyunun içinde çıplak gerçekleri kamufle ettiler
Bir gece kapımız çalındı.Kırılacak tekmelerden sanki. Anam tedirgin bir sesle kim o ?dedi .Gelen Abbas dayı ve Sefer amcaydı
“Açkapıyı Hatice biziz dedi”
Gaz lambamız yoktu .Çıranın verdiği kısık ışıkla önünü zor görüyordu bir şeyler söylediler anneme dışarıda olan komşularımız sadece viiiiş nasıl öyle mi deyişini duyduk .Odaya dönün
e anam hem ağlıyor hem de kaderine isyan ediyordu.Çünkü beş çocuk ,gözleri görmeyen bir ana ile nasıl ve nereye gidecekti !?
Bizi topladı başına “hadi çocuklar gidiyoruz zaten malımız mülkümüz yoktu,r kalan kalsın dedi”.Küçük bir torbaya olan ekmeği koydu, Hüseyin ağabeyimin sırtına verdi bir torbayada Hz Ali’nin resmini koydu .Onuda benim sırtıma verdi.Diğer ağabeyim Cemal nenemin elinden tutacak ,ikizleri ise annem taşıyacaktı.Birini sırtına bağladığı beze koydu birini de kucağına aldı , çıktık evden
Gece karanlık, ürperiyor insan. Yıldızların Ay’ın şahitliğinde vedalaştık köyümüzle. Diğer akraba ve komşularımız gibi başka büyük köylere ve illere sığınmak için gidiyorduk. Bir bilinmeze kimi zamanda ağıt sesleri hıçkırıklar birbirine karışıyordu .Güçsüz bedenimiz ne kadar dayanacaktık ki korkunun gebe olduğu dermansız dizlere.
O hızla ne kadar gittik bilmiyorum.
Nenem artık pes dedi.Ormanlığın içinde bir taş parçasına oturdu, anneme yalvarıyordu. Beni bırak kızım, çocuklarını kurtar. Annem hiç razı değil ağlamaktan göz pınarları kurumuştu sanki .Çocuk gibi sıkıca sarılmıştı neneme.Bu ayrılık yamandı .Sonra daha iyi öğrenecektik biz
Annem: Hele dayı ez kurban nasıl bırakırım seni burada bin türlü hayvan var yerler seni etme eyleme dayan şu dağı aştık mı vardık demektir .
Nenem Nuh diyor, peygamber demiyordu.Yanına az ebegümeçli ekmek ve katık bıraktık yola devam etik
Annem bizi rahat bir mevki ye kavuşturduktan sonra nenemi almaya geleceğini söyledi.
Gün aşırı bir köye vardık bizi akrabalarımızın yanına bıraktı neneyi almaya gittiler, halamla beraber .Korkunç bir manzara ile karşılaşmışlar.Ne yazık ki neneyi bulamadılar bıraktığımız yerde.Sadece kalan bir tutam saç, oda azgın kurdun ağzında.Durum anlaşıldı kurtlara yem olmuş garibim, anam hep sızladı bile bile seni kurdun ağzına verdim diye.
Besime teyze o kadar derinden of çekti ki onun konuştuğu çok şey vardı. Ama hangi kalemin gücü yeterdi ? Benim bulunduğum şartlar yazmayı başaramadı .Bir gün devamını mutlaka yazacağım mutlaka ……
YORUMLAR
Yaz bacım yaz kurban olduğum yaz ki, herkes okusun bize yapılan zulümü duymayan duysun, yıllardır bunun acısını yüreğimizde taşırız, insanları katledilip toplu mezarlara konuldu üstlerini kepçelerle kapattılar buna benzer ne çok olaylar ve yaşanılmışlıklar oldu bazıları yerlerinden ve yurtlarından edilip sürgüne yollandı, kadınlara, kızalara tecavüz edildi, anne karnındaki çocuklar süngülerle öldürüldü öyle bir kin güdmüşlerdi ki amaçları dersimin kökünü kazımaktı, ama amaçlarına ulaşamadılar elbet acımız büyük ve yaramız ağır kapanacak gibide değil, aslında içimde o kadar büyük bir öfke var ki, iyisi mi susmak çünkü bu mesele uzun ve derinlemsine yazılması gereken tarihin bir vaka ve kara sayfa sırf insanların etnik kökeni, dini inançlarından dolayı yapılan bir katliam sebep ve sonuçları ne olursa olsun kimse öldürmeyi haketmiyor, yüreğine sağlık usta kalemin Zülfikar kadar keskin olsun canım...
UMUT ve DOSTCA
Şadiye gürbüz(zaralıcan
tabiki yürek ister çok kişi beni uyardı sakın haaaa paylaşma tepki alırsın ben olayı sadece yürek gözü ile yazdım hiç bir özel kaynaktan yaralanmadı sadece çok sevdiğim bir teyzenin anlatımını özlü bir şekilde kalem aldım devamı gelecek yaşadığım sürece katliyamlara hayır diyorum bu vesil ile
teşekür ederim saygılarımla